Search

Amaç: Bu çalışmanın amacı, halluks valgus deformitesi için aktiviteye dayalı egzersiz müdahalesinin etkilerini araştırmaktır.Materyal ve Metod: Çalışmaya halluks valgus deformitesi olan 40 kadın dahil edildi ve katılımcılar müdahale ve kontrol olarak iki gruba ayrıldı (müdahale grubu 37.8 ± 7.20 yıl, kontrol grubu 37.3±2.61 yıl). Müdahale grubunda 8 haftalık egzersiz programı öncesi ve sonrasında halluks valgus açısı, aktiviteye özel denge skalası, dinamik yürüme indeksi ve ayak fonksiyon indeksi ölçüldü.Bulgular: Müdahale grubunda egzersiz sonrasında hem sağ, hem de sol ayakta halluks valgus açısında azalma ve aktiviteye özgü denge güvenlik ölçeği, dinamik yürüme indeksi, ayak fonksiyon indeksinin, ağrı, yetersizlik, aktivite kısıtlılığı ve toplam skor parametrelerinde anlamlı gelişme bulundu (p, Background: The aim of the current study is to investigate the effects of activity-based exercise intervention for hallux valgus deformity.Materials and Methods: Forty women with hallux valgus deformity were included in the study and the participants were divided into two groups as intervention and control (intervention group 37.8 ± 7.20 years, control group 37.3±2.61 years). Before and after the 8-week intervention programme hallux valgus angle, activity-specific balance scale, dynamic gait index and foot function index were measured.Results: According to the results of the study in the intervention group, the hallux valgus angle decreased significantly in both the right and left feet after the treatment, and a significant improvement was obtained in the activity specific balance confidence scale, foot function index, pain, disability, activity limitation, and total score of foot function index (p

Purpose: The Covid-19 Pandemic has significantly affected the physical activity levels, psychosocial status, cognitive skills, and academic performances of university students in the health field. The aim of this study is to examine the factors affecting the academic performance of university students with principal component analysis. Methods: 151 University students (aged 21.83±1.88 years; 125 female, 26 male) participated in the study. The CogniFit Cognitive Assessment Program, the International Physical Activity Questionnaire Short Form, Academic Self-Efficacy Scale, Pittsburg Sleep Quality Index, Beck Depression Inventory, and Beck Anxiety Inventory were administered to the students via the Google Form. The Principal Component Analysis was used to evaluate the data. Results: The Principal Component Analysis (PCA) yielded three principal components (PC) that together account for 93% of the variation in the data set and represent new and distinct patterns. Thus, 11 variables affecting the subject were reduced to three components. These 3 components include all the cognitive functions evaluated. In addition, sleep and depression variables are also included. Conclusion: The cognitive, emotional, and physical factors affecting the academic performance of university students have been systematically classified and made easier to prioritize and understand. In this way, the parameters that need improvement were laid out., ÖZET Amaç: Covid-19 Pandemisi, sağlık alanında eğitim görmekte olan üniversite öğrencilerinin fiziksel aktivite düzeylerini, psikososyal durumlarını, bilişsel becerilerini ve akademik performanslarını önemli ölçüde etkilemiştir. Bu çalışmanın amacı, üniversite öğrencilerinin akademik performansını etkileyen faktörleri temel bileşenler analizi ile incelemektir. Yöntem: Araştırmaya 151 üniversite öğrencisi (21.83±1.88 yıl; 125 kadın, 26 erkek) katılmıştır. Öğrencilere Google Formu aracılığıyla CogniFit Bilişsel Değerlendirme Programı, Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi Kısa Formu, Akademik Öz-yeterlik Ölçeği, Pittsburg Uyku Kalitesi İndeksi, Beck Depresyon Envanteri ve Beck Anksiyete Envanteri uygulanmıştır. Verileri değerlendirmek için Temel Bileşen Analizi kullanılmıştır. Bulgular: Temel Bileşen Analizi, veri setindeki varyasyonun %93’ünü oluşturan ve yeni ve farklı modelleri temsil eden üç temel bileşen (PC) sunmuştur. Böylece konuyu etkileyen 11 farklı değişken üç bileşene indirgenmiştir. Bu 3 bileşen, değerlendirilen tüm bilişsel işlevleri içermektedir. Ayrıca uyku ve depresyon değişkenleri de yer almaktadır. Sonuç: Araştırmanın sonunda üniversite öğrencilerinin akademik performansını etkileyen bilişsel, duygusal ve fiziksel faktörler sistematik olarak sınıflandırılmış, önceliklendirilmesi ve anlaşılması kolaylaştırılmıştır. Bu şekilde sağlık eğitimi sürecinde iyileştirilmesi gereken parametreler ortaya konmuştur.

The aim is to reveal the effect of physicians' personality traits, attitudes towards Clinical Practice Guidelines (CPGs) and perceived barriers to use of CPGs on the use of CPGs. The data were obtained by a survey questionnaire from physicians working in a public hospital. The validity and reliability of scales was evaluated with factor analyzes and reliability coefficients. The relationships between independent variables that are physicians' personality traits, attitudes towards CPGs and perceived barriers to use of CPGs and dependent variables that is use of CPGs in practices were examined by correlation analysis. The effects of independent variables on the dependent variable were evaluated by regression analysis. Data collection tools used in the study were determined to be valid and reliable. It was determined that openness to experience and extroversion dimensions and positive attitude towards CPGs significantly affect the use of CPGs. It was also determined that the negative attitude towards CPGs and individual barriers to CPGs use had a significant and negative effect. It is evaluated that it may be beneficial to improve the physicians' positive personality traits, to increase their positive attitudes towards CPGs, to turn negative attitudes into positive and to make the necessary arrangements to eliminate the barriers to increase the use of the CPGs.

Bu çalışmada, Dünya’da ve Türkiye’de kiraz üretiminin mevcut durumu incelenmiş ve Türkiye’de kiraz sektörünün SWOT analizi yapılmıştır. Araştırmanın temel materyalini ilgili istatistikler ve yapılmış olan bilimsel çalışmalar oluşturmuştur. 2017 yılı FAO verilerine göre Dünya’da yaklaşık 416.445 hektar alanda kiraz üretimi yapılmakta ve 85.401 hektar alan ve 627.132 tonluk üretim ile Türkiye dünyada kiraz üretiminde ilk sırada yer almaktadır. Üretim bakımından ilk sırada olmasına rağmen pazarlama stratejilerinin etkin ve yeterli olmamasından dolayı kiraz ihracatında Türkiye, Şili ve ABD’den sonra üçüncü sırada yer almaktadır. Türkiye’nin ağırlıklı olarak kiraz ihracatı yaptığı ülkeler, Avrupa Birliği ülkeleri (Başta Almanya, Bulgaristan ve Hollanda olmak üzere), Rusya ve Irak’tır. Dünya kiraz ithalatında ilk sırada %21 oranıyla Çin, ikinci sırada ise %19’luk oranı ile Rusya gelmektedir. Türkiye’de ağaç başına kiraz verimi 2017 yılında 29 kg olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’de 2018 yılı verilerine göre kiraz üretimi bakımından, Konya ili ilk sırada yer almıştır. Konya ilinde 70.987 da alanda, 68.376 ton kiraz üretimi yapılmış olup, bu miktar toplam kiraz üretiminin %10,87’sini oluşturmaktadır. Üretim bakımından ikinci sırada İzmir ili gelmektedir. Türkiye’de kiraz sektörünün yapılan SWOT analizinde, Türkiye’nin sahip olduğu ekolojik çeşitlilik ve uygunluk avantaj oluştururken, işletmelerin yapısal sorunları ve üretici örgütlenmesinin yetersiz olması dezavantaj oluşturmaktadır. Diğer taraftan Türkiye’nin Avrupa Birliği ve Rusya gibi ithalatı yüksek ülkelere yakın ve iş birliği içinde olması fırsat oluştururken, yaşanan iklim değişikliğine bağlı üretim ve fiyat istikrarsızlığı önemli riskler oluşturmaktadır. İhracat olanaklarını artırabilmek için üretici örgütlenmesi ve üretici örgütlerinin etkinliğini artırmak, kiraz üretim tekniklerinin bilimsel esaslara göre yürütülmesi, uluslararası piyasalarda tat ve aroma bakımından tercih edilen kiraz çeşitlerinin yaygınlaştırılması gerekmektedir.

İklim ve toprak istekleri yönünden çok seçici olamayışı, değerlendirme şekilleri ve çeşit açısından zengin olması nedeniyle Asma (Vitis vinifera) dünyada en yaygın ve en eski kültür bitkilerinden biridir. Bağcılık için dünyanın en elverişli üretim alanlarından biri olan ülkemiz zengin asma gen potansiyeline sahiptir. Bitkisel üretimde önemli bir yere sahip olan bağcılık, günümüzde üretimden pazarlamaya kadar geçen süreç içerisinde bir çok sorunla karşı karşıyadır. Bu sorunlar içerisinde üretimi sınırlandıran fungal hastalıklar önemli yer tutmaktadır.Çalışmada Malatya ili bağ alanlarında kurumalara sebep olan gövde fungal etmenlerinin saptanması amaçlanmıştır. Bu amaçla Malatya ilinde bağcılığın yoğun olduğu Arapgir, Yeşilyurt, Battalgazi ve Darende ilçelerinde vejatasyon peryodu dikkate alınarak iki farklı dönemde örnekleme yapılmış ve hastalık belirtisi görülen bitkilerden numuneler alınmıştır. Çalışmada toplamda 2400 da'lık alanda survey yapılmıştır. Survey sonucu 69 adet enfekteli bitki örnekleri alınmış ve bu bitki örneklerinden 240 adet fungal izolat elde edilmiştir. Fungal izolatların tanısı morfolojik özelliklerine ve moleküler yöntemlere göre yapılmıştır. Moleküler tanılamada ITS, β-Tubulin, LSU ve TEF-1α primerleri kullanılarak sekans analizleri yapılmıştır. Sekans analizleri sonucu elde edilen dizilerin moleküler tanılamaları NCBI'ın web sayfası ile BLAST analiz programı kullanılarak genbank veri tabanında mevcut olan türlerle benzerlik oranına bakılarak moleküler tanılamaları yapılmıştır. Tanılama çalışmaları sonucunda Botryospharia spp., Phaeomoniella chlamydospora, Fomitiporia mediterranea, Cytospora viticola, Neoscytalidium dimidiatum, Neoscytalidium novaehollandiae, Dothiorella spp., Lasiodiplodia spp. hastalık etmenleri ve birçok saprofit fungus saptanmıştır. Çalışmada Türkiye'de bağlarda ilk kez tespiti yapılan Cytospora viticola ile Neoscytalidium dimidiatum'a ait seçilen birer izolatın patojenite denemeleri yapılmıştır. Teşhisleri yapılan patojenlerden Cytospora viticola bağlarda Amerika kıtasından sonraki ilk tespitidir.ANAHTAR KELİMELER: Bağ, Malatya, gövde, fungal, patojen Grapevine (Vitis vinifera L.) is one of the most prevalent and long standing cultivated crops in the world thanks to its non-selective climate and soil demands, types of usage and having a wide range of varieties. Turkey has a rich grapevine gene pool because of its favorable climate zone. Viticulture, which has an important role in agriculture, faces a lot of problems in the process of production to marketing. Among them, fungal diseases take an important place by limiting the production wherever grapevine is cultivated. It is aimed to determine the stem fungal diseases that cause drying in viticulture areas of Malatya province with this research. For this reason, Arapgir, Yeşilyurt, Battalgazi and Darende distrcits of Malatya province, where grapevine is intensely cultivated, were surveyed in two different vegetation periods and samples were taken from symptomatic plants. Surveys were conducted in totally 2400 da area. Sixty-nine infected plant samples were collected and 240 fungal isolates were obtained from these infected plants. Identification of these isolates were performed according to morphological properties and by molecular methods. Sequence analyses were performed by using ITS, β-Tubulin, LSU and TEF-1α primers and the comparisons with other sequences from GenBank were obtained using the Basic Local Alignment Search Tool, BLASTn program, of the National Center for Biotechnology Information (NCBI). As a result of the identification studies, Botryosphaeria spp., Phaeomoniella chlamydospora, Fomitiporia mediterranea, Cytospora viticola, Neoscytalidium dimidiatum, Neoscytalidium novaehollandiae Dothyorella spp., Lasiodiplodia spp. and numerous of saprophyte fungi were determined. The pathogenty trials were performed to one isolate of Cytospora viticola and Neoscytalidium dimidiatum, which are the first records for Turkey on grapevine. Cytospora viticola was first recorded in Turkey after its report in America in grapevine cultivation areas of the world.KEYWORDS: Grapevine, Malatya, stem, fungal, pathogen 67

Choosing providers in the health sector can be defined as the choice of one of the alternative providers by the patient or their relatives. But, because of the complexity of health services, it is often not easy to choose among providers. Therefore, the aim of this study is to determine the preferences of individuals and the factors that affect their choice. To achieve these objectives, the data set of Life Satisfaction Survey conducted by TUIK in 2016 was used. The choices of individual were examined separately at the level of public and private health institutions and hospitals. As a result of the study, it is determined that public hospitals are more preferred and the individuals are affected by other factors such as satisfaction of health services and proximity of provider as well as their individual and demographic characteristics when they choice provider., Sağlık sektöründe hizmet sunucu seçimi, alternatif hizmet sunucuları arasından birinin hasta veya yakınları tarafından tercih edilmesidir. Ancak sağlık hizmetlerinin karmaşık doğası nedeniyle sunucular arasında tercih yapabilmek çoğu zaman kolay değildir. Bu nedenle bu çalışmada, bireylerin sağlık hizmeti için tercih ettikleri hizmet sunucularının ve sunucu tercihlerinde etkili olan faktörlerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın amaçlarına ulaşabilmek için ise TÜİK tarafından 2016 yılında yapılan Yaşam Memnuniyeti Araştırması veri seti kullanılmıştır. Bu çalışmada, bireylerin sağlık hizmeti sunucusu tercihleri kamu-özel sağlık kuruluşları ve hastaneler düzeyinde ayrı ayrı incelenmiştir. Araştırma sonucunda devlet hastanelerinin daha çok tercih edildiği ve bireylerin bu tercihlerinde bireysel ve demografik özelliklerinin yanı sıra sağlık hizmetlerinden memnuniyet ya da hizmet sunucunusun yakınlığı gibi diğer faktörlerin etkili olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmanın sağlık yöneticilerine kanıta dayalı bilgiler sunacağı düşünülmektedir.

Dünyada muz tropik ve subtropik bölgelerde yetiştiriciliği yapılmaktadır. Ülkemizde Akdeniz Bölgesi sahil şeridinde üretimi yapılmaktadır. Dünya muz üretim alanlarında ekonomik açıdan önemli bitki paraziti nematodlar kök ur nematodu (Meloidogynespp.), Spiral nematodu (Helicotylenchusspp.) Oyucu nematodu (Radopholussimilis) ve lezyon (Pratylenchusspp.) nematodu olarak bilinmektedir. Ülkemizde spiral ve kök ur nematodu yaygın olduğu bilinmektedir. Nematodlar muz bitkisinin kök ve dokularına saldırarak bitkinin kök fonksiyonlarını bozmak suretiyle su ve besin alımını engellemektedirler. Dolayısıyla, bitkide bodurluk, gövdede incelme, yapraklarda sarılık, yaprak sayısı ve büyüklüğünde azalma, geç çiçeklenme, ürün döngüsünde uzama, hevenk ağırlığında azalma, meyve iriliği ve ağırlığının düşmesine neden olmaktadırlar. Dolaylı olaraktafunguslara giriş kapısı açarak birlikte bitkilere daha fazla zarar vermektedirler. Muz köklerinde Fusariumspp ve nematod zararı birlikte görülmektedir. Mikoriza bitki köklerinde nematodpopülasyonunu ve hastalık şiddetini azaltmaktadır. Mikoriza bitkinin daha fazla besin alımını sağlayarak bitkiyi toprak patojenlerine karşı dayanıklı kılmaktadır. Mikoriza bitkinin kök hacmini artırmaktadır. Bundan dolayı besin alımı arttığı için gövde çapı, bitki boyu, yaprak sayısı, yaprak hacmi, verim ve kalite artmaktadır. Bundan dolayı üreticilere muz fidanlarını dikim öncesi mikorizalı solüsyona daldırılıp daha sonra dikim yapmaları önerilmektedir.

Son yıllarda olumsuz etkileri daha çok hissedilen küresel ısınma nedeni ile çevresel ve iklimsel sorunlar yaşanmaktadır. Bitkisel üretim, hem biyotik hem de abiyotik stres faktörleri tarafından etkilenmektedir ve gelecekte özellikle çevresel stres faktörlerinin daha etkili olacağı düşünülmektedir. Küresel ısınmanın gelecekteki en önemli olumsuz etkilerinin başında tuzluluk ve kuraklık stresi gelmektedir. Tuzluluk ve kuraklık stresi altındaki topraklarda yetiştirilen bitkisel üretimde verim ve kalite olumsuz etkilenmektedir. Tarımsal alanlardaki toprak florasının korunması ve sürdürülebilir hale gelmesi için mikorizaların kullanılması tüm dünyada giderek yaygınlaşmaktadır. Mikorizalar, bitkilerin besin maddesi alınımına olumlu katkı sunarken bunun yanında tuzluluk ve kuraklık, ağır metal toksisitesi ve sıcaklık stresine dayanımı arttırmaktadır. Bununla birlikte büyümeyi teşvik edici maddelerin salgılanmasını uyarmaktadır. Son yıllarda yapılan çalışmalarda, mikorizaların biyolojik mücadele ve bitki besleme alanlarında pozitif etkisinin olduğu vurgulanmaktadır. Sonuç olarak; bitkisel üretimde mikoriza kullanımı hastalık ve zararlılarla mücadelede maliyet azalacak, ürünlerin verim ve kalitesi artacaktır. Ayrıca tarıma dayalı toprak ve çevre kirliliği azaltılmış olacaktır.

Dünya genelinde muz bitkisi tropik ve subtropik alanlarda yetiştiriciliği yapılmaktadır. Dünya muz üretim alanlarında kök urnematodu (Meloidogynespp.), Spiral nematodu(Helicotylenchusspp.) Oyucunematod(Radopholussimilis) ve lezyon nematodu (Pratylenchusspp.) ekonomik açıdan önemli bitki-parazitiknematodlarıdır. Ülkemizde de spiral ve kök ur nematodu yaygın olduğu bilinmektedir. Nematodlar muz bitkisinin kök ve dokularına saldırarak bitkinin kök fonksiyonlarını bozmak suretiyle su ve besin alımını engellemektedirler. Dolayısıyla, bitkide bodurluk, gövdede incelme, yapraklarda sarılık, yaprak sayısı ve büyüklüğünde azalma, geç çiçeklenme, ürün döngüsünde uzama, hevenk ağırlığında azalma, meyve iriliği ve ağırlığının düşmesine neden olmaktadırlar. Nematodlar önemli verim kayıplarına yol açmaktadırlar. Muz fidanlarına bakteri uygulamaları ile nematodpopülasyonunu ve kök hastalıkları azalmaktadırlar. Bundan dolayı bitki büyüme parametreleri olan gövde boyu, gövde çapı, yaprak sayısı, kök uzunluğu, kök ağırlığı, verim ve kalitenin arttığı bilinmektedir. Bundan dolayı üreticilere muz alanlarında faydalı bakteri(Pseudomonasfluorescensve Bacillus sp.) uygulamaları önerilmektedir.

Dünyada nüfusun hızlı bir şekilde artması sonucunda her geçen gün besin ihtiyacı artmakta ve buna bağlı olarak tarımsal üretimin arttırılması yönünde farklı uygulamaların kullanılması zorunluluk haline gelmektedir. Verimi arttırmak için kullanılan uygulamaların başında gübre ve ilaç kullanımı gelmektedir. Aşırı gübre ve ilaç kullanımı ise zaman zaman insan ve çevre sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmaktadır. Sürdürülebilir tarım için gübre kullanımını en aza indirmek, bitkisel üretimden maksimum seviyede yararlanmak amacıyla rizosferden elde edilen yararlı mikroorganizmalar kullanılmaktadır. Son yıllarda biyolojik gübrelerin önemi artmış ve kullanım alanları genişlemiştir. Bu kapsamda serbest yaşayan, bitkisel gelişimi teşvik eden, biyolojik savaş ajanı olarak ta adlandırılan veya biyogübre olarak kullanılan rizobakteriler etkin bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Gelecekte, tarımsal alanda, farklı çevre koşullarına uyum sağlayan, adaptasyon yeteneği yüksek, hastalık ve zararlıların popülasyonlarını baskılayan mikroorganizmalara daha fazla ihtiyaç duyulacağı öngörülmektedir.