686 results on '"Turkish foreign policy"'
Search Results
2. TURKEY AND ARMED OPPOSITION GROUPS IN SYRIA: THE CASE OF OPERATION EUPHRATES SHIELD
- Author
-
ERKMEN, Ahmet Serhat
- Subjects
Özgür Suriye Ordusu ,Fırat Kalkanı ,Suriye ,Türk Dış Politikası ,İç Savaş ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Free Syrian Army ,Euphrates Shield ,Syria ,Turkish Foreign Policy ,Civil War - Abstract
Arap Baharı'ndan sonra Türkiye'nin Suriye'nin politikası pekçok özgün boyut taşımaktadır. Bu özgün boyutlar arasında kuşkusuz en dikkat çekici olanlardan birisi Türkiye'nin Özgür Suriye Ordusu ile ilişkileridir. Türkiye'nin dış politikası ve güvenlik politikasında devlet dışı aktörlerle olan ilişkileri bağlamında yeni bir örnek olan bu ilişki incelenmeye değerdir. Bu çalışmada Türkiye ile ÖSO arasındaki ilişkiler başlangıcından itibaren değerlendirilip, somut örneklerle anlatılırken, uzun bir aradan sonra Türkiye'nin en uzun soluklu sınır ötesi operasyonlarından birisi olan Fırat Kalkanı Operasyonu çerçevesinde irdelenecektir., After Arab Spring, Turkey’s Syria policy has had many original dimensions. Among these original dimensions, one of the most striking is undoubtedly Turkey's relation to the Free Syrian Army. This relation, a new example regarding Turkey's foreign policy and its relation to non-state actors in security policy, is worth investigating. In this study, the relations between Turkey and FSA will be evaluated from the beginning and discussed with concrete examples, and will be examined within the framework of Operation Euphrates Shield, one of Turkey's longest-running cross-border operations after a long time. more...
- Published
- 2022
Catalog
3. Doğu Akdeniz’in Değişen Jeopolitiği ve Türk Dış Politikası
- Author
-
Emre Ozan
- Subjects
International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Eastern Mediterranean ,Turkish Foreign Policy ,Energy ,Regional Security ,Alliance Formation ,Doğu Akdeniz ,Türk Dış Politikası ,Enerji ,Bölgesel Güvenlik ,İttifak Oluşumu ,General Medicine - Abstract
Doğu Akdeniz tarih boyunca önemli bir bölge olmakla birlikte Soğuk Savaş döneminden bu yana Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinin bir uzantısı olarak kabul edilmiştir. Son yıllarda ise kendi dinamikleri ile önem kazanmış ve bağımsız bir alt-bölge haline gelmiştir. Doğu Akdeniz jeopolitiğinde yaşanan bu yapısal dönüşümden en çok etkilenen ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Doğu Akdeniz Türk dış politikasında büyük bir önem kazanmış ve Türkiye’nin güvenlik söyleminde geniş bir yer kaplamaya başlamıştır. Doğu Akdeniz’de yaşanan önemli jeopolitik kırılmalar bölge devletleri arasındaki güvenlik ilişkilerinin dönüşümüne yol açmakta ve Türkiye bu dönüşüme yanıt verme ihtiyacı duymaktadır. Bu çerçevede, bu makale realist uluslararası ilişkiler yaklaşımlarının ittifak oluşumlarına dair açıklamalarını temel alarak Doğu Akdeniz’deki ittifak oluşumlarını ve Türkiye’nin bu sürece nasıl bir yanıt verdiğini tartışmayı amaçlamaktadır. Söz konusu dönüşüm başlıca üç boyuta sahiptir. Birincisi bölgede keşfedilen hidrokarbon kaynakları bölge ülkeleri arasında hem iş birliği için fırsatlar yaratmış hem de çeşitli uyuşmazlıklara yol açmıştır. Enerji faktörü ittifak yapılarının temel değişkenlerinden biri haline gelmiştir. İkincisi Arap Baharı sonrasında artan bölgesel güvensizlikler ve istikrarsızlık tüm bölge ülkelerinin ittifak tercihlerini etkilemiştir. Üçüncüsü Doğu Akdeniz ve çevresinde artan büyük güç rekabeti bir yandan bölgenin askerileşmesine yol açmakta diğer yandan bölge ülkelerinin ittifak tercihlerini etkilemektedir. Yapısal dönüşümün bu üç boyutu birbirlerinden bağımsız süreçler değildir. Tam aksine birbirleriyle bağlantılı karmaşık süreçlerdir. Bu çalışmada, Doğu Akdeniz’in birbirleriyle bağlantılı üç dinamik çerçevesinde tanımlanan jeopolitik dönüşümünün Türk dış politikası üzerindeki etkileri tartışılmaktadır. Bu bağlamda, bu çalışmanın temel argümanı Doğu Akdeniz’de yaşanan jeopolitik dönüşümün Türkiye’yi güvenlik odaklı bir dış politikaya yönelttiği ve Doğu Akdeniz’in yeni jeopolitik yapısına uyum sağlama ihtiyacının Türk dış politikasındaki yeni denge arayışları ile eşzamanlı ortaya çıktığıdır., Although the Eastern Mediterranean has been an important region throughout history, it has been considered as an extension of the Middle East and North Africa region since the Cold War period. In recent years, it has gained importance with its own dynamics and has become an independent sub-region. The transformation of the Eastern Mediterranean geopolitics also affects the security relations between the states of the region and Turkey needs to respond to this transformation. In this context, this article aims to discuss the alliance formations in the Eastern Mediterranean and how Turkey responded to this process, based on the explanations of realist international relations approaches on alliance formations. This transformation has three main dimensions. First, the hydrocarbon resources discovered in the region both created opportunities for cooperation and led to various conflicts between the countries of the region. Secondly, increasing regional insecurity and instability after the Arab Spring affected the alliance preferences of all regional countries. Third, the increasing great power competition in the Eastern Mediterranean leads to the militarization of the region on the one hand, and on the other hand affects the alliance preferences of the countries in the region. These three dimensions of structural transformation are not independent processes, on the contrary, they are complex interconnected processes. In this study, the impact of the changing geopolitics of the Eastern Mediterranean -which is defined by three interconnected dynamics- on Turkish Foreign policy will be discussed. The main argument of this study is that the geopolitical transformation in the Eastern Mediterranean led Türkiye to a security-oriented foreign policy and the need to adapt to the new geopolitical structure of the Eastern Mediterranean emerged simultaneously with the search for a new balance in Turkish foreign policy. more...
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
4. Türkiye'nin Savunma Sanayi Alanındaki Gelişiminin Türk Dış Politikasına Olan Etkisi.
- Author
-
PINAR, Latif
- Abstract
Copyright of Itobiad: Journal of the Human & Social Science Researches / İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi is the property of Itobiad: Journal of the Human & Social Science Researches and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.) more...
- Published
- 2018
- Full Text
- View/download PDF
5. Küresel, Bölgesel ve Ulusal Gelişmeler Bağlamında 2014 Sonrası (Erdoğan Dönemi) Türk Dış Politikası
- Author
-
DOĞAN, Zehra
- Subjects
Turkish Foreign Policy ,Strategic Autonomy ,National Security ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Türk Dış Politikası ,Stratejik Özerklik ,Ulusal Güvenlik - Abstract
In the second decade of the 2000s, Turkey struggles for an interest-oriented and versatile foreign policy. Security problems in the regional and national context lead to more use of hard power in Turkish foreign policy. Turkey's increasing material capacity and soft power also affect foreign policy. Recently, discourses about Turkey such as "game-breaker", "playmaker", "strong and leader Turkey in the regional-global arena" have been frequently voiced by foreign policy decision makers. Nationalist tendencies have strengthened after 2014 under the Justice and Development Party (AK Party) government. After the transition to the Presidential Government System in 2017, notions such as "domestic" and "national", "Ankara-centered politics", "autonomy and independence" are expressed in foreign policy. Based on these assumptions, this article aims to examine Turkish foreign policy after 2014. In this context, Turkish foreign policy after 2014 is analyzed with reference to the international system, regional and national context. The article consists of introduction, conclusion and two main parts. In the first part, the general features characteristics of Turkey's traditional foreign policy culture are discussed. In the second part, first of all, the changes and transformations in the international system in the 2000s are examined and the effects of the international context on Turkish foreign policy are revealed. Then, the effects of the regional and national context on Turkish foreign policy are questioned. Descriptive method is used in the research., 2014 sonrası Türk dış politikasını konu alan bu çalışmada, söz konusu dönemde Türk dış politikasında ne gibi değişim ve dönüşümlerin gerçekleştiği uluslararası sistem, bölgesel düzeyde yaşanan gelişmeler ve ulusal bağlama atıfla analiz edilmiştir. Giriş ve sonuç dışında iki ana başlıktan oluşan çalışmanın ilk ana başlığında, Türkiye’nin dış politika kültüründe öne çıkan hususlara yer verilmiştir. İkinci ana başlıkta, öncelikle 2000’li yıllar içerisinde uluslararası sistemde meydana gelen değişim ve dönüşümler ana hatlarıyla incelenmiş ve uluslararası bağlamın Türk dış politikasına yansımaları ortaya konmuştur. Sonrasında bölgesel ve ulusal bağlamda meydana gelen gelişmeler kısaca açıklanarak bu bağlamın Türk dış politikası üzerindeki etkisi sorgulanmıştır. Betimsel bir analizle kaleme alınan çalışmanın sonucunda küresel sistemdeki değişimlerin 2014 sonrası Türk dış politikasına “stratejik özerklik” arayışı olarak etki ettiği ve bu arayışın Türkiye’nin çıkar odaklı ve çok yönlü bir dış politika sergileme çabası olarak kendini gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Bölgesel ve ulusal bağlamda yaşanan güvenlikle ilgili birtakım olumsuz gelişmelerin ise dış politikada sert güce daha çok yer verilmesine yol açtığı sonucuna varılmıştır. Türkiye’nin son dönemde yaşadığı maddi kapasite ve yumuşak güç artışının Türkiye’ye dair “oyun bozucu”, “oyun kurucu”, “bölgesel-küresel alanda güçlü ve lider Türkiye” gibi söylemleri gündeme getirdiği gözlemlenmiştir. Ayrıca çalışmada, 2002’den beri devam eden Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) iktidarında 2014 sonrası milliyetçi eğilimlerin güçlenmesi ve 2017 sonrası Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişe paralel “yerli” ve “milli” olma kavramları ile bağlantılı bir şekilde “Ankara merkezli siyaset üretme çabası”, “özerklik ve bağımsızlık” gibi kavramlara daha çok yer verildiği ortaya konmuştur. more...
- Published
- 2022
6. Turkish Foreign Policy in the Middle East During the Rule of the Justice and Development Party: Interaction of Interests and Future Challenges
- Author
-
İNAÇ, Hüsamettin and HADJİ, Aymene
- Subjects
Political Science ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Siyasi Bilimler ,Türk Dış Politikası ,Ortadoğu ,Adalet ve Kalkınma Partisi ,Sıfır Problem Politikası ,Yeni Dünya Düzeni ,Turkish Foreign Policy ,Middle East ,Justice and Development Party ,Zero – Problem Policy ,New World Order - Abstract
Yirmi birinci yüzyılın başında Türk dış politikası bir önceki yüzyıla nazaran çok büyük bir değişim ve dönüşüme maruz kalmıştır. Zira içinde yaşadığımız yüzyılda Türkiye’nin önüne Balkanlardan başlayarak Kafkasya’ya oradan Orta Asya ve Ortadoğu’ya kadar uzanan yeni bir jeopolitik ufuk ve farklı bir pencere açılmıştır. Bu yeni durum yeni siyasi yaklaşımların ortaya çıkmasına yol açmış ve Türkiye hem iç ve hem de dış siyasetini yeniden şekillendirecek bir formülasyonu esas almıştır. Bu formülasyon özünde çok etnikli, çok dinli ve çok hukuklu Osmanlının çokkültürlü yapısından ilham alarak İslam ve Osmanlı mirasıyla bütünleşerek farklı kültürlerin farklılıklarını yitirmeden bir arada, yan yana ve iç içe yaşayabileceği bir pratiğe oturtulmuştur. Haddi zatında bu bakış açısı yerel ve bölgesel aktörlerle ilişkilerini normalleştirerek denge tesis ettiği ve soğuk savaş dönemindeki AB ve ABD’ye bağımlı bir politikadan uzaklaşmayı gerektirmektedir. Nitekim 2002 sonu itibarıyla iktidarı devralan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ve Türkiye’nin yeni lideri –daha önceki pasif ve edilgen politik yaklaşımın aksine- bölge ülkeleriyle daha derin ve proaktif politikalar oluşturmaya başladı. Haliyle söz konusu komşu ülkelerin ve bölge ülkelerinin başında Ortadoğu devletleri gelmekteydi. Ne var ki bu aktif politikayı hayata geçirebilmek ve Ortadoğu’da barışı tesis edebilmek için öncelikle iç siyasi istikrarı ve ekonomik refahı temin etmek gerekmekteydi. Bu noktadan hareketle Türk dış politikasını şekillendiren aktörler, Ortadoğu’daki müzmin kaos ve sıkıntılarını sona erdirmek için komşularla sıfır problem sloganıyla aktif bir diplomasi izlemeyi tercih ettiler. Bu makale son yirmi yıllık dönemde Ortadoğu’ya yönelik Türk dış politikasının hangi minvalde ve ne tür dinamikler saikiyle değişip dönüştüğü analiz etmek amacıyla kaleme alınmıştır., At the beginning of the twenty-first century, Turkish foreign policy witnessed an almost fundamental change from what it was in the last century, when new worlds emerged in front of Turkey, from the Balkans to the Caucasus and Central Asia through the Middle East. New political approaches have also emerged aimed at inspiring the Ottoman multi-ethnic group formula to reconcile with Turkey's Islamic and Ottoman legacy at home as well as abroad, and within the framework of this new political concept that restored balance to Turkey's regional relations, which it did not attach importance to in the past because of its excessive focus on building solid relations with the European Union and the United States of America. After the Justice and Development Party came to power in Turkey in late 2002, Turkey's new leaders worked to activate the Turkish role in the regional environment surrounding Turkey. The beginning was to establish good relations with neighboring countries in the Middle East. In order to be effective and influential, the new Turkish vision in foreign policy focused on the importance of the internal transformation, especially the consolidation of political and economic stability in the country, as internal reform in Turkey and its growing economic capabilities allowed it to emerge as a sponsor of peace in the Middle East. On this basis, Turkey's leaders have expressed their willingness to pursue active diplomacy in the Middle East in order to reduce or end problems with neighboring countries through a zero-problem policy. more...
- Published
- 2022
7. Turkey-Syria relations under Ahemt Davutoğlu rulling
- Author
-
Ulu, Cansu, Bozdağlıoğlu, Yücel, Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı, and Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
- Subjects
International relations theories ,Social Constructivism ,Turkey ,Syria ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Neorealizm ,Adalet ve Kalkınma Party ,Türkiye ,Suriye ,Neorealism ,Sosyal İnşacı Teori ,Adalet ve Kalkınma Partisi ,Justice and Development Party ,Davutoğlu, Ahmet ,Turkish-Syrian relations ,Social construction ,Turkish foreign policy - Abstract
Tezin amacı Ahmet Davutoğlu'nun Dışişleri Bakanlığı yaptığı dönemde Türkiye-Suriye ilişkilerinin arkasındaki motivasyonu bulmaktır. Bu motivasyonu bulmak için iki uluslararası ilişkiler teorisi incelenmiştir. İncelenen teoriler neorealizm ve sosyal inşacı teoridir. Temel olarak neorealizm için Waltz'un, sosyal inşacı teori için Wendt'in varsayımlarına değinilmiştir. Teoriler Davutoğlu'nun Dışişleri Bakanı olduğu dönemden Suriye Krizi sonrası çıkarılan tezkereye kadar olan süreçte test edilmiştir. Tezin hipotezi Türkiye-Suriye ilişkilerinin ardındaki motivasyonun güç olduğu ve kimliğin bir araç olarak kullanıldığıdır. Araştırma yöntemi olarak literatür tarama kullanılmıştır. İlk bölümde teorilerin varsayımları karşılaştırılmıştır. İkinci bölümde Adalet ve Kalkınma Partisi'nin politikarına değinilmiştir. Son bölümde Türkiye-Suriye ilişkileri incelenmiştir.ANAHTAR SÖZCÜKLERNeorealizm, Sosyal İnşacı Teori, Türkiye, Suriye, Adalet ve Kalkınma Partisi The main goal of this thesis is finding the motivations of the relations between Turkey and Syria when Ahmet Davutoğlu was the Foreign Minister. To find this motivation two international relations theories was compared. These theories are neorealism and social constructivism. Mainly the arguments of Waltz are used for neorealism and the arguments of Wendt for social constructivism. The theories were tested in the period between the starting of Ahmet Davutoğlu's rulling and the the first memorandum about sending army to Syria. The hypothesis of this thesis is the main motivation of the reliatons between Turkey and Syria is power and identities are used just for it. Literature review was used as research technic. In first chapter the arguments of theories were compared. In the second chapter the policies of Justice and Development Party were mentioned and in the last chapter relations between Turkey and Syria was examined.KEY WORDSNeorealism, Social Constructivism, Turkey, Syria, Justice and Development Party 107 more...
- Published
- 2022
- Full Text
- View/download PDF
8. TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA 2000 SONRASI EKSEN KAYMASI TARTIŞMALARININ NEDENSEL BOYUTLARI.
- Author
-
GÜNTAY, Vahit
- Abstract
Copyright of Journal of International Social Research is the property of Journal of International Social Research and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This abstract may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full abstract. (Copyright applies to all Abstracts.) more...
- Published
- 2016
- Full Text
- View/download PDF
9. TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİNDE ALGILAR VE KARAR ALICILAR, TARİHİN YANSIMALARI ÜZERİNE BİR ANALİZ.
- Author
-
AKTAŞ, Hayati and GÜNTAY, Vahit
- Abstract
Processes with negative developments in history which are interfered with state fact, sometimes transform to psychological traumas at intersociety. From centuries to today this transform effect decision makers many times with carrying the arguments and the questions about hostilities between the same factors. It is required that there is the same process between Turkish-Armenian relations and decision makers evaluate their policy in this context. Although decision makers work for generate new policies without historical developlments and tensions, dynamics in domestic and foreign policy prevent this situation. Efforts for establishing so-called genocide, taking part the new generations as a new actor in the future with unfriendly discourses and so on dynamics are main problems. The main subject of this study is decision makers' attitudes, discourses and their harmony with these dynamics, exemplifying these developments as a psychological with the context of international relations. In this psychological context, the dimension of bilateral relations from the way of decision makers in international politics will be dealt with different examples and developments as a concrete. [ABSTRACT FROM AUTHOR] more...
- Published
- 2016
10. Eyrice Tepeciklioğlu, Elem. Turkish Foreign Policy on Africa: The Fundamental Dynamics, Opportunities and Challenges. Ankara: Nobel, 2019
- Author
-
Medine Derya Canpolat, Kapadokya Üniversitesi, İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, and Canpolat, Medine Derya
- Subjects
Turkish foreign policy,Nobel,Eyrice Tepeciklioğlu,Elem ,Turkish ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Pharmaceutical Science ,Turkish Foreign Policy ,History (General) ,Türk dış politikası,Nobel,Eyrice Tepeciklioğlu,Elem ,language.human_language ,Complementary and alternative medicine ,Economy ,Area Studies ,Dynamics (music) ,Foreign policy ,Political science ,D1-2009 ,Africa ,language ,Alan Çalışmaları ,Pharmacology (medical) - Abstract
The book contains an introduction, five chapters, and a conclusion. The Introduction defines the aim, topic, and chapters of the book. The first chapter evaluates the Turkish-African relationship prior to Turkey’s development of an initiative policy towards Africa. In this chapter, the author deals with the Ottoman presence in Africa, the decolonization of Africa, and the main rationale behind Turkey’s initiative policy towards Africa. The second chapter investigates Turkey’s political relations with African countries and areas of military cooperation, and touches on Turkey’s contribution to sustainable peace on the continent, referring to Somalia, Turkey’s bilateral relations with the continental countries, and its membership of regional organizations., The book contains an introduction, five chapters, and a conclusion. The Introduction defines the aim, topic, and chapters of the book. The first chapter evaluates the Turkish-African relationship prior to Turkey’s development of an initiative policy towards Africa. In this chapter, the author deals with the Ottoman presence in Africa, the decolonization of Africa, and the main rationale behind Turkey’s initiative policy towards Africa. The second chapter investigates Turkey’s political relations with African countries and areas of military cooperation, and touches on Turkey’s contribution to sustainable peace on the continent, referring to Somalia, Turkey’s bilateral relations with the continental countries, and its membership of regional organizations. The third chapter details Turkey’s economic relationship with African countries and the investments of Turkish firms on the continent. more...
- Published
- 2021
11. Türk dış politikasında süreklilik unsuru: İdeoloji, eylem ve güvenlik 1876-1960
- Author
-
Kantar, Seda, Babaoğlu, Resul, and Tarih Anabilim Dalı
- Subjects
Tarih ,History ,International Relations ,Turkish revolution history and Kemalism lesson ,Uluslararası İlişkiler ,Turkish foreign policy - Abstract
Osmanlı Devleti gücünün azalmasıyla birlikte devletler karşısında üstün konumunu da kaybetmiştir. Savaşlarda eski başarının sağlanamaması, başarılı olunan durumlarda da devletlerin uyguladıkları politikalar istenen sonuçların alınmasını engellemiştir. Osmanlı Devleti zamanla diplomasinin önemini daha iyi kavramış ve bu alana gerekli ilgi gösterilmeye başlanmıştır. Hariciye alanında yapılan reform çalışmaları diplomasinin ve diplomatik personelin yetişmesi açısından faydalı olmuştur. Devletin yıkılış döneminde diplomasiye önem verilmişse de çöküş engellenememiştir. Birinci Dünya Savaşı sonunda yıkılan Osmanlı Devleti'nin yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti pek çok konuda ve özellikle diplomasi alanında Osmanlı Devleti'nin mirasçısı olmuştur. Bu çalışmada ki amaç Osmanlı Devleti'nin son döneminden itibaren uygulanan dış politika ile Türkiye Cumhuriyeti'nde uygulanan dış politika arasındaki sürekliliğin incelenmesidir. Dış politikadaki süreklilik özellikle ideoloji, eylem ve güvenlik açısından ele alınarak daha detaylı ve sistematik bir çalışma olmasına özen gösterilmiştir. Çalışmada öncelikle arşiv, meclis tutanakları olmak üzere kitap ve makalelerden yararlanılarak sürekliliğin varlığı ve ne derecede olduğu açıklanmaya çalışılmıştır.Bu detaylı çalışmanın sonucunda Osmanlı Devleti'nin son döneminden itibaren uygulanan dış politika ile Türkiye Cumhuriyeti'nde uygulanan politikalar arasında bazı istisnai durumlar olsa da çoğu uygulamada süreklilik olduğu görülmektedir.Anahtar Kelimeler: Diplomasi, Dış Politika, Osmanlı Hariciyesi, Türk Dış Politikası, Dış Politikada Süreklilik While Ottoman Empire was losing its power, it also lost its superiority against the states. The fact that it could not be successful in wars and the policies implemented by the states in successful situations, prevented the expected results be obtained. The Ottoman Empire understood more about the importance of the diplomacy over time and started to pay more attention to this issue. The reforms in the field of Foreign Affairs were helpful in terms of diplomacy and raising diplomatic staff. Even though the diplomacy was paid attention during the collapse of the state, its collapse could not be prevented. The Republic of Turkey founded after the Ottoman Empire at the end of the World War I, became an heir of the Ottoman Empire in terms of various fields, especially in diplomacy. The aim of the study wasto examines the continuity between the foreign policy implemented from the last period of Ottoman Empire and the foreign policy implemented in Republic of Turkey. While the continuity in foreign policy was addressed, great care has been taken to conduct a more detailed and systematic study especially in terms of ideology, action and security. In the study, firstly, the existence and the degree of continuity were examined by taking advantage of archive, parliamentary minutes, books, and articles.As a result of the detailed and long-term study, it has been found that there is continuity in many fields between the foreign policy implemented from the last period of Ottoman Empire and the foreign policy implemented in Republic of Turkey with some exceptions. Keyword: Diplomacy, Foreign Policy, Ottoman Foreign Affairs, Turkish Foreign Policy, The Continuity in Foreign Policy 205 more...
- Published
- 2020
12. Savunma sanayinde işbirliği problemi: Kıbrıs Barış Harekatı ve Zeytin Dalı harekatı örnekleri
- Author
-
Demir, Merve, Yalçın, Hasan Basri, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Yalçın, Hasan Basri Yalçın, and Enstitüler, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
(Turkish Foreign Policy ,(Türk Dış Politikası ,Defense industries_Turkey ,Defensive (Military science)_Turkey ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Hegemonic Stability Theory ,Savunma (Askerlik bilimi)_Türkiye ,Cooperation) ,Silah endüstrisi_Türkiye ,Savunma endüstrileri_Türkiye ,U 43.T9/D46 ,Karşılıklı Bağımlılık Teorisi ,Silah sistemleri_Türkiye ,Interdependence Theory ,Savunma Sanayi ,İşbirliği) ,Defense Industry ,Hegemonik İstikrar Teorisi ,Weapons Systems_Turkey ,Turkish foreign policy ,Weapons industry_Turkey - Abstract
Tez (Yüksek Lisans) -- İstanbul Ticaret Üniversitesi Kaynakça var. Bu çalışmada savunma sanayinde işbirlikleri incelemektedir. Kıbrıs Harekâtı ve Zeytin Dalı Harekatı’ndan yola çıkarak, Türk Dış Politikasının kritik meselelerde değişikliğe uğradığı iddia edilmektedir. Bu değişim karşılıklı bağımlılık teorisi ve hegemonik istikrar teorisi üzerinden ortaya koyulacaktır. İlk bölümde araştırmayı ortaya çıkaran unsurlar ve araştırmanın metodolojisi ele alınacaktır. İkinci bölümde teorik tartışmalara yer verilecek ve devletlerin kritik meselelerde işbirliği yerine yerel dinamiklerine sarıldıkları ortaya koyulacaktır. Üçüncü bölümde savunma sanayinin ekonomi politik durumu üzerine tartışılacaktır. Savunma sanayindeki temel parametreler ve Soğuk Savaş sonrası savunma sanayinin dünyadaki durumu incelenecektir. Dördüncü bölümde Kıbrıs Harekâtı ile savunma sanayine yönelik işbirliğinin kırılgan olduğu ortaya koyulmuştur. Beşinci bölümde Zeytin Dalı Harekâtı benzer şekilde analiz edilecektir. Genel olarak her iki vaka ile de hegemonun maliyetleri üstlenmek istemediği dönemlerde maliyetleri diğer devletlerin üstlenmek zorunda kaldığına yönelik durum ortaya koyulacaktır. Sonuç bölümünde ise hegemonun maliyetleri üstlenmek istemediği noktada devletlerin kendi yerel dinamiklerine sarıldığına yönelik yaklaşımın, kazan-kazan anlayışına olan üstünlüğü ortaya koyulacaktır. Çalışmanın özeti mahiyetinde literatürdeki hangi boşlukları doldurduğu ve hangi noktalarda noksan kaldığına da yer verilecektir. This study examines the cooperation in the defense industry. Using the Cyprus Operation and the Operation Olive Branch as examples, the study reveals that the conduct of Turkish Foreign Policy may change under critical circumstances. These changes are tested through the Interdependence theory and Hegemonic stability theory. In the first chapter the facts that led to this study and used methodologies are explained. The second chapter includes theoretical discussions and shows that governments prefer local dynamics instead of cooperation for critical matters. In the third chapter economic and politic state of defense industry are discussed, in which the main parameters of defense industry and the state of the defense industry after the Cold War are examined. In the fourth section, with the example of Cyprus Operation, it is shown that cooperation for defense industry might be fragile. In the fifth section Operation Olive Branch is similarly analyzed. In general with both events it is tested that when hegemonic power does not want to accept the costs, then other governments will have to bear it. In the final chapter, it is discussed the superiority of choosing local dynamics over win-win approach when hegemonic power does not accept the costs. As a summary of this study, it is shown which missing parts were found in literature and in which are still missing. İÇİNDEKİLER ÖZET ... iii ABSTRACT ... iv ÖNSÖZ ... v TABLOLAR LİSTESİ ... viii GRAFİKLER LİSTESİ ... ix KISALTMALAR ... x GİRİŞ ... 1 I. BÖLÜM: TEORİK VE METODOLOJİK ÇERÇEVE ... 2 1.1.Araştırmanın Ortaya Çıkışı ... 2 1.2.Literatürde Genel Eğilim ve Çalışmanın Temel Argümanı ... 3 1.3.Araştırmanın Metodolojisi ... 9 II. BÖLÜM: LİTERATÜR TARAMASI ... 12 2.1.İşbirliği Üzerine Yaklaşımlar ... 12 2.1.1. Karşılıklı Bağımlılık Teorisi ... 12 2.1.2. Hegemonik İstikrar Teorisi ... 21 2.2.Literatür Analizi ... 30 III. BÖLÜM: SAVUNMA SANAYİNİN EKONOMİ POLİTİK DURUMU ... 33 3.1. Savunma Sanayinde İşbirliği Problematiği ... 33 3.2. Savunma Sanayi Ticareti’ ndeki Temel Parametreler ... 36 3.3. Soğuk Savaş Sonrası Savunma Sanayinin Dünyadaki Durumu ... 41 IV. BÖLÜM: KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI ... 49 4.1.Kıbrıs Barış Harekâtı Öncesi Durum ... 49 4.2.Kıbrıs Barış Harekâtı ... 57 4.3.Kıbrıs Barış Harekâtı’nın Savunma Sanayi İşbirliğine Etkisi ... 60 4.4.Kıbrıs Barış Harekâtı ile TDP’da Yaşanan Dönüşüm ... 65 V. BÖLÜM: ZEYTİN DALI HAREKÂTI ... 67 5.1. Suriye’de Yaşanan İç Savaşın Durumu ... 68 5.2. Türkiye’nin Suriye İç Savaşı’ndaki Tutumu ... 73 5.3. Zeytin Dalı Harekâtı ... 72 5.4. Zeytin Dalı Harekâtı ile TDP’da Yaşanan Dönüşüm ... 80 SONUÇ ... 82 KAYNAKÇA … ... 85 more...
- Published
- 2020
13. Yugoslavya iç savaşı'nda Bosna'da yaşanan etnik temizlik ve Türkiye'nin politik tavrı
- Author
-
Haşal, Ceyda, Köktaş, Arif, and Küresel Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
Turkey ,Bosnia-Herzegovina problem ,Civil war ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Genocide ,Yugoslavia ,Ethnic conflicts ,Turkish foreign policy ,Bosnia-Herzegovina - Abstract
Bosna Hersek, Balkan yarımadasında bulunan ve 51 bin 129 kilometrekarelik yüzölçümüne sahip bir ülkedir. Bosna Hersek ile Türkiye'nin, kökleri 15. Yüzyıla kadar uzanan derin bir tarihsel birlikteliklerinin bulunduğu söylenebilir. Bosna'daki Osmanlı tarihi 1463'te Fatih'in bölgeyi fethiyle başlamış ve İkinci Abdülhamid dönemine kadar devam etmiştir. Eski Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyetinin altı federe cumhuriyetinden biri olan Bosna-Hersek, bağımsızlığını 1990'lı yıllardaki Yugoslavya'nın çözüldüğü yıllarda kazanmıştır. Bosna Savaşının başlangıcı ise 1992 yılının ilkbaharına rastlamaktadır. Bosna'nın kuzey bölgelerinin hedef alındığı saldırılarda, bölgede yer alan Boşnakların uzaklaştırılması ve bir Sırp devleti kurulması amacıyla hareket edilmiştir. Sırplar tarafından gerçekleştirilen saldırılar, yakın dönemin en büyük felaketlerinden birine yol açmıştır. Kuşatma altında yer alan şehirlerde ve mülteci kamplarında, kadın ve çocukların da aralarında bulunduğu pek çok insan öldürülmüş, işkenceler uygulanmıştır. Balkanlar ve Bosna Hersek, yaklaşık altı asır boyunca Osmanlı kültürüyle yoğrulmuş bir coğrafya olması ve halen sayısı milyonları bulan Türk ve Müslüman nüfusuna ev sahipliği yapıyor olması nedeniyle Türkiye için oldukça büyük önem ifade etmektedir. Bu bakımdan Türkiye'nin Balkan politikaları incelenmesi gereken önemli bir konu olarak dikkat çekmektedir. Bu çalışmada, Türkiye'nin Yugoslavya İç Savaşında Bosna'da yaşanan etnik temizlik sırasında izlediği politik tavır ele alınmıştır.Anahtar Kelimeler: Yugoslavya, iç savaş, Bosna Hersek, etnik temizlik Bosnia and Herzegovina is a country with 51.129 km² area, which is located on the Balkan peninsula. It can be said that Bosnia and Herzegovina and Turkey have a deep historical togetherness rooted at around 15th century. Ottoman history in Bosnia started with Fatih's conquest of the area in 1463 and continued until Abdulhamid II's era. Bosnia and Herzegovina, one of the six federated republics of the Socialist Federal Republic of the former Yugoslavia, gained its independence during the years when Yugoslavia was dissolved in the 1990s.The beginning of the Bosnian War coincides with the spring of 1992. In the attacks targeting the northern regions of Bosnia, action was taken to remove the Bosniaks from the region and to establish a Serbian state. The attacks by the Serbs led to one of the greatest disasters of the recent period. In cities and refugee camps under siege, many people, including women and children, have been killed and tortured. Balkans and Bosnia and Herzegovina hold great importance for Turkey, due to them being ex-Ottoman territories and presence of millions of Turks and Muslims there. In this regard, Turkey's Balkan policy is attracting attention as an important issue that should be examined. In this study, Turkey's politic stance during the ethnic cleansing in Bosnia in the Yugoslavian Civil War has been analyzed.Keywords: Yugoslavia, civil war, Bosnia and Herzegovina, ethnic cleansing 119 more...
- Published
- 2020
14. 2000'den günümüze Türkiye-Rusya ilişkilerinde Suriye faktörü
- Author
-
Bektaş, Yilmaz, Cankara, Yavuz, and Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı
- Subjects
Recep Tayyip Erdoğan ,Turkey ,Political Science ,Uluslararası İlişkiler ,Russia ,the Arab Spring ,Türkiye ,Suriye ,Turkish-Russian relations ,Arap Baharı ,Türkiye-Rusya ilişikleri ,Türkiye-Suriye ilişkileri ,Turkey-Syria relations ,Bashar al-Assad ,Turkish-Syrian relations ,Turkish foreign policy ,International policy ,Vladimir Putin ,Beşar Esad ,Syrian Civil War ,Siyasal Bilimler ,Syria ,International Relations ,Rusya ,Suriye İç Savaşı ,Turkey-Russia relations - Abstract
Tarihsel süreçte karşılıklı rekabet ve çatışma ortamında geçen Türkiye-Rusya ilişkileri, Soğuk Savaşın sona ermesi ve SSCB'nin dağılmasının ardından rekabet ve çatışma ortamından uzaklaşarak çok yönlü işbirliğine dönüşmüştür. 2000'li yıllardan itibaren Türkiye ile Rusya arasındaki siyasi, ekonomik, enerji, güvenlik ve kültürel ilişkiler istikrarlı bir şekilde gelişim göstermiştir. Türkiye ile Rusya arasında gelişen ilişkilerde şüphesiz iki ülke liderinin de ciddi bir katkısı bulunmaktadır. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, iki ülke ilişkilerini geliştirmek için büyük bir gayret göstermektedir. 2010 yılında Tunus'ta başlayan ve hızla tüm Ortadoğu'ya yayılan Arap Baharı, 2011 yılında Suriye'ye de sıçramış ve küresel çapta bir kriz ortaya çıkarmıştır. Suriye iç savaşının başlamasının ardından Türkiye ile Rusya'nın bölgedeki politikaları çatışmış, Rusya'nın Suriye'de askeri varlığını artırmasıyla birlikte iyice gerilmeye başlayan Türkiye-Rusya ilişkileri, Rus jetinin düşürülmesinden sonra çok ciddi bir krize sürüklenmiştir. Bu olayın ardından Rusya, Türkiye'ye ciddi yaptırımlar uygulamış ve ilişkiler neredeyse kopma noktasına gelmiştir. 9 Ağustos 2016 tarihinde iki ülke liderinin görüşmesinden sonra ilişkiler normalleşmeye başladıysa da Suriye konusunda fikir ayrılıkları devam etmektedir. Günümüzde iki ülke arasındaki ilişkiler düzelmiş olsa da başta Beşar Esad konusu ve PYD/YPG konusunda anlaşmazlıklar devam etmektedir. Bu bağlamda Türkiye-Rusya ilişkilerinin orta ve uzun vadedeki gelişimi bakımından Suriye meselesinin belirleyici olacağı düşünülebilir. Türkiye-Suriye ilişkileri ise, 1946 yılında Suriye'nin bağımsızlığını kazanmasından 1998 yılında imzalanan Adana Mutabakatına kadar gerginlik içinde geçmiştir. 1998 yılında normalleşmeye başlayan Türkiye-Suriye ilişkileri, 2011 yılından itibaren Suriye iç savaşının derinleşmesiyle birlikte tamamen kopmuştur. 2011 yılından günümüze kadar gelen Suriye krizinde Türkiye ve Rusya'nın takındıkları durum ve uyguladıkları politikalar bu tezde ele alınırken iki ülkenin Suriye konusuna bakışı açıklanmaya çalışılacaktır.Anahtar Kelimeler: Türkiye, Rusya, Suriye, Arap Baharı, Suriye İç Savaşı, TürkiyeRusya ilişikleri, Türkiye-Suriye ilişkileri, Recep Tayyip Erdoğan, Vladimir Putin, Beşar Esad In the historical process, mutual competition and conflict in the Turkey-Russia relations moved away from the environment of competition and conflict, and turned into a multi-faceted cooperation after the end of the Cold War and the dissolution of the USSR. Since the 2000s, political economic, energy, security and cultural relations between Turkey and Russia have shown a steady growth. Without a doubt, the leaders of the two countries have made a serious contribution to the developing relations between Turkey and Russia. Turkey's President Recep Tayyip Erdogan and Russia's President Vladimir Putin demonstrate a great deal of effort to improve their bilateral relations. The Arab Spring, which started in Tunisia in 2010 and expanded rapidly throughout the Middle East, spread to Syria in 2011 and caused a global crisis. After the outbreak of civil war in Syria, Turkey and Russia's policies in the region have come to a conflict; With the increase of Russia's military presence in Syria, the relations between Turkey and Russia have started to tense up and dragged into a serious crisis after the crash of the Russian jet. After this incident, Russia has applied severe sanctions on Turkey and the relations have come to an almost breaking point. Although the relations started to normalize after the meeting of the leaders of the two countries on August 9, 2016, disagreements about Syria still continue to this day. Today, despite the improvement of the relations between the two countries, disagreements continue on the issue of Bashar Assad and PYD / YPG. In this context, in terms of the medium and long term development of Turkey-Russia relations, the issue of Syria could be considered to be determinative. The tension in the Turkey-Syria relations remained from the time when Syria gained independence in 1946 to the time when Adana Agrement was signed in 1998. The relations, which started to normalize between Turkey and Syria in 1998, have been completely severed as of 2011 with the deepening of the civil war. In this dissertation, Turkey and Russia's implemented policies and their approach to the Syrian crisis, which started in 2011 and has come until today, will be discussed, and the two countries' point of views on the subject of Syria will try to be explained.Key Words: Turkey, Russia, Syria, the Arab Spring, Syrian Civil War, Turkey-Russia relations, Turkey-Syria relations, Recep Tayyip Erdogan, Vladimir Putin, Bashar al-Assad 190 more...
- Published
- 2020
15. The stillborn neo-Ottomanist foreign policy aspiration of the Özal Era
- Author
-
Soysal, Coşkun, Türkeş, Mustafa, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
Siyasal Bilimler ,Political Science ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Young Ottomans ,Özal, Turgut ,Turkish foreign policy ,International policy ,Anavatan Party - Abstract
Türk dış politika yapıcıları, zaman zaman bölgesel liderliğe dair alt-emperyalist heveslere kapılmışlardır. Turgut Özal'ın 1983'ten 1989'a kadar önce Başbakan, 1989'dan 1993'teki ölümüne kadar Cumhurbaşkanı olarak görev yaptığı dönemde gündeme gelen `Yeni Osmanlıcılık`, oldukça önemli fakat tartışmalı bir dış politika meselesidir. Bu yüzden bu tez, Özal döneminde bu hevesin nasıl ve hangi şartlar altında ortaya çıkıp geliştiğini incelemeyi hedeflemektedir. Bu tez, 1980'ler boyunca ülke içinde gerçekleşen neoliberal yeniden yapılanmanın, 1990'ların başında alt-emperyalist bir hegemonya projesi olarak değerlendirilebilecek bir biçimde önerilen Yeni Osmanlıcılığın temelini oluşturan önemli bir etmen olduğunu ileri sürmektedir. Uluslararası düzende 1980'lerin sonu ve 1990'ların başında gerçekleşen dönüşüm, bölgesel güç heveslilerine alan açtığı düşünülen bir diğer önemli etmendir. Bununla birlikte, o dönemde bölgesel liderliğe ilişkin Yeni Osmanlıcı heves, uluslararası düzenin hiyerarşik yapısının Türkiye gibi bölgesel liderlik heveslisi ülkelerin üzerine getirdiği kısıtlar ve Türkiye'nin maddi kapasitesinin yetersizliği gibi nedenlerle, başarısızlığa uğramıştır. Bu tezde, Özal'ın siyasi liderliği döneminde söz konusu hevesin nasıl oluştuğu, hangi şartlar altında öne çıkıp nihayetinde inişe geçtiği; Balkanlar, Orta Doğu, Orta Asya ve Kafkasya'ya yönelik dış politika uygulamalarının incelenmesiyle Yeni Gramscici bir yaklaşımla analiz edilmektedir. Turkish foreign policy makers have at times become tempted by aspirations of regional leadership. The political leadership of Turgut Özal, first as prime minister from 1983 to 1989 and later as president from 1989 until his death in 1993, is crucial in this sense, as the `neo-Ottomanist` foreign policy aspiration became a much-contested issue during the period of his rule. This thesis, therefore, seeks to examine how and in what circumstances this aspiration flourished under Özal. This thesis argues that the domestic neoliberal restructuring that took place throughout the 1980s is a key factor that formed the basis on which neo-Ottomanism could be proposed in a way that could be considered a subimperialist hegemonic project in the early 1990s. The transformation in the international order that took place in the late 1980s and early 1990s is another key factor thought to have opened up space for aspirant regional powers. However, the neo-Ottomanist foreign policy aspiration of the Özal leadership failed due to the constraints placed upon regional aspirants such as Turkey by the very hierarchical nature of the international order as well as material incapacity on the part of Turkey. This thesis analyses how this aspiration came about, its rise to prominence and ultimate decline under the political leadership of Özal by looking into his foreign policy practices towards the Balkans, Middle East, Central Asia and the Caucasus from a neo-Gramscian approach. 445 more...
- Published
- 2020
16. Türkiye'deki muhafazakar sağ iktidarların dış politika inşasında batılılaşmanın rolü: Anavatan Partisi örneği
- Author
-
Takkaç, Hande Saadet, Ayata, Ali, and Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
- Subjects
International Relations ,Right parties ,Uluslararası İlişkiler ,Political parties ,Political power ,Turkish foreign policy ,Conservatism - Abstract
Bu çalışma, Türkiye'deki muhafazakar sağ iktidarlardan birisi olan Anavatan Partisi'nin 1983-1993 yıllarını kapsayan Özal'ın fiili liderliği dönemlerindeki Türk dış politikasını incelemektedir. O dönem itibarıyla Dünya'da egemen olan Yeni Sağ düşüncenin kökeni olarak muhafazakar düşünce'nin Özal liderliğindeki Anavatan Partisi iktidarlarında dış politikadaki yansımaları geçmiş araştırma bulgularından yararlanılarak ayrıntılı olarak analiz edilmiştir. Çalışmanın ulaştığı sonuçlara göre; Özal ve ANAP iktidarlarının Tanzimat Dönemi ile başlayan geleneksel batılılaşma anlayışını kısmen değiştirerek sürdürdüğü, öte yandan Türk muhafazakarlığının iki ana akımını oluşturan İslamcılık ve milliyetçilik düşüncesine uygun karar ve politikaları benimseyerek uygulamaya çalıştığı görülmektedir.Anahtar Kelimeler: Muhafazakarlık, Türk Dış Politikası, Anavatan Partisi ve Turgut Özal This study examines theTurkish foreign policy of the Anavatan Party, one of the conservativeright-wing powers in Turkey, during the periods of Özal's de facto leadership, spanning the years 1983-1993. As the origin of the New Right thought that dominated the world at that time, the reflections of conservative thought on foreign policy in the ruling Anavatan Party led by Özal have been analyzed in detail using past research findings. According to the results of the study, Özal and ANAP governments continued to partially change the traditional approach of Westernization that began with the Tanzimat period, and on the other hand, tried to implement decisions and policies in accordance with the idea of Islamism and nationalism, which constitute the two main currents of Turkish conservatism.Key Words: Conservatism, Turkish Foreign Policy, Anavatan Party, Turgut Özal 167 more...
- Published
- 2020
17. The analysis of Turkish foreign policy towards the Palestinian issue in the jdp era within the context of constructivism and post-structuralism
- Author
-
Sultan, Eman, Arı, Cafer Tayyar, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Arı, Tayyar, and Bursa Uludağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü/Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı/Uluslararası İlişkiler Bilim Dalı. more...
- Subjects
Antagonism ,Kimlik ,International Relations ,Nodal Points of TFP ,Uluslararası İlişkiler ,Filistin Davası ,Sediment discourse ,Turkish Foreign Policy ,Constructivism ,Palestinian issue ,Hegemonic discourse ,Söylem düzeni ,Identity ,Order of discourse ,Türk Dış politikası ,Post-structuralism ,Post-Yapısalcılık ,Hegemonik söylem ,Konstrüktivizm ,Israel ,İsrail ,Antagonizma ,Nodal Noktaları - Abstract
Bu tezde, Türkiye'nin Filistin politikasını analiz etmek için konstrüktivizm ve post-yapısalcılık teorileri kullanılmaktadır. Tezin temel varsayımı, Filistin meselesi hakkındaki söylemin, Türk hükümetlerinin kimliğindeki değişimle ve Türk dış politikasının Ortadoğu'ya yönelik ilkeleriyle bağlantılı olduğu yönündedir. Paylaşılan bilgiyi ve toplumsal ilişkileri üreten ve diğer eylemleri mümkün kılan diskur, aynı zamanda hem yeni kimlikleri hem de mevcut olanları yeniden belirlemektedir. Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarında, Filistin meselesine ilişkin söylemin zayıf olduğu ve Türk Dış Politikasının hâkim söyleminin Araplarla ilgili olumsuz algılarla dolu olan Batılılaşma etkisinde kaldığı varsayılmaktadır. Ancak, Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde, Türkiye'nin duyarlılıkları ve Orta Doğu'ya bağlılıkları konusunda köklü bir değişim olmuştur. Buna göre, Araplarla ilgili söylem de, Filistin yanlısı söylemin belirgin hale gelmesiyle olumsuzluktan olumluya doğru değişmiştir.Öncelikle, geçmişten günümüze Türk dış politikasının Orta Doğu'ya yönelik kırılma noktaları, Laclau ve Mouffe'nin eşitlik ve farklılık mantığı kullanılarak irdelenecektir. Daha sonra, Adalet ve Kalkınma Partisi dönemi öncesi İsrail ve Filistin meselesi hakkında söylemlerin Batı kimliği ve İslam kimliği olan iki karşıt kimliğin varlığından dolayı çatıştığını göstermek için Laclau ve Mouffe'nin `hakim söylem ve karşıtlığı` teorisi kullanılacak. Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde söylemlerdeki bu karşıtlık, İslam yanlısı ve Orta Doğu kimliğinin hakim hale gelmesiyle (Laclau ve Mouffe buna hegemonik söylem diyor) çözüldü. This thesis uses theories of constructivism and post-structuralism to analyze the Turkish foreign policy towards the Palestinian issue. Main assumption of this thesis is that discourse about the Palestinian issue is linked to the changes of identities of Turkish governments and principles of Turkish foreign policy toward the Middle East. At the same time, the discourse is a factor that assigns new identities and reproduces existing identities, in addition to its function in producing shared knowledge, social relations and making other actions possible. It is assumed that in the early years of the Turkish Republic, the discourse about the Palestinian issue was weak, and the dominant discourse or master signifier of the Turkish foreign policy was Westernization linked with negative perceptions about Arabs. However, there has been a radical shift about Turkey's sensitivities and affiliations to the Middle East during JDP era. Accordingly, the discourse about Arabs started to change from negative to positive, with domination of pro-Palestinian discourse.First, nodal points of Turkish foreign policy towards the Middle East in each era will be examined using Laclau and Mouffe's logic of equivalence and difference, then their theory of hegemon discourse and antagonism will be used to show that before JDP era, discourses about Israel and the Palestinian issue collided due to the existence of two opposing identities which are Western identity and Islamic identity. While in JDP era this antagonism in discourses dissolved through hegemonic interventions of pro-Islamic and Middle Eastern identity. 295 more...
- Published
- 2020
18. Dış politika analizinde neoklasik realist yaklaşım: Türkiye'nin Suriye politikası
- Author
-
Yenikeçeci, Muhittin, Onay, Yaşar, and Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
- Subjects
Neo-classical realist ,Syria ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,International relations ,Turkish-Syrian relations ,Turkish foreign policy ,International policy - Abstract
Temel meselesi; devletlerin uluslararası alanda uyguladıkları politikaların neden yürütüldüğünü ve diğer devletleri nasıl etkilediğini anlamak olan uluslararası ilişkilerin iki temel alt disiplininden birisi olan `dış politika`, uluslararası sistemin temel aktörleri olan devletlere odaklanmış ve onları konu edinmiştir. Dış politikada devletlerin sergiledikleri tüm dış politika faaliyetleri, `dış politika süreci` olarak ifade edilen bir süreç içerisinde birbirini takip eder ve bütüncül bir yapı oluştururlar. Bir diğer deyişle, dış politikada aktörlerin davranışları, dış politika sürecine paralel olarak ortaya çıkan ve `dış politika uygulamaları` olarak da ifade edilen davranışlardır. `Dış Politika Analizi` ise bir bütün olarak dış politika sürecinin analizini ifade eder.`Türkiye'nin dış politika davranışlarının, daha sağlıklı bir şekilde oluşturulması ve analizi için ilave tedbirlere duyulan ihtiyaç` sorunsalı çerçevesinde; günümüz/üçüncü dönem dış politika analizi yaklaşımını esas alan, uygun bir kuramsal çerçeveye oturmuş, dış politika davranışlarına etki eden uygun faktörler arasındaki ilişki ve etkileşimi dikkate alarak faktörlere doğru etki ve öncelik veren bir dış politika analizi metodolojisi geliştirmek ve bu sayede; bilimsel, metodolojik ve nesnel bir analiz sunmak amacıyla yapılan araştırmada sırasıyla;-Dış politika davranışlarına etki eden faktörlerin tespiti yapılarak, uygun faktörler listelenmiş,-Aktörlerin niteliklerine göre; uygun faktörler arasındaki ilişki ve etkileşim dikkate alınarak faktörlerin etki ve önceliği belirlenmiş,-`Dış Politika Süreci` tanımlanmış,-Bilimsel, metodolojik ve nesnel bir analiz sunmak amacıyla uygun kuramsal çerçeveye oturmuş bir dış politika analizi metodolojisi geliştirilmiştir.`Dış Politika Uygunluk ve Uyumluluk Analizi Metodolojisi` başlığı ile geliştirilen metodoloji vasıtasıyla, 2001-2017 dönemi Türkiye'nin Suriye Politikasının analizi yapılmış ve metodolojinin uygulanabilirliği test edilmiştir. `Foreign policy`, one of the two main sub-disciplines of international relations, has focused on the states known as the main actors of the international system. Its main issue is to understand why the international policies implemented by the states and how they affect other states. All foreign policy activities of states in foreign policy follow each other and form a holistic structure in a process which is referred to as the `foreign policy process`. In other words, the actors' behaviors in foreign policy are those that appear parallel to the foreign policy process and are also referred to as foreign policy practices. `Foreign policy analysis` refers to the analysis of the foreign policy process as a whole.The purpose of this research is to develop a foreign policy analysis methodology within the framework of `the need for additional measures for developing and analyzing Turkish foreign policy behaviors in a healthier way` problematique. This methodology should take into account the relationship and interaction between appropriate factors affecting foreign policy behavior based on today's/third term's foreign policy analysis approachsitting in an appropriate theoretical framework.In this context, the following steps are presented in order to provide a scientific, methodological and objective analysis:-The factors affecting foreign policy behaviors are determined and the appropriate factors are listed,-According to the qualifications of the actors; the effect and priority of the factors were determined by considering the relationship and interaction between appropriate factors,-`Foreign Policy Process` defined,-A foreign policy analysis methodology has been developed in order to present a scientific, methodological and objective analysis.By using the methodology which was developed under the name of `Foreign Policy Relevance and Compliance Analysis Methodology`, Turkey's Syria Policy in the period of 2001-2017 has been analyzed and the applicability of the methodology has been tested. 304 more...
- Published
- 2020
19. Yapısal realizm ve dış politika: Sistem düzeyinde Türkiye'nin genel davranış eğilimleri
- Author
-
Öğün, Baybars, Tamçelik, Soyalp, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
Structural realism ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Bandwagoning ,International system ,Turkish foreign policy ,International policy - Abstract
Bu çalışma; Yapısal Realizmin varsayımlarından hareketle, uluslararası politik sistemdeki konumlanma düzeylerine göre ve yapısalcı sınıflandırma itibariyle ikincil bir devlet olan Türkiye'nin 'genel dış politika davranış eğilimlerini', sisteme sosyalizasyon ile göreli güç rekabetinden kaynaklanan başarılı pratikleri taklit etme yeteneklerini, çok, iki ve tek kutuplu güç dağılımlarında ortaya çıkan motivasyonlarını, otonomi ile karşılıklı bağımlılık seviyelerini ve yapısal teşviklerden kaynaklanan kazanımlarını araştırmaktadır. Devletlerin genel dış politika davranış eğilimlerini açıklayabilmek için 'dış politika' yerine 'dış politika davranışı' kavramı kullanılmaktadır. Ayrıca birey ve devlet düzeyleri yerine, sistem düzeyi tercih edilmektedir. Bunun yanında Yapısal Realizmde dolaylı olarak vurgulanmakta olan güç veya yetenek eşitsizliğinin, yapısal bir yönlendirici olarak teoriye dâhil edilmesi gerektiği ileri sürülmektedir. Buna göre sistemin anarşik yapısının tüm devletleri sosyalizasyon ve rekabet aracılığı ile benzer düzeyde yönlendirdiği, güç eşitsizliğinin ise farklı konumlanma düzeylerindeki devletleri farklı şekilde kısıtladığı ortaya konulmaktadır. Ayrıca Yapısal Realizmde anarşik sisteme dâhil edilmeyen 'eklemlenme' (bandwagoning) davranış biçiminin de teoriye dâhil edilmesiyle, ikincil devletlerin davranış eğilimlerini açıklayabilmenin mümkün olabileceği değerlendirilmektedir. Sistemdeki konumlanma düzeylerine göre birincil ve ikincil devletlerin davranış biçimlerinin yapısal sebeplerden ötürü farklılaştığı ortaya konulmaktadır. Buna göre ikincil devletlerin birincil devletleri dengeleyemedikleri, ancak onlara eklemlenebildikleri veya sistemde tarafsız kalabildikleri iddia edilmektedir. Bununla birlikte aynı sistemik konumdaki devletlerin birbirlerini dengeleyebildikleri, birincil devletlerin yapısal olarak eklemlenmeye eğilimli olmadıkları, ikincil devletlerin ise hem birincil devletlere hem de diğer ikincil devletlere eklemlenebildikleri ortaya konulmaktadır. Türkiye'nin uluslararası politik sisteme uyum ve taklit etme pratiklerini başarıyla gerçekleştirebildiği oranda sistemin yapısal baskılarından kurtulabildiği ve varlığını güçlendirebildiği, buna karşılık başarısız uygulamalarından dolayı yapısal kısıtlamalara maruz kaldığı ileri sürülmektedir. Çalışmada Türkiye'nin birincil devletlere eklemlenerek tehditleri bertaraf edebildiği, eklemlendiği birincil devlete dayanarak ikincil devletleri dengeleyebildiği, ikincil devletlere eklemlenmediği, tarafsız kalamadığı, çok ve tek kutuplulukta yapısal teşviklere dayalı fırsatları sıklıkla bulabildiği, iki kutuplulukta otonomi düzeyinin oldukça azaldığı, iki kutupluluktan tek kutupluluğa geçişe rağmen eklemlenme yöneliminin değişmediği gibi sonuçlara varılmaktadır. This study is based on the specific assumptions of Structural Realism. The basic aim of this study is to explain the general tendencies of foreign policy behaviours of Turkey, as a secondary state with reference to the level of positioning in the international political system. In this study, it is explored that Turkey's ability to adapt or imitate successful practices via socialization and relative power competition within the system, its motivations in multipolar, bipolar, and unipolar power distributions, its level of autonomy, and interdependence, and its gains due to structural incentives. The concept of 'foreign policy behaviour' is used in order to explain the general tendencies of foreign policy behaviours of states, rather than 'foreign policy'. In addition, 'systemic level' is preferred instead of individual and state levels. Furthermore, it is suggested that the inequality of power or capability should be included in the theory as the structural router that is indirectly emphasized in Structural Realism. Accordingly, it is shown that the anarchic structure of the system directs all states at a similar level through socialization and competition, while power inequality restricts states differently. Furthermore, by considering on the bandwagoning behaviour in anarchic structure, which is not included by Structural Realism, the possibility to explain the behaviour tendencies of secondary states by incorporating the 'bandwagoning' behaviour style into the theory is assessed on this manner. It is shown that the behaviours of primary and secondary states differ due to structural reasons according to the level of positioning in the system. Accordingly, it is claimed that secondary states cannot balance against primary states but can bandwagon with them or remain neutral at the system. However, it is found that states in the same systemic position can be able to balance against each other, primary states are not structurally inclined to bandwagoning, and secondary states can bandwagon with both primary and other secondary states. It is argued that Turkey can escape from the structural pressures of the system and strengthen its existence if it is able to successfully implement the practices of adaptation and imitation of the international system, while subjecting to structural constraints due to its failed practices. Finally, the results demonstrate that Turkey has ability to eliminate threats by bandwagoning with primary states, to balance against secondary states by bandwagoning with primary states, not to bandwagon with secondary states. Besides, Turkey does not remain neutral in the system, and can find some structural opportunities frequently in multipolarity and in unipolarity. It is argued that the level of autonomy of Turkey in bipolarity is quite low; the bandwagoning orientation has not changed despite the transition from bipolarity to unipolarity. 338 more...
- Published
- 2020
20. Milliyetçi Hareket Partisi'nin Türkiye-AB ilişkilerine ve müzakerelerine (1997-2017) yönelik politik yaklaşımının incelenmesi
- Author
-
Topalgökçeli, Alper, İmer, Celalettin Sencer, and Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
- Subjects
International Relations ,Membership ,Uluslararası İlişkiler ,Milliyetçi Hareket Party ,European Union ,International relations ,Turkish foreign policy ,International policy - Abstract
İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa Devletleri, geçmişte yaşadıkları ekonomik ve siyasal sorunları tekrar yaşamamak adına çeşitli kurum ve kuruluşlar oluşturmuşlardır.1951 yılında Avrupa Kömür Çelik Teşkilatı'nın (AKÇT) kuruluşu ile başlayan süreç 1957 Roma Anlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) adını almış, günümüzde Avrupa Birliği(AB) olarak adlandırılmaktadır.Yeni oluşan dünya düzeninde batı ekseninde yer almak isteyen Türkiye, 1959 yılında, o tarihte ki adıyla AET'na üyelik için ilk müracaatını yapmıştır. Günümüze dek çeşitli anlaşma ve müzakerelerle geçen sürede Türkiye'nin birliğe üyeliği gerçekleşmemiştir.Kurumsal kimliğini 1969 yılında oluşturan, Türk Milliyetçiliği fikir temelinde bir benimseyen Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), gerek iktidar gerekse muhalefet olduğu dönemlerde Türkiye- AB ilişkilerine dair politikalar üretmiştir. Türk Devletinin milletiyle beraber bekası, refahı, güvenliği ve bağımsızlığı ilkesine dayanan `Onurlu Üyelik` prensibi MHP'nin Türkiye –AB ilişkilerine bakışının temelini oluşturmaktadır. Çalışmamda, Türkiye- AB ilişkilerinin tarihsel süreci anlatılacak, MHP'nin kuruluşundan itibaren tarihsel gelişiminden bahsedilerek, MHP'nin Türkiye-AB ilişkilerine ve müzakerelerine yönelik politik yaklaşımı değerlendirilecektir After World War Two, European states established various institutions and organizations in order not to relive the economic and political problems they had experienced in the past. The process has started with the establishment of the European Coal and steel Organization in 1951 and was named after the European Economic Community (EEC) by Treaty of Rome in 1957, which later was renamed to European Union (EU).Turkey, a country that aimed to participate in the western axis in New World Order, submitted its first application for associated membership in the EEC in 1959. Although various agreements and negotiations have been taken place since then, Turkey's membership in the union has not been realized.In 1969, The Nationalist Movement Party (MHP) established its institutional identity, adopted the idea of Turkish nationalism and has produced policies on Turkey-EU relations during the periods of power and opposition. The principle of `honorable membership` that based on the principle of the survival, welfare, security, and independence of the Turkish state with its nation, is the basis of MHP's view of Turkey–EU relations.The purpose of this thesis is to explain the historical process of Turkey-EU relations, to discuss the history of MHP development since its establishment, and to evaluate the political approach of the MHP towards Turkey-EU relations and negotiations. 154 more...
- Published
- 2020
21. Turkey's soft power in West Balkans
- Author
-
Beşgül, Bora, Kalay, Emre, and Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
- Subjects
Turkey ,Soft power ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Balkans ,Turkish foreign policy ,International policy - Abstract
Bu çalışma, Türkiye'nin Batı Balkanlara yönelik yumuşak güç politikası ve bu amaçla oluşturduğu yumuşak güç araçlarını politik, ekonomik ve sosyal etkilerini irdeleyerek incelemektedir. Türkiye'nin yumuşak güç politikası özelikle 2000'lerin ikinci yarısından itibaren Balkanlarda büyüyen ekonomisi ve bölgede aldığı aktif rolü ile kurulan dini ve kültürel kurumlarıyla vücut bulmuştur. Her ne kadar Türkiye'nin Balkanlardaki yeni kamu ve kültür politikası devlet destekli medya organları aracılığıyla Müslüman olmayan toplumlarda yeni-Osmanlıcılık adıyla eleştirilse de; ekonomik, siyasi ve sosyal yönden Balkanlardaki Türk imajını olumlu yönde etkilediği varsayılmaktadır. Türkiye Balkan politikasını çeşitli hedefler ve konjonktürel kısıtlamalardan ötürü barış odaklı, güvenlik ve ekonomik işbirliği amaçlayan arabuluculuk temelinde oluşturmuştur. Buna bağlı olarak, Müslüman olan toplumlarda Türkiye'nin yeni dış politikasının benimsendiği görülmektedir. Bu bağlamda, bu çalışma Türkiye'nin Balkan politikasını kamu politikası temelinde bölgede hedeflenen ekonomik, sosyal ve politik boyutlar ile incelemeyi amaçlamaktadır. This paper examines Turkey`s soft power policy and its soft power instruments based on this policy towards the West Balkans from the political, economic and sociological point of views. It appears that Turkey`s growing influence and its active role in the region's politics come into existence with religious and cultural institutions since second half of 2000s significantly. Despite the new cultural and public policy of Turkey has been contested in Non-Muslim communities with state-run media support, it assumed that it has changed the Turkish image in economic, sociological, and political perspectives positively. It is focused on bringing peace, security, and stability to countries as a mediator country due to varied goals and conjunctural restrictions. Accordingly, soft power institutions especially found fertile ground in the predominantly Muslim areas. In this sense, the research examines the recent notions of Turkey's Balkan politics as well as its political, sociological, and economic responses on the countries in the region. 92 more...
- Published
- 2020
22. Türkiye'nin Somali'deki varlığı: Türkiye'nin istikrara yönelik faaliyetleri Somalililer tarafından nasıl algılanmaktadır
- Author
-
Shıre, Yusuf Abdi, Köse, Talha, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, and Shıre, Yusuf Abdi
- Subjects
Uluslararası Politika ,Turkish-Somalia Relations ,Turkey ,Siyasal Bilimler ,Somalia ,Political Science ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Stability Policies ,Turkish Foreign Policy ,Algı ,Türkiye ,Peacekeeping ,Barış Süreci ,Peace Process ,Türk-Somali İlişkileri ,İstikrar Politikaları ,Barışı Sağlama ,Türk Dış Politikası ,Perception ,International Policy ,Somali - Abstract
Somali'de devlet-inşası süreci, merkezi hükümetin 1991 yılında yıkılmasından itibaren hem Somalililer hem de uluslararası toplum için zor bir süreç olmuştur. Mevcut araştırmalar Somali'deki çatışmaların kaotik yapısı nedeniyle bölgeye yeni aktörlerin varlığını çekmeye devam ettiğini göstermektedir. Bu çalışma Somalilerin ülkelerindeki dış aktörlerin varlığını ve aktivitelerini nasıl algıladığını anlamayı amaçlamaktadır. Özel olarak bu çalışma Türkiye'nin Somali'ye yönelik istikrar faaliyetlerinin Somalililer tarafından nasıl algıladığına odaklanmatadır. Bu çalışmada ayrıca bu algının nedenlerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Literatür taramasına dayanan ve kartopu örnekleme methodunu kulanılarak nitel bir araştırma yapıldı. Bu çerçevede, yirmi beş açık uçlu soru farklı bölgelerden ve farklı geçmişe sahip elli Somaliliye soruldu. Alınan cevapların analizi göstermektedir ki katılımcıların çoğunluğu Türkiye'ye ve onun Somali'deki sivil ve hükümet destekli programalarına karşı büyük bir güven ve sevgi duymaktadır. Katılımcılardan bazı eleştirileri olmasına rağmen, araştırma Türkiye'nin Somali'deki barış ve devlet-inşası operasyonlarının neden Somali barış sürecine müdahil olan birçok aktör arasında en fazla desteklendiğine odaklanmaktadır. Bulgular, geleneksel bağışçıların somut sonuçlara ulaşmada ve Somali'de faydalı projeler geliştirmedeki başarısızlığını ve Türkiye'nin 2011'deki başarılı yardım modelinini, ortak kültür, tarih ve dinin Somalilerin Türkiye algısını etkileyen esas faktörler olduğunu göstermektedir. Somalililerin, barış sürecine müdahil olan diğer aktörleri nasıl algıladığını ve onların algılarını nelerin şekillendirdiğini belirlemeye yönelik olarak yeni araştırmaların yapılmasına ihtiytaç vardır.Anahtar kelimeler: Algı, Barış Müdahalesi, Geleneksel Donörler, Somali Çatışması, Türk Varlığı, Yerel nüfüs The Somali state-building process has been a difficult task for both the Somalis and the international community since the fall of the central government in 1991. Research has shown that the chaotic nature of the Somali conflict continues to attract new actors that intervene in the Somali issues. This study aims to understand how Somalis perceive the presence of external actors in Somalia and their activities in the country. Particularly, this study asks how Somalis perceive Turkey's stabilization efforts in Somalia? The research is also interested in why they perceive the way they do.? Host population perception studies gained increased attention in the last two decades. Based on the literature review qualitative interview research was conducted, using a snowball sampling method, twenty-five open-ended questions were asked to fifty Somalis from different regions and backgrounds in Turkey. Analysis of the responses illustrated that the majority of the participants showed an enormous trust and love for Turkey and the projects it has been doing in Somalia both civil and government-led programs. Although there were a number of criticisms from the participants, the research focused on why Turkey's peace and state-building operations in Somalia were favored the highest among the multiple actors involved in the Somali peace process. The findings indicate that the failure of the traditional donors to achieve tangible results and bringing useful projects in Somalia, the successful Turkish aid model in 2011 and the common culture, history, and religion were among the main factors that contributed to the way Somalis perceive Turkey. Further research is needed to identify how Somalis perceive different actors involved in Somalis and what shapes their perceptions.Keywords: Host-Population, Peace Intervention, Perception, Somali conflict, Traditional Donors. Turkish Involvement 109 more...
- Published
- 2020
23. Tarihsel süreçte Türk-Latin Amerika ilişkileri ve Türkiye'nin Latin Amerika açılımı politikası
- Author
-
Demirtürk, Hakan, Şahingöz, Mehmet, and Tarih Ana Bilim Dalı
- Subjects
Tarih ,History ,Latin America ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Turkish-Latin relations ,International relations ,Turkish foreign policy ,International policy - Abstract
Yeni kıtanın keşfinden önce Piri Reis dünya haritasında Amerika kıtasına da yer vermiştir. Bu nedenle Osmanlı Devleti ile Latin Amerika ülkeleri arasındaki ilişkilerin Kolomb'un Amerika kıtasını keşfinden öncesine kadar uzandığı genel olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte belirtmek gerekir ki, Osmanlı Devleti ile Latin Amerika ülkeleri arasındaki yakınlaşma potansiyeli yeterince değerlendirilememiştir. Nitekim Osmanlı Devleti XIX. yüzyıla kadar sömürgeci ülkelerin yeni kıtaya gösterdiği ilgiyi göstermemiştir. Yeni kıtaya yapılan göçler sayesinde Osmanlı Devleti ile Latin Amerika ülkeleri arasındaki ilişkiler canlanmaya başlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla birlikte söz konusu ülkeler arasında diplomatik ilişkiler kurulmaya başlansa da, gerek Türkiye Cumhuriyeti'nin gerekse de Latin Amerika ülkelerinin yaşadığı konjonktürel sorunlar, ilişkilerin 1990'ların ortalarına kadar son derece düşük seviyelerde seyretmesine neden olmuştur. Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte farklı alanlardaki işbirliği fırsatları yapısal bir çerçeveye oturtulmaya çalışılmaktadır. Before the invention of the new continent, Piri Reis had also shown the American Continent in his World map. For his reason, it is generally admitted that the relationship between Ottoman State and the Latin American countries had extended before the invention of America by Colomb. On the other hand, it is necessary to state that the potential of being closer between Ottoman State and the Latin American countries had not been evaluated sufficiently. In comparison with emperor countries, Ottoman State had not interested with the new continent until the 19th century. The problems which occurred in Ottoman State in 19th century had pave the way for Ottoman citizens to immigrate to Latin American countries. Thanks to the immigrations to new continent, the relationship between Ottoman State and the Latin American countries had started to be revived. With the establishment of Republic of Turkey, diplomatic relations had been established. However, both Turkey's and Latin American countries' conjectural problems led the relations to perform in low levels until mid-1990's. With the end of Cold War, it has been tried to create a structural framework for cooperation between Turkey and Latin American countries in different areas. 269 more...
- Published
- 2020
24. İnsani güvenlik kapsamında gerçekleştirilen insani diplomasi faaliyetlerinin Türkiye'nin yumuşak gücüne etkisinin analizi: Suriye örneği (2011-2017)
- Author
-
Yildirim, Elif, Kalkan Küçüksolak, Övgü, and Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
- Subjects
Human security ,Soft power ,Syria ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Security ,International relations ,Security policies ,Turkish foreign policy ,International policy ,Diplomacy - Abstract
Bu çalışmada Türkiye'nin insani güvenlik kapsamında gerçekleştirmiş olduğu insani diplomasi faaliyetlerinin Türkiye'nin yumuşak gücü üzerindeki etkisi liberal yaklaşım çerçevesinde Suriye örneği üzerinden araştırılmaktadır. Türkiye'nin Suriye'ye yönelik gerçekleştirdiği bu faaliyetler ile temelde insani güvenliği sağlamak ve yumuşak gücü arttırmak olmak üzere iki hedefi bulunmaktadır. Araştırmada insan güvenliği liberal güvenlik yaklaşımı, yumuşak güç ise Nye'ın görüşleri esas alınarak açıklanmaktadır. Sınır ötesinde insan güvenliğini sağlamak için yürütülen faaliyetlerin değerlendirilmesinde politik istikrar düzeyi temel alınmaktadır ve bu duruma bağlı olarak Fragile States Index verileri kullanılmaktadır. Türkiye'nin yumuşak gücüne ilişkin yapılan analizde ise Monocle, Global Ranking of Soft Power ve Elcano Global Index olmak üzere üç farklı endeks verilerinden faydalanılmaktadır. Endeks verilerine ilişkin değerlendirmeyi sayısal değerlerle ifade edebilmek amacıyla toplam hedef düzeyini yansıtan bir denklem oluşturulmuştur. Denklem sonucuna göre Türkiye'nin insani güvenliği sağlama ve yumuşak gücünü arttırma konusunda hedeflenen sonuca ulaşıldığını söylemek mümkün değildir. Bunun temelinde ise çatışma ortamına bağlı olarak Suriye'de politik istikrarsızlık sürekli artarken 2011-2017 yılları arasında Türkiye'nin yumuşak gücünde önemli bir artışın meydana gelmemesi bulunmaktadır. Bununla birlikte, göç ve dış yardım öğelerini yumuşak güç unsuru olarak değerlendiren Elcano Global Endeks verilerine göre bu alandaki faaliyetlerin Türkiye'nin yumuşak gücü üzerinde olumlu etkiye sahip olduğu söylenebilmektedir. Türkiye içindeki faaliyetlerin etkinlik düzeyinin değerlendirilmesinde hem insani güvenlik hem de yumuşak güç ile ilgili endeks araştırmalarını tamamlayıcı olarak ayrıca 29.11.2018-04.12.2018 tarihleri arasında Gaziantep'te kamp içinde ve dışında yaşayan Suriyelilere uygulanan anket sonuçları kullanılmaktadır. Anket bulgularına endekslerdeki artışlara da parelel olarak yumuşak güç ile ilgili olumlu sonuçlar yansımıştır. İnsani güvenlik ile ilgili ise endeks verilerine göre daha olumlu bir tablo var olmakla birlikte bazı aksaklıklar olduğu görülmektedir. Her iki hedefe ilişkin endeks ve anket verileri birlikte değerlendirildiğinde Türkiye'nin hedeflerini kısmen gerçekleştirdiğini söylemek mümkündür. In this study, the effect of humanitarian diplomacy activities on Turkey's soft power that have been carried out by Turkey are being investigated for the case of Syria in the framework of liberal approach. Turkey aims to increase the supply of soft power and human security with these activities. In the study, human security is explained by liberal security approach and soft power is based on the opinions of Nye. Beyond the border, the level of political stability is used in the evaluation of the activities carried out to ensure human security, and depending on this situation, Fragile States Index data is used. In the analysis of Turkey's soft power it has benefited from three different index- Monocle, Global ranking of Soft Power, Elcano Global Presence Index- and survey results. In order to express the assessment of the index data with numerical values, an equation that reflects the total target level has been created. According to the result of the equation, it is not possible to say that the efforts to provide human security and soft power give the desired results. The main reason for this is that while the political instability in Syria is constantly increasing due to the conflict environment, there is a lack of significant increase in soft power of Turkey between 2011-2017. However, it can be said that immigration and foreign aid as evaluating elements of soft power according to the Elcano Global Index data have a positive effect on Turkey's soft power. The evaluation of effectiveness level of activities in Turkey, the results of questionnaires applied to Syrians living inside and outside of camps in Gaziantep between 29.11.2018-04.12.2018 are used as complementary to index research on both human security and soft power. In parallel with the increases in the indices, the survey results showed positive results regarding soft power. Regarding human security, there is a more positive picture than the index data, but there are some shortcomings. When both index and survey data are evaluated together, it is said that Turkey's target may be partially realized. 180 more...
- Published
- 2019
25. The effect of neo-Ottomanism in Turkish foreign policy for Balkans and Africa in Davutoğlu Period (2009-2014)
- Author
-
Helvaciköylü, Gamze, Okman, Cengiz, and Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
- Subjects
Siyasal Bilimler ,Political Science ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Africa ,Davutoğlu, Ahmet ,Young Ottomans ,Balkans ,International relations ,Turkish foreign policy ,International policy - Abstract
Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı sonucunda yenilmesi üzerine kaybettiği topraklar arasında her zaman bir gönül bağı olmuştur. Ancak Birinci Dünya Savaşı'nı takiben verilen Kurtuluş Savaşı galibiyeti sonucunda kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk dönemleri kendi ekonomik ve siyasi bağımsızlığına yönelik uğraşlarla geçmiştir. Bu esnada uluslararası konjunktürdeki gelişmeler paralelinde Türkiye Cumhuriyeti bloklar arası ilişkileri denge politikası üzerinden yönetmeye çalışmıştır. Dolayısıyla iki kutuplu sistem süresince eski Osmanlı coğrafyasına yönelik bir politika geliştirilememiştir. İki kutuplu dünya sisteminin Sovyetler Birliği'nin çökmesi ile sona ermesi sonucunda dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Türk Dış Politikası'nda yeni açılımlar yapmak istemiştir. Temeli 1990ların başında Özal tarafından atılan Yeni-Osmanlıcılık perspektifi, uygulamada karşılığını yeterince bulamamıştır. 2002 seçimleri sonrasında iktidara gelen AK Parti'nin dış politika oluşum sürecindeki etkin isimlerinden Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik kitabında bu kavramı yeniden öne çıkarmış ve eski Osmanlı coğrafyalarında Türkiye'nin aktif politikalar geliştirmesine önem vermiştir. Bu bağlamda Yeni-Osmanlıcılık retoriği çerçevesinde Balkanlar ve Afrika bölgeleri ile siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel ilişkiler ele alınmaktadır.Anahtar Kelimeler: Yeni-Osmanlıcılık, Türk Dış Politikası, Balkanlar, Afrika, AKP There haVe always been emotional bonds between Republic of Turkey and the former Ottoman territories which was left behind after the defeat in World War I. However, Republic of Turkey, which was founded after the War of Liberation following World War I, had to deal with its political and economic independence during the first decades of foundation. Furthermore, due to the conditions of international politics, Turkey tried to manage political relations through balance of politics. Therefore, during the period of bi-polar world order, almost no political relations could be developed. After the end of Cold War by the collapse of Soviet Union, President Turgut Özal wanted to follow more active politics with the countries in the former Ottoman geography. The base of Neo-Ottomanism was built by him in 1990s but it could not be practiced effectively. When Justice and Development Party came in power after the elections in 2002, Ahmet Davutoğlu, who is one of the main architects of AKP's foreign policy, focused on this term in his book entitled `Strategic Depth` and started to develop active politics for the former Ottoman territories. In this regard, within the framework of Neo-Ottomanism rhetoric, political, economic and sociocultural relations with Balkans and Africa geography will be analyzed.Keywords: Neo-Ottomanism, Turkish Foreign Policy, the Balkans, Africa, AKP 241 more...
- Published
- 2019
26. Space perception in Turkey's geopolitics in the 21st century
- Author
-
Sari, Fatih, Özözen Kahraman, Selver, and Coğrafya Ana Bilim Dalı
- Subjects
21. century ,Coğrafya ,Geography ,Geopolitic position ,Turkey ,Spatial perception ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Geopolitic ,Space ,Turkish foreign policy - Abstract
21. yüzyıl ile birlikte dünya küresel sisteminde eski jeopolitik uygulamalar yerini farklı ve askeri olmayan unsurlara bırakmıştır. Bu uygulamaların dünya ölçeğine dağılımında, devletlerin ekonomik, siyasi ve ikili ilişkileri belirleyici olmuştur. Dünyada jeopolitik uygulamaların değişimi Türkiye'de özellikle 2003 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (Ak Parti) iktidara gelmesiyle kendini göstermiştir. 2018 yılına kadar olan süreçte, Ak Parti bölgelere yönelik söylemlerinde ve jeopolitik uygulamalarında kendini göstermiştir. Ak Parti döneminde ortaya çıkan küresel ve bölgesel sorunlar ile Ak Parti siyasi düşüncesinin yapısı, Türkiye'nin jeopolitik uygulamalarının belirli bölgelerde yoğunlaşmasına neden olmuştur. Avrupa eksenli siyaseti çeşitlendirme yoluna giden Ak Parti iktidarları, bu çeşitlenmenin dönemsel değişimlerinden olumsuz etkilenmiştir. Bu sebeple belirli dönemlerde yine belirli alanlarda yoğunlaşan jeopolitik uygulamalar görece çeşitlenmiş olsa da dönemsel olarak belirli bölgelere hapsolmuştur. Bu süreçlerde Ak Parti iktidarları ve özellikle siyaset yapıcı konumunda bulunan Erdoğan'ın bölgeye yönelik söylemleri, daha önce oluşturulan TDP söylemlerinin değişmesine ve mekânsal algılarının farklılaşmasına neden olmuştur. Kırmızı çizgi olarak belirtilen alanlardaki kimlik ve mekân siyasetinin değişimi, Ak Parti iktidarları ile birlikte ülke içerisinde zihin haritalarına yerleştirilerek, mekânın jeopolitik görünümü yeniden yorumlanmıştır. TDP'nda Ak Parti ile yaşanan değişim bölgelere yönelik yapılan ziyaretlerde de kendini göstermiştir. Böylece 2003 yılından bu zamana kadar olan jeopolitik mekân siyasetinin ağırlık noktaları liderlerin bölge ziyaretlerine de yansımış, Türkiye'nin 21. yüzyıl mekân siyasetinin başatları belirlenmiştir.Anahtar Kelimeler: Siyasi Coğrafya, Ak Parti, Jeopolitik, Mekân In the 21st century, old geopolitical practices have been replaced by different and non-military elements in the world global system. In the distribution of these practices to the world scale, the economic, political and bilateral relations of the states have been determinant. Change of the geopolitical application has in the world, especially in Turkey in 2003; the Ak Party came to power showed itself. In the period until 2018, AK Party has shown itself in the discourses and geopolitical practices related to geopolitical regions. Ak Party period emerging global and regional issues with the structure of the Ak Party political opinion, Turkey's geopolitical practices have led to the concentration in certain regions. The AK Party governments, which started to diversify European-oriented politics, were adversely affected by the periodic changes in this diversity. For this reason, geopolitical practices, which are concentrated in certain areas in certain periods, have been periodically divided into specific regions although they are relatively diversified. In these processes, AKP's government and Erdogan's rhetoric about the region, which is a politician in particular, have led to the change of previously created TDP discourses and to differentiate spatial perceptions. The change of identity and space politics in the areas mentioned in the red line is placed in mind maps in the country together with the Ak Party rulers and the geopolitical view of the space has been reinterpreted. The change in the TDP with the Ak Party was also evident in the visits to the regions. Thus, from the year 2003 to the present, the focus of space politics has been reflected on the visits of the leaders to the region, Turkey's space policy in the 21st century, the dominant are determined.Keywords: Political Geography, AK Party, Geopolitics, Space 257 more...
- Published
- 2019
27. Turkish foreign policy in Davutoğlu era: A critical assessment
- Author
-
Öget, Mustafa, Keyman, Emin Fuat, and Türkiye Çalışmaları Anabilim Dalı
- Subjects
Siyasal Bilimler ,Political Science ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Davutoğlu, Ahmet ,DR0401-741.22 Turkey ,Turkish foreign policy ,International policy - Abstract
Bu tez arabuluculuk konseptini ve bu konseptin Türk dış politikasında nasıl uygulandığını araştırmayı amaçlamaktadır. Bu tezde temel olarak ele alınan, Türkiye'nin arabuluculuk girişimlerinin ardındaki nedenler, arabuluculuk süreçlerinin ilerleyişi ve nihayetinde seçilmiş arabuluculuk davalarının sonlarında tecrübe edilen sonuçlardır. Bu süreçleri doğru bir şekilde ortaya koymak ve nesnel yorumlar yapmak için öncelikle uluslararası uyuşmazlık çözüm yöntemleri tanımlanmıştır. İkinci olarak, teorik ve tarihsel geçmişlerini alarak, diğer yöntemler ile `arabuluculuk` arasındaki benzerlikler ve farklılıklar netleştirilmiştir. Üçüncü olarak, `arabuluculuk` uygulamasının dış politika yaklaşımlarına uygulanması dikkate alınmış ve Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan arabuluculuk bileşenleri gösterilmiştir. Dördüncü olarak, Türkiye'nin arabuluculuğunun nedenleri göz önünde bulundurulurken, Türkiye'nin bu bileşenleri, özellikle İsrail-Suriye ve ABD-İran arasındaki arabuluculuk davalarında ne kadar benimseyebildiği tartışılmaktadır. Sonuç olarak, bu bileşenlere ek olarak, seçilen arabuluculuk süreçleri üzerindeki diğer iç ve dış değişkenlerin etkileri, bu arabuluculuk girişimlerinin gerekçeleri ve sonuçları için daha makul açıklamalar sağlamak amacıyla dikkate alınmıştır. This thesis aims to investigate the concept of mediation and how it is implemented on Turkish foreign policy. What mainly considered in this thesis are the motives behind Turkey's mediation attempts, the progress of mediation processes and finally the consequences that had been experienced in the ends of selected mediation cases. In order to figure out these processes correctly and to make objective interpretations, first, international conflict resolution methods have been defined. Secondly, by taking its theoretical and historical backgrounds, the similarities and differences of 'mediation' among the other methods have been clarified. Thirdly, the implementation of 'mediation' to foreign policy approaches is taken into consideration and the components of mediation which are published by the United Nations are demonstrated. Fourthly, while taking the motives of Turkey's mediation into consideration, it is debated that to what extent Turkey could adopt these components to the mediation cases in which Turkey have participated particularly in between Israel – Syria and the US – Iran. In the end, in addition to these components, impacts of the other internal and external variables on the selected mediation processes are taken into account in order to provide more reasonable explanations for both the reasons and consequences of these mediation attempts. 97 more...
- Published
- 2019
28. From 'Energy bridge' to 'energy hub'?: evolving discourses of geopolitics of energy transportation in Turkey (1991-2014)
- Author
-
Tahrali, Gülniyaz, Çelikpala, Mitat, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
Energy ,Oil transport ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Transportation ,Geopolitic ,Enerji ,Natural gas pipelines ,Energy policies ,Petroleum pipelines ,Critical geopolitics ,Ulaşım ,Turkish foreign policy ,Discourse analysis ,Logistic hub - Abstract
Bu tez, eleştirel jeopolitik yaklaşımını, Türkiye'nin Soğuk Savaş sonrası dönemde coğrafi istisnacılık söyleminin bir parçası haline gelen `Türkiye'nin enerji taşımacılığındaki jeopolitik rolü` tartışmasına dahil etme girişimidir. Siyasi elitlerin söylemindeki değişimleri tarihsel bir bakış açısıyla inceleyen çalışma, Türkiye'nin bölgesel petrol ve gaz boru hattı projelerindeki rolüne atfedilen kavramların ve metaforların politik ve bağlamsal temelini vurgulamaya çalışmaktadır. Coğrafyanın kendisinden çok coğrafya üzerindeki söylemsel inşanın bir devletin konumunu belirlediği varsayımından hareketle çalışma, Türkiye'nin enerji taşımacılık rollerine ilişkin jeopolitik tahayyüllerini ve imajlarını söylem vasıtasıyla nasıl oluşturduğunu ve sonuç olarak bağlamsal değişikliklere cevaben belirli politik alanları nasıl şekillendirdiğini incelemektedir. Bu anlamda Türkiye'nin enerji taşımacılığındaki jeopolitik rolü söyleminde kullanılan metaforlar, yani enerji köprüsü, enerji terminali, enerji hub'ı, enerji koridoru, enerji merkezi, enerji ticareti merkezi vb., belirli politika tercihlerini hazırlama araçları olarak değerlendirilmektedir. Çalışma, konuyu üç bölüm halinde koymaya çalışmaktadır. Birinci bölümde, klasik ve eleştirel jeopolitiğin teorik yaklaşımlarına genel bir bakış açısıyla yer verilmekte ve çalışmanın ana teorik çerçevesi olarak `söylem` ve `pratik jeopolitik` konularına vurgu yapılmaktadır. İkinci bölümde, Soğuk Savaş sonrası bağlam ve Türkiye'nin kendisini yeniden konumlandırmaya yönelik söylemsel çabası, Türkiye'nin jeopolitik dilinin arka planı olarak açıklanmaktadır. Son bölümde, Türkiye'nin bölgesel petrol ve gaz boru hattı projelerinde konumunu ve enerji politikalarını şekillendirme biçimini göstermek amacıyla siyasi elitler tarafından enerji söyleminin nasıl oluşturulduğu incelenmiştir. This dissertation is an attempt to incorporate the critical geopolitics approach into the debate of `Turkey's geographical role in energy transportation` which became a part of Turkey's discourse of geographical exceptionalism in the post-Cold War era. By analyzing the changes in the discourse of the political/governmental elites with a historical outlook, the dissertation tries to highlight the politicized and context-based nature of the concepts and metaphors that are attributed to the geographical role of Turkey in regional oil and gas pipeline projects. Moving from the assumption that discursive constructions on geography, rather than geography itself, determine a state's position, the study examines how Turkey constructs geopolitical imaginations and images of energy transportation roles through its discourse and how it consequently shapes certain political spaces as a way of responding the contextual changes. The metaphors that are used in the discourse of Turkey's geopolitical role in energy transportation, i.e. energy bridge, energy terminal, energy center, energy corridor, energy hub, energy trade center, etc. are hence evaluated as tools of preparing certain policy choices. The dissertation analyzes the issue in three chapters. In the first chapter, an overview of theoretical approaches of classical and critical geopolitics are given with their basic arguments, and emphasis is given to `discourse` and `practical geopolitics` as the main theoretical framework of the study. In the second chapter, the post-Cold War context and the discursive effort of Turkey for re-positioning itself is explained as a background of its language of geopolitics. In the last chapter, the way geopolitical discourse of energy is established by the political elites is analyzed to show how Turkey constructs its geographical position in regional oil and gas pipeline projects and shapes policies. 181 more...
- Published
- 2019
29. Turkish-Greek relations (1928-1938) by Turkish Press
- Author
-
Arapözengi, Özlem, Kırlıdökme Mollaoğlu, Ferhan, Sosyal Bilimler Enstitüsü, and Tarih Anabilim Dalı
- Subjects
Tarih ,History ,Dostluk ,Turkey ,Greece ,International Relations ,Friendship ,Uluslararası İlişkiler ,Balkan Paktı ,Atatürk ,Veniselos ,Türkiye ,Political history ,Balkan Pact ,Ataturk ,Yunanistan ,Venizelos ,Political relations ,Turkish foreign policy ,Atatürk Period - Abstract
Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan barış antlaşmalarıyla değişen dünya siyasasından memnun olmayan ülkeler, düzeni kendi çıkarlarına yönelik değiştirmek için çeşitli politikalar benimsemişlerdi. Bu bloklaşmaların başında Bulgaristan ve İtalya (Arnavutluk'un koruyucusu) yer alarak revizyonist grubu oluşturmuşlardı. Türk-Yunan yakınlaşmasını sağlayan temel, bu grubun teşekkülüydü.Kurtuluş Savaşı'ndan sonra imzalanan Lozan Barış Antlaşması'yla Türkiye ve Yunanistan arasında çözümlenemeyen bir takım sorunlar mübadeleden kaynaklı olup iki ülke arasındaki ilişkiler 1930 yılında imzalanan Ahali Mübadele Antlaşması'na kadar gergin seyretmişti. Bu antlaşmanın imzalanmasından sonra Türkiye ve Yunanistan arasında karşılıklı olarak gerçekleştirilen resmî ziyaretlerle birlikte müzakereler dönemi başlamış oluyordu. Müzakereler, barış, işbirliği ve dostane ilişkilerin sağlanması ve sürdürülmesi amacını taşıyordu. Ekim 1930 antlaşmaları ve 1933'te imzalanan Samimî Antlaşma Paktı, altı Balkan ülkesini revizyonist gruba karşı hudutları güvenceye alacak ve bölgesel barışı inşa edecek Balkan Antantı'nı oluşturmaya sevk etmişti. Antanta aday ülkelerden Bulgaristan ve Arnavutluk'un bu birleşmeye karşı savları olmasından dolayı, Balkan Antantı Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya'nın katılımıyla oluşturulmuştu. Antantla birlikte Türkiye ve Yunanistan ilişkileri günden güne iyi gelişimler göstererek artmıştı. Bu iki ülke uluslararası meselelerde de birbirlerinin millî menfaatlerine göre hareket ederek dostluklarını geliştirmiş ve korumaya gayret etmişlerdi. Atatürk'ün ölümüne kadar tamamıyla sıkı sıkıya sürdürülen dostluk bağları, 1939 yılında İkinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle değişen dengeye ve millî çıkarlara göre kopma noktasına gelmişti.Anahtar Kelimeler: Türkiye, Yunanistan, Dostluk, Balkan Paktı, Atatürk, Venizelos. Countries which weren't satisfied with the changed order of the World with the peace treaties that signed at the end of World War I, had adopted different policies to change the order for their own interests. Bulgaria and Italy (guardian of Albania) which were among these groups, created the block of revisionists. The block of revisionists was the basic reason behind why Turkısh-Greek rapproached each other.Some issues between Turkey and Greece were usually based on population exchange. These problems which weren't solved with Lousanne Peace Treaty that signed after the Independence War, had influenced unfavourably the tense relations between the two countries until the Treaty of Population Exchange was signed in 1930. The period of mutual visits and negotiations had started between two countries after signing of this treaty. The aim of the negotiations was establishing and maintaining peace, cooperation and friendly relations. Treaties of October 1930 and Pact of Sincerity Treaty directed six countries of Balkan to create Balkan Pact in order to construct the regional peace and ensure their borders against to revisionists. Balkan Pact was founded by Turkey, Greece, Romania and Yugoslavia. But Bulgaria and Italy didn't participate because of their opposition against this pact.The relationships of Turkey and Greece had improved day by day with this pact. These two countries put effort into improving and protecting their friendship and acted in accordance with each other's national interests. The ties of friendship, which had been maintained until Ataturk's death, came to a breking point with the changing interests when the World War II had broken out in 1939.Key Words: Turkey, Greece, Friendship, Balkan Pact, Atatürk, Venizelos. 185 more...
- Published
- 2019
30. İsrail Devleti'nin ortaya çıkışı, İsrail'in Türkiye tarafından tanınması ve bu durumun Türk dış politikasındaki rolü (1948-1958)
- Author
-
Taşdemir, Eda, Özüçetin, Yaşar, and Tarih Anabilim Dalı
- Subjects
Tarih ,History ,Recognition ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Turkish-Israeli relations ,Israel ,International relations ,Turkish foreign policy ,Turkish history ,International policy - Abstract
Ortadoğu'nun tarihi süreç boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yaptığı bilinen bir gerçektir. Temelleri çok eskilere dayanan Siyonizm' in doğuşu çerçevesinde İsrail'in kuruluşu, tarihi süreç içinde İsrail-Türkiye ilişkilerinin yaşanılan olaylar nezdinde değişkenlik göstermesi dikkat çekicidir.Siyasetinin kaynağını Tevrat'tan alan Siyonizm ile Batı desteğini arkasına alan İsrail, Ortadoğu siyasetinde etkin bir rol oynamıştır. 1948-1958 tarihleri arasında Türkiye-İsrail arasında kurulan siyasi ilişkilerin temelinde, bahsedilen jeopolitik siyasi, askeri ve politik fikirlerden yola çıkılarak Ortadoğu coğrafyasında İsrail 'in kurulması ile dengelerin değiştiği görülmüştür.Tarihsel arka planda Yahudilerle Türklerin birbirlerine karşı menfi tutum izlememiş oldukları görülmekte olup, dış politika tehditlerine karşı benzer yaklaşım gösteren her iki taraf, menfaatleri doğrultusunda stratejik ortaklık ilkesini benimsemiş, muhtelif zaman aralıklarında ilişkilerine yön veren bir diplomasi içerisinde olmuşlardır.Anahtar Kelimeler: Türkiye, İsrail, Diaspora, Siyonizm, Ortadoğu. It has been a known fact that Middle East has been hone to many civilizations throughout the history. Within the bith of Zionizm whose roots date back to the very ancient times, the foundation of Israel within the course of history, the Israel-Turkish relations have changed in the historical process.Israel, which received the source of its politics from the Torah and was backed by Zionism and the west, has played on active role in Middle East politics.On the bosses of the political relations between Turkey and Israel established between 1948 and 1958, from the opinions mentioned on geopolitical, political, military and politic, we have seen that with the foundation of Israel the balance in the geography of Middle East has changed. In the historical background, it has been seen that jews and Turks againist each other have not shown any negative attitude.The two countries, taking advantage of each other and adopting the principle of strategic partnership in line with their interests, followed a policy that guided their relations over time.Key Words: Turkey, Israel, Diaspora, Zionism, Middle East. 161 more...
- Published
- 2019
31. Ekonominin dış politikaya etkisi çerçevesinde Türkiye-Katar ilişkileri
- Author
-
Şahin, Esen, Özdemirkıran, Merve, and Diğer
- Subjects
Economics ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Turkish-Qatar relations ,Economy ,Adalet ve Kalkınma Party ,Ekonomi ,International relations ,Economic policies ,Turkish foreign policy ,International policy - Abstract
Bu çalışmanın amacı, 2002 yılından bu yana, Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) hükümetleri döneminde izlenen dış politika stratejilerinin, Körfez ülkelerinden Katar'la olan ekonomik, askeri ve diplomatik ilişkilere yansımasını ve bu ilişkilerin Türkiye'nin ekonomisine olan etkisini incelemektir.Çalışmanın ikinci bölümünde, Uluslararası Ekonomi Politik ana teorik çerçevesi dahilinde devletlerin ekonomik güçlerini kullanarak, dış yardımlar veya yatırımlarla, başka devletlerin dış politikalarında ve karar alma süreçlerinde, karşılıklı bağımlılık yaratarak onların kararlarını istedikleri yönde nasıl değiştirdikleri ele alınmaktadır. Bir başka deyişle, dış politikada ekonominin nasıl araçsallaştırıldığı ele alınmıştır.Üçüncü bölümde, dünyanın en büyük üçüncü doğal gaz üreticisi olan Katar'ın, enerji üretiminden sağladığı ekonomik gücü, güvenlik kaygılarını aza indirmek ve ülkesinin bütünlüğünü korumak için, dış politikasında aktif olarak geliştirdiği yumuşak güç argümanları detaylı bir şekilde incelenmektedir.Dördüncü bölümde ise, AK Parti hükümetlerinin izlediği Orta Doğu'ya yönelik dış politika stratejileri dikkate alınarak, Türkiye ve Katar arasındaki ilişkilerin ekonomik, askeri ve diplomatik açıdan Türk Dış Politikası'na etkisi üç örnek olay üzerinden incelenmektedir. Sonuç olarak, Katar'ın ekonomik gücünün ve yumuşak güç uygulamalarının Türkiye ve Katar arasındaki ilişkilere yansımaları, ilişkilerin gelişme kaydettiği 2002 yılından itibaren ekonominin dış politikaya etkileri çerçevesinde değerlendirilmektedir.Anahtar Kelimeler: Uluslararası Ekonomi Politik, Katar, Türkiye, Türk Dış Politikası, Dış politikada ekonomik araçlar, Yumuşak Güç. The aim of this research is to analyze the reflections of Justice and Development Party's (JDP) foreign policy strategies on economic, military and diplomatic relations with the Gulf country of Qatar as well as the impact of these relations on Turkey's economy since 2002. The second chapter uses International Political Economy as main theoretical framework to demonstrate how states direct other states' foreign policies and decision-making processes in line with their own interests by creating interdependecies using their economic power like foreign aid or investment. In other words, it illustrates how economy is instrumentalized in foreign policy. The third chapter covers how Qatar, as the third major natural gas producer in the world, uses its economic power derived from energy, together with the soft power arguments it developed to minimize its security concerns and maintain the integrity of the state. The fourth chapter discusses the foreign policy strategies of the JDP governments with respect to the Middle East, to elaborate on the economic, military and diplomatic relations between Turkey and Qatar in the context of three case studies. Lastly, the research evaluates the reflections of Qatar's economic power and soft power practices on Turkish-Qatari relations as of 2002, to offer an example of how economy helps shape foreign policy.Key Words: Uluslararası Ekonomi Politik, Katar, Türkiye, Türk Dış Politikası, Dış politikada ekonomik araçlar, Yumuşak Güç. 131 more...
- Published
- 2019
32. Soğuk Savaş sonrasında Türk dış politikasının yeniden yapılandırılması
- Author
-
Başardi, Doğancan, Özcan, Arif Behiç, Selçuk Üniversitesi, İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, and Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
- Subjects
Restructuring ,Türk dış politikası ,Türkiye-ABD ilişkileri ,International Relations ,Cold war ,Uluslararası İlişkiler ,Türkiye-SSCB ilişkileri ,Turkey-USA relations ,Turkey-USSR relations ,After the cold war ,Turkish foreign policy ,International policy - Abstract
12 Eylül 1980 askeri darbesinin başlamasıyla birlikte, Türkiye hem iç hem de dış politikada yeni bir döneme girmiştir. 13 Aralık 1983 yılında, Başbakan seçilen Turgut Özal, "ekonomik temelli dış politika anlayışı" yürütmeye başlatmıştır. Türk dış politika ilişkileri de bu temele göre gelişmiştir. Türkiye'nin ABD ile olan ekonomik ilişkilerine paralel olarak, SSCB ile de ekonomik ilişkilerin gelişmesine büyük önem vermiştir. Fakat SSCB'nin dağılması sonucunda, Türkiye'de yeni sorunlar ve beklentiler ortaya çıkmıştır. 3 Kasım 2002 tarihine kadar, Türkiye'nin dış politikada ekonomik kazanımlar sağlamasına rağmen, birçok problemle de karşı karşıya kaldığı görülmüştür. 12 Eylül 1980 ile 3 Kasım 2002 tarihleri arasında Türkiye'nin dış politikasındaki gelişmeler iki bölümde incelenmiştir. İncelenen bu iki bölümde, Türk dış politikasının soğuk savaş öncesi ve sonrası dönemde nasıl bir boyut kazandığı ve soğuk savaşın bitmesiyle birlikte dış politika anlayışında bir farklılığın olup olmadığı incelenmiştir. Ayrıca, soğuk savaş öncesi dönemdeki dış politika hedeflerinin sağlanıp sağlanamadığı ve soğuk savaş sonrası döneme göre nasıl bir değişiklik gösterdiği araştırılmıştır. Sonuç olarak bu çalışma, Türk dış politikasının soğuk savaştan önce ve sonra nasıl etkilendiğini analiz ederek elde edilecek kavramları yorumlamayı amaçlamaktadır., With the start of the 12 September 1980 military coup, Turkey has entered a new era in both internal and foreign policy. On 13 December 1983, Turgut Özal, who was elected as the Prime Minister, initiated an "economic-based foreign policy understanding". Turkish foreign policy relations has developed on this basis. In parallel with the Turkey economic relations with the US, the USSR has attached great importance to the development of economic relations. But as a result of the collapse of the USSR, it has revealed new challenges and expectations in Turkey. Up to 3 November 2002, despite providing economic benefits to Turkey's foreign policy has shown to be faced with many problems. In the process of between 12 September 1980 and 3 November 2002 developments in Turkey's foreign policy has been examined in two parts. In these two chapters examined, it is examined how Turkish foreign policy has gained a dimension in the pre-cold war and post- cold war period and whether there is a difference in the foreign policy understanding with the end of the cold war. In addition, it has been investigated whether the foreign policy goals in the pre-cold war period achieved and how it changes according to the post-cold war period. As a result, this study aims to interpret the concepts that will be obtained by analyzing how Turkish foreign policy is affected before and after the cold war. more...
- Published
- 2019
33. Davutoğlu dönemi AKP Ortadoğu politikasında Islam faktörü
- Author
-
Yüksel, Salim Bülent, Akdevelioğlu, Atay, and Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
- Subjects
Middle East ,Middle East policy ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Davutoğlu, Ahmet ,Adalet ve Kalkınma Party ,International relations ,Turkish foreign policy ,International policy ,Turkish-Middle East relations - Abstract
2002 yılında AKP'nin tek başına iktidara gelmesinin ardından gelişen tarihi seyir ile Ortadoğu'da güç dengesine ağırlığını koymaya başladığını düşünen Türkiye, bağımsız politikalar üretmek arzusundadır. Yükselen ekonomisinin gücünü, AKP'nin bölgede sahip olduğunu düşündüğü İslami credence ile birleştirmek isteyen Ankara, ABD'nin bölgeden çekilmesi ile doğacak güç boşluğu ve Arap Baharı ardından yıkılması beklenen statüko üzerinden hesap yaparak kurulacağını düşündüğü yeni düzende, bölgesel hatta küresel bir güç olmayı istemektedir. İstenilen bu jeopolitik hâkimiyet, Türk dış politikasında; dinsel ve mezhepsel farklılıkların vurgulanacağı yeni bir dönemi beraberinde getirecektir. Girilen bu yeni dönemde, Avrupa Birliği hayalinin sona ermesi ile hem Batıcı kimlik arayışı içinden çıkılmaz bir meşruiyet krizine girmiş hem de dış politika açısından yeni yönelimler gerekli olmuştur. AKP bu boşluğu, İslami motiflerle takviye edilmiş yeni Osmanlıcılık ile dolduracaktır. Ortadoğu'yu dış politikada merkezi kılan bu gelişmeler kimlik noktasında İslam faktörüne ihtiyacı daha fazla gerektirmiş; Arap Baharı ile beraber bu gereklilik AKP'li karar vericilerin öngördüğü jeopolitik nosyon çerçevesinde zorunluluk olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti, AKP döneminde geçirdiği kimlik değişimine paralel olarak kurumlarında denge ve yapı İslamcı bir etkiye maruz kalmıştır. Kurumların değişimi, kimlikteki dönüşümü beslemiş; bu da ulusal çıkar anlayışında değişiklikler getirmiştir. Bu değişiklikler dış politikaya jeopolitik olarak mezhepçi bloklarla yakınlaşma, çıkar grupları açısından ise İslamcı taban örgütleri ile ilişkilenme olarak yansımıştır. Dış politikada dini yumuşak güç olarak kullanma çabası Arap Baharı öncesi olumlu sonuçlar doğurmuş gibi görünse de Arap Baharı sonrası sorunlar yaratmıştır. In the course of history after AKP's coming to power in 2002, Turkey thinking that it has begun to put the weight on the balance of power in Middle East; is having the desire of producing independent policies. Ankara wants to combine the strength of its rising economy with the Islamic credence that the AKP thinks it has in the region. It wants to be a regional or even a global power in the new order, which it thinks will be established by calculating on the status quo that is expected to be destroyed after the Arab Spring and the power gap that will be created by the withdrawal of the US from the region. For Turkish foreign policy, this desired geopolitical domination will bring a new period in which religious and sectarian differences will be emphasized strongly. In this new period, with the end of the dream of the European Union and with the legitimacy crisis of Turkish Western identity; new directions in terms of foreign policy has begun to be a must. AKP will fill this gap with new Ottomanism reinforced by Islamic motifs. These developments, which made the Middle East the center of foreign policy, rendered the Islamic factor as a necessity at the level of identity. Together with the Arab Spring, this necessity has become an obligation within the framework of the geopolitical notion envisaged by AKP decision makers.In the AKP era, parallel to change of the identity; in terms of balance and structure the institutions of the Republic are exposed to an Islamic impact. The change of institutions has fed the transformation of identity; this has brought about changes in the understanding of national interest. These changes were reflected in foreign policy as the convergence with sectarian blocs in terms of geopolitics, and association with Islamist grassroots organizations in terms of interest groups.Although the effort to use religion as a soft power in foreign policy seems to have positive results before the Arab Spring, it has created problems after the Arab Spring. 191 more...
- Published
- 2019
34. New directions in Turkish foreign policy: establishing a Turkish research base in Antarctica and predictions for the future of the continent
- Author
-
Civanoğlu, Ahmet, Dilan, Hasan Berke, Sosyal Bilimler Enstitüsü, and Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
- Subjects
Türk dış politikası ,Antarktika Antlaşması ,Türk Bilimsel Araştırma Üssü ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Antarktika ,The Antarctic Treaty ,Turkish Scientific Research Base ,The Antarctic ,Polar research ,Turkish foreign policy ,Kutup araştırmaları - Abstract
Antik Yunan'dan, ayı balıklarının peşinde güneye inen avcılar tarafından keşfine kadar bir fantezi ya da hayalet olan buz kıta Antarktika, keşfedildiği 19.yüzyıldan bu güne, başlangıçta ekonomik, sonrasında bilimsel ve turistik cazibe merkezi haline gelmiştir. Bu gün Dünyanın iklimsel, biyolojik denge ve hayat kaynağı olarak görülmektedir. Bu nedenle Antarktika Antlaşmalar Sistemi (AAS) adıyla bilinen bir rejime sahiptir. Bu rejimin özünde Kıta'nın bilimsel ve barışçıl amaçlarla ama sömürüsüz kullanılması prensibi yer almaktadır. AAS'ın en önemli ve güncel unsuru olan Antarktika Antlaşması Çevre Koruma Protokolü (Madrit Protokolü / PEPAT) sayesinde Kıta'nın 2048 yılına kadar sömürüye açılması yasaklanmıştır. O tarihten sonra sömürüye açılması kaygıları bulunmakla birlikte, bizce bu kaygıları çok abartmamak gerekmektedir. Günümüzde olduğu gibi yakın gelecekte de bağlam çevre sorunları olacaktır. Dolayısıyla AAS'ın ana ilkesi varlığını sürdürecek fakat rejim zamana bağlı ihtiyaçlar doğrultusunda dönüşüm geçirecektir. Türkiye'de Antarktika'ya ilgi henüz entelektüel düzeydedir. Türk bilim camiasından seçkin kişilerin gayetleriyle Kıta'da yazlık bir üs kurulması başarılmış olsa da AAS içerisinde karar verici statüyü ifade eden Danışman Ülke sıfatı kazanabilmek için daha yapılması gereken çok şey vardır. Öncelikle Antarktika Türk bilimsel araştırma altyapısı kurumsal ve fiziksel açıdan güçlendirilmelidir. Antarktika araştırmaları iç politika malzemesi yapılmamalıdır. The ice continent that being a fantasy or ghost from Antique Greece to it's exploration by hunters that descended to southest to follow seals in nineteen century, the Antarctic, has initially been center of economic and then scientific and touristic attraction. The continent are recognized to be the source of climate balance and biological life today. Therefore it has the legal regime named the Antarctic Treaty System (ATS). At the core of the regime, there is the principle consist using of the continent with scientific and peaceful aims without exploitation. It has been banned that exploiting of the continent to 2048, owing to the Protochol of Environmental Protection of Antarctic Treaty (Madrid Protocol / PEPAT) which are the most important element of ATS. Although there is concerned about to starting of exploitation after that date, it can be said that this concerning not be exaggerated. Because, as it is at present, the Context will be environmental problems in the future too. Thereby, the base principle will proceed its exist. But the regime will be able to transformed in the direction of needs according to time.The interest about Antarctic remains level of intellectual in Turkey at present. In spite of the fact that, establishing one summer base would be achieved in 2019 summer season, there are much to do necessary for able to participate among consultative states of which decision-making authority in ATS. Firstly, the Turkish scientific research infrastructure should be developed in terms of institutional and fisical. The Turkish Antarctic studies should not be made domestic policy instrument. 257 more...
- Published
- 2019
35. Türk-Rus ilişkilerinin Boğazlar sorunu üzerinden incelenmesi
- Author
-
Kurtini, İbrahim, Tezcan, Yılmaz, and Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
- Subjects
Turkish-Russian relations ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,International relations ,Turkish foreign policy ,International policy ,Straits problem ,Russia - Abstract
Boğazlar, Karadeniz'i diğer denizlere bağlayan tek suyolu olması sebebiyle kritik bir konumda yer almaktadır. Bu kritik konum nedeniyle tarihte birçok devlet, Boğazlardaki geçiş rejimini kendi ulusal çıkarı doğrultusunda belirlemeye çalışmıştır. Bu ülkelerin başında da Boğazlara ev sahipliği yapan Türkiye ve tarihsel olarak Karadeniz'in en güçlü ülkelerinden biri olan Rusya gelmektedir. Nitekim iki ülkenin Boğazlar üzerindeki rekabeti 18. yüzyıldan itibaren başlamıştır. Bu rekabet, İkinci Dünya Savaşı döneminde olduğu gibi bazı dönemlerde Türk-Rus ilişkilerini belirleyen temel parametre olmuştur.20.Yüzyılda iki ülke arasındaki ilişkiler, belki de daha önce hiç olmadığı kadar iyi duruma gelmiş ve özellikle ekonomik ilişkiler en üst düzeye ulaşmıştır. Boğazlar ve Karadeniz konusunda da iki ülkenin işbirliği içerisinde oldukları görülmektedir. Bu işbirliği ve Rus-Gürcü Savaşı'nda Türkiye'nin Boğazlar'dan geçişlerle ilgili takındığı tutum, Boğazlar konusunda Türkiye ile Rusya arasında bir güven ortamının oluşmasını sağlamıştır. Gelecek dönemde de oluşan bu güven ortamı ile Türkiye ve Rusya'nın Karadeniz ve Boğazlar konusundaki işbirliğinin sürmesi beklenmelidir. Bunun doğal sonucu da Boğazlar konusunun Türk-Rus ilişkilerinin bir sorunu olmaktan çıkmasıdır. The Straits take part in a critical location for being the unique water way which connect Black Sea to the other seas. Due to this critical position so many states have struggled to determine the passage regime of the Straits in favour of their national intersts. In this respect Turkey, littoral state of the Straits, and the Russia, historically one of the most powerful country of the Black Sea, are the leading countries. As a matter of fact rivalry between these two countries for the Straits have been lasting since 18th century. As in the period of the Second World War sometimes this rivalry has been the main parameter determining the Turkish-Russian relations.In the 21st century relations between two countries improved as never before that especially economical relations reached the highest level. It seems that two countries cooperate on the issue of the Straits and the Black Sea as well. This cooperation and Turkey's attitude on passages during Russia-Georgia war promoted the mutual trust between Russia and Turkey regarding Straits. It is clear that this trust and cooperation in terms of the Black Sea and the Straits will continue. In this respect it is highly possible that the Straits will not a problem of Turkish-Russian relations any more. 139 more...
- Published
- 2019
36. Türkiye'nin Orta Asya Türk devletleri üzerindeki kamu diplomasisi faaliyetleri
- Author
-
Kartal, Abdulkerim, Telatar, Gökhan, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
Public diplomacy ,Central Asia ,International Relations ,Power ,Uluslararası İlişkiler ,Turkish foreign policy - Abstract
Soğuk Savaş sonrasında değişen ve dönüşüme uğrayan güç anlayışı; yumuşak güç ve kamu diplomasisi gibi birçok yeni kavramı da beraberinde getirmiştir. Zamanla bu kavramlar ulus devletlerin dış politika planlarında düşünmesi ve önem vermesi gereken kavramlar olmuştur. Bu doğrultuda kamu diplomasisi, dış politikaları etkilemeye başlamış ve birçok ulus devlet tarafından profesyonel olarak uygulanmaya çalışılmıştır.Türkiye de, uluslararası konjonktüre uyum sağlayarak, son zamanlarda dış politikası planlarında kamu diplomasisine yer vermiştir. Kamu diplomasisinin dış politika ile eş zamanlı çalışmasını ve aynı amaca hizmet etmesini sağlamak için bazı kamu kurumları açmış ve hali hazırda kamu diplomasisi faaliyetleri gerçekleştiren devlet dışı aktörleri teşvik etmiş ve destek vermiştir. Türkiye bu faaliyetleri özellikle Soğuk Savaş sonrasında dağılan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nden ayrılarak bağımsızlıklarını ilan eden yeni devletlere yönelik uygulamıştır. Bu bağlam özelinde de Orta Asya Türk Devletleri ile olan ortak değerleri ön plana çıkartarak kamu diplomasisi faaliyetleri üzerinde yoğun çalışmalar yapmıştır. Bu tez Türkiye'nin kamu diplomasisi araçları olan kamu kurum ve kuruluşlarının ve Sivil Toplum Kuruluşlarının, bağımsızlıklarından itibaren Orta Asya Türk Devletlerine yönelik gerçekleştirmiş olduğu kamu diplomasisi faaliyetlerini incelemeyi ve Türkiye'nin bu faaliyetler kapsamında başarılı olup olmadığını tespit etmeyi amaçlamıştır. The concept of power, which changed and transformed after the Cold War, has brought with it many new concepts such as soft power and public diplomacy. Over time, these concepts have become concepts that nation states should think about and care about in their foreign policy plans. In this way public diplomacy may influence foreign policy and this has been attempted to be implemented by many nation-states.Turkey has, in recent times in its foreign policy plans, adapted to the international conjuncture, simultaneously including public diplomacy in its foreign policy agenda. To ensure that public diplomacy works simultaneously with foreign policy and serves the same purpose, it has opened some public institutions and encouraged and supported various non-state actors who have carried out these public diplomacy objectives. Turkey aimed and implemented these objectives most notably toward the new states that declared their independence by leaving the Union of Soviet Socialist Republic, that had disbanded after the Cold War. In this context Turkey has made intensive efforts to study public diplomacy activity including analysis of the common values within the Central Asian Turkish States.This thesis aims to examine the public diplomacy activities of public institutions and organisations and non-governmental organisations that are the tools of the Public Diplomacy initiatives of Turkey to thus determine whether Turkey has been successful in its objectives. 183 more...
- Published
- 2019
37. The soft power strategy and instruments in foreign policy of Turkey (2002 – 2017)
- Author
-
Karataş, Yahya, Bilgin, Mustafa Sıtkı, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
Soft power ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,International relations ,Turkish foreign policy ,International policy ,Diplomacy - Abstract
Günümüzde uluslararası ilişkiler disiplininde en çok incelenen konulardan biri güç kavramı ve bu kavramın bütün boyutları olmuştur. Güç kavramı, sert güç ve yumuşak güç olarak iki temel anlayışla değerlendirilmektedir. Yumuşak gücün en önemli unsurlarından biri olan kamu diplomasisi, bir ülkenin başka bir toplumun halkı ile aydınlarını bu ulusun politikaları ile kendi avantajına döndürmesi ve etkilemeye çalışmasıdır. Bu açıdan bakıldığında kamu diplomasisi ile yumuşak gücün birbirini tamamladığı görülebilir. Son yıllarda söylemde ve uygulamada Türk dış politikası içerisinde yer alan yumuşak güç kavramı, Türkiye'nin uzun vadeli planlarını gerçekleştirebilmesi hususunda önemli bir unsur olarak kabul edilmektedir. Yürütülen bu politikalarda kamu diplomasisi yöntemlerine de başvurulmaktadır. Bu yöntem ile ülkemizin uluslararası platformda saygınlığının arttırılması amaçlanmaktadır. Bu çalışmada, Türkiye'nin sahip olduğu kamu diplomasisi araçları olan; Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü, TRT, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, Türkiye İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı, Yurtdışı Türkler ve Akrabalar Toplulukları Başkanlığı, Yunus Emre Enstitüsü ve benzer amaçlara sahip olan diğer kurumlar açıklanmıştır. Bu kurumların, Türkiye'nin imajına ne denli katkıda bulunduklarından ve Türkiye'nin sahip olduğu bu kurumlar ile yumuşak gücünü ne denli etkili kullandığından bahsedilmiştir.Anahtar Kelimeler: Yumuşak Güç, Türkiye, Kamu Diplomasisi One of the most studied subjects of the international relations discipline is the power concept and all aspects of it. Power concept is considered in two basic approaches as hard power and soft power. Public diplomacy, one of the most important aspects of soft power is turning public and intelligentsia of another country to its advantage and trying to impress them through policies of this nation. From this point of view, it can be seen that public diplomacy and soft power complement each other. Soft power concept taking place in Turkish foreign policy, recently, in discourse and practice, is accepted as an important factor for Turkey to implement its long-term plans. Also, public diplomacy methods are applied in these policies. It is intended by this method to improve prestige of our country at international platform. In this study, the public diplomacy instruments of Turkey as the Coordinating Office of Public Diplomacy, the Turkish Radio and Television Corporation, the Directorate General of Press and Information, the Turkish Cooperation and Coordination Agency, the Presidency for Turks Living Abroad and Related Communities, Yunus Emre Institute and other institutions with similar purposes are described. The level of contribution of these institutions on the image of Turkey and how efficiently soft power is used through these institutions of Turkey are mentioned.Key Words: Soft Power, Turkey, Public Diplomacy 87 more...
- Published
- 2019
38. 2014 Kırım krizi ve Karadeniz jeopolitiğinde denge politikası
- Author
-
Akman, Enis Selim, Aksu, Fulya, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı, Ereker, Fulya, and Akman, Enis Selim
- Subjects
Crimean ,Karadeniz Güvenliği ,Geopolitics ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Geopolitic ,Turkish Foreign Policy ,Annexation of Crimea ,Black Sea Security ,Jeopolitik ,Black Sea region ,Geopolitic position ,Russian-Ukraine relations ,Türk Dış Politikası ,Russian Foreign Policy ,Rus Dış Politikası ,Ukraine ,Kırım’ın İlhakı ,Turkish-Ukraine relations ,International policy ,Russian crisis - Abstract
Bu çalışmada, Ukrayna ve Kırım siyasi tarihi incelenmiş olup XXI. yüzyılda iktidara gelen Putin'in siyaseti doğrultusunda revize edilen Yakın Çevre Doktrini üzerinden Rusya'nın Ukrayna ve Kırım siyasal hayatına etkisi ortaya konularak Kırım'da yapılan referandumun gayrimeşruluğu ve Kırım'ın Rusya'ya bağlanması kararının uluslararası hukukun boşluklarından ileri gelmiş olduğu ileri sürülmektedir. Ukrayna siyasi aktörlerinin bir yandan Kremlin ile olan ikili siyasetlerini geliştirirken, diğer yandan AB ile dostluk ilişkilerine yönelerek denge siyaseti güttüğü gibi Türkiye'nin de Ukrayna ve Kırım ile ilişkilerinde Batı ve Rusya ekseninde dengeyi gözettiğini söylemek mümkündür. Putin iktidarıyla birlikte hayata geçirilen stratejik politikalar ile Karadeniz jeopolitiğinde güç dengesinin değişmesiyle Rusya'nın Karadeniz'deki söz hakkı artarken, AB ve ABD bu durumdan rahatsızlığını sık sık dile getirmektedir. Türkiye açısından, Montreux Boğazlar Sözleşmesi temelinde Karadeniz'in güvenliği konusu hassasiyetini korumaktadır. Çalışmada Türkiye, Ukrayna ve Rusya eksenli ilişkiler çerçevesinde enerji güvenliği ve ticari ilişkiler ele alınarak Karadeniz'deki stratejik denge değişimi değerlendirilecek ve Batı'nın Karadeniz güvenliğine ve çalışmanın ana konusu olan Kırım'ın ilhakına yönelik tutumları analiz edilecektir. In this study the history of Ukraine and Crimea has been analyzed and after presenting Russia's impact on Ukrainian and Crimean political life through the Near Abroad policy that was revised under Putin administration, it is claimed that the referandum in Crimea is illegitimate and the decision toincorporate Crimea to Russian Federation is a result of the gaps in international law. As political actors in Crimea followed a balanced policy by developing their mutual relations with Kremlim on the one hand and friendly relations with the EU on the other, Turkey also pursued a balanced policy between the West and Russia in its relations with Ukraine and Crimea. EU and US have frequently expressed their disturbance about the increase in Russian influence in the Black Sea as a result of new strategic policies followed by the Put-on administration which led to a shift in the balance of power in Black Sea geopolitics. For Turkey security of the Black Sea is still a delicate issue in terms of the Montreux Treaty. In this study within the axis of relations between Turkey, Ukraine and Russia, energy security and trade relations will be discussed while evaluating the strategic change in balance in the Black Sea region and the attitude of the West towards Black Sea security and the annexation of Crimea, which is the main topic of the study. 110 more...
- Published
- 2019
39. Türkiye'nin Irak Türkmenlerine yönelik dış politikası
- Author
-
İşcan, Ahmet, Özev, Muharrem Hilmi, and Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
- Subjects
Tarih ,History ,Northern Iraq ,Turkish-Iraq relations ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Turkomans ,International relations ,Iraq Turkish ,Turkish foreign policy ,Turkish history ,International policy - Abstract
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş düsturlarından biri olan Misak-ı Milli sınırları içerisinde kalmasına rağmen Musul ve Kerkük'ün İngiltere mandasındaki Irak'a bırakılmasıyla, Irak toprakları içerisinde kalan Türkler, bir anda Irak Türkmenleri olarak Türkiye için bir dış politika unsuru haline gelmişlerdir. Bu andan itibaren Irak Türkmenlerinin Türkiye ile ilişkileri, uluslararası sistemin ve Türkiye'nin iç dinamiklerinin dönemsel şartları dahilinde iniş ve çıkışlar göstermiştir.Türkiye'nin Irak Türkmenlerine yönelik dış politikasında uluslararası sistemin, Irak ile ilişkilerine; dolayısıyla Irak Türkmenleriyle ilişkilere yoğun etkisi gözükmektedir. Bu durumda, Türkiye'nin 1918-2000 yılları arasında Irak Türkmenlerine yönelik politikaları, uluslararası sistemin genel değişimler gösterdiği iki savaş arası dönem, Soğuk Savaş dönemi ve Soğuk Savaş sonrası dönem kategorizasyonu altında incelenebilmektedir. Bununla beraber, sistem dışında bölgesel gelişmelerin ve Türkiye'nin iç dinamiklerinin yine söz konusu ilişkilere ciddi etkileri olduğu gözükmektedir. Türkiye'nin, sistemin getirdiği şartlar ve veriler dahilinde kendi iç dinamiklerini değerlendirerek bir dış politika ürettiği söylenebilmektedir. Dolayısıyla bu gelişme ve algıların bütünü, Türkiye'nin Irak Türkmenleriyle ilişkilerini ve Irak Türkmenlerinin durumunu etkileyen temel faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır. The Turks who remained in the lands of Iraq named as Iraqi Turkmens and became a foreign policy element for Turkey after Mosul and Kirkuk have remained in Iraq under English mandate government, in spite of they were taking part within Misak-ı Milli borders; as one of the founding motto of the the Republic of Turkey. From this moment, the relations of Turkey with Iraqi Turkmens, has shown ups and downs within periodical conditions of the internal dynamics of Turkey and the international system.Turkey's relations with Iraq; hence her foreign policy towards Iraqi Turkmens, seems to be effected intensely by the international system. In this case, Turkey's policies towards Iraqi Turkmens between 1918-2000 years, can be examined with the categorization of overall changes in the international system; interwar period, the Cold War period and post-Cold War period. However, except for the system, regional developments and the internal dynamics of Turkey still seem to have serious effects on these relationships. It can be said that Turkey has developed a foreign policy by evaluating its own internal dynamics within the conditions and the data came from the system. Thus, all these perceptions and developments seem as the main factors that affect Turkey's relations with Iraqi Turkmens and the position of the Iraqi Turkmens as well. 120 more...
- Published
- 2019
40. Türkiye'nin dış politikasında İslam İşbirliği Teşkilatı (1969-2012)
- Author
-
İlhan, Abdulrahman, Türkman, Sayim, and Tarih Ana Bilim Dalı
- Subjects
Tarih ,History ,International Relations ,Islamic states ,Uluslararası İlişkiler ,Islamic society ,International organizations ,International relations ,Organisation of Islamic Cooperation ,Turkish foreign policy ,International policy - Abstract
Türkiye'nin İslam dünyasıyla ilişkileri tarihsel süreç içerisinde çok farklı görünümler ve anlamlar kazanmıştır. Bu durumun Türk dış politikasındaki gelişmelerle ve İslam dünyasının sorunlarıyla yakın bir ilişkisi bulunmaktadır. Dolayısıyla bu tezde, ilk bölümde Türk dış politikasının genel çerçevesi çizilmeye ve Türkiye'nin İslam dünyasına bakış açısında yaşanan dönüşümler açıklanmaya çalışılacaktır. İkinci bölümde ise İslam İşbirliği Teşkilatı'na yakından bakılacaktır. Bu bölümde aynı zamanda İslam dünyasının yaşadığı temel sorunlar ele alınacak ve bu sorunların Türkiye'nin İslam dünyasına bakışını nasıl şekillendirdiği de irdelenecektir. Son bölümde ise Türkiye'nin İİT ile ilişkileri ele alınacaktır. Türkiye'nin İİT ile tesis ettiği diplomatik ilişkiler ilk yıllarda oldukça ihtiyatlı ve mesafeli bir şekilde yürütülmüştür. İlk münasebetler araçsal bir perspektifle geliştirilmiş ve Kıbrıs sorununda ihtiyaç duyulan uluslararası destek için İİT değerli bir fırsat olarak görülmüştür. İİT'nin ilk yıllarda bir konferans şeklinde örgütlenmesi ve İslam ülkelerini bir araya getiren bir diyalog platformu olması bu politikayı desteklemiştir. Ancak bu konferansın giderek kurumsallaşması Türkiye'yi daha ihtiyatlı bir politikaya yöneltmiştir. İslam ülkelerinin kurumsal bir yapı çatısı altında birleşmeleri, laiklik hassasiyeti yüksek olan ve bu konuda devlet-toplum ilişkisini sağlıklı bir zemine oturtamamış olan Türkiye'nin kaygılarını artırmıştır. Böylece İİT ile yakın ama ihtiyatlı bir ilişki ortaya çıkmıştır. Bu ilişki Türkiye'nin İİT'ye üyeliği sorunsalında kendisini göstermiş ve Türkiye'nin üyeliği uzun süre de facto bir üyelik şeklinde olmuştur. İİT ile ilişkilerin ilk yıllarda ihtiyatlı bir şekilde yürütüldüğü görülmektedir. Türkiye, Kıbrıs sorununda İslam dünyasının desteğini almak istemiş ve bu amaçla İİT'yi değerli bir fırsat olarak görmüştür. Dolayısıyla Türkiye, İİT'ye araçsal bir bakış açısıyla yaklaşmıştır. İİT'nin ilk yıllarda bir konferans şeklinde örgütlenmesi ve İslam ülkelerini bir araya getiren bir diyalog platformu olması bu durumu desteklemiştir. Ancak bu konferansın giderek kurumsallaşması Türkiye'yi daha ihtiyatlı bir politikaya yöneltmiştir. İslam ülkelerinin kurumsal bir yapı çatısı altında birleşmeleri Türkiye'nin laiklik konusundaki kaygılarını ortaya çıkarmıştır. Böylece İİT ile yakın ama ihtiyatlı bir ilişki ortaya çıkmıştır. Bu ilişki Türkiye'nin İİT'ye üyeliği sorunsalında kendisini göstermektedir. Bilindiği üzere Türkiye bu örgüte uzun süre de facto bir üyelikle bağlı olmuştur. Süreç içerisinde İİT'nin Türk dış politikasında oynadığı araçsal rol değişmemiştir. Sadece Türkiye'nin dış politika ihtiyaçları ve hedefleri değiştikçe, İİT'nin bir araç olarak kullanım biçimleri değişmiştir. Yıllar içerisinde petrol krizleri, dış ticaret gereksinimleri, güvenlik sorunları gibi bazı uluslararası sorunlarda Türkiye İslam ülkeleriyle iş birliğine gitmek amacıyla İİT'yi ön plana çıkarmıştır. Aynı tarihlerde İİT'nin de benzer bir dönüşüm yaşadığı ve siyasal iş birliğinden ziyade ekonomik ve kültürel iş birliğinin öne çıktığı bir örgüte dönüştüğü görülmektedir. Böylece, bölgesel etkinliğini ve küresel konumunu güçlendirme arayışındaki Türkiye için yumuşak gücünü etkin bir biçimde kullanabileceği bir platform haline gelmiştir. Bu noktadan hareketle Türkiye'nin İslam ülkeleriyle ekonomik ve kültürel ilişkilerinde İİT'nin araçsal önemi 2000'li yıllarda da devam etmiştir. Turkey's relationship with the Islamic World has developed in various forms and senses within the historical process, which is closely related with both the developments in the Turkish foreign policy and problems of the Islamic World. Therefore, it is aimed to give an overview of the Turkish foreign policy and discuss the transformations in Turkey's perspective towards the Islamic World in the first Chapter of this thesis. In the second Chapter, Organization of Islamic Cooperation (OIC) will be studied in detail. Main problems of the Islamic World will also be discussed in this Chapter by explaining how these problems shape the perspective of Turkey towards the Islamic World. Relations of Turkey with OIC will be analysed in the final Chapter. It is seen that relations with OIC were carried out cautiously during its first years. Turkey desired to get support from the Islamic World concerning Cyprus dispute and regarded OIC as a valuable opportunity. Therefore, Turkey approached OIC from instrumental viewpoint. OIC was structured as a Conference in its early years and it acted as dialogue platform bringing the Islamic countries together, which supported this situation. However, Turkey followed a more cautious policy as this Conference gradually became more institutionalized. Unification of Islamic Countries under an institutionalized umbrella raised the concerns of Turkey about secularism. Therefore, close but cautious policies started to be followed in the relations with OIC. This relationship tends to be evident in the membership problem of Turkey to OIC. As is known, Turkey attended the activities of this organization as a de facto member for long time. Instrumental role of OIC in foreign policy of Turkey did not change by the time. However, the ways that OIC is regarded as an instrument have gradually changed as needs and targets of Turkish foreign policy have changed. Turkey gave priority to OIC in order to cooperate with Islamic countries in terms of in certain international matters such as oil crises, foreign trade requirements, security issues etc. It is also seen that OIC has faced a similar transformation in the meantime and turned into an organization giving priority to economic and cultural cooperation issues rather than political cooperation. Therefore, OIC has become an organization on which Turkey can establish its soft-power in its search for increasing its regional impact and strengthening its global power. Based on this fact, Turkey continued to regard OIC from an instrumental viewpoint in its economic and cultural relations with the Islamic countries until 2000's. 219 more...
- Published
- 2019
41. Bir dış politika stratejisi olarak yumuşak dengelemeyi Türk dış politikası üzerinde test etmek
- Author
-
Karadayi Aksu, Merve, Doğan, Fazlı, and Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
- Subjects
Soft power ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Smooth transition ,European Union ,International relations ,International strategy ,Turkish foreign policy ,International policy - Abstract
Devletlerin dış politikadaki amaç ve hedefleri Uluslararası İlişkiler disiplinin köklü tartışmalarından biridir. Dış politika hedef ve amaçlarının başarısı için önemli olan ise Devletlerin hangi dış politika stratejisini takip ettikleridir. Realist yaklaşıma göre devletlerin temel amacı ulusal çıkarlarını maksimize etmektir ve bunun için izledikleri strateji de dengelemedir. Dengeleme genel olarak güçlü ya da tehdit olarak algılanan güce karşı güçsüz olan devletin hayatta kalabilmek için başvurduğu bir stratejidir. Güçlü olan devlet bir dengeleme ihtiyacına gerek duymazken ikincil güçler ya da küçük güçler ulusal çıkarlarını gözetebilmek için egemen gücü dengeleme arayışına başvurabilirler. Ancak dengeleme stratejisinin daha maliyetli olacağı gerçeği kimi zaman ikincil ya da küçük güçleri egemen gücün peşine takılma stratejisine yönlendirebilir. Buradaki motivasyon ise zayıf olan devletin güç dengesi açısından güçlü olana yanaşması, ittifaka katılması olarak karşımıza çıkar. Fakat maliyeti daha yüksek olarak hesaplansa da dengeleme stratejisi devletlerin en sık başvurduğu strateji olarak karşımıza çıkmaya devam ederken dengeleme açısından önemli bir tartışma Soğuk Savaş'ın sona ermesi ile karşımıza çıkmaktadır. Bu da farklı dengeleme türlerinin varlığıdır. Dengeleme türleri açısından kendisine en çok alan bulan strateji ise `yumuşak dengeleme (soft balancing)`dir. Yumuşak dengeleme stratejisi egemen olan gücü doğrudan hedef almadan askeri üstünlüğü ya da tek taraflı askeri politikalarını engelleme ve ertelemeye yönelik uluslararası kurumlar, ekonomik araçlar ve diplomatik kanallar kullanılarak başvurulan bir strateji olarak tanımlanmıştır. Bu çalışma dış politika stratejilerinden dengeleme ile peşine takılma stratejileri arasındaki farklılıkları incelerken yumuşak dengeleme stratejisi açısından genel bir çerçeve ortaya koymaktadır. Yumuşak dengeleme stratejisinin uygulama örneği olarak da Türkiye'nin bu stratejiyi takip ettiği 2003 Irak Krizi ve 1 Mart Tezkeresi ile Avrupa Birliği ile ilişkilerini inceleyerek dış politikadaki başarısını değerlendirmektedir.Anahtar Kelimeler: Dış Politika Stratejileri, Dengeleme, Peşine Takılma, Yumuşak Dengeleme, Türkiye, AB, 1 Mart Tezkeresi. The goals and the objectives of states on foreign policy have been one of the rooted discussions in international relations. The important thing for the success of the goals and the objectives on foreign policy is which foreign policy strategy has been pursued by the states. According to Realist approach, the main objective of the states is to maximize their national interests and for this aim the pursued strategy by states is `balancing`. Balancing is generally a strategy that the weak states are appealing in order to survive against the states either being hegemon or regarding as a threat. While the hegemon state does not require any need of balancing, secondtier or weak states, in order to look out for their national interests, would appeal the pursuit of balancing. However the fact that the balancing strategy will be more costly may lead secondtier or weak states to the strategy of bandwagoning towards the hegemon state. The motivation here is that the weak state with regard to the balance of power is approaching to the hegemon state or joining the alliance. However, although the cost is calculated as high, balancing strategy has continued to be the most common strategy appealed by the states, an important discussion in terms of the balancing emerges with the end of the Cold War. This is the presence of different types of balancing. The strategy which finds the most space according to the types of balancing is `soft balancing`. Soft balancing strategy is described as a strategy applied by using international institutions, economic instruments and diplomatic channels in order to prevent or delay the military superiority or the unilateral military policies of hegemon state without directly targeting to her power. While this study examines the differences between the balancing strategy and bandwagoning strategy among the foreign policy strategies, provides a general framework with regard to the soft balancing strategy. As an example for the application of the soft balancing strategy, this study evaluates the success of this strategy applied by Turkish foreign policy during Iraq Crisis of 2003 and Memorandum of March 1st, and also with the relations with the European Union. Keywords: Foreign Policy Strategies, Balancing, Bandwagoning, Soft Balancing, Turkey, EU, Memorandum of March 1st . 97 more...
- Published
- 2019
42. Türk Sovyet ilişkilerinin Türk basınına yansıması (1918-1990)
- Author
-
Özmen, Zuhal, Kara, Füsun, and Tarih Anabilim Dalı
- Subjects
Tarih ,History ,Bolshevik Revolution ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Turkish press ,Russia ,Soviet Union ,Press ,Turkish-Russian relations ,Straits ,International relations ,Turkish foreign policy ,International policy - Abstract
Birinci Dünya Savaşı sırasında Çarlık Rusya'da yaşanan Bolşevik İhtilali sonrasında Sovyetler Birliği kurulmuştur. Türkiye'nin Milli Mücadele döneminde Sovyetlerle ilk ilişkiler başlamıştır. Özellikle Atatürk ve Lenin döneminde Türk-Sovyet ilişkileri olumlu gelişmiştir. Sovyet Rusya Lozan Barış Antlaşması'nda Türkiye'nin yanında yer almıştır. 1925 yılında Türkiye ve Sovyet Rusya arasında Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması imzalanmıştır. Ayrıca Boğazlarda Türk hâkimiyetini kesinleştiren Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nde de Sovyet Rusya'nın desteği olmuştur. Bu olay basında genişçe bir yer almıştır. Fakat Atatürk döneminden sonra ilişkiler bozulmuştur. İkinci Dünya Savaşı esnasında Türkiye'nin savaşa girmesi için Sovyet Rusya'nın Türkiye üzerinde baskısı olmuştur.İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyet Rusya'nın Boğazlarda üs ve bazı toprak talepleri ilişkileri daha da bozmuştur. Bu konu Türk basınında geniş yer tutmuştur. Dalgalı bir seyir izleyen Türk-Sovyet ilişkileri Türkiye'nin NATO'ya girmesi ile birlikte daha da gerginleşmiştir. Kıbrıs konusunda ilk başlarda Rumları destekleyen Sovyet Rusya zamanla Türkiye ile aynı görüşü savunmuştur. Bu da ilişkilerin normalleşmesini sağlamıştır. Türk-Sovyet ilişkilerinin normalleşme sürecinde karşılıklı ziyaretler yaşanmıştır. Bu ziyaretler basında sıkça yer almıştır. 20 Ağustos 1991 tarihinde ise SSCB'de bir darbe yaşanmış ve SSCB yıkılmıştır. Türkiye Sovyetler Birliği'nin dağılması ile kurulan cumhuriyetlerle ilişkiler kurmuştur.Anahtar Kelimeler: Türkiye, Türk Basını, Bolşevik İhtilali, Sovyetler Birliği, Boğazlar, Dış Politika. Soviet Union was established after the Bolshevik Revolution in Rusia during the First World War. First relations with Soviets have begun in the period of Turkish national struggle. Especially in the period of Atatürk and Lenin, Turkish-Soviey relations have developed positively. Soviet Russia has supported the Turkey in the Lausanne Peace Treaty. Between Turkey and Soviet Russia signed Friendship and Neutrality Treaty in 1925. In the Montreux Treaty has been the support of Soviet Russia. This situation has taken abroad place in the Turkish press. However relationships was distorted after the Atatürk period. Soviet Russia has been pressured Turkey to enter the war in the Second World War.Military bases inthe straits and territorial claims of Soviet Russia has been further distorted relations after the Second World War. This issue has been widely covered in the Turkish press. Turkish-Soviet relations have further deteriorated with Turkey's entry into NATO. Soviet Russia initially supported the Greeks, but later agreed with the Turks, on Cyprus issue. This has led to normalization of relations. In the normalization process of Turkish-Soviet relations has been reciprocal visits. These visits have been frequently featured in the press. On 20 August 1991 a military coup has been in Soviet Russia and the Soviet Union has destroyed. The disintegration of the Soviet Union has been a widely covered in the Turkish press. Turkey has established relationshipsthe new republics formed by disintegration of the Soviet Union.Key Words: Turkey, The Turkish Press, Soviet Union, Bolshevik Revolution, Straits, Foreign Policy. 179 more...
- Published
- 2019
43. The nature of the change in Turkish foreign policy towards Eurasia between 2002-2011: An adjustment change
- Author
-
Akyurtlu, Can, Aksoy, Sevilay Zehra, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Turkish foreign policy - Abstract
Dış politika tasarımında değişim ya da yeniden inşa olgusu, uluslararası ilişkiler disiplinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Soğuk Savaş sonrası dönemde Turgut Özal ve İsmail Cem gibi aktörler Avrasya bölgesine yönelik Türk dış politikasına getirdikleri yeniliklerle değişimin zeminini oluşturmuş, ancak asıl değişimin 2002 ve 2011 yılları arasında Ahmet Davutoğlu döneminde yaşandığı iddia edilmiştir. İşbu çalışmadaki temel amaç 2002-2011 yılları arasında Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimindeki Avrasya'ya yönelik Türk dış politikasındaki değişimleri, seleflerinin dış politika tasarımlarıyla kıyaslayarak incelemektir. Bu çalışma, Avrasya'ya yönelik Türk dış politikasında Stratejik Derinlik doktrininin entegre edilmesi ile yaşanan değişimin eksen kayması yaşandığını iddia etmek için yeterli kanıt sağlamadığını ve yaşanan değişimin Hermann'ın dış politik değişim kategorizasyonunda yer alan `ayarlama değişiklikleri` sınıfında değerlendirilmesi gerektiğini öne sürmektedir. The phenomenon of change or reconstruction in foreign policy design is an important theme in the discipline of International Relations. In the post-Cold War era, the actors such as Turgut Özal and İsmail Cem laid the ground for change in Turkish foreign policy towards Eurasia with the novelties they brought, but the real change was supposedly experienced in the period of Ahmet Davutoglu between 2002 and 2011. The primary purpose of this study is to examine the changes in Turkish foreign policy towards Eurasia under the leadership of the Justice and Development Party between 2002¬-2011 with comparisons to the foreign policy designs of its predecessors. This study argues that the change that occurred as a result of the adoption of the Strategic Depth doctrine in Turkish foreign policy does not provide sufficient evidence to assert that there was a shift of axis in the TFP towards Eurasia. Instead, the change in TFP can be regarded as `adjustments changes` on the basis of Hermann's categorization of foreign policy change. 101 more...
- Published
- 2019
44. 2016 Amerikan başkanlık seçimlerinin Türk dış politikasında söylem ve tutumlara yansıması
- Author
-
Erkan, Didem, Ataç, Cemile Akça, and Siyaset Bilimi Anabilim Dalı
- Subjects
Siyasal Bilimler ,Political Science ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,United States of America ,International relations ,Elections ,Presidency system ,Turkish foreign policy ,International policy ,Discourse analysis - Abstract
1 Ağustos 2016 ve 8 Kasım 2016 tarihleri arasında Amerikan Birleşik Devletleri (ABD) Başkanlık Seçimlerini de kapsayan dönemde eleştirel söylem analizi üzerinden yapılan bu araştırmada Türkiye'de dış politikanın iç politikaya yansımaları medya aracılığı ile incelenmiştir. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından inişli çıkışlı politik olaylar tecrübe eden Türkiye, ABD Başkanlık seçimlerine kadar iç politikada her saat değişen gündem başlıklarıyla karşı karşıya kalmıştır. FETÖ'nün küresel bir tehdit olduğu ve Türkiye'ye iade edilmesi, Türkiye'nin Fırat Kalkanı operasyonuyla Suriye'de etkili hale gelmesi, mülteciler ve İnsani Yardım Zirvesi'ne ev sahipliği yapması konusunda ABD ile başlatılan karşılıklı temaslar, 8 Kasım 2016 tarihindeki ABD Başkanlık Seçimine kadar sürdürülmüştür. Bu çalışmada Türkiye ile ABD arasında bu süreçte yürütülen diyaloglar, talepler ve tavizler açısından ele alınmıştır. Bu talep ve tavizlerin müzakere edildiği diyalogların anlaşılması için Hürriyet Gazetesi ve Sabah Gazetesindeki haberler, `Eleştirel Söylem Analizi` yöntemiyle incelenmiştir. Gazetelerin incelenmesinde haberin yalınlığı, tutarlılığı ve politik sorunlara odaklanması konusundaki dönüşümleri ve yeniden yapılandırılarak uygulanması araştırılmıştır. Yürütülen `diyaloglar` konusunda Hürriyet ve Sabah Gazetelerinin kamuoyu oluştururken farklı söylemler kullandıkları hususu bu araştırmanın sonuçlarındandır. Anahtar Kelimeler: 2016 Amerikan Başkanlık Seçimleri, Hürriyet ve Sabah Gazetesi, Eleştirel Söylem Analizi, Türkiye'de İç ve Dış Politika, Türk Dış Politikasında Söylem ve Tutumlar The reflections of foreign policy on domestic policy in Turkey have been examined through media in this research which is conducted over the critical discourse analysis in the period which also includes the United States (US) Presidential Elections held between the dates of August 1, 2016, and November 8, 2016. Having experienced political incidents with ups and downs after the July 15 coup attempt, Turkey faced with agenda topics which change hourly in the domestic policy until US Presidential elections. The mutual contacts started with USA on the subjects of FETO's being a global threat and its extradition to Turkey, Turkey's becoming effective in Syria with the Euphrates Shield operation, refugees, and hosting the World Humanitarian Summit was continued until US Presidential Election on the date of November 8, 2016. In this study, the dialogues conducted between Turkey and the USA in this period are discussed in terms of demands and concessions. In order that the dialogues in which these demands and concessions were negotiated are understood the news of Hürriyet and Sabah Newspapers are examined with the method of `Critical Discourse Analysis`. In the examination of the newspapers; their transformation in terms of news' simplicity, consistency and focusing on politic issues and their implementation of news by restructuring them have been researched. One of the results of this research is that Hürriyet and Sabah Newspapers used different discourses in terms of the conducted `dialogues` while creating public opinion. Keywords: American Presidential Elections of 2016, Hürriyet and Sabah Newspapers, Critical Discourse Analysis, Foreign and Domestic Policy in Turkey, Discourses and Attitudes in Turkish Foreign Policy 191 more...
- Published
- 2019
45. AK Party's foreign policy towards Israel in the framework of Palestinian-Israeli conflict (2002-2016)
- Author
-
Orhan, Halil, Çelikoğlu, İlkim Özdikmenli, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
Siyasal Bilimler ,Conflict ,Political Science ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Political parties ,Adalet ve Kalkınma Party ,Turkish foreign policy ,Conflict resolution ,International policy ,Polical party manifests ,Palestine-Israeli conflict ,Palestine-Israeli relations - Abstract
1948'de İsrail'in kurulmasından bu yana, Türkiye-İsrail ilişkileri Filistin-İsrail çatışması ile şekillendi. 1950'lerden 1980'lerin sonuna kadar, Türk hükümetlerinin çoğu Filistin davasını desteklese de, Türk devlet elitinin tarafsız kalmayı veya İsrail yanlısı politikaları izlemeyi tercih ettiği kısa dönemlerde oldu. 1990'lı yıllar boyunca Türkiye-İsrail ilişkileri, askeri ve ekonomik anlaşmalarla zirveye ulaştı. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (Justice and Development Party–AK Party) 2000'li yılların başında iktidara gelmesinden bu yana, AK Parti siyasi seçkinleri İsrail'in Gazze saldırısı, Davos krizi, Mavi Marmara olayı ve diğer tepki örneklerinde ciddi biçimde gözlemlenebileceği gibi İsrail ile ilişkilerinde Filistin yanlısı bir dış politika izledi. Bu tez, AK Parti'nin Filistin yanlısı dış politikasını sosyal inşacı yaklaşımla analiz etmeyi amaçlamaktadır. Türkiye-İsrail ilişkilerini Filistin-İsrail çatışması çerçevesinde sosyal inşacı yaklaşımla analiz etme girişiminde olan bu tez, normlar, değerler, kimlikler (din) ve tarihin yanı sıra siyasi seçkinlerin söylemleri üzerinde duracaktır. Since the establishment of Israel in 1948, Turkish-Israeli relations have been shaped by the Palestinian-Israeli conflicts. From the 1950s until the end 1980s, although majority of the time Turkish governments supported the Palestinian cause, there were also brief periods in which Turkish state elite preferred to remain neutral or follow pro-Israeli policies. Throughout 1990s, Turkish-Israeli relations reached to its zenith with military and economic agreements. Since Justice and Development Party's (Adalet ve Kalkınma Partisi –AK Party) coming to power in early 2000s, AK Party political elite followed a pro-Palestinian foreign policy in its relations with Israel as can be observed significantly in the examples of Turkey's reaction to Israel's attacks to Gaza, Davos crisis, Mavi Marmara incident and others. This thesis aims at analyzing AK Party's pro-Palestinian foreign policy through social constructivist approach. In its attempt to analyze Turkish-Israeli relations in the framework of Palestinian-Israeli conflict through social constructivist approach, this thesis will focus on norms, values, identities (religion), history as well as the discourses of political elites. 176 more...
- Published
- 2019
46. Türkiye'nin Balkanlardaki dış politikasında yumuşak güç aracı: TİKA
- Author
-
Yilmaz, Behiye, Güneş, Mehmet, and Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
- Subjects
Turkey ,Soft power ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Balkans ,International relations ,Turkish International Co-operation Agency ,Turkish foreign policy ,International policy - Abstract
Coğrafi, ekonomik, kültürel, etnik ve tarihsel açıdan önemli bir bölge olan Balkanlar yüzyıllardan beri Asya ve Avrupa arasındaki en stratejik bölgelerden biri olma özelliğini korumaktadır. Bu nedenle Balkanlar, tarih boyunca çeşitli devletlerin hâkimiyet mücadelesi verdiği bir bölge olmuştur.Balkanlar hem temel dış politika açısından, hem stratejik, hem de insani ve kültürel boyutuyla Türkiye için önem taşıyan bir bölge olmuştur. Balkanların en büyük ve güçlü ülkesi olan Türkiye, hem bölgeyi en çok etkileyen bir imparatorluğun mirasçısıolması, hem de bölgesel güç merkezi rolünü oynayacak önemli bir jeopolitik mihver ülke olması nedeniyle bölgenin barış, istikrar ve işbirliği ortamına kavuşturulmasında anahtar ülkedir. Bu bağlamda, Türkiye'nin Balkan ülkeleri ile olan tarihsel ve kültürel bağları ülkemizin bu bölgede meydana gelen olaylardan etkilenmesini kaçınılmaz kılmaktadır. Ayrıca, hem bölgede azımsanmayacak sayıda Türk azınlığının bulunması hem de Türkiye'deki önemli sayıda Balkan kökenli nüfusun varlığı Türkiye'nin hem siyasi hem ekonomik anlamda Balkan politikası üzerinde etkili olmaktadır Günümüzde devletler, uluslararası ilişkileri yumuşak güç unsurlarının önemini daha fazla dikkate alarak gerçekleştirmektedirler. Dünyadaki eğilime paralel olarak Türkiye'de yumuşak gücünü kullanarak bölgesinde etkisini arttırma çabasındadır. Uluslararası İlişkiler disiplininde sıkça vurgulanır hale gelen yumuşak güç, bu çalışmanın da hareket noktası olmuştur. Çalışma, Türkiye'nin sahip olduğu tarihsel ve kültürel birikimiyle mevcut olan yumuşak güç unsurlarını ve potansiyelini dış politikada hangi koşullarda ve hangi bölgelere yönelik kullanabileceğini incelemektedir. Çalışmada Soğuk Savaş sonrası ortamındaki değişimler ve bölgesel gelişmeler ışığında Türkiye'nin uluslararası düzeyde yumuşak güç unsuru haline gelen Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı'nın Balkanlar'daki faaliyetlerine dikkat çekilmiştir. Türkiye'nin Balkanlardaki barış ve istikrarın sağlanması ve sürdürülmesi için izlediği politikaların önemli bir ayağını oluşturan TİKA'nın Balkanlarda yürüttüğü ekonomik, ticari, teknik, sosyal, kültürel ve eğitim alanlarındaki program ve projeler ile bunların tesirleri ele alınmaktadır.Anahtar Kelimeler: Türk Dış Politikası, Balkanlar, TİKA, Yumuşak Güç, Ekonomik Balkans, which is an important region from geographically, economically, culturally, ethnically and historically maintains its special feature that it is one of the most strategic areas between Asia and Europe. For this reason, Balkans becomes an area that some states struggle for authority during history.Balkans, both in terms of main foreign policy, strategically, socially and culturally is a region that is important for Turkey. Turkey, that is the biggest and strongest state of the Balkans, is a key country for region's regaining peace, stability and cooperation atmosphere because of both Turkey is inheritor of the empire that affects the region mostly and is a geopolitically axis country that will play a regional power. In this context, Turkey is affected from events in this region inevitably because of its cultural and historical ties with Balkan countries. Besides, both occurrence of underestimated amount of Turkish minorities in the region and presence of population with Balkan origin in Turkey are effective upon Turkey's Balkan political and also economic relations.Nowadays, states realize international relations by taking into consideration the importance of soft power elements. In parallel with the trend in the world is endeavoring to increase its influence in the region using the soft power of Turkey. Soft power, which has been emphasized frequently in the discipline of International Relations, has been the starting point of this study. The study, Turkey's soft power and potential of the existing elements of the historical and cultural heritage owned foreign policy and is investigating the circumstances under which you could use for the region. In this study, changes in the post-Cold War environment and regional development, which has become an element of soft power in Turkey at international level in the light of the Turkish Cooperation and Development Administration's attention is drawn to activities in the Balkans. ensuring peace and stability in Turkey in the Balkans and constitutes an important pillar of its policies for sustaining TIKA's economic conducted in the Balkans, commercial, technical, social, their influence with programs and projects in cultural and educational fields are discussed.Keywords: Turkish Foreign Policy, Balkans, TIKA, Soft Power, Economic 100 more...
- Published
- 2019
47. Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri bağlamında Avrupa'da Türk Diasporası: Hollanda örneği
- Author
-
Ökten Sipahioğlu, Buket, Kutlu, Önder, Danışman: 3974, NEÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, and Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı
- Subjects
Europa Union ,Siyasal Bilimler ,Lobbying ,Turkey ,Avrupa ,Political Science ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Göç ,Diaspora ,Türkiye ,European Union ,Avrupa Birliği ,Europa ,Turkish foreign policy ,Organization ,International policy ,Migration ,Netherlands - Abstract
Doktora Tezi., Avrupa'da, hâlihazırda sayıları beş milyonu geçmiş olan Türk nüfusu ve bu nüfusun Türkiye'yi temsillerini değerlendirmek, konunun önemi düşünüldüğünde akademik çalışmalara sayıca az konu olmuştur. Türk Diasporası, gücünün farkına varamamış ve örgütlenerek kendisine aleyhtar olan diğer diasporalara karşılık vermekte başarısız olmuştur. Sadece Avrupa'da değil yurt dışındaki tüm Türk varlığının sesini duyurabilmesindeki en önemli yol ise ekonomide ve siyasette söz sahibi olmalarıdır. Bu noktada Türk Diasporasını dünyanın önde gelen diasporaları olan Yahudi veya Ermeni diasporasından ayıran en önemli nokta varlıklarını siyaset ve ekonomi alanlarında hissettirememeleridir. Dünyada başarılı bir Türk Diasporası sadece ekonomik yolla Türkiye'ye ve bulundukları ülkede kendilerine katkı sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda sözde Ermeni soykırımı meselesinde olduğu gibi Türk dış politikasındaki bazı temel sorunların çözümünde rol oynayacaktır. Bu sayede tarihi gerçeklerin su yüzüne çıkmasında sadece Ermeni ve Rum lobilerinin tasarrufu olması engellenecektir. Bu değerlendirmeler ve incelemeler ışığında görülmektedir ki, Avrupa'da güçlü bir Türk Diasporası oluşturulmasıyla birlikte özellikle terör karşısında Türkiye'yi insan hakları ihlali yapmakla itham eden Avrupa lobilerine karşı Türkiye'nin daha savunmacı bir duruşu olabilecektir. Tez çalışması Hollanda örneği üzerinden Türkiye – AB ilişkileri çerçevesinde diaspora faaliyetlerini analiz etmektedir. Hollanda'nın gerek Türk nüfusun mevcudiyeti gerekse AB'nin kurucu altı ülkesinden biri olarak Avrupa siyasetindeki başat konumu bu ülkenin seçilme gerekçesini açıkça ortaya koyar niteliktedir., Turkish presence in Europe is already more than five million, and academic studies about this subject are relatively few compared to the importance of the subject. Turkish diaspora fails to realize its power although it could have been succeeded much more. If only Turkish diaspora organized better worldwide, Turkey would have the chance to be stronger both economically and politically in the world. In order to become more popular, it should first have the right to comment on politics and economy. The main factor that differentiates Turkish diaspora from Jewish and Armenian diaspora is the lack of feeling its presence. A successful and powerful Turkish diaspora is needed not only for economical contribution to Turkey and the country they live in, but also to help solving some problems of Turkish foreign policy like the Armenian problem. By this way, it will be prevented that some historical truths depend on the defences of Armenian and Greek lobbies. With these evaluations it is suggested that with establishing a powerful Turkish lobby in Europe, Turkey can stand more powerful against European lobbies that give support to terror and by the way Turkey will have a word in world politics. This thesis evaluates Turkish diaspora by examining the case of the Netherlands, where the Turkish existence is highly visible plays important role in the EU politics as being among the founding six member countries of the union. more...
- Published
- 2019
48. İkinci Dünya Savaşı sonrası Doğu Akdeniz'de Rus dış politikası
- Author
-
Akpinar, Mahmut, Duman, Doğan, and Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Ana Bilim Dalı
- Subjects
Tarih ,History ,East Mediterranean ,Siyasal Bilimler ,Political Science ,International Relations ,Uluslararası İlişkiler ,Defence policy ,Russia ,Russian-American relations ,Soviet Union ,Russian Period ,Turkish-Russian relations ,Turkish foreign policy ,International policy ,Russian military doctrine - Abstract
Bu çalışma, İkinci Dünya Savaşı sonrasından günümüze kadar geçen zaman diliminde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve Rusya Federasyonu dönemlerinin Doğu Akdeniz'deki Rus dış politikalarını incelemektedir.Çalışmada öncelikle Doğu Akdeniz Bölgesi'nin jeopolitik ve jeostratejik konumu ele alınmış, enerji kaynakları konusunda açıklamalar getirilmiştir. Rus politikalarının temelini oluşturan doktrinlerin içeriklerinden bahsedilmiş ve karşılaştırmalar yapılmıştır. İncelenen bölge hakkında bilgi sahibi olunmuş ve politik hareketlerin dayanak noktası da ortaya konulduktan sonra, Doğu Akdeniz'deki Rus politikaları ve bölge krizleri hakkında incelemeler yapılmıştır. Tüm bu incelemelerin yol göstericiliğinde Rus siyasetinde Doğu Akdeniz'in geçmişten günümüze artan önemi ortaya konmuştur.Sovyetler Birliği döneminde Arap-İsrail savaşları bölgeye damgasını vurmuş ve iki kutuplu dünya düzeninin aktörlerini bölgede karşı karşıya getirmişti. Bu bağlamda söz konusu savaşların Doğu Akdeniz'e etkileri ve Rus politikalarını nasıl yönlerdirdiği incelenmiştir. Rusya Federasyonu döneminde ise Rusya'nın fiili olarak Suriye İç Savaşı'na müdahalesi ve beraberinde getirdiği sonuçlar inceleme konuları arasında yer almıştır.Soğuk Savaş Dönemi'nde Sovyetler Birliği'nin Doğu Akdeniz ülkelerindeki komünist parti aktiviteleri de önem arz ettiği için çalışmada bu konuya da değinilmiştir. Özellikle bu konuya ilişkin kullanılan istihbarat raporlarının da araştırmanın değerini arttırdığı düşünülmektedir.Bu çalışma, İkinci Dünya Savaşı sonrası Rus Dış Politikası'nı yukarıda çizilen çerçevede, alt başlıklarda içeren üç ana bölümde incelemiştir. This study examines the Russian foreign policy in the Eastern Mediterranean in the period of the Soviet Union and the Russian Federation since the end of the Second World War to the present.Firstly, the geopolitical and geostrategic position of the Eastern Mediterranean Region has been mentioned and energy sources are explained. The contents of the doctrines that form the basis of Russian policies were mentioned and doctrinal comparisons were made. After explaining the basic point of political movements, Russian policies and regional crises in the Eastern Mediterranean were examined. In the guidance of all these studies, the increasing importance of the Eastern Mediterranean from the past to the present in Russian politics has been demonstrated.During the Soviet Union, the Arab-Israeli wars marked the region and carried the actors of the bipolar world order into conflict in the region. The impacts of these wars on the Eastern Mediterranean and how it orientates Russian policies are examined. In the period of the Russian Federation, Russia's intervention in the Syrian Civil War and its results were perused in the study.During the Cold War, communist party activities on the Eastern Mediterranean countries of the Soviet Union were also important. The intelligence reports which are used in these studies also increase the value of the review.This study examined the post-World War II Russian Foreign Policy in three main chapters including subheadings. 199 more...
- Published
- 2019
49. Effect of march 1 st memorandum on Turkish foreign policy (2003 – 2011)
- Author
-
Karaçoban, Ramazan, Doçent Doktor Sibel Akgün, Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Akgün, Sibel, and Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
- Subjects
Northern Iraq ,Iraq War ,International Relations ,1 March 2003 Note ,Uluslararası İlişkiler ,16-Jun ,Irak ,Turkish foreign policy ,Müdahale ,ABD - Abstract
06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır. Bu çalışma, temel olarak Türk Dış Politikasının statik dünya algısında yaşanan değişimi ele almaktadır. Türkiye'nin değişen konjonktürünü anlamaya yönelik önemli bir adımı olarak 1 Mart Tezkeresi incelenmiştir. 1 Mart Tezkeresi, nedenleri, aktörleri, etkileri, algısı, stratejik perspektifleri ile değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda 1 Mart Tezkeresi, yalnız Türk – Amerikan ilişkilerinde meydana getirdiği etkileri ile değil farklı bakış açıları üreterek dış politika oluşturma anlamında kendinden sonraki olaylara yön vermesi bağlamında da önemli bir eşik olarak ele alınmıştır. Bu çalışmada II. Körfez Savaşına giden süreç, Türk siyasetçilerinin sürece yaklaşımı değerlendirilmekte ve reddedilen 1 Mart 2003 tarihli tezkerenin önemi, ret nedenleri ile Türkiye'nin, başta ABD ve Irak olmak üzere diğer ülkelerle olan ilişkilerine etkisi üzerinde durulmaktadır. Türk Dış Politikası, 1 Mart 2003 tarihi kararı sonrası güvenlik endişelerini sürdürse de hareket kabiliyetini artırmıştır. Türkiye, demokratik karar alma mekanizmasında güven tazelemiş, entegre bir dış politikadan çok yönlülüğe geçiş hamleleri yapmış, komşuluk ilişkilerinde barış misyonunun arttıran ve yumuşak gücü daha iyi kullanan bir aktöre dönüşmüştür. 1 Mart 2003 tezkeresi Türkiye kamuoyunu savaş karşıtlığında birleştirmiştir. Hükümet içinden bazı bakanlar dahi kendi tekliflerine destek vermediklerini açıklama ihtiyacı hissetmiştir. Türkiye son iki ayda barış için bölgede mekik diplomasisi uygulamış, zirve toplantıları tertiplemiş, arabuluculuk yapmaya gayret göstermiştir. Türk dış politikası için bu karar iki anlamda önemlidir. Bunların birincisi doğuracağı olumlu veya olumsuz sonuçları, ikincisi uzun yıllar sonra parlamentonun bağımsız bir aktör olarak karar vermiş olmasıdır. Parlamentonun bağımsız olarak verdiği karar, yeni roller üstlenmek isteyen bir Türkiye için prestij kaynağı olacaktır. Tezkere kararının artıları ve eksileri ise çalışma içerisinde değerlendirilmiştir. Geleneksel güvenlikçi yaklaşım çerçevesinden bakılırsa Türkiye, terör faaliyetlerini bertaraf etme fırsatını kaçırmıştır. İnşacı yaklaşıma göre ise Türkiye, meşruiyeti olmayan bir savaşa ve yaşanan insan hakları ihlallerine ortak olmamıştır. This study mainly deals with the change of Turkish Foreign Policy in the static world perpection. March 1 permit as an important step towards understanding the changing conjuncture in Turkey were examined. The March 1 permit was evaluated with its reasons, actors, effects, perception and strategic perspectives. In this respect, the March 1 permit was considered as an important threshold not only for its effects on Turkish - American relations, but also in terms of shaping foreign policy by producing different perspectives. In this study, the process leading to the II. Gulf War and the approach of Turkish politicians to the process were evaluated. The significance of March 1, 2003's permit rejected, Turkey's reasons for refusal, mainly focuses on the impact on relations with other countries including the US and Iraq. Although Turkish Foreign Policy maintained its security concerns after the 1 March 2003 decision, it increased its mobility. Turkey has renewed confidence in the democratic decision-making mechanism, has made the transition from an integrated foreign policy to versatility, in the neighborhood relations, has become an actor who increases the peace mission and makes better use of soft power. March 1 permit, united the Turkish people against the war. Even some ministers within the government felt the need to explain that they did not support their proposals. Turkey applied in the last two months of shuttle diplomacy in the region for peace, summits have been organized, made efforts to mediate. This decision is important for Turkish foreign policy in two aspects. The first is the positive or negative consequences, and the second is that, after many years, the parliament has decided as an independent actor. Parliament's this independently decision it will be a source of prestige for Turkey that want to take on new roles. The pros and cons of the 1 March permit' were evaluated in the study. According to traditional security approach, Turkey has missed an opportunity to eliminate the terrorist activities. According to constructive approach Turkey has not been a partner that to a war without legitimacy, and to human rights violations. more...
- Published
- 2019
50. Turkey's foreign policy-making towards İsrael in the post cold war: A structural realist explanation
- Author
-
Kale, Cansu, Aşkar Karakır, İrem, and Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı
- Subjects
International Relations ,Cold war ,Uluslararası İlişkiler ,Turkish-Israeli relations ,Structural analysis ,Israel ,International relations ,Turkish foreign policy ,International policy - Abstract
İsrail ile 1949 yılında ilk diplomatik ilişkilerin kurulmasından sonra geçen 40 yılda Türkiye İsrail ile ilişkilerini Soğuk Savaş nedeniyle temel seviyede tutmuştur. Genel olarak, iki ülke de Amerika yönlendirmesindeki Orta Doğu ülkeleri olmaları nedeniyle benzer bir profile sahip olmuşlardır. Ancak, 1990'lı yıllarda Amerika'nın da desteği ile ikili ilişkilerde yakınlaşma meydana gelmiştir. Hatta; bölgede Türkiye'ye karşı gelişen tehditler, Türkiye'yi güçlü bir devlet ile ilişkilerini geliştirmeye sevk etmiş ve o dönemde Türkiye için söz konusu devlet İsrail olmuştur. 1990'lı yılların aksine, 2000'li yıllarda Türkiye-İsrail ilişkileri ciddi bir biçimde değişikliğe uğramıştır. Bu değişimin temel nedeni ise İsrail'in Lübnan'a ve Hamas'ın kontrolü altında olan Gazze Şeridi'ne saldırıları ve AKP hükümetinin bu saldırılara karşı sert bir tutum sergilemesidir. Bu tezin amacı, Türkiye'nin Soğuk Savaş sonrası İsrail'e yönelik dış politikasının yapısal realizm açısından değerlendirilmesidir. 1990'lı yıllardaki askeri yakınlaşma ve 2000'li yıllarda ikili ilişkilerde yaşanan gerginlikler bu teori ile açıklanabilmektedir çünkü bölgesel tehditlerin hem İsrail için hem de Türkiye için tehlike yaratması 1990'lı yıllarda iki ülkeyi bu anlamda yaklaştırsa da, 2000'li yılların başında izlediği dış politikanın da etkisiyle dış tehdit algısının Türkiye açısından azaltılması, Türkiye'nin İsrail ile olan askeri işbirliği ihtiyacında belirgin bir azalmaya yol açmıştır. In the four decades following the establishment of first diplomatic relations with Israel in 1949, Turkey had a low-contact relationship with Israel based on moderate cooperation within the framework of the Cold War. Roughly, the two states shared a common position of being members of the United States-led Western bloc in the Middle East. However, in the 1990s considerable improvement in bilateral relations occurred with the encouragement of the United States. In fact, rising regional security challenges arising from unfriendly policies of Turkey's neighbors had led Turkey to enter into a strong strategic relationship with Israel. In contrast to the 1990s, the 2000s have witnessed a critical transformation in bilateral relations as relations deteriorated due to a number of developments, most of which have been related with Israeli attacks on south Lebanon and the Gaza Strip under Hamas control, and the JDP governments' intense criticisms of these attacks. This thesis aims to analyze Turkey's relations with Israel in the post-Cold War period through the perspective of structural realism. It is argued that both the close military alliance between the two states in the 1990s and tensions in bilateral relations in the 2000s can be explained by a structural realist approach. Shared sense of common regional security challenges encouraged rapprochement between Turkey and Israel, whereas reduced sense of external enemies in the early 2000s has noticeably reduced Turkey's need for military alliance with Israel. 92 more...
- Published
- 2019
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.