BM'e göre günümüzde dünya nüfusunun yarısından fazlası kentlerde yaşamakta ve gelecek dönemde bu oranın %70'ler seviyesine çıkması beklenmektedir. Buna ek olarak, aynı süreç içinde dünya nüfusunun 9 milyar kişi seviyesine çıkacağı öngörülmektedir. Buna ek olarak kentsel gelişme dinamikleri ve eğilimlerinin, yerleşim alanlarının nüfus artış hızından daha hızlı arttığını göstermesinden hareketle; önümüzdeki 50 yıl içinde henüz yerleşime açılmamış alanların yerleşime konu olması kaçınılmazdır. Bu durumbaşta kent çeperlerindeki doğal veya yarı-doğal alanlar olmak üzere tüm habitat için çok büyük bir tehdit oluşturmaktadır.Söz konusu gelişme ve yayılmanın, gerek kaynakların verimli kullanımı gerekse doğal çevre ile uyumlu olabilmesi amacıyla, sürdürülebilir kentleşme kavramı ve uygulamaları, günden güne ön plana çıkmakta ve mekansal planama alanında önem kazanmaktadır. Doğal kaynakların etkin ve doğru kullanımını sağlarken sosyal uyum ve ekonomik ilerlemenin sağlanmasını amaçlayan sürdürülebilir kalkınma kavramının şehircilik sektörüne adaptasyonu sonucu orataya çıkan sürdürülebilir kentleşme kavramı, özünde kentlerin daha sürdürülebilir bir şekilde oluşmasını hedefleyerek gelecek nesillere daha yaşanabilir yaşam alanları bırakmayı amaçlamaktadır.Yapılaşmamış alanların yerleşime maruz kalmasına ek olarak mevcut yerleşimlerin yenilenme ve dönüşüm sürecinde de sürdürülebilirlik ilkelerinin belirlenmesi ayrıca büyük önem taşımaktadır. Halihazırda çok büyük nüfus kitlelerini barındıran bu alanlarda zaman içinde ihtiyaç duyulan yenilenme adımlarının,içinde bulunulan ekosistemin taşıma kapasitesini aşmaması yenilenen kentlerin çok daha uzun bir süre boyunca fonksiyonel kabiliyetlerini korumasını sağlayacak ekolojik açıdan sürdürülebilir olmasına büyük katkı sağlayacaktır.Bu çerçevede mekansal planlamanın yerleşimlerin daha sürdürülebilir olmasına yönelik prensipleri adapte etmesi sürdürülebilir kalkınmanın temellerinden birini oluşturmaktadır. Mekansal planlamanın günümüzdeki uygulanma kriterleri ve yaklaşımları dikkate alındığında ise ekolojik önceliklerin yeterince kapsamlı ve detaylı bir şekilde sürece entegre edilmediği anlaşılmaktadır. Mevcut yerleşimlerin durumu ve kentlerin saçaklanma sürecinin önüne geçilememiş olması bunu destekleyen bir bulgu olarak literatürde tespit edilmektedir. Dolayısıyla mekansal planların ekolojik açıdan daha sürdürülebilir şekilde üretilmesi ve tasarlanması için öncelikli olarak plan-sürdürülebilirlik ilişkisinin kurulması gerekmektedir. Bu kapsamda, bu araştırma ile mekansal plan ve ekolojik sürdürülebilirlik ilişkisinin kurulması hedeflenmiş ve böylece daha sürdürülebilir kentler yaratılmasına yönelik temel bir katkı sunulması amaçlanmıştır.Bu tez çalışması kapsamında sürdürülebilirlik kavramı yalnızca ekolojik boyutuyla ele alınmıştır. Bundaki temel gerekçe, sürdürülebilirlik kavramının temelinde yatan, ekolojik limitlerin aşılmaması gerekliliği, doğal kaynakların sınırlılığı ve gelişimin bu kaynakların sağladığı imkanlarla kısıtlanmış olması kabulleridir. Ekolojik sürdürülebilirlik kavramına yönelik çalışmalar incelendiğinde, ekolojik sürdürülebilirliğin birçok farklı parametre ile tanımlanabildiği görülmektedir. Yürütülen çalışmanın niteliği, kapsamı ve mekanı gibi birçok bileşen, ekolojik sürdürülebilirliğe olan bakışı değiştirebilmektedir. Ancak her ne kadar çalışmalar arasında muhtelif farklılıklar bulunsa da, ekolojik sürdürülebilirliğe yönelik değerlendirmelerde hava kalitesi, su kalitesi, toprak kalitesi ve biyoçeşitlilik parametreleri kritik bir öneme sahiptir ve hemen tüm değerlendirmelerde ortak bileşenler olarak gözükmektedir. Fakat ekolojik sürdürülebilirlik endeksleri incelendiğinde, bu bileşenlerin mekan ile olan ilişkisinin kurulmadığı, yalnızca sahadan temin edilen verilerin uluslararası normalra olan uygunluğunun değerlendirildiği tespit edilmektedir. Bir başka ifade ile temin edilen verinin kaynağına inilmemektedir. Buna ek olarak, mevcut literatür, mekansal planların da ekolojik sürdürülebilirlik kavramını yeterince adapte etmediğini beilrtmekle birlikte mekansal kullanım biçimlerinin yukarıda belirtilen hava, su, toprak kalitesi ve biyoçeşitlilik ile ilişkisi olduğunu bulgulamaktadır. Örneğin bir alan üzerinde sanayi tipi kullanım ile rekreasyon tipi kullanım arasındaki tercihten dolayı hava kalitesinde farklılık meydana gelebileceği rahatlıkla öngörülebilmektedir. Benzer şekilde orman kullanımı ile tarım kullanımı arasında, su kalitesi açısından belirgin bir farklılık bulunmaktadır. Diğer taraftan bu ilişkinin tam olarak nasıl şekillendiğini belirleyebilmek belli mekansal kullanım tiplerini temsil eden noktalarda çeşitli ölçümler (hava, su, toprak vb.) yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu sayede belirlenen noktalardaki ölçüm değerleri ile mekanın o değerler üzerindeki etkisi belirlenebilmektedir. Bununla birlikte, söz konusu ölçümlerin yapılması gerek zaman, gerekse finansman açısından çok maliyetli olabilmekte ve böylece söz konusu ilişkinin kurulması için gerekli olabilecek optimum ölçüm kalitesine ulaşmak uygulanabilir olmamaktadır.Dolayısıyla mekansal kullanım türlerinin, ekolojik sürdürülebilirlik parametreleri ile olan ilişkisinin kurulmasında farklı ve uygulanabilir bir yöntem ve yaklaşıma ihtiyaç bulunmaktadır. Bu noktada ekosistem servisleri kavramı çevreninin ve doğanın insan refahı için nasıl fayda ve hizmet sağladığını tanımlaması açısından etkin bir yaklaşım sunmaktadır. Planlanan çevrenin ekosistem potansiyelinin belirlenmesinde ve bu potansiyelin ne şekilde değişebileceğinin analiz edilmesine katkı sağlaması itibariyle; ekosistem servislerini dikkate alan yaklaşımlar gitgide yaygınlaşmaktadır. Ayrıca ekosistem servislerinin mekansal kullanım/arazi örtüsü ile doğrudan ilişkilendirebilecekleri için kullanışlı bir yöntem olduğu çeşitli çalışmalarda ortaya konmuştur. Söz konusu çalışmalarda ekosistem servislerinin planlama kararlarını yönlendirme ve destekleme konusunda önemli fayda sağladığı görülmüştür. Literatürde ekosistem servisleri haritalanması olarak ifade edilen bu yaklaşım ile, arazi örtüsünün sağladığı ekosistem servisi potansiyeli uzman görüşlerine bağlı olarak değerlendirilebilmekte ve böylece belli bir bölgedeki arazi örtüsünün nitelik ve niceliklerine bağlı olarak, ekosistem servisi potansiyeli hesaplanabilmektedir. Bu yaklaşım sıklıkla uzman görüşüne dayanmakla birlikte, araziden temin edilen ölçümler ile kalibre edilebilmekte ve böylece arazi kullanım-ekosistem servisi ilişkisi daha net kurulabilmektedir. Ekosistem servislerinin haritalanmasında kullanılan temel yaklaşım, mekansal kullanım tiplerinin 0-5 arası skorlanmasına dayanmaktadır. Ancak ekosistem servisleri yaklaşımının mekansal kullanım çerçevesinde ve ekolojik sürdürülebilirliğin ölçülmesinde araçsallaştırılabilmesi için mekansal kullanımdan kaynaklanan olumsuz etkilerin de hesaplamaya entegre edilmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda bu çalışma ile mekansal planlarda önerilen kullanım türlerinin ekosistem servisleri sağladığı gibi, ekolojik etkiler de doğurduğu öngörülmüş ve ekosistem servislerinin haritalanmasında kullanılan 0-5 arası skorlama, -5 - +5 şeklinde genişletilmiştir. Bu sayede negatif değerlerin analizlere altlık olarak girmesi mümkün kılınmıştır. Hesaplamada, mekanın kullanımından kaynaklanan olumlu ve olumsuz yönlerin bir arada değerlendirilmesi sayesinde -ekolojik sürdürülebilirlik kavramının tanımlamalarında kullanılan ortak ifade ile-`ekosisteme yapılan etkinin ekosistemin taşıma kapasitesini aşmaması gerekliliği` takip edilebilmektedir.Yöntemin temelini oluşturan bu yaklaşıma ek olarak mekansal kullanım türlerinin alansal büyüklüğü, fragmantasyon seviyesi ve sağlanan ekosistem servislerinin veya neden olunan ekolojik etki bileşenlerinin ağırlıklandırılması ile mekansal planların ekolojik sürdürülebilirlik seviyesi hesaplanabilmektedir. Böylelikle mekansal planların ekolojik sürdürülebilirli seviyesi hesaplanırken, ekosistem servisleri tabanlı ve bütüncül bir yaklaşım benimsenmiş olmaktadır. Aynı hesaplama adımlarının plana konu arazi örtüsünün ekolojik sürdürülebilirlik potansiyeli ile karşılaştırılması sonucunda önerilen planın mevcut durumu ekolojik açıdan daha ileriye mi yoksa geriye mi götürdüğü öngörülebilmektedir. Söz konusu karşılaştırmanın ve geliştirilen yöntemin global ölçekte genel geçerliği olması ve taksonomi standardizasyonu sağlanabilmesi açısından, mekansal kullanımın, Corine arazi örtüsü verisi ile eşleştirilerek işleme sokulması prensip olarak benimsenmiştir. Yani yöntemde girdi olarak kullanılan bir planda yer alan mekansal kullanım türlerinin hangi Corine arazi örtüsü türüne denk geldiği kullanıcı tarafından sisteme girilmektedir.Bu noktadaki önemli hususlardan biri ekolojik sürdürülebilirlik kavramını tanımlarken kullanılacak olan ekosistem servisi göstergelerinin belirlenmesi olmuştur. Gerçekleştirilen literatür araştırmaları ve derlemeleri sonucunda, mevcut ekosistem servisleri çerçevelerinde yer alan ve genellikle `düzenleyici` olarak sınıflandırılan servisler dikkate alınmıştır. Söz konusu servisler ekolojik sürdürülebilirlik parametrelerinde yer alan hava kalitesi, su kalitesi, toprak kalitesi ve biyoçeşitlilik bileşenlerinin düzenlenmesiyle ilgili bileşenler içermektedir.Geliştirilen yöntem sayesinde karar verici, uygulayıcıve/veya plancıların geliştirmiş oldukları plan önerilerinin mevcut arazi kullanımı ile karşılaştırması mümkün kılınmaktadır. Dahası, bu yaklaşımın etkin bir şekilde kullanımının sağlanması için CBS tabanlı bir yazılım ayrıca geliştirilmiştir. Geliştirilen yazılımda mekansal plan ve mevcut kullanım verisi .shp uzantılı olarak sisteme entegre edilmekte, bu esnada Corine arazi örtüsü taksonomisi ile eşleştirme yapılmaktadır. Kullanıcının girişi yapılan verilerin `alan` sütununu tanıtmasıyla tamamlanmakta ve sistem girişi yapılan her iki verinin ekolojik sürdürülebilirlik seviyesini hem grafik, hem de harita tabanlı olarak sunabilmektedir. Böylece geliştirilmiş planın mevcut arazi örtüsü ile olan karşılaştırması hem sayısal, hem de görsel olarak incelenebilmektedir. Geliştirilen bu özgün yazılımın, basit kullanım ve etkin gösterim teknikleri sayesdinde planlama süreçlerine yol göstermede önemli bir rol oynayacağı öngörülmektedir.Son olarak geliştirilen yaklaşım ve yazılım, Istanbul 2009 Çevre Düzeni Planı ve o döneme ait güncel arazi kullanım verisi faydalanılarak test edilmiştir. Her iki verisetinin ekolojik sürdürülebilirlik değerinin hesaplanması ile çevre düzeni planının ekolojik sürdürülebilirliğe ne şekilde etki ettiği hesaplanmaya çalışılmıştır.Sonuç itibariyle de bu araştırma sayesine mekansal planların değerlendirilmesine yönelik olarak, ekosistem servisleri kavramını ekolojik sürdürülebilirlik kavramına CBS tabanlı olarak entegre eden özgün bir yaklaşım geliştirilmiştir. Sustainable development is one of the most addressed issues in the last decade and it aims at effective and apprehensive use of natural resources while ensuring social cohesion and economic prosperity. In this regard, urban development has a vital role in the sustainable development process since more than 50% of the world's population lives in cities and spatial planning of our living environment is the starting point for the establishment of cities. However, it is not easy to find a concrete and acknowledged approach for sustainability assessment in spatial planning because there is not enough proof to interpret the interaction between spatial plans and ecological sustainability. Therefore, the basic research aim of this thesis is to understand the link between spatial plans and ecological sustainability. In other words, it is aimed at creating a relationship model that enables us to understand how ecological sustainability changes when we make a change in space (land). In order to establish this relationship within a methodological framework, it is assumed that the ecological benefits provided by the spatial use types (such as forest, urban, recreational, etc.) must exceed the impacts caused by those types within the boundaries of a given space. Hence the difference between benefits and impacts must be in favor of benefits.At this point, the concept of ecosystem services (ES) is used which provides an efficient approach to how nature serves and delivers benefits for human well-being. ES concept is known to be efficient in this aspect due to the correlation of ES with land-use/cover as observed in several studies. In literature, it is seen that ES mapping is an efficient tool for understanding the ecological capacity of an area that is widely used for directing and supporting planning decisions. In ES mapping, a simple approach is applied that enables to score the ES potential of spatial use types based on expert review and relevant data if possible.Nevertheless, the ES mapping approach is not exactly suitable to evaluate the ecological sustainability of spatial plans since it is one-sided and takes into account only the benefits provided by the spatial use types. Thereof, to interpret the ecological sustainability performance of a plan; one must also consider the impact dimension because the spatial uses in a plan have negative outcomes as well as positive ones. In accordance, this study considers spatial plans as a source of ecosystem services and ecological impacts. In addition, areal quantity and integrity (patchiness) of a spatial use/cover type are regarded with the weights of relevant ecosystem services. This assessment is done with the aim of enabling a planner to compare the ecological sustainability level of a proposed plan with the current land cover's sustainability level. In order to improve the implementation, a simple GIS tool is developed that makes it available to make comparisons between two land-use/cover data. The performance of the developed tool is given in the related sections. Lastly, developed methodology is applied for Istanbul's environmental master plan of 2009 and Istanbul's land cover of the same period. By calculating both data's ecological sustainability performance, possible change of sustainability level sourced from an environmental plan is interpreted.As a result of this research, a novel method and GIS tool are developed that make it possible to use the ES concept as a proxy for ecological sustainability indicators for evaluating spatial plans. It is believed that developed methodology is useful for removing the lack of incorporation of ecological concerns within spatial planning and will foster the process of creating more sustainable cities in the future. It is also aimed at expanding the method to cover all types of ES to represent all tiers (ecological, social and economic) of sustainability notion by which a more comprehensive interpretation can be made by planners and decision-makers. 151