4 results on '"MERMER, KENAN"'
Search Results
2. Mevlid’in Kaynakçasında Yeni Bir Eserin İmkânı: ʿArfü’t-Taʿrīf bi’l-Mevlidi’ş-Şerīf li’bni’l-Cezerī
- Author
-
MERMER, Kenan
- Subjects
Literature ,Edebiyat ,Mevlid ,Süleyman Çelebi ,Vesiletü’n-Necât ,İbnü’l-Cezerî ,Arfu’t-Ta’rîf bi’l-Mevlidi’ş-Şerîf - Abstract
Telif olunan bütün eserlerin kendilerine has bir kaynakçası, yazılmalarına imkân tanıyan entelektüel bir muhiti vardır. Yazıldığı devirden başlamak kaydıyla günümüze kadar etkilerini sürdüren Vesîletü’n-Necât da bu tespitten azade değildir. Süleyman Çelebi’den takriben iki sene önce Bursa’da Ahmedî tarafından kaleme alınan Mevlid, Kadı Darîr’in üç ciltten oluşan ve farklı siyer eserlerinden derleyerek telif ettiği Sîretü’n-Nebî’si ve Âşık Paşa’nın meşhur mesnevisi Garîb-nâme, evvelemirde Vesîletü’n-Necât’ın öncülü ve kaynakçasını oluşturan eserler olarak düşünülebilir. Özellikle vilâdet bahsi/bahri merkeze alındığında, eserler arasındaki benzeşim oranının daha yüksek olduğu görülmüş, dolayısıyla ilgili eserlerin Vesîletü’n-Necât’ın ibtidasına en azından hız verdikleri anlaşılmıştır. Bu bilgilere ek olarak bazı kaynaklarda büyük kıraat âlimi İbnü’l-Cezerî tarafından kaleme alınan ʿArfü’t-Taʿrîf bi’l-Mevlidi’ş-Şerīf’in de Vesîletü’n-Necât’ın kaynakçasına dâhil edildiği görülmüştür. İbnü’l-Cezerî’in araştırmamıza konu olan eseri, bazı kaynaklarda Mevlidü’n-Nebî, Vilâdetu Nebî, el-Mevlidü’l-Kebîr gibi farklı isimler altında değerlendirilmiştir. Buradan hareketle biz de çalışmamızda hem Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-Necât’ı ile İbnü’l-Cezerî’nin ʿArfü’t-Taʿrîf bi’l-Mevlidi’ş-Şerīf eserlerinin muhteva karşılaştırmasına hem de farklı isimlerle zikredilen ʿArfü’t-Taʿrîf’in müellif hattından istinsah edilen bir nüshasına dayanarak öncül-ardıl ilişkisine odaklanmaya çalıştık. Bu bağlamda on beş fasıldan oluşan ʿArfü’t-Taʿrîf’in kendi kaynakçası gözden geçirilmiş, tabakat, tezkire kitapları esas alınarak müellifin farklı isimlerle zikredilen eserinin konumu tartışılmış ve nihayet Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i ile aralarındaki benzerlikler ve farklılıklar mümkün mertebe ortaya konulmuştur.
- Published
- 2022
3. ARABIC PROVERBS MENTIONED OR REFERRED IN MASNAVI
- Author
-
MERMER, Kenan
- Subjects
Rumi,Masnavi,Proverb,Adage,Expression,Phrase,Idiom ,Mevlânâ,Mesnevi,Atasözü,Darb-ı Mesel,Deyim ,Literature ,Literary Reviews ,Edebiyat ,Edebi İncelemeler - Abstract
Arapça yalnız Arap ırkıyla değil; İslâmiyet’i kabul eden diğer milletlerin içerisinde yetişen zekâ ve kabiliyetlerin kaleme aldığı eserlerle, hem bir sanat hem de bir bilim dili olarak daima kendi sosyolojik ve kültürel halkasını genişletmiştir. Bir eser Türkçe yahut Farsça olduğunda da bu kültürel etki hemen hissedilir. Bu geniş halkanın bir üyesi olarak Mesnevî, her şeyden önce bir ahlâk kitabıdır. Mesnevî, varlığa ve vicdana dair iddia ve tespitlerini insanlığa sunarken inancın ve bilimin dili olarak taayyün eden Arapça’nın söz ve mesel varlığından etkilenmiştir. Meseller (=Atalar sözü) farklı milletlerin ortak hafıza ve kanaatleriyle oluşturulmuş binlerce yıllık bir folklordur. Bu sebeple bir eserin, beynelmilel bir yüze sahip olan mesellere bîgâne kalmasını düşünmek oldukça güçtür. Elbetteki kültürlerin mesel getirme mantıklarında bazı farklılıklar vardır. Bu bağlamda Arap kültüründeki mesellerde yaşanmışlığa ve özel isimlerin kişisel tecrübelerine binaen kullanımlara çokça rastlanır. Örneğin, Türk ve Fars atasözü kültüründe mesel, fülan gibi cesur, falan gibi cömert gibi teşbihler üzerinden getirilmez; bizatihi kavramın kendisi merkeze alınırak yapılır. Oysa Arap kültüründe cömert, korkak, ahmak ve cesur tanımı, tarihteki gerçek yahut muhayyel kişiler ve onların yaşadığı bir takım olaylarla birlikte mesel hâline getirilir. Mesnevî’de zikredilen yahut telmihte bulunulan mesellere genel itibarla bakıldığında büyük çoğunluğunun “Hikmetli sözler ve nükteler” başlığına uydukları görülür. Bu sözler beylikmeşrep diye de tabir edilen ortak aklın ürünü ifadelerdir ve bunların bazıları felsefî bir tabana yahut temel mantık ilkelerine yaslanmaktadır. Çalışmamızda Mesnevî’de geçen Arapça darb-ı meseller farklı tasnifler altında değerlendirilmiş olup ayrıca mesellerin transkripsiyonlu hâli, tercümesi ve ilgili beyitlerin bağlamı dairesinde içeriği yorumlanmaya çalışılmıştır. Meseller bazen birebir çeviri olarak takip edilebilirken bazıları ise telmîhi fark etmekle tespit edilebilecek tarzda kaleme alınmıştır. Öncelikli amacımız, Mesnevî’nin Arapça mesel ve tabir varlığını listeleyebilmek ve mesel getirmenin dil içerisindeki mantığını, kısmen de olsa gösterebilmek amacına matuftur., Arabic has always widened its own sociological and cultural circle as an artistic and a scientific language through not only Arabian race but also the works written by the intelligences and talents trained within the Muslim nations. Masnavi, as a member of this wide circle, first and foremost is a book of ethics. While Masnavi was expressing its claims and indications about existence and conscience, it was impressed by vocabulary of Arabic having been the language of faith and science. Proverbs are folklore that have been formed with common memory and knowledge of different nations. Therefore, it is quite difficult to think that a literary work may ignore proverbs which have an international feature. Naturally, there are some variations on the expression-building logic of cultures. In this context, the proverbs of Arabian culture are usually based on natural people’s life experiences. In Turkish or Persian adagial culture, the notion itself is the axis of the proverbs, they are not built on similes, e.g., brave like him, generous like him, etc. On the other hand, in the Arabian culture, while illustrating the generous, coward, foolish, or brave, historical or imaginary people and their experiences are used to build an expression. When we look at the proverbs mentioned or referred in Masnavi, we can see that most of them can be listed under the title of “Wise words and wits”. These words are products of a common mind, and some of them base upon a philosophical ground or ultimate principles of logic. In this work, Arabic proverbs mentioned or referred in Masnavi are analyzed under different titles, in addition to that the transcription and translation of these proverbs, and their meanings pursuant to the context of containing verses are given. Some proverbs can be followed as a verbatim translation, some of them can be identified only by noticing the reference. Our primary purpose is to list Arabic proverbial and phrasal reserve of Masnavi, and to point out the lingual logic of building proverbs.
- Published
- 2021
4. Tanzimat'tan Cumhuriyet'e değişen paradigmada metafizik farklılık: Abdülhak Hâmid Tarhan
- Author
-
Mermer, Kenan, Güngör, Zülfikar, and İslam Tarihi ve Sanatları Ana Bilim Dalı
- Subjects
Social life ,Din ,Türk Dili ve Edebiyatı ,Union and Progress Society ,Turkish Language and Literature ,Reason ,Tanzimat Period ,Religion ,Tarhan, Abdülhak Hamid ,Philosophy ,Felsefe ,Hereafter ,Literature ,God ,Literature sociology ,Metaphysical - Abstract
XIX. yüzyıl, siyasal geleneğini değiştirmek zorunda kalan Devlet-i Aliyye'nin, hayat, inanç ve edebiyat görüşlerini de değiştirmek durumunda kaldığı hassas bir çağdır. Değişimin zorlayıcı doğasına uygun hareket etmek isteyen devlet ricali, varoluşları ve gelenekleri itibariyle Doğu'ya aittir ve daha en baştan sosyal hayat ve kültür açısından dualiteyi kurgulamışlardır. Tanzimat'tan Cumhuriyet'e uzanan siyasal mecrada, sosyal hayat-edebiyat ilişkisi açısından, fiziksel âlemi algılayışta daha seküler bir görüşün; metafizik âlemi algıda ise, ibadetlerin kendisine pek yer bulamadığı, ahlâkî anlamda iyi insan ülküsünün gündeme oturduğu görülür.Bu asırdan itibaren gittikçe hızlanarak, metafizik kavramlar, şüphe merkezinde ve sembolik anlamları doğrultusunda değerlendirilmeye başlanmıştır. Artık kavramlar akîde olarak değil; birer problematik olarak dikkat çeker. Şinasî'nin, Mustafa Reşit Paşa için, ?Medeniyet Resulü? demesi, ilk etapta haddi aşmak olarak yorumlanabilirken, şairimiz Abdülhak Hâmid Tarhan'a gelindiğinde, Allah için ?Tıfl-ı Ekber? denilerek, âdeta en yüceyi kuşanmış bir cüce tasviri yapılır. Buradaki göstermelik cüret, şatahat mantığıyla karıştırılmamalıdır. Biri naz-niyaz ilişkisinin doğal sonucu; diğeri ise kavramları Tanrısal sahadan alıp, insanî sahaya çekmenin bir göstergesidir. Bu bağlamda Hâmid'in fikrî yahut sanat algısında, gözü yaşlı ve bazen aşırıya giden bir Romantizm, bazen de metafizik âlemi tam bir şüpheyle eleştiren Pozitivizm izleri görülebilmektedir.Bu yolların arasından, sisli üçüncü bir yol açılır; fakat Hâmid bu sisli yoldan yeni bir üslup devşirmez, sadece o sisli yolda yürümeye devam eder. Bu yüzden, orada tam olarak üçüncü bir yol yoktur; üçüncü bir yola benzeyen flu bir çizgi görünür. Bu çizgiyi kavrama noktasında gerçek amacımız, yalnızca bir şahsı değil; yeni kavramları şahıslar merkezinde ikonolaştıran algıyı anlamaktır.Bu sisli haritanın inşâ ettiği metafizik evrende, ölüm korkusu ve kaybedecek zamanı olmayan adamın aşk tutkusu göze çarpar. Fikirler, yüzler dalgalanır; fakat en derinde, aşkın ve hususan ölümün ezici gücü daima hissedilir. For the Ottoman Empire, the nineteenth century is a critical period in which it had to alter the perceptions of life, belief, and literature due to the change of political tradition. The statesmen of the Empire, who aimed at properly acting toward the nature of transition, were Eastern in terms of their existences and traditions. Thus, they already set a duality of social and cultural life. In the political process since the Tanzimat to the Republican Era, the relationship between social life and literature changed. While secular perspective became dominant in the understanding of material world; the perception of spiritual world changed toward an ethic perception deposing prayers but idealizing good individual.Since the nineteenth century, the spiritual concepts rapidly began to be considered suspiciously and symbolically. Now, the concepts were understood as problematic, not doctrine. Even it can be interpreted as transgression that Şinasi?s calling ?the Prophet of the Civilization? for describing Mustafa Resit Pasha; the poet Abdulhak Hamid Tarhan, by calling Tifl-Ekber (Child Giant) ascribing to Allah, makes a description of a dwarf dressed with the most supreme?s characteristic. Here the nominal venture should not be confused with divine transcendence. One is a natural result of reluctance-supplication relation, other one is the reduction of divine concepts into human level. In the context of Hamid?s intellectual or art perception, one may trace the marks of extreme Romanticism, and also Positivism suspiciously criticizing the spiritual world. Between these two approaches, there is a foggy third path; however, Hamid does not invent a new methodology but just follows the path where it goes. Thus, the third path is not real, but only a flu line resembling a path. My actual purpose by understanding this path is to understand not only a person, but moreover to make clear the perception iconizing the new concepts in a way of human-centric.The desire of love of a man, who has no fear of death and no time to lose, comes clear in the metaphysic world built in this foggy map. The ideas and faces waves, but the intensive power of love and specifically of death is always felt in deep. 355
- Published
- 2010
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.