Osmanlı’nın son döneminde başlayan modernleşme anlayışı Cumhuriyet’in kuruluşu sonrasında takip edilmesi zorunlu yol olarak görülmüştür. 1923 yılında kurulan CHP, 1925-1945 arası yıllarda tek başına ülke yönetimini elinde bulunduran partidir. Bir partinin ülke yönetiminde söz sahibi olması sebebiyle mezkûr yıllar arası “Tek Parti Dönemi” olarak zikredilmektedir. 1925-1945 yılları arasında modernleşme; siyasî, sosyo-kültürel ve ekonomi gibi pek çok alanın içeriğinin tamamıyla Avrupalılaşmak olarak görülmüş, bu durum tek parti döneminde neşredilen yayınlara yansımıştır. Bu modernleşme anlayışının en bariz görüldüğü yayın türlerinden biri “Âdâb-ı Muâşeret”e yönelik eserlerdir. Bu eserlere nicelik açısından bakıldığında tek parti döneminde neşredilen âdâb-ı muâşeret kitaplarının son dönem Osmanlı’ya nispeten daha fazla olduğu görülmektedir. Son dönem Osmanlı’da on sekiz eser neşredilmişken, tek partili yıllarda yirmi altı kitap yayınlanmıştır. Bu araştırma kapsamında başlığında “âdâb-ı muâşeret” ifadesine yer verilen yirmi altı kitap incelenmiştir. Dönemin siyasî idaresinin yapmak istediği sosyo-kültürel değişiklikleri yazarların tamamen desteklediği anlaşılmıştır. Bu kitapların din ve ahlak eğitiminin sorunlu olduğu bir dönemde neşredildiği göz önünde bulundurulduğunda; toplumun değer algısının yönlendirilmesinde belirgin misyon ve vizyon görevi üstlendiği anlaşılmaktadır. 1930 öncesi ve sonrası yayınlarda din dilinin kullanımında farklılıklar bulunmaktadır. 1930 öncesi yayınlarda tek parti yönetiminin getirdiği yenilikleri meşrulaştırmanın bir aracı olarak görülen din dili, sonraki yıllarda bu anlayışa gerek duyulmayan, seküler ifadelerin bilinçli bir şekilde kullanıldığı, dinî unsur, ifade ve yaşayış şekillerinin küçümsendiği görülmektedir. Bu makalede öncelikle kavramsal çerçeve açıklanmış sonrasında ise, âdâb-ı muâşerete yönelik yayınlar kişisel, ailevî, toplumsal ve kurumsal görgü kuralları başlıkları altında değişen değer algısı açısından incelenmiştir. Her ne kadar âdâb-ı muâşeret modenleşme ve Avrupa etkisiyle gerçekleşmiş olsa da aslında Fatih Sultan Mehmet döneminden itibaren bu hususa önem verildiği, okullarda ders olarak okutulduğu görülmektedir. Son dönem Osmanlı eğitim-öğretim müfredatında da benzer dersler yer almıştır. Tek parti döneminde neşredilen âdâb-ı muâşerete yönelik yayınlara yazarları açısından bakıldığında bazılarının birden fazla eser telif ettiği görülmektedir. Yayınlarda kişisel bakımın modernleşme demek olduğuna vurgu yapılarak hem erkeklerin hem de kadınların gerekli hassasiyeti göstermesi gerektiğine değinilmiştir. Aksi takdirde değer görmeyeceği ifade edilmiştir. Bu durum sadece erkekler için geçerli olmayıp, kadınları da kapsamaktadır. Kadın ve erkeğin uyması gereken bir diğer kurallar bütünü toplumsal hayata dair davranış şekilleri oluşturmaktadır. Bu davranış şekillerine uymanın zorunlu olmasının sebebi devletin bekasını sağlama düşüncesinden ileri gelmektedir. Aksi takdirde devletin bekası sarsılacağı anlayışı hâkimdir. Çünkü yeni kurulan devletin kendisine hedef seçtiği yegâne yol modernleşme ve çağdaşlaşmadır. Devletin bekası ise, Avrupa âdâb-ı muâşeretinin günlük hayatta tatbiki ile mümkün olacağı bu eserlerde zikredilmiştir. Eserlere bakıldığında, aile anlayışının oldukça değiştiği görülmektedir. Aile bireylerinin birbirine hitap şeklinin değiştiği, bazı kavramların kullanımının uygun olmadığı ifade edilmiştir. Artık evlere ayakkabı ile girmekte mahzur bulunmayıp, yılbaşı gibi çeşitli eğlence türlerinin aile hayatına girdiği görülmektedir. Aile ile ilgili olarak özellikle zikredilen bir husus ise, kadın-erkek eşitliği anlayışıdır. Eski devirler/yönetimler kadın-erkek eşitliğini sağlamadığı ifade edilmiştir. Kurumsal âdâb-ı muâşerete yönelik öncelikle ifade edilen husus yöneticilere gösterilecek saygıdır. Kurumsal muâşerete önem gösteren bir vatandaşın ikinci görevi ise, çok çalışmak ve vergi vermektir. Devletin geleceğinin buna bağlı olduğu sıklıkla zikredilmiştir. Yayınların bir kısmında Fransız, bir kısmında ise, İngiliz, Alman ve İtalyan âdâb-ı muaşeretinin rehber alındığı görülmektedir. Osmanlı’nın son döneminde ve tek partili yılların başında Fransız etkisi hâkimken, 1930 sonrasında İngiliz yaşam kuralları giderek ağırlık kazandığı yayınlardan anlaşılmaktadır. Yayınlarda muâşeret kurallarına uyması gereken en önemli toplumsal kesim olarak kadınlar ve genç kızlar zikredilmiştir. Bu sebeple âdâb-ı muâşeret kitaplarında önemle ele alınan değerler kadınlar üzerinden dile getirilmeye çalışılmıştır. Çarşaf, peçe vb. giysi türleri çağdışı olarak ifade edilerek kadının giyim-kuşam, yeme-içme gibi hususları hakkındaki muâşeret şekillerine değinilmiştir. Bu dönem neşredilmiş âdâb-ı muâşeret kitaplarına göre kadının alkol kullanımı, erkeklerle dans etmesi oldukça doğal bir haldir. Hatta kadının bunlar hakkında çok iyi malumata sahip olması gerekir. Bu durum, değer algısının değiştiğini ve/veyahut değiştirilmek istendiğini göstermektedir. Tek parti döneminden sonra da pek çok âdâb-ı muâşeret kitabı neşredilmiştir. Bu kitaplara genel olarak bakıldığında, dönemin siyasî anlayışıyla paralellik arz ettiği görülmektedir. Osmanlı’nın son döneminde neşredilenler çeşitli açılardan modernleşmenin bir göstergesiyken, tek parti döneminde her açıdan Avrupalılaşmanın, değer algısı ve yönlendirmelerde bulunmanın bir yoludur. Hatta “Âdâb-ı Muâşeret” kavramı 1945 öncesinde modernleşmenin bir ifade şekliyken, bu durum sonraki yıllarda önemini yitirmeye başlamış, özellikle 2000 sonrasında muhafazakâr bir ifade halini almıştır. Sonuç olarak şunu ifade etmemiz mümkündür: Tek parti döneminde neşredilen âdâb-ı muâşeret kitaplarında zikredilen kişisel, ailevi, toplumsal ve kurumsal pek çok husus dönemin değişen değer algısının bir göstergesi olması açısından önem arz etmektedir. Her dönemde siyasî iradenin gerçekleştirmek istediği yenilikleri meşru gösteren yayın çeşitleri ortaya çıkmıştır. Tek parti döneminde de âdâb-ı muâşeret” yayınları kurucu iradenin gerçekleştirmek istediği yenilikleri dile getiren bir yayın türü olarak görmek mümkündür. 1925-1945 yılları arasında kurucu iradenin gerçekleştirdiği sosyo-kültürel pek çok yenilik dinî anlayış ve uygulamalarla doğrudan veyahut dolaylı olarak ilişkili olması sebebiyle bu dönemde neşredilen âdâb-ı muâşerete yönelik eserler topluma yeni değer algısı sunmuştur.