30 results on '"Bal, Harun"'
Search Results
2. Uluslararası havalelerin yoksulluk üzerindeki etkinliği: Ülkelerarası analizden kanıtlar
- Author
-
CAN, Zeynep Gizem, CAN, Ufuk, and BAL, Harun
- Subjects
Uluslararası Havaleler ,Panel Veri Analizi ,Yoksulluk ,International Remittances ,Panel Data Analysis ,Poverty ,Economics ,İktisat - Abstract
This paper focuses on the impact of international remittances on poverty in a rich environment. After a careful review of the relevant literature, various pooled ordinary least squares (Pooled OLS), dummy variable least squares (DVLS), and three-stage least squares (3SLS) models are constructed. The empirical results show that gross domestic product per capita, inequality in income distribution, and international remittances have a statistically significant impact on poverty. A 10% increase in international remittances reduced the poverty level of the portion of the population whose cost of living is less than $1.90 per person per day between 0.7% and 1.7%. This paper broadens the existing literature on the relationship between international remittances and poverty in a more comprehensive framework by using a broader data set and different panel data regression models., Bu makale, zengin bir veri ortamında uluslararası para transferlerinin yoksulluk üzerindeki etkisini incelemeteyi amaçlamaktadır. Uluslararası havaleler, geride kalan aile üyelerinin refahını iyileştirdiği ve alıcı ülkelerin ekonomik koşullarını iyileştirdiği için literatürde yoksulluğu azaltma programlarından biri olarak kabul edilmektedir. İlgili literatür dikkatlice incelendikten sonra, yoksulluğun belirleyicilerini ve yoksulluk ile uluslararası havaleler arasındaki çift yönlü ilişkiyi göstermek için havuzlanmış sıradan en küçük kareler (Havuzlanmış EKK), kukla değişkenli en küçük kareler (KDEKK) ve üç aşamalı en küçük kareler (3AEK) modelleri oluşturulmaktadır. Ampirik bulgular, kişi başı gayri safi yurt içi hasıla, gelir dağılımı eşitsizliği ve uluslararası havalelerin yoksulluk üzerinde istatistiksel olarak anlamlı bir etkiye sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Uluslararası havalelerdeki %10'luk artış yaşam giderleri kişi başı günlük 1,90 ABD dolarının altında olan nüfusun yoksulluk düzeyini %0,7 ile %1,7 arasında azaltmaktadır. Bu çalışma, daha geniş veri setini ve çeşitli panel veri regresyon modellerini kullanarak uluslararası para transferleri ve yoksulluk bağına ilişkin mevcut literatürü daha kapsamlı bir çerçevede genişletmektedir.
- Published
- 2022
3. İhracata Yönelik Büyüme Hipotezi Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri İçin Geçerli mi?
- Author
-
BAL, Harun, PALANDÖKENLİER, Berk, and GÜMÜŞ AKAR, Pınar
- Subjects
Economics ,Foreign Trade ,Export-led Growth ,Central and Eastern European Countrıes ,Panel Causality Analysis ,Dış Ticaret ,İhracata Yönelik Büyüme ,Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri ,Panel Nedensellik Analizleri ,İktisat - Abstract
The export-oriented growth hypothesis has been examined many times, and there has been an extensive literature on this subject, mainly in the Far East Countries, with generally supportive results. In the relevant literature, it is seen that there are very limited researches in the Central and Eastern European countries, which switched to a free market economy in the 1990s and generally followed the policies aimed at export-oriented growth since the 2000s. In this study, export and economic growth data for the period 2010M01-2018M08 for 11 selected Central and Eastern European countries are used and investigated within the export and economic growth relations framework with Emirmahmutoğlu & Köse (2011) and Hatemi-J (2011) panel causality analysis. Our analysis results reveal that the export-based growth or growth-based export phenomena differ between countries depending on the export and growth potential of the countries. In addition to this result, the data obtained indicate that economic growth also has positively affects on exports. The existence of this interactive relationship between exports and economic growth based on a feedback event has been supported by both Emirmahmutoğlu & Köse (2011) and Hatemi-J (2011) causality analyzes., İhracata yönelik büyüme hipotezi pek çok kez incelenmiş ve bu konuda başta Uzak Doğu Ülkeleri olmak üzere genellikle destekleyici sonuçların ortaya konulduğu geniş bir literatür oluşmuştur. İlgili literatürde 1990’lı yıllarla birlikte serbest piyasa ekonomisine geçen ve genellikle 2000’li yıllardan itibaren İhracata yönelik büyümeyi hedefleyen politikaları takip eden Merkezi ve Doğu Avrupa ülkeleri özelinde ise son derece sınırlı araştırmaların olduğu görülmektedir. Bu çalışmada seçilmiş 11 Merkezi ve Doğu Avrupa ülkesi için 2010M01-2018M08 dönemi ihracat ve ekonomik büyüme verileri kullanılmakta ve Emirmahmutoğlu & Köse (2011) ve Hatemi-J (2011) panel nedensellik analizleri ile ihracat ve ekonomik büyüme ilişkileri çerçevesinde araştırılmaktadır. Analiz sonuçlarımız, ülkelerin ihracat ve büyüme potansiyellerine bağlı olarak ihracat bazlı büyüme veya büyüme bazlı ihracat olgularının ülkeler arasında farklılık gösterdiğini ortaya koymakla birlikte panel grubu ülkelerin geneli için her iki nedensellik testinin sonuçlarını bir arada değerlendirdiğimizde genel olarak ihracata dayalı büyüme hipotezinin geniş ölçekte desteklendiğine işaret etmektedir. Bu sonucun yanı sıra elde edilen veriler, ekonomik büyümenin de ihracat üzerinde ayrıca olumlu etkilerinin bulunduğuna işaret etmektedir. İhracat ve ekonomik büyüme arasında bir geri besleme (feedback) olayına dayalı etkileşimli bu ilişkinin varlığı gerek Emirmahmutoğlu & Köse (2011) gerekse Hatemi-J (2011) nedensellik analizleri ile de desteklenmiştir.
- Published
- 2021
4. LUCAS PARADOKSUNUN SEÇİLMİŞ GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER AÇISINDAN GEÇERLİLİĞİNİN ARAŞTIRILMASI
- Author
-
BAL, Harun, PALANDÖKENLİER, Berk, and ERDOĞAN, Esma
- Subjects
Capital Movements,Lucas Paradox,Developing Countries,Foreign Direct Investment,Panel Data Analysis ,Sermaye Hareketleri,Lucas Paradoksu,Gelişmekte Olan Ülkeler,Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları,Panel Veri Analizi ,Economics ,İktisat - Abstract
Pioneering work of R. Lucas questioning the capital not going to underdeveloped economies despite the higher rate of returns, generated a discussion which led to a rapid increase in the studies analyzing the main determinants of capital movements. The aim of our study is to contribute to the literature regarding the analyzes of "Lucas Paradox" and to investigate the validity of the paradox in the context of foreign direct investments and of the possible determinants for 47 developing countries selected with reference to World Bank country classification. The findings from panel data analyses support the Paradox and point to the insignificance of differences in the marginal rate of return among countries. Our findings also indicate that the effects of human capital and institutional quality are significant and quite high, supporting the relevant literature., Robert Lucas’ın yüksek getiri oranı farklılıklarına rağmen sermayenin az gelişmiş ekonomilere yeterince gitmemesini sorguladığı öncü çalışmasıyla başlayan tartışmalar sermaye hareketlerinin temel belirleyicilerinin neler olabileceği çerçevesinde analizlerin hızla artmasına yol açmıştır. Literatürde “Lucas Paradoksu” olarak adlandırılan analizlere katkı sunmak amacıyla hazırlanan çalışmamız, Dünya Bankası sınıflandırması çerçevesinde seçilmiş 47 gelişmekte olan ülke için paradoksun Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları özelinde geçerliliğini ve bu kapsamda olmak üzere olası belirleyicilerinin neler olduğu araştırmayı amaçlamıştır. Panel veri analiz tekniği çerçevesinde yapılan ampirik analizlerin bulguları paradoksu desteklemekte ve ülkeler arası marjinal getiri farklarının önemsizliğine işaret etmektedir. Bulgularımız, ilgili literatürü destekleyecek şekilde beşeri sermaye ile kurumsal kalite değişkenlerinin etkilerinin ise önemli ve oldukça yüksek olduğuna işaret etmektedir.
- Published
- 2020
5. Political Economy of Development and Contributions of Acemoğlu
- Author
-
BAL, Harun and ÇUHADAR, Pınar
- Subjects
Economics ,Kurumlar,toplumsal çatışma,güç,kamu politikası ,Institutions,social conflict,power,public policy ,İktisat - Abstract
Sosyal bilimlerin birçok alanında kullanılan, disiplinlerarası bir kavram olan kurumlar, toplumsal çatışma ve güç dağılımı üzerindeki etkisi ile iktisat yazınında önemli bir yer tutmaya başlamıştır. İnsan davranışları üzerindeki etkisi her geçen gün daha fazla kabul gören kurumlar, iktisadi ve siyasi olarak sistemin işleyişini, sistemin kazanan ve kaybedenlerini kamu politikaları aracılığı ile belirleme gücüne sahiptir. Kurumların gelişmişlik düzeyi üzerindeki etkisini ele alan birçok kuram geliştirilmiştir. Kurumlar literatürüne bu anlamda katkı sunan önemli isimlerden biri de Daron Acemoğlu’dur. Bu çalışmanın amacı, Acemoğlu’nun gelişmenin politik iktisadı ve kurumsal iktisat teorisine yaptığı katkıların bir çerçevesini çizmektir, Institution as an interdisciplinary concept which is used in a vast range of social sciences has a great importance with its impact on social conflict and power distribution in economics literature nowadays. That the human behaviors are designed by institutions is becoming a well-accepted idea day by day, therefore it is the same to accept the functions of institutions in economics and social process; its power on determining the losers and winners of society through public policy. Several theories are constructed for understanding the relations between institutions and development level. Daron Acemoğlu is one of the economists who have important contributions to the institutional theory. Aim of this study is to draw a frame of Acemoğlu’s contributions to political economy of development and institutional economics’ theory.
- Published
- 2020
6. The Causal Relationship Between Air Transportation Liberalization and Economic Growth: The Case Of Turkey
- Author
-
GÜMÜŞ AKAR, Pinar, MANGA, Müge, and BAL, Harun
- Subjects
Economics ,Havayolu Taşımacılığı,Liberalizasyon,Havacılık Liberalizasyon İndeksi,Ekonomik Büyüme ,İktisat - Abstract
Çalışmada, hava ulaştırma anlaşmaları ve ilgilidüzenlemeler ile tesis edilen destinasyon, tayin, kapasite, sıklık ve tarifeayarlamaları ile ilgili kısıtlamaların aşamalı olarak kaldırılması süreciniifade eden havayolu taşımacılığında liberalizasyon sürecinin, Türkiye’deekonomik büyüme ile ilişkisinin nedensellik açısından analiz edilmesiamaçlanmaktadır. Bu doğrultuda Türkiye için öncelikle WTO-ALI metodolojisidoğrultusunda 1980-2015 dönemi yıllık bazda Havacılık Liberalizasyon İndeksihesaplanmıştır. Havacılık Liberalizasyonİndeksi ile kişi başına GSYİH arasındaki nedensellik ilişkisi Hacker veHatemi-J (2006) tarafından geliştirilen Kaldıraçlı (Leveraged) bootstrapyaklaşımına dayalı olarak analiz edilmiştir. Analiz sonuçları hesaplananhavacılık liberalizasyon indeksinden ekonomik büyümeye doğru 2005, 2008 ve 2012yıllarında nedensellik ilişkisinin bulunduğuna işaret etmektedir.
- Published
- 2019
7. Uluslararası finansman dış borç yönetimi ve Türkiye
- Author
-
Bal, Harun, Tekeoğlu, Muammer, İktisat Anabilim Dalı, and Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
International financing ,Turkish economy ,Risk management ,Economics ,External debt management ,Ekonomi ,Financing ,Debts ,Management - Abstract
Ill ÖZET ULUSLARARASI FİNANSMAN DIŞ BORÇ YÖNETİMİ VE TÜRKİYE Harun BAL Doktora Tezi, İktisat Anabilim Dalı Danışman : Prof. Dr. Muammer TEKEOĞLU Ağustos 1999, 340 sayfa Bu çalışma, Gelişmekte olan ülke (GOÜ)'ler ve Türkiye ekonomisinin uluslararası finansman ilişkileri ile bu bağlamda ortaya çıkan dış borç yönetim sorunlarını inceleme ve araştırma amacını taşımaktadır. Sözkonusu bu amacın asıl olarak yoğunlaşma gösterdiği konu, ülkemiz açısından dış borçluluk sorunlarının ve dış borç yönetiminin kurumsal ve risk yönetimi eksenlerinde bir irdelemeye tabi tutularak ne tür ve hangi boyutlarda açılımlara ihtiyaç duyduğunun tespit edilmesidir. Bu amaçlar çerçevesinde hazırlanan ve beş bölümden oluşan çalışmanın ilk bölümü, uluslararası finansman-GOÜ'ler ilişkileri üzerinde odaklanmaktadır. Bu bölümde, GOÜ'lerin uluslararası finansman ihtiyaçlarının sebepleri, dış borçlanma mekanizmaları ve bu ülkelere yönelik uluslararası finansman hareketleri ile dış borçlanmada yaşanan gelişmeler ortaya konulmuştur. Birinci bölümün temel bulgusu, GOÜ'ler-uluslararası finansman ilişkilerinin pratikte yeterince ve istenilir türden sonuçların elde edilmesinde yetersiz kalmasıdır. İkinci bölüm, GOÜ'ler bağlamında dış borç yönetiminin pasif boyutlarının irdelemesini yapmaktadır. Dış borç yönetiminin önemi, kapsamı, organizasyonu, fonksiyonları ve kurumsal boyutları, yönetim birimleri ve bunlar arasındaki koordinasyon sorunları, dış borçların monitörü ve borç servis kapasitesi ölçümleri ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Sözkonusu inceleme mukayese edilebilir detaylı bilgilerin verilebilmesi ve sorunların ortaya konulabilmesini sağlamak amacıyla sekiz GOÜ'deki dış borç yönetim uygulamalarını da teşhir etmektedir. Çalışmanın ikinci bölümünün temel bulgusu, GOÜ'lerin büyük bir çoğunluğunun dış borç yönetiminin en temel ilkelerinden dahi uzakIV yapılara sahip olmasıdır. Son dönemlerde, özellikle uluslararası mali kurumların destekleri paralelinde bu ülkelerin önemli bir kısmında dış borç yönetim pratiklerini geliştirme çabalan da dikkat çekici gelişmeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Üçüncü bölüm, dış borç yönetiminin GOÜ'ler açısından son derece yeni sayılabilecek `Risk Yönetimi` boyutuna tahsis edilmiştir. Bu çerçevede faiz oranı, döviz kuru ve tarımsal ve metalurjik ürünler fiyat risklerinin dış borç yönetimi ile olan ilişkileri ele alınmış, bu alandaki zorluklar ve bu zorluklan aşmaya yönelik yeni açılımların gerekliliği ortaya konulmuştur. Aynca OECD üyesi beş öncü ülkenin `Bağımsız Dış Borç Yönetim Ofisleri` modelleri ele alınarak bu ülkelerdeki uygulamalann GOÜ'ler dış borç yönetimlerinin geliştirilebilmesindeki rolleri üzerinde durulmuştur. Bu bölümün temel bulgusu, dış borç yönetiminin halihazırda pasif boyutlannda dahi önemli sorunlar yaşayan GOÜ'lerin, sözkonusu riskleri yönetebilmek için aktif bir dış borç yönetimine olan ihtiyaçlannın vurgulanması olmuştur, öncü ülkelerde uygulanmakta olan Bağımsız Dış Borç Yönetim Ofisleri modelleri çerçevesinde olmasa dahi, GOÜ'lerin bu konuyla ilgili olarak özellikle risk yönetim teknikleri konusunda ve aşamalı eylem planlan çerçevesinde yeni açılımlara gitme ihtiyaçlan kaçınılmaz yeni gelişmelerdir. Dördüncü bölüm, Türkiye ekonomisi açısından uluslararası finansman ve dış borçlanmalar ile ilgili temel dinamikleri inceleme ve analiz etmeyi amaçlamaktadır. Çeşitli dönemlerdeki gelişmelerin net kaynak transferleri ekseninde ele alındığı bu bölüm dış borçlardaki artışlann önemli bir bölümünün makro ekonomik yönetimle doğrudan ilişkili olduğunu göstermektedir, özellikle 1980 ve 1990'lı yıllar bir yandan net kaynak transferlerinin pozitif halde tutulabilmesi, diğer yandan da borç servislerinin aksamadan yerine getirilebilmesini hedeflemesi sebebiyle dış borç stokunda önemli artışlara yol açmıştır. Bu süreç 1980'li yıllarda ağırlıklı olarak kamu sektörünün, 1990'lı yıllarda ise sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi ile özel sektörün belirleyiciliğinde bir gelişme göstermiştir. Sözkonusu süreç, Güneydoğu Asya ülkeleri dış borç krizinin neden olduğu olumsuz dış konjonktürün de etkilemesi sonucu 1998 yılından itibaren kesiklik göstermeye başlamıştır. Böylece, uzun yıllardır aksamadan sürdürülebilen net pozitif kaynak transferi süreci, giderek yerini net negatif kaynak transferi sürecine terk etmeye başlamıştır.Çalışmanın beşinci ve son bölümü, Türkiye ekonomisinde dış borçların kurumsal ve mali riskler eksenlerinde yönetimi, dış borç servis kapasitesinin sürdürülebilirliğinin incelenmesi ve dış borç yönetiminin geliştirilmesine yönelik olarak yeni açılımların nasıl sağlanabileceğine ilişkin irdelemelere tahsis edilmiştir. Bu bölümde pasif ve aktif dış borç yönetim yapıları açısından ülkemizdeki uygulamalar tespit edilmiş, dış borç yönetimi bağlamında hukuksal örgütsel ve kurumsal yapılar detaylı olarak analiz edilerek, özellikle borç yönetiminin koordinasyon ihtiyacım temin etmek üzere bir dış finansman komitesinin oluşturulmasının önemi vurgulanmıştır. Ayrıca, borç servis kapasitesi ölçümlerinin cari durum tespitine gidilerek, başta likidite problemleri olmak üzere bu çerçevedeki bazı önemli sorunlar ortaya konulmuştur. öte yandan, dış borç artışlarının önemli sebeplerinden olmak üzere çeşitli finansal risklerin boyutları tespit edilerek, söz konusu risklerden korunmak amacıyla dış borçların optimal döviz komposizyonu (benchmark portfolio) incelenmiş ve bu süreçte çok önemli bir gelişme olarak değerlendirilmesi gereken Euro'nun rolü üzerinde durulmuştur. Beşinci bölüm, Türkiye ekonomisinde dış borç yönetimini geliştirmeye yönelik ayrıntılı bir eylem planı çerçevesinde yeni açılımların gerekliliğine dikkat çekerek tamamlanmaktadır. Çalışmanın sonunda konu ile ilgili genel bir değerlendirmenin yanısıra, dış borç yönetimi ile ilgili olarak bazı temel sorunların ve bunların aşılmasına yönelik irdelemelerin yer aldığı bir sonuç ve öneriler bölümü bulunmaktadır. Anahtar Kelimeler: Uluslararası Finansman, Dış Borç, Dış Borç Yönetimi, Risk Yönetim Teknikleri.Türkiye Ekonomisi. VI ABSTRACT INTERNATIONAL FINANCE, EXTERNAL DEBT MANAGEMENT AND TURKEY Harun BAL Ph. D. Thesis, Department of Economics Supervisor : Prof. Dr. Muammer TEKEO?LU August 1999, 340 pages This dissertation intend to investigate and analyze the international financial relations and the external debt management problems that is experienced in Turkey and other developing countries. The main focus of our objective is to explore, risk management and institutional dimensions of the external debt problem and its management in Turkey. In this framework, in which dimensions breakthrough needed is determined. In the context of these objectives, the study is formed by five parts. The first section centred around international finance and its concern about developing economies. In doing so, the reasons behind the needs for international finance are set forth and foreign debt mechanisms, inflow of resources to developing economies and evolution of the debts of these countries described and explored with all their details. The main inference of this section about international finance is that, developing countries are very far from realizing the desired results in practice. The next section, investigates the passive dimensions of foreign debt management in the context of the developing economies. An extensive study; about organization, scope, functions and importance of debt management is carried out for developing countries. Moreover, institutional extensions, management units and coordination failures between those units, monitoring and measuring debt services are explored in depth. The study introduced debt management applications of eight developing countries in order to explore the problems and get comparable information between countries. The conclusion of this section is as follows: the debt management structure of developing economies is far from even the fundamental principals of debt management. Another development whichVII should be underlined, is the improvement of debt management with aid of international institutions in recent years. The third section of this study assigned to `risk management` which is somewhat new dimension of debt management for developing world. In this framework, interest rate, exchange rate, metallurgic and agricultural products prices, risks and their interrelations with debt management are described. Moreover, the difficulties and necessities of new solutions are presented. Additionally, the application of `Independent Foreign Debt Management Offices` of the five leading OECD countries is taken as a role model for developing economies and the applicability of this model is discussed in detail. In conclusion, developing countries, even in the passive dimensions of their debt management, have much more problems and the need for an active foreign debt management is very urgent. Even if the Independant Foreign Debt Management Office model is not appropriate for developing economies; the need for new overtures in debt management like risk management techniques and step by step action planning is immediate. Section four aims to explore the dynamics of international finance and foreign debt in the Turkish economy. Net resource transfers dimensions (extent) of various periods are analyzed and some sort of interrelationship is found between quantity of the external debt stocks and macroeconomic management. Especially, during the 1980' s and 1990's, to keep a positive net resource transfers on one hand and to maintain targeted foreign debt services on the other, the foreign debt stocks of Turkey has expanded. While the public sector was influential during the 1980's, with the integration of capital market with the world markets during 1990's the private sector became the leading sector in the development of this process. After the debt crisis of Southeast Asian countries and because of the slumps in the world economy, this process has begun to show discontinuities after 1998. Consequently, the positive net resource transfer process which is maintained for a long period of time, has begun to leave its place to negative net resource transfer process. The last section deals with the institutional and financial risk dimensions of foreign debt management, sustainability of foreign debt service capacity and developing foreign debt management in the Turkish economy. In this framework the study also try to convey and discuss new solutions and their extensions about foreign debt management. In thisvııı section the applications of debt management policies are settled down from the perspective of asset and liabilities structure of debt management. Organizational and institutional structures are explored in detail and in order to prevent coordination failure, the importance and the needs for constituting a foreign financial comity is emphasized. Moreover, by measuring the current state of debt service capacities, some of the relevant problems like liquidity are set aside. On the other hand, various sources of the rises in external debt stock are investigated and the magnitude of various financial risks are determined. In order to shield from this risk an optimal portfolio composition ( benchmark portfolio) is examined, and the role of the Euro, which should be regarded as an important evolution in this process, is emphasized. The fifth part of the study ended with a detailed action plan in the context of the evolution of external debt management and the need for new overtures in the Turkish economy. At the end of the study there appear; a general conclusion in which the fundamental problems of the external debt management and the strategies for coping with these problems are explored. Keywords: International Finance, External Debt, External Debt Management, Risk Management Techniques, Turkish Economy. 340
- Published
- 1999
8. Gelişme sürecinde dış finansman kullanımı ve Türkiye
- Author
-
Bal, Harun, Tekeoğlu, Muammer, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı, and İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
International financing ,Turkey ,Economic development ,Economics ,Ekonomi ,Developing countries - Abstract
TEZ1762 Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 1994. Kaynakça (s. 233-241) var. v, 241 s. ; 30 cm. …
- Published
- 1994
9. Hizmetler sektörü ticaretinin serbestleştirilmesi ve ekonomik büyüme üzerine etkileri: Havayolu taşımacılığı sektörü ve Türkiye
- Author
-
Gümüş Akar, Pinar, Bal, Harun, and İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
Economics ,Financial liberalization ,Airline transport ,Trade ,Transportation ,Airlines ,Ekonomi ,Service sector ,Economic growth ,Service trade ,Liberalization ,Deregulation - Abstract
Hizmetler, başlı başına bir sektör olarak ülke hasılasına ve ekonomik büyümeye sağladığı katkının yansıra, ekonomik büyümeye ilişkin unsurlar üzerindeki etkileri açısından da önem arz etmektedir. Hizmetler sektörünün küresel ekonomi içerisinde giderek artan payı dikkat çekicidir. Sanayi, tarım ve hizmetler ayrımıyla ifade edilen üç sektörlü yapı içerisinde hizmetler sektörü payının küresel anlamda arttığı, yüksek gelirli ülkelerde hizmetler sektörü payının GSİYH'nın %70'i düzeyine ulaştığı görülmektedir. Hizmetler sektörü Dünya hasılası payının sanayi sektöründen çok daha yüksek olmasına karşın, mal ticareti hacmi tüm dönemlerde hizmetler ticareti hacminden daha yüksek olmuştur. Hizmetler ticaretinin serbestleştirilmesi açısından var olan ticaret engellerinin yanı sıra; kültür ve dil farklılıkları gibi doğal engeller, hizmet sunumu için fiziki ya da kurumsal varlık gerekliliği, ülkeden ülkeye değişen standardizasyon farklılıkları gibi engeller de sözkonusudur. Bu nedenle, hizmetler ticaretinin serbestleştirilmesi mal ticaretinin serbestleştirilmesinden daha karmaşık bir yapıdadır. Kendi istihdamı ve çıktı düzeyinin yanı sıra, ekonomilerin gelişmiş havayolu bağlantılarıyla küresel pazarlara, tedarik zincirlerine katılmasını sağlayarak uluslararası ticareti kolaylaştıran, yatırım kararları için belirleyici bir unsur olan ve özellikle turizm açısından çok önemli bir rol oynayan havayolu taşımacılığı, serbestleşmenin (deregülasyon) karakteristik bir özellik haline geldiği önemli bir hizmetler sektörü bileşenidir. Hava ulaştırma anlaşmaları ve ilgili düzenlemeler ile tesis edilen destinasyon, kapasite, sıklık ve tarife ayarlamaları kısıtlamalarının aşamalı olarak kaldırılmasını ifade eden havayolu taşımacılığında liberalizasyon (deregülasyon) süreci uluslararası hava ulaştırma anlaşmalarının yapısındaki değişim yoluyla yaygınlaşmış, Chicago Konvansiyonu sonrası uygulanan korumacı Bermuda I tipi anlaşmalar yerini açık pazar ve açık semalar anlaşmalarına bırakmış, ikili anlaşmaların yanı sıra çok taraflı anlaşmalar uygulanmaya başlamıştır. 1978'de ABD'de iç hatlar serbestleşmesiyle başlayan ve hızla dünya geneline yayılan serbestleşme süreci doğrultusunda, dünya genelinde havayolu yolcu sayısı ve kargo hacminde önemli artışlar gerçekleşmiştir.Havayolu yolcu ve kargo hacmindeki artışın farklı gelir grubundaki ülkelerde GSYİH üzerindeki etkisini ortaya koymak amacıyla, 1980-2015 dönemi havayolu yolcu sayısı, havayolu taşınan yük miktarı ve kişi başına GSYİH verileri kullanılmıştır. Yüksek gelir, üst orta gelir ve alt orta gelir grubu olmak üzere üç farklı gelir grubundaki 42 ülkede havayolu taşımacılığının ekonomik büyüme açısından etkileri Ortak Korelasyonlu Etkiler (CCE) yöntemi ile analiz edilmiştir. Panel veri analizi sonuçları; yüksek gelir grubu (YG), üst orta gelir grubu (ÜOG) ve alt orta gelir grubu (AOG) olmak üzere analize konu tüm ülke gruplarında havayolu yolcu ve kargo taşımacılığı hacmi ile GSYİH arasında anlamlı bir ilişkiye işaret etmektedir. Ülke grupları açısından havayolu yolcu hacminin ÜOG grubu ülkelerde GSYİH üzerinde en yüksek etkiye sahip olduğu, hava kargo hacminin ise YG grubundaki ülkelerede en yüksek etkiye sahip olduğu görülmektedir. AOG gurubunda ise havayolu kargo ve yolcu hacminin GSYİH üzerindeki etkilerinin birbirine yakın ve diğer gelir gruplarına nazaran daha düşük düzeyde olduğu gözlenmiştir. Çalışmada Türkiye'de havayolu taşımacılığı sektörüne ilişkin genel bir inceleme yapılmış ve havayolu taşımacılığında serbestleşmenin Türkiye'de ekonomik büyüme üzerine etkileri analiz edilmiştir. Bu analiz için, bir ilk olarak Türkiye'nin 1980-2015 dönemi yıllık bazda Havacılık Liberalizasyon İndeksi (HLİ) hesaplanmış ve hesaplanan indeks ile ilgili dönem kişi başına GSYİH verileri arasındaki ilişki ARDL sınır testi yaklaşımı ile analiz edilmiştir. Analiz bulguları, hava taşımacılığında liberalizasyonun ekonomik büyüme üzerinde kısa dönemde etkisi bulunmadığına, uzun dönemde ise ekonomik büyüme üzerinde etkili olduğuna işaret etmektedir. Services are important in terms of their contribution to economic growth as a sector in itself, in other respect, it is also important in terms of its effects on economic growth components. The rising share of services in global economy is remarkable. t is seen that the share of services sector has increased globally in the three-sector structure, which is expressed by industry, agriculture and services whereas in high-income countries, the share of services sector has reached 70% of GDP. Even though the share of services sector in world output is higher than manufacturing, the volume of goods trade is higher than the volume of services trade in all periods. In addition to existing trade barriers to liberalization of services trade; there are natural barriers such as cultural and linguistic differences, the necessity of physical or institutional existence for service delivery, and the differences in standardization varying from country to country. Therefore, the liberalization of trade in services is more complex than the liberalization of trade in goods.Besides its own employment and output, air transportation is a decisive factor for investment decisions and plays a very important role especially in terms of tourism and through improved airline connections has been facilitating international trade by enabling economies to participate in global markets and supply chains. Therefore air transportation is an important component of services sector. For air transportation which is an important service sector component, liberalisation (deregulation) has become a characteristic feature. Air transportation liberalization that is expressed with gradual removal of restrictions related to destination, frequency, capacity and price tariffs, has been spread through the change in the structure of the air service agreements. In this context, Conservative Bermuda I type agreements which were applied after the Chicago convention, has been replaced by open market and open skies agreements; as well as the bilateral agreements and multilateral agreements have implemented. In line with liberalisation process that started with domestic deregulation in America in 1978 and rapidly spread worldwide, there have been significant increases in the number of airline passengers and cargo volume throughout the world. This research investigates the impact of air passenger and cargo volume increases on economic growth for different income level country groups, including high-income (HI), upper middle income (UMI) and low middle income (LMI) countries utilizing Common Correlated Effects Model (CCE) developed by Pesaran (2006) for the period of 1980-2015. The results show that the highest effect of cargo volume on GDP obtained in HI countries compared to other countries. While the impact of cargo, and passenger volume on GDP are higher in HI and UMI countries respectively, relatively lower coefficients obtained in cargo and passenger volume in LMI countries compared to HI and UMI countries.In this research, air transportation sector in Turkey has been examined in general terms and the effects of air transport liberalisation on economic growth in Turkey has been analyzed. For this analysis, at first Aviation Liberalization Index has computed for the period of 1980-2015 for Turkey on annual basis in according with WTO-ALI methodology. The effects of calculated Aviation Liberalization Index on GDP per capita investigated with ARDL Approach. The results show that while liberalization in air transport index may not affect GDP in the short run; it affects GDP per capita positively in the long run. 337
- Published
- 2019
10. Real exchange rate misalignment and macroeconomic performance in open economies: Analysis on selected emerging market economies
- Author
-
Mamun, Abdulla Hil, Bal, Harun, İktisat Anabilim Dalı, and Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
Economics ,SGMM ,Performance ,Emerging markets ,Exchange rate ,Economic policies ,Yükselen Piyasa Ekonomileri ,Emerging Market Economies ,Reel Döviz Kuru Sapması ,Tek-Denklem Yaklaşımı ,Real Exchange Rate Misalignment ,Exchange rate policies ,Macroeconomic effects ,Performance evaluation ,Single Equation Approach ,Real exchange rates ,Ekonomi ,Macroeconomy ,Open economy - Abstract
Reel Döviz Kuru (RDK) sapmasının açık ekonomilerin makroekonomik performansı üzerindeki etkisine ilişkin geleneksel görüş, RDK sapmasının uzun dönemde makroekonomik performansı negatif yönde etkilediği üzerinde yoğunlaşmaktadır. RDK sapmasının makroekonomik performans üzerindeki etkilerini sorgulayan mevcut çalışmalardan elde edilen bulgular bazı nedenlerden dolayı yanıltıcı olabilmektedir. RDK sapma değerlerinin elde edilişinde genellikle panel veri analizlerinin kullanıldığı bu çalışmaların güçlü homojenlik varsayımları, bu çalışmalardan elde edilen bulguların güvenilirliği konusunda kuşkulara yol açmaktadır. Çoğunlukla RDK sapmalarının açık ekonomilerin büyüme performansları üzerindeki etkilerine yoğunlaşan bu çalışmaların, RDK sapmaları paralelinde değişen ticaret dengesi, toplam yurtiçi tüketim düzeyi ve yatırım düzeyi gibi temel makroekonomik büyüklüklerdeki dinamiklerini göz ardı etmekte olup, karar alma süreçlerinde daha kapsayıcı politik çıkarımları mümkün kılmamaktadır. Bu bağlamda RDK davranışlarının heterojen yapısını doğrulamak için Tek-Denklem Yaklaşımı'nın benimsendiği bu çalışmada, öncelikle seçilmiş 1980-2016 döneminde Yükselen Piyasa Ekonomileri (YPE) için denge RDK ve RDK sapma değerleri tahmin edilmektedir. Bunun ardından Blundell & Bond (1998)'in SGMM tahmin yaklaşımı analiz yöntemi takip edilerek RDK sapmalarının YPE'nin makroekonomik performansları üzerine etkisi, eksik-değerlenme ve aşırı-değerlenme bağlamında ayrı ayrı incelenmektedir. Çalışmadan elde edilen bulgular, RDK sapmasının ve onun karşıt yönlü iki alt bileşenleri (eksik-değerlenme ve aşırı-değerlenme)'nin YPE'nin büyüme performanslarını olumsuz yönde etkilediğini doğrulamaktadır. Ayrıca eksik-değerlenmenin büyüme üzerine ters yönlü etkisi, toplam tüketim düzeyini azaltmasından dolayı daha da güçlenmektedir. Eksik-değerlenme ve aşırı-değerlenmenin ticaret dengesi ve yurtiçi yatırım düzeyi üzerine etkilerine ilişkin bulgular, teorik öngörülerle uyumlu olup, eksik-değerlenmenin dış fazla ve yurtiçi yatırımları teşvik ettiği, buna karşın aşırı-değerlenmenin tam tersi yönde sonuçlar doğurduğuna işaret etmektedir. Bununla birlikte RDK sapması, dış ticaretin denge düzeyine erişimini hızlandırmakta ve yurtiçi yatırım düzeyini teşvik etmektedir. RDK sapmasının ekonomik aktive üzerinde doğuracağı olası etkiler göz önüne alındığında, RDK'nun uzun dönem denge değerinden sapmasını önleyici yönde uygulanacak politikalar, YPE'nin makroekonomik performansları bakımından büyük önem taşımaktadır.Anahtar Kelimeler: Reel Döviz Kuru Sapması, Tek-Denklem Yaklaşımı, SGMM, Yükselen Piyasa Ekonomileri. Traditional view acknowledges the detrimental impact of Real Exchange Rate (RER) misalignment on the macroeconomic performance of open economies from the long-term perspective. Findings of the earlier studies on the impact of RER misalignment on macroeconomic performance could be misleading as they typically rely on panel data methods in deriving misalignment series which is highly criticized for its strong homogeneity assumption. Moreover, they mostly investigate the growth performance of open economies in response to RER misalignment while dynamics in fundamentals like trade balance, the aggregate level of domestic consumption and domestic investment are also important to draw more inclusive decision. The study first estimates the equilibrium RER and RER misalignment of selected emerging market economies (EMEs) distinctly adopting single equation approach to confirm the heterogeneity of RER behavior in the long-run through 1980-2016 and then examines its impact on macroeconomic performance of the EMEs together with the respective impact of undervaluation and overvaluation employing Blundell & Bond's (1998) System Generalized Method of Moments (SGMM) estimation approach. Results suggest that RER misalignment and its two opposing components- undervaluation and overvaluation hurt the growth of EMEs. Again, the anti-growth effect of undervaluation is later supported by consumption regression as it finds that undervaluation dries up aggregate consumption. The impacts of undervaluation and overvaluation on the trade balance and domestic investment are in line with theoretical claims- undervaluation stimulates trade surplus and domestic investment while overvaluation erodes them. However, RER misalignment helps recover trade imbalances and promotes aggregate domestic investment. Considering the implications of RER misalignment on economic activity, avoiding distortion in RER from its long term equilibrium level is a crucial policy concern for emerging economies.Keywords: Real Exchange Rate Misalignment, Single Equation Approach, SGMM, Emerging Market Economies. 267
- Published
- 2019
11. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının belirleyicileri: Gelişmekte olan ülke örnekleri ve Türkiye
- Author
-
Kardaşlar, Ahmet, Bal, Harun, İktisat Anabilim Dalı, and Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
yolsuzluk ,Turkey ,Foreign direct ınvestment ,Economics ,corruption ,Foreign capital ,developing countries ,political risk ,Foreign direct investments ,Developing countries ,Doğrudan yabancı sermaye yatırımı ,politik risk ,Ekonomi ,Investments ,gelişmekte olan ülkeler ,Foreign capital investments - Abstract
Küreselleşmenin bir ürünü olan ve gelişmekte olan ülkeler tarafından sermaye yetersizliğini gidermek için kilit rol oynayacağı öngörülen doğrudan yabancı sermaye yatırımları (DYY), günümüzde hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin ev sahipliği yapabilmek için rekabet ettikleri bir yatırım türü olarak kabul edilmektedir. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının sağladığı avantajlar sadece düşük maliyetli üretim olmaktan ziyade ev sahibi ülkeye istihdam, teknoloji ile yönetim bilgisini de getirmekte ve teknolojinin yayılma etkisiyle birlikte başta bulunduğu endüstri olmak üzere ülke genelinde birçok avantajlar sağlamaktadır. Bu nedenle doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının belirleyicileriyle olan ilişkisinin detaylı şekilde araştırılması amaçlanmış, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ülkelere giriş ve çıkışlarında ortak parametrelerin etkileri bir arada incelenmiştir.Çalışmada doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ülkelere giriş ve çıkışlarının belirleyicilerine yönelik analizler, gelişmekte olan ülkeler ve Türkiye olmak üzere iki ayrı kategoride incelenmiştir. 16 gelişmekte olan ülke için 1996-2016 yıllık veriler doğrultusunda panel veri yöntemi kullanılarak yapılan analizler sonucunda piyasa büyüklüğü, döviz kuru, ticari açıklık, işgücü verimliliği, yolsuzluk ve politik risk ile DYY girişleri arasında pozitif yönlü ilişki bulunurken faiz oranı ile DYY girişleri arasında negatif yönlü ilişki bulunmaktadır. Benzer şekilde piyasa büyüklüğü, döviz kuru, ticari açıklık, işgücü verimliliği, yolsuzluk ve politik riskteki artışlar ülkelerden DYY çıkışlarına sebep olurken faiz oranında ki artışlar DYY çıkışlarını azaltmaktadır. Türkiye için 1986-2015 döneminde zaman serisi yöntemi kullanılarak yapılan analizler sonucunda piyasa büyüklüğü ve döviz kuru ile DYY girişleri arasında pozitif; faiz oranı ile DYY girişleri arasında negatif yönlü ilişki bulunmaktadır. Benzer şekilde piyasa büyüklüğü ve döviz kuru ile DYY çıkışları arasında pozitif; faiz oranı ve dışa açıklık ile DYY çıkışları arasında negatif yönlü ilişki bulunmaktadır. Ayrıca doğrudan yabancı sermaye yatırımlarından kişi başına düşen gayrisafi yurtiçi hasılaya doğru ve döviz kurundan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi bulunmaktadır. Çalışmadan elde edilen bulgulara göre gelişmekte olan ülkelerin uluslararası sermayeden beklediği payı alabilmesi için başta ekonomik istikrarı sağlayacak değişkenler olmak üzere politik faktörleri de göz önünde bulundurarak uygun yatırım ikliminin oluşumunu sağlaması gerekmektedir.Anahtar kelimeler: Doğrudan yabancı sermaye yatırımı, yolsuzluk, gelişmekte olan ülkeler, politik risk As product of globalization and projected to play a key role in eliminating capital shortage by developing countries, Foreign direct investment (FDI) is considered to be a form of investment in which both developed and developing countries compete to have it. The advantages of FDI bring not only low-cost production but also employment, technology and management information to the host country and provide many advantages throughout the country, including the industry where the technology is spreading. Therefore, it is aimed to examine the relationship of FDI with it's determinants in a detailed way and the effects of common parameters in the inflow and outflow of foreign direct investments are examined together.In this study, analysis on determinants of foreign direct investment and capital inflows into emerging markets output was studied in two categories which are developing countries and Turkey. As a result of the analyzes made by using panel data method according to the data of 1996-2016 for 16 developing countries, market size, exchange rate, openness, labor productivity, corruption and political risk are positively correlated with FDI inflows. Smilarly, the increases in market size, exchange rate, openness, labor productivity, corruption and political risk lead to FDI outflows from countries while increases in interest rates reduce FDI outflows. As a result of analysis using time series method for Turkey during the period 1986-2015, there is a positive correlation between market size, exchange rate and FDI inflows while there is a negative correlation between interest rate and FDI inflows. Similarly, there is positive correlation between market size, exchange rate and FDI outflows; while there is a negative relationship between interest rates, trade openness and FDI outflows. Also, there is a one-way causality relationship from foreign direct investments to GDP per capita and from foreign exchange to foreign direct investments.According to the findings obtained from the study, for developing countries to get the share they expect from international capital, it is necessary to ensure the formation of appropriate investment climate by taking into consideration the political factors, especially the variables that will provide economic stability.Key words: Foreign direct ınvestment, corruption, developing countries, political risk 181
- Published
- 2019
12. Kamu borçları ve orijinal günah göstergelerinin gelişimi: Türkiye örneği
- Author
-
Özbay, Meltem, Bal, Harun, and İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
Original sin problem ,Foreign indebtment ,Economics ,Domestic borrowing ,Borrowing ,Public debts ,Ekonomi ,Public deficits - Abstract
Dünyada 1970li yıllardan bu yana yaşanan liberalleşme ve küreselleşme ile birlikte kamu harcamalarının finansmanında iç ve dış borçlanma süreklilik gösteren hatta normal karşılanan bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaşanan gelişmeler finansal liberizasyonu da tetiklemiş ve bu süreçte finansal krizlerin sebebi itici unsurlar olarak para ve vade uyumsuzluklarının yanında borçların yapısı önem kazanmıştır. Borç yapısının temelinde ise ülkelerin yurtiçi veya uluslararasından ulusal paraları cinsinden borçlanamama durumları yatmaktadır. Bu durumu açıklamak üzere Orijinal Günah, 1990'lı yıllarda yoğun bir şekilde yaşanan krizler neticesinde Eichengreen ve Hausmann (1999) tarafından ortaya atılmış ve akabinde yapılan pek çok çalışma ile anlamlılığı onaylanmış bir kavramdır. Çalışmalarında ulusal ve uluslarararası olarak ikiye ayırdıkları Orijinal Günahı, ülkelerin yerel paraları ile dış borçlanma yapamaması ya da yurtiçi piyasasında uzun vadeli borçlanamaması durumu olarak tanımlamışlardır. Yabancı para birimi cinsinden borçlanma, özellikle gelişmekte olan ülkeler için oldukça önemli bir finansman kaynağı oluşturmaktadır.Çalışmamızda ülkelerin ulusal para cinsinden uzun vadeli ve sabit faizli borçlanamamasının nedenini menkul kıymet piyasalarının gelişmişlik düzeyi, enflasyonist bekleyişler, para politikası ve kredibilite eksikliği ile uygulanan kur rejimleri şeklinde üç başlık altında ele alınmıştır. Ülkenin ekonomik ve finansal gelişmişlik düzeyinin problemin çözümünde önemli olduğu bulunmuştur. Güçlü politika ve kurumların, kredibilitesi yüksek bir para politikasının ve dalgalı kur rejiminin varlığı sorunun açıklanmasında önem arz eden diğer faktörler olarak belirlenmiştir. Etkin çalışmayan kredi piyasasının varlığı ülkeleri söz konusu probleme karşı açık hale getirdiği tespit edilmiştir. Türkiye için yurtiçi ve uluslararası Orijinal Günahı rasyo analiz olarak incelediğimiz tezimizde uluslararası orijinal günah katsayısı 2004 yılına kadar 1 olarak hesaplanmıştır. 2000 Krizinin ardından yükselen endeks değerleri 2003 yılı düzenlemelerinin ardından iç borçlanma piyasasının göreli olarak derinleşmeye başlamasıyla, döviz kuru rejimindeki değişimin düşen enflasyon oranı ile birlikte piyasa riskini azaltmasıyla 2013 yılına kadar düşük düzeyde gerçekleşmiş olmasına karşın bu yıldan itibaren yüksek değerler almaya başlamıştır. Ayrıca Türkiye ekonomisinin uluslararası orijinal günah göstergeleri de düşük performans göstermektedir. TL nin hala konvertibil bir para birimi olmaması ve tercih edilmemesi sebebi ile uluslararası orijinal günah endeksi göreli azalmalarına rağmen 0,90 lar gibi hala çok yüksek değerlerde seyretmektedir.Uluslararası orijinal günah katsayısının bu denli yüksek oluşu yapılan çalışmaları ciddi şekilde kısıtlamaktadır. Çünkü değişim çok küçük miktarlarda gerçekleştiğinden analizlerde değişken olarak pek etkin olamamaktadır. Bu çerçevede ülkemizin atacağı politika adımlarında uluslararsı piyasalarda yerli para birimimize olan güveni arttırıcı iş birliklerine ve güven sağlayıcı yeniliklere ihtiyacı vardır. Konvertibilitesinin artmasını sağlayıcı tedbirler ile uluslarararası orijinal günah değeri dünya ekonomisine yön veren beş büyük ülke parası gibi sıfırlanmasa da en azından Avrupa ülkeleri seviyesinde gerçekleşebilecektir.Nitekim Yurtiçi orijinal günah değerleri; 2000 Krizinin ardından yükselse de 2003 yılı düzenlemelerinin ardından iç borçlanma piyasasının göreli olarak derinleşmeye başlamıştır. Döviz kuru rejimindeki değişimin düşen enflasyon oranı ile birlikte piyasa riskini azaltmasıyla küresel finansal krize kadar düşük düzeyde gerçekleşmiş olmasına karşın krizin etkisi ile en yüksek değerlere çıkmış akabinde 2012 yılında döviz cinsi ve dövize endeksli senetlerin kaldıırlması ile ciddi oranda azmaya başlamış, özellikle DSIN1 değeri sıfırlanmıştır.Buradan hareketle uluslararasından ulusal para cinsinden borçlanma imkânı bulamayan ülkelerin yurtiçinde uzun vadeli borç bulma imkânının arttırılması için çeşitli çalışmalar gerçekleştirdiğinde yurtiçi orijinal günah değerlerinde ciddi bir azalma gerçekleştirebileceği sonucuna ulaşılabilmektedir. Along with liberalization and globalization that have taken place since the 1970s in the world, the internal and external borrowing in the financing of public expenditures is a continuing phenomenon, even as a normalized phenomenon. Living developments have also triggered financial liberalization and the structure of the debt has gained importance as currency and maturity mismatches as the driving factors of financial crises in this process. On the basis of the debt structure lies the inability of countries to borrow in the national currency from the country and abroad. To explain this situation, the Original Sin, as a result of intense crises in the 1990s, projected by Eichengreen ve Hausmann (1999) and is a concept that has been verified with a lot of work done in the future. İn their work, They distinguish between domestic and external to the Original Sin is defined as the inability of countries to borrow money with their local currency or to borrow in the domestic market for long term. Borrowing in foreign currency has been an important source of financing especially for developing countries. In our study, the reason why countries cannot borrow in long term and fixed rate in national currencies are tackled under three headings: Level of development of securities markets, İnflationary expectations, Monetary policy and lack of credibility and exchange rate regimes applied. Financial and economic development is also found to be necessary in order to redeem from the original sin problem. Existence of strong policies and institutions, monetary credibility, and flexible exchange rate regime are found as other significant factors in terms of explaining the phenomenon. Countries that faces credit market imperfections and poor contract enforcement more prone to original sin problem.As a general result of the thesis we examined the analysis of domestic and external Original Sin ratio for Turkey, the original external sin rate was calculated as 1 until 2004. Then, this coefficient began to decrease as of 2016, it was realized above 0.80. Index values rising after the 2000 crisis, as the domestic borrowing market began to deepen relatively after the 2003 regulations, although the change in the exchange rate regime was at a low level until 2013, with the falling inflation rate reducing market risk, has begun to receive high values from this year. These findings suggest that low-performing in terms of external original sin indicator of Turkey's economy. As TL is still not a convertible currency and is not preferred, the foreign original sin index is still very high at 0.90, despite the relative decline.This very high formation of the international original sin coefficient is severely limits the work being done. Because the change takes place in very small quantities, it is not very effective as a variable in analyzes. In this context, our country's policy steps require confidence-building cooperation and confidence-building innovations. With measures to increase the convertibility, the international standard sin value can be realized at least at the level of the European countries, although it may not reset the five big country currencies leading the world economy.Domestic original sin values; After the 2000 crisis, the domestic borrowing market began to deepen relatively after the 2003 regulations. Although the change in the exchange rate regime has been as low as the global financial crisis with the decreasing inflation rate along with the decreasing market rate, it has risen to the highest values with the effect of the crisis followed by the exchange of foreign currency and bearish indexed securities in 2012, especially DSIN1 value has been reset.From this point of view, it is possible to reach a result that countries that can not borrow from abroad in the form of national currency can carry out various studies in order to increase the possibility of obtaining long-term debt in the country, they can considerably decrease the domestic original sin values. 202
- Published
- 2018
13. Ekonomik büyüme, sanayileşme ve orta gelir tuzağı ilişkisi: İnovasyon temelli çıkış stratejileri üzerine ampirik analizler
- Author
-
Manga, Müge, Bal, Harun, and İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
İnnovation ,Economics ,Ekonomi ,Industrialization ,Middle income trap ,Economic growth - Abstract
Dünya ekonomisinde yer alan orta gelirli ülkelerin (OGÜ) büyük çoğunluğunun uzun süreler itibariyle aynı gelir düzeyinde yer alıp, yüksek gelirli ülkeler (YGÜ) grubuna yükselememesi durumu `orta gelir tuzağı` kavramının önemli bir olgu olarak ortaya çıkmasına neden olmuştur. Orta gelir tuzağının kavramsal çerçevesi kadar ilgi uyandıran diğer bir yönü, orta gelir tuzağının arkasında yatan temel gerekçeler ve orta gelir tuzağından çıkış stratejileridir. Son dönemlerde, özellikle OGÜ'de uygulanan ihracata dayalı sanayileşme stratejilerinde belirli tıkanıklıkların yaşandığı görülmektedir. Kanchoochat ve Intarakumnerd (2014) çalışmasında, ihracata dayalı sanayileşme stratejilerinde yaşanan sorunlardan dolayı orta gelir tuzağına düşmüş olan ülkelere orta gelir tuzağından çıkışları amacıyla, ihraç edilen mal sepetlerinde ürün çeşitliliklerini arttırmaları gerektiği tavsiye edilmektedir. Genel olarak ülkenin ihracat kompozisyonu, yapısının değişmesi ve çeşitlenmesini ifade eden ihracat çeşitliliğinin, orta gelir tuzağından çıkış sürecindeki etkisinin sınanması amacıyla yapılan analizlerde, ülke grupları, orta gelir tuzağı yaklaşımlarından Robertson ve Ye (2013) yaklaşımına göre, 1975-2015 yılları itibariyle orta gelir tuzağında olan (OGT-middle income trap countries) ve orta gelir tuzağından kaçan ülkeler (KOGT-non-middle income trap) olmak üzere ayrıma tabi tutulmuştur. Bu çerçevede ilk olarak 1995-2015 yılları için OGT ve KOGT grubunda ihracat çeşitliliği ile ekonomik büyümeleri arasındaki ilişki analiz edilmiştir. Yapılan analizde ihracat yoğunluğunu/uzmanlaşmasını tespit etmek amacıyla ilgili çalışmalarda en sık kullanılan Herfindahl-Hirschman Endeksi (HHI)'nden faydanılmıştır. Yapılan analiz sonucunda OGT grubunda ihracat çeşitliliğinin ekonomik büyümeyi pozitif, KOGT grubunda ise negatif yönde etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Elde edilen sonuçlar, OGT grubunda ihracat çeşitliliğinin arttırılmasına yönelik politika uygulanması, KOGT grubunda ise ihraç edilen malların üretiminde uzmanlaşmaya yönelmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. OGT ve KOGT grubunda ekonomik büyüme için gerekli olan ihracatta çeşitlendirme ve uzmanlaşma, Cirera vd. (2015) ve Bebczuk ve Berettoni (2006) gibi çalışmalarda da ifade edildiği üzere inovasyona dayalı büyüme stratejisinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu doğrultuda, inovasyonun orta gelir tuzağından çıkış aşamasındaki etkisinin değerlendirilmesi amacıyla 1996-2015 yılları esas alınarak, OGT ve KOGT için 27 farklı inovayon göstergesi ile endeks hesaplanmaktadır. Hesaplanan inovayon endeksinin (HİE) tahmin edilmesinde Temel Bileşenler Analizinden (PCA) faydalanılmaktadır. Bu çerçevede, yapılan analizin sonraki aşamalarında HİE ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki II. Nesil Panel Veri Analiz Yöntemleri ve Dumitrescu ve Hurlin (2012) Panel Nedensellik Testleri kullanılarak analiz edilmeye çalışılmıştır. Elde edilen sonuçlarda, OGT için inovasyon göstergelerindeki gelişmelerin ekonomik büyümeye olan katkısının, KOGT grubundaki etkisine göre çok daha düşük olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Beklentilerle uygun olarak elde edilen analiz bulguları, OGT için orta gelir tuzağından çıkış bağlamında politik önerilerde bulunmaya imkan sağladığından, çalışmanın sonuç bölümünde bu doğrultuda çeşitli önerilerde bulunmaktadır. The vast majority of the middle income countries (MIC) in the world economy has been unable to increase their income from the level which they present to the high income countries group (HIC) for a long time. This phenomenon is called `middle income trap`. One of the aspects of the middle-income trap is that the underlying reasons behind the middle-income trap and exiting strategies from the middle-income trap. In recent years, it has been witnessed that MIC countries which implemented export-oriented industrialization strategies have been experiencing significant difficulties. Kanchoochat and Intarakumnerd (2014) suggest countries that have fallen to middle-income trap due to problems in export-oriented industrialization strategies should increase product diversity in exported goods baskets in order to exit from the middle income trap. Export diversity which refers to the export composition, structure and diversification of a country as a whole is examined the effect of the exit from the middle income trap. According to the Robertson and Ye (2013) approach, country groups divided in to the two groups for the period of 1975-2015 as the countries in middle income trap (MIT) and countries in non-middle income trap (NMIT). In this framework, first, the relationship between export diversity and economic growth analyzed for MIT and NMIT countries over the years of 1995-2015. To determine export intensity, the Herfindahl-Hirschman Index (HHI), mostly used in related studies utilized in the analysis. The empirical results show that the impact of export diversity on economic growth is positive for MIT group and negative for the NMIT group. According to the results, policy makers in the MIT group should focus on increasing in export diversity and the NMIT group should focus on specializing in the production of exported goods. Following Cirera et al. (2015), Mbayi (2014), Bebczuk and Berettoni (2006), MIT and NMIT countries should implement innovation-based growth strategy, such as the diversification and specialization in exports. In this direction, in order to evaluate the effect of the innovation on the exit from the middle income trap, an innovation index is calculated taking into account 27 different innovation indicators for MIT and NMIT countries for the period of 1996-2015 using the Principal Component Analysis (PCA). In this framework, the relationship between innovation index and economic growth examined employing second generation Panel Data Analysis Methods and Dumitrescu and Hurlin (2012) Panel Causality Tests. The findings show that the contribution of innovation to economic growth much lower in MIT group than the NMIT group as expected. As a result of the analysis, there are several proposals for the exit from the middle income trap in the conclusion of the study. 290
- Published
- 2018
14. Gelişmekte olan ülkeler ve Lucas paradoksu: Seçilmiş ülkeler için ampirik bir araştırma
- Author
-
Palandökenlier, Berk, Bal, Harun, İktisat Anabilim Dalı, and Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
neoclassical ,Lucas paradox ,Economics ,sermayenin marjinal getirisi ,developing countries ,doğrudan yabancı sermaye yatırımları ,Developing countries ,Foreign direct investments ,marginal return of the capital ,directly foreign capital investements ,Paradox ,Ekonomi ,gelişmekte olan ülkeler ,Lucas paradoksu ,neoklasik - Abstract
Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere (GOÜ) sermaye akımlarında gözlenen yetersizlik ve bunun ardında yatan nedenler iktisat literatüründe araştırmaya değer bir problemi de ortaya çıkarmıştır. Lucas (1990)'ın öncülüğünde başlayan bu çalışmalar esasında sermaye akımlarının özelde doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının (DYSY) gelişmekte olan ekonomilere arzu edilen düzeyde gerçekleşmemesinin nedenlerini, söz konusu yabancı yatırımların belirleyicileri çerçevesinde aramışlardır. Lucas (1990), neoklasik modelin sermaye akımlarının yönünü belirleyen temel kuralın sermayenin marjinal getirisi olduğu yönündeki açıklamaların eksik kalan taraflarını da gelişmekte olan ülkelerde pek çok yönden var olan yetersizliklere vurgu yaparak gidermeye çalışmıştır. Sermayenin neoklasik öngörülerin aksine gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere yetersiz akışının ortaya çıkardığı paradoks literatüde yaygın olarak bilinen ismiyle `Lucas Paradoksu` olarak ifade edilmektedir. Esasında bu paradoks, sermaye akımlarının yönüne ve hacmine ilişkin olmaktadır.Bu açıklamalar ışığında bu tez çalışması Lucas paradoksunun 1996-2014 yıllarını kapsayan dönemde seçili GOÜ'ler için geçerli olup olmadığının sorgulanması amacını taşımaktadır. Bu araştırma yıllık dengeli panel veri analizi yöntemiyle yapılmış ve paradoksu açıklaması muhtemel değişkenler yurt içine reel doğrudan yabancı sermaye yatırım girişleri, yığılma etkisi ve dışsallıklar, kurumsal kalite seviyesi, sermayenin marjinal getirisi, ticarette açıklık derecesi, beşeri sermaye, altyapı gelişmişliği, piyasa büyüklüğü ve makroekonomik istikrarın bir göstergesi olarak tüketici fiyat endeksi kullanılmıştır. Bu değişkenlerden reel doğrudan yabancı sermaye yatırım girişleri bağımlı değişkeni tanımlarken onun haricindekiler bağımsız değişkenler olarak ele alınmıştır. Söz konusu bağımsız değişkenler içinde paradoksu açıklaması olası değişkenlerde yer almaktadır. Esasında bunlar, sermayenin marjinal getirisi, beşeri sermaye ve kurumsal kalite düzeyidir. Tezin amacı doğrultusunda yapılan ampirik çalışmada başlangıçta Dünya Bankası (WB) (2017)'nın kişi başına düşen gelir bazlı sınıflandırmasında düşük orta gelirli, üst orta gelirli ve yüksek gelirli ülkeler grubunda yer alan 37 GOÜ için paradoksun geçerli olup olmadığı ve dolayısıyla bu ülkelere DYSY akımlarının olası belirleyicileri sınanmış ve elde edilen bulgular çerçevesinde neoklasik teorinin aksine sermayenin marjinal getirisinin GOÜ'lere DYSY girişlerinde hiçbir etkisinin olmadığı tespit edilmiştir. Bu sonuç, DYSY akımlarının diğer olası belirleyicilerine vurgu yapmaktadır. Nitekim paradoksu açıklaması diğer muhtemel değişkenlerden beşeri sermaye ve kurumsal kalite düzeyinin GOÜ'lere DYSY girişlerini belirleyen en önemli değişkenler olduğu sonucuna varılmıştır. Bu, Lucas (1990)'ın paradoksa yönelik açıklamaları ile uyumlu olduğunun bir göstergesi olmaktadır. Ayrıca, yığılma etkisi ve dışsallıklar, altyapı gelişmişliği ve piyasa büyüklüğünün DYSY girişleri üzerindeki pozitif ve anlamlı etkileri söz konusu yatırımların önemli belirleyicileri olduğunun bir göstergesi olmaktadır. Diğer taraftan ticarette açıklığın GOÜ'lere DYSY girişleri üzerinde anlamlı ancak negatif etkileri olduğu görülmüştür. Makroekonomik istikrarı temsilen alınan enflasyon düzeyinin ise DYSY girişleri üzerinde herhangi bir etkisi olamadığı sonucuna varılmıştır. Aynı amaç doğrultusunda Dünya Bankası (2017)'nın kişi başına düşen gelir bazlı sınıflandırmasında düşük gelirli 10 ülkenin de analize dahil edilerek toplamda 47 GOÜ için yapılan ampirik analizde önceki analiz için geçerli olan yöntem, belirlenen dönem aralığı, değişkenler ve bu değişkenler çerçevesinde kurulan regresyon modeli geçerli olmak üzere ulaşılan sonuçlar değerlendirildiğinde yine söz konusu seçili GOÜ'ler için Lucas paradoksunun geçerli olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla elde edilen bu sonuçlar, GOÜ'lerin daha fazla DYSY girişleri için gerek ekonomik gerekse kurumsal yapıya dayalı reform niteliğindeki politika önlemlerini uygulamaya geçirecek şekilde davranması gereğini ortaya çıkarmaktadır. Observed unsufficiency on capital transfers from developed countries (D.C.) to developing countries and underlying causes are findout a worth the search problem in economy literature. During these studies which that started leadership of Lucas (1990) looked for reasons of not to be realising in desirable status on developing ecenomies in mentioned foreign investement's determinative frames of Directly Foreign Capital Investements (DFCI). Lucas (1990) has try to decrerased via emphasize to placed many ways to unsufficiencies's minus sides of that basement rule is marginal return of the capital which that determined capital tranfering directions of neoclassical model. Opposite of neoclassical previnient paradox has been which that unsufficient transfer from developed countries to developing countries named as ''Lucas Paradox'' as its common usage name.In the light of these informations this thesis carry out that aim of investigation of if that valid or not for the elected developing countries in term of 1996 -2014 years of Lucas Paradox. This researches has been done with annually balanced analysis of panel data method and paradox explanations are possible changes real incomes investments into country. Agglomeration effects and externalities, institutional quality, marginal return of the capital, openness in trade, human capital, infrastructure developments wideness of marketing, and as an indicator of macro economical stablity, consumer price index has been used. While determined of foreign capital investement incomes directly shown dependent changes, excluded of them concerned as independent changes. Paradox explanation can be possible changes has been placed in mentioned independed changes. In fact they are marginal return of the capital, human capital and institutional quality. In the emprical study which that executed as accordance to thesis aim at the classification of per capita income of the World Bank (W.B.) (2017) on opposite of neoclassical thesis there is no effects on marginal return of the capital of the developing countries determined that DFCI in scope of gained findings of examined of DFCI transfer's indicators on 37 developing countries and valid or not of the paradox for lower middle incomes, upper middle incomes and high incomes countries. This result is emphasis to other possible indicators of DFCI transfers. Thus deduced that The most important changes which these determined to DFCI transfer to developing countries of paradox explanation other possible changes human capital and institutional quality level.This is an indicator of that is harmonized with Lucas's (1990) oriented to explanation of paradox. Also agglomeration effects and externalities, infrastructure developments and wideness of the marketings are important indicators of mentioned investments of positive and meanly effects on DFCI entrances. In other way it is seen that meanly but negative effects on DFCI entrance to developing countries of clearing on trade. Decided that inflation level which that taken by proxy macro economical stability has no effects on DFCI entrance. As accordance to same aim find a result that at classification of at per capita income based of W.B. (2017), in the emprical analyses of totally 47 developing countries included 10 low income countries valid method for previously analyses, determined term, changes and regression model which that stated in frame of these changes evaluated of results Lucas paradox is obtained on elected mentioned developing countries. In this case these gained results are shown that actual developing countries must behave as put political preventions which these reform qualifications based on economical structure into practise of developing countries for more entrance of the DFCI. 217
- Published
- 2018
15. İstikrar politikalarının gelir dağılımı üzerine etkileri: seçilmiş ülke örnekleri üzerine bir analiz
- Author
-
Taylan, Leyla, Bal, Harun, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı, and İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
unemployment ,Economics ,Economic crisis ,Panel data models ,ıncome distribution ,İstikrar politikaları ,Economic policies ,Stability policies ,Stabilization policies ,Unemployment ,Income distribution ,Ekonomi ,gelir dağılımı ,Income distribution policies ,işsizlik - Abstract
Bu çalışma ekonomik kriz kavramından hareketle, farklı iktisadi okul görüşlerine dayalı olarak kriz ortamında uygulanabilecek ekonomi politika seçeneklerini tartışmaktadır. Çalışma, kriz ortamındaki ekonomik politika seçeneklerinin ülke gelir dağılımına olan etkilerinin ölçümlenme yöntemleri ile bu yöntemlerin birbirlerine olan üstünlüklerini ilgili literatür bağlamında açıklamaktadır. Analiz vergilemenin, kamu harcamalarının, iç ve dış borçlanmanın, enflasyonun ve uygulanan dış ticaret rejiminin gelir dağılımı üzerine olan etkisini ve etki derinliğini uluslararası örneklerle okuyucuya sunmaktadır.Tüm bu açıklamalar, son dönemde iktisat kuramının ekonomik krizlerle mücadelede, salt geçmiş dönem ekonomik büyüme oranına kavuşma algılamasının günümüz ekonomik ve sosyal sorunlarına çözüm olmadığı motivasyonu ile yapılmıştır. Tez çalışmamızın uygulama bölümünde hangi iktisadi okula dayalı olarak geliştirilirse geliştirilsin gelir artışı sağlayan ortamların gelir dağılımı ve işsizlik üzerindeki etkilerini panel analizi kapsamında ele almaktadır.Anahtar Kelimeler: İstikrar politikaları, gelir dağılımı, işsizlik This master's thesis aims to explore economic policy options towards combatting economic crises and economic recovery for alternative school of thought. Study explores the impact of alternative economic crises policies on income distribution in terms of measurement techniques explored under economic literature. Economic policy impact of economic crises policies on income distribution is extended towards the impact of taxation, public expenditure policy, internal and external debt, inflation and adopted trade regime with the given international experiences.The motivation behind analyzing economic crises policy options underlines that solely income recovery policies is not fulfilling the existing economic and social expectations of today's societies. Under the empirical analysis, using the panel analysis technique we test whether income distribution and unemployment are positively influenced by income recovery. Keywords: Stabilization policies, ıncome distribution, unemployment 143
- Published
- 2018
16. Kurala dayalı ve ihtiyari para politikası tartışmaları kapsamında Taylor kuralının analizi: teori ve Türkiye örneği
- Author
-
Erdoğan, Esma, Bal, Harun, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı, and İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
Rule-based systems ,Taylor Rule ,GMM Modeli ,Economics ,Discretionary Monetary Policy ,Taylor Kuralı ,Monetary policies ,Kurala Dayalı Para Politikası ,Rule Based Monetary Policy ,İhtiyari Para Politikası ,GMM Model ,TCMB ,Ekonomi ,CBRT ,Central Bank - Abstract
TEZ11351 Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2018. Kaynakça (s. 113-120) var. xv, 127 s. : res., tablo ; 29 cm. Merkez bankasının para politikasını kurala dayalı mı yoksa ihtiyari bir şekilde mi yürütülmesi gerektiği konusu iktisat literatürün de uzun zamandır tartışılan önemli konulardan birisidir. İktisatçılar ve politika uygulayıcıları para politikasının bir kural çerçevesinde uygulanması gerektiği ve ihtiyari politikaların ekonomide zaman tutarsızlığı problemine yola açabileceği konusunda hem fikirlerdir. Fakat literatür de uygulanacak kuralın ne olması gerektiği konusunda halen bir fikir birliği sağlanamamıştır. Ayrıca MB’nin uygulayacağı kural politika uygulamaları konusunda da literatür de farklı uygulamalar mevcuttur. Bu farklı uygulardan biri de Taylor kuralıdır. Söz konusu kural, MB’nin ekonominin kurala bağlı olarak kısa dönemli nominal faiz oranı düzeyini belirlenmesini gerektiğini ifade etmektedir. Çalışmada 2001:08-2017:09 dönemi için ekonomik aktörler tarafından anlaşılması kolay ve uygulama açısından basit bir kuralı temsil eden döviz kuru değişkenin modele dâhil edildiği genişletilmiş Taylor Kuralının Türkiye ekonomisi için geçerliliği test edilmiştir. Çalışmada analiz yöntemi olarak GMM yöntemi tercih edilmiştir. Söz konusu yöntemin tercih edilme sebebi, zayıf varsayımlar altında dahi güçlü ve tutarlı katsayılara ulaşılmasını mümkün kılarak, tahmin edicilerin tutarlılığına bağlı güçlü varsayımlarda bulunmasıdır. Taylor kuralı analiz sonucunda elde edilen katsayıların MB’nin politika kararlarında sadece enflasyon açığı tepki katsayısının etkili olduğu ama çıktı açığı ve döviz kuru açığı tepki katsayılarının politika kararlarında enflasyon açığı tepki katsayısı kadar etkili olmadığı tespit edilmiştir. Çalışmadan elde edilen bulgular literatür de yer alan çalışmaları destekler nitelikte olup, söz konusu kuralın daha çok düşük enflasyon oranı ve istikrarlı büyüme oranlarına sahip ekonomilerde geçerli olabileceği sonuca ulaşılmıştır. Whether the central bank's monetary policy should be based on rules or voluntarily is one of the important issues discussed for a long time in the economic literature. Economists and policy makers agree that monetary policy must be applied within the framework of a rule, and that voluntary policies may lead to the problem of time inconsistency in the economy. However, there is still no consensus on what should be the rule in the literature. There are also different applications in the literature on rulepolicy applications that the central bank will apply. One of these different practices is Taylor rule. The rule implies that the central bank central bank's should set the shortterm nominal interest rate level depending on the rule of the economy. On the economic actors side, on study period for 2001: 08-2017: 09; the exchange rate variable, which is easy to understand and represent a simple rule in terms of implementation, is included as a model. And the validity of extended Taylor’s rule is tested for Turkey’s economy. The GMM ( Generalized method of moments) method was chosen as the method of analysis in the study. The reason why this method is preferred is, even under weak assumptions making it possible to achieve strong and consistent coefficients and offering strong assumptions depending on consistency estimators. The coefficients obtained by Taylor rule analysis shows that only the inflationary response coefficient is effective in the central bank's policy decisions. Output deficit and exchange rate openness coefficient is not as effective as inflationary response coefficient in policy decisions. Findings obtained from the tudy are supportive of the studies in the literatüre. That mentioned rule is lead to be valid on economies with a lower rate of inflation and steady growth rates.
- Published
- 2018
17. Karbon emisyonu ve uluslararası ticaret ilişkisi:Türkiye örneği
- Author
-
Loğoğlu, Selçuk, Bal, Harun, and İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
Emission ,Industrial production ,Turkish economy ,Industrial product ,Carbondioxide emission ,Economics ,Autoregressive Distributed Lag Bounds Test ,Trade ,Export ,International trade ,Export policies ,Ekonomi - Abstract
Dünya popülasyonundaki hızlı artış, teknolojik gelişmelerin sanayileşmeye pozitif katkısı, kaynaklara olan talebi de arttırmıştır. Faktörlerin bu ihtiyaçların karşılanması esnasındaki aşırı ve de bilinçsiz kullanımı, insanoğlunu, geçmişten günümüze kadarki en ciddi problemlerinden biri olan iklim değişikliği problemiyle yüzleşmesine neden olmuştur. Her ne kadar doğal nedenlerle ilintili iklim değişmeleri yaşansa da, insanların kısıtlı doğal kaynaklara olan talebinin artması, iklim değişikliğine insan etkilerinin gözle görülür şekilde katkısı olduğunu özellikle de 19.yüzyılın ortalarıyla beraber kanıtlar niteliktedir. Nitekim, insanın tarih sahnesine çıkışından, Sanayi Devrimi'ne, Sanayi Devrimi'nden günümüze kadar süren dönemde, hem yeryüzünün büyük buzul dağları ve buzullarla kaplandığı ''buzul dönemi''ne hem de buzulların gerilediği buzullar arası dönemden, bugüne kadar ki döneme dek yaşamış doğal ve beşeri çevreye büyük ölçüde zarar verdiği görülmüştür. Küresel ısınma ve iklim değişikliği, atmosferdeki gaz bileşenlerinin yapısını değiştirmiş ve ülkelerin problemi küresel ölçekte değerlendirmeye götürmelerini sağlamıştır. Önce Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçevesi Sözleşmesi (BMİDÇS), daha sonra Kyoto Protokolü ile birlikte ilk adımlar atılmış, son olarak da Paris Görüşmeleri ile bu süreç devam etmiştir. Ne var ki Amerika Birleşik Devletleri Paris İklim Görüşmeleri'nden de kendi çıkarlarına zarar vereceğini düşündükleri için çekileceklerini açıklamıştır. Anlaşmanın Çin ve Hindistan gibi ülkelere daha fazla taviz vermesi ve Amerika'nın refahını diğer ülkelere dağıtacağı düşüncesi ile bu tavrını açıklayan Amerika, aynı zamanda da Çin'in gelişen ekonomisi ve Avrupa Birliği üye ülkelerinin temiz çevre piyasasına yönelmesi sonucu avantaj elde edip, piyasadaki yerinden olmak istememesi ile de iklim görüşmelerine farklı bir boyut getirmiştir.Ayrıca ülkelerin dış ticaretlerini yakından ilgilendiren milli sorumluluklar, ilgili ülkelere belirtililerek karbon emisyon seviyelerinde azaltım yapılması istenmiştir. Ülkelerin sanayileşme kalkınmalarını, ekonomik büyüme ve kalkınmalarını etkileyecek düzeyde olan ve uluslararası ticareti hem doğrudan hem de dolaylı bir şekilde etkide bulunan bu evrensel düzenlemeler, pratikteki evrensel işbirliğini zorlaştırmıştır.Çalışma giriş ve sonuç bölümleri ile birlikte altı bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm, problemin konusu ve amacı, yöntemi ve planından oluşan girişten oluşmaktadır. İkinci bölümde ise küresel iklim değişikliği ve sera etkisi ile küresel iklim değişikliğinin geçmişten günümüze gösterdiği tarihsel değişiklikler ve sera etkisi ele alınmıştır. Üçüncü bölümde küresel iklim değişikliği konusunda atılan uluslararası adımlar incelenmiştir. Dördüncü bölümde ise Amerika, Çin, Avrupa Birliği ve Türkiye'nin iklim değişikliği konusuna yaklaşımlarına değinilmiş aynı zamanda iklim değişikliğinin ekonomik değişkenlere olan etkisinden bahsedilmiştir. Beşinci bölümde öncelikle, literatür araştırması ve ekonometrik metodoloji ile başlanırken, karbon emisyonu ve uluslararası ticaret ilişkisini OECD ülkeleri için dinamik panel veri analizi kullanılarak test edilmesi yer almaktadır. Beşinci bölümün bir diğer yarısında ise karbon emisyonu ve dış ticaret ilişkisinin , Türkiye için örneği sunulmaktadır. Son olarak altıncı bölümde ise ampirik sonuçlar değerlendirilmektedir. Bu kapsamda karbon emisyonları ve uluslararası ticaret ilişkisinin arasındaki ilişkiyi incelemek, çalışmanın temel amacını oluşturmaktadır. İlk önce dinamik panel veri yöntemi ve GMM kullanılarak 33 OECD ülkesi için 2000-2013 yılları arası verileriyle karbon emisyonu ve uluslararası ticaret ile ilişkisi incelenmiştir. Uygulama sonucunda ithalat değişkeni ve karbon emisyonu arasındaki ilişki pozitif ve anlamlı çıkarken, ihracat ile karbon emisyonu arasındaki ilişki negatif ve de anlamlı çıkmıştır. Daha sonrasında Türkiye için karbon emisyonu ve uluslararası ticaret ilişkisinin uzun dönemli varlığını ARDL yaklaşımı ile tespit edilmek amaçlanmıştır. ARDL içinse Türkiye'nin 1960 ile 2013 yılları arasındaki karbon emisyonu, ithalat, ihracat ve ağır sanayi ürünleri değişkenleri kullanılarak ilişki incelenmiştir. Çıkan %1 ile %5 arasındaki F değeri sonucu ise, Türkiye'nin protokol yükümlülüklerinin az olması ve geç kabul edilmesi sebebiyle ticaret değişkenleri ve karbon emisyonu arasındaki ilişkiye dönük kesin bir şey söylenemeyeceğini göstermekdir.Anahtar kelimeler: Karbon Emisyonu, Uluslararası Ticaret, GMM, ARDL The rapid increase in the world population and the tecnological developments' positive contribution to industrialization has increased demand for resources. The excessive and unconscious use of the factors to meet these needs has confronted mankind with the pronlem of climate change which is the of the most serious problems of the past. Global warming and climate change have changed the structure of gas components in the atmosphere and have allowed countries to take the problem to the global perspective. First the United Nations Framework Convention on Climate Change, then the Kyoto Protocol, took the first steps, and finally the Paris Negotiations continued. However, the United States has announced that they will withdraw from the Climate Talks in Paris because they think they will harm their interests. The United States, explaining this attitude with the concession more concessions to countires such as China and India and the ideo of distributing American prosperity to other countries, also concluded that China's developing economy and European Union member countries', has also brought a different dimension to climate negotiations. Although there are climate changes related to natural causes, it is evident that people's increased demand for limited natural resources is a visible contribution of human influences to climate change, especially in the mid-19th century. Indeed, from the beginning of the human history to the Industrial Revolution, from the Industrial Revolution to the present day, the Earth has lived through the glacial period, which is covered by the great glacial mountains and glaciers also these periods are effected by human activity.The national responsibilities closely related to the foreing trade of the countries, have been requested to be reduced to carbon emission levels by stating the relevant countries. These universal arrangements, which are influential in the industrialization developments of countries, economic growth and development and which directly and indirectly affect international trade, have made it difficult for universal co-operation in practice.It consists of six chapters with introduction and concluison sections in the study. The first part consists of the introduction of the subject and the purpose, method and plan of the problem. In the second part, global climate change and greenhouse effect and historical changes and global warming effect of global climate change are discussed. In the third chapter, the international steps taken in relation to global climate change have been examined. In the fourth chapter, the approaches of the United States, China, European Union and Turkey to climate change are mentioned and the effects of climage change on economic variables are metioned.. The fifth chapters begins with the literature review and econometric methodology, starting with carbon emissions and international trade relations using dynamic panel data analysis for OECD countries. In the second half, carbon emissions and trade relations are made for Turkey. Finally, in the sixth chapter, empirical results are evaluated.In this context, the study of the relationship between carbon emissions and international trade relations has been the aim of the study. Using the dynmaic paned data method and GMM, the relationship between carbon emissions and international trade was examined for 33 OECD countries between 2000-2013. As a result of the application, the relationship between import variable and carbon emission is positive and meaningful,while the relation between export and carbon emissions is negative and meanigful. After that, it was aimed to determine the long-term existence of carbon emissions and international trade relations for Turkey by using the ARDL approach. For the ARDL, the relationship between Turkey's 1960 and 2013 carbon emissions, mports, exports and heavy industrial product varieties has examined. The outcome gives us a percantage which is %1 to %5 for the result tells that Turkey wont be able to say anything definite about the relationship between the variables of trade and and carbon emissions because protocol obligations are low amd are accepted late.Keywords: Carbon Emissions, International Trade, GMM. ARDL 129
- Published
- 2017
18. Gümrük Birliği ve Türkiye ekonomisine etkileri
- Author
-
Çağlayan, Mirza Halit, Bal, Harun, İktisat Anabilim Dalı, and Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
Turkish economy ,Avrupa birliği ,Economic effect ,Economics ,Turkey - EU foreign trade ,Export ,Gümrük birliği ,europeanunion ,Customs Union ,Türkiye - AB dış ticareti ,Ekonomi ,Customs union - Abstract
TEZ10079 Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2016. Kaynakça (s. 102-110) var. xii, 111 s. : tablo ; 29 cm. Sanayileşmiş ülkeler başta olmak üzere birçok ülke 1950'lerden sonra dünya ticaretinde görülen değişikliklere uyum sağlamak ve bu değişikliklerin avantajından faydalanabilmek için iktisadi bütünleşme sürecine girmişler ve çeşitli organizasyonların içerisinde yer almışlardır. Bu organizasyonların içinde en dikkat çekeni ise Avrupa Birliği (AB) ve özelde de Gümrük Birliği (GB) olmuştur. Tarihte en çok görülen bütünleşme şekli olan GB, üyeler arasında her türlü tarife ve kotaların kaldırılmasını ve üçüncü ülkelere karşı ortak bir tarife oranı uygulanarak ortak dış ticaret politikalarının benimsenmesini ifade etmektedir. Bu çalışmada Gümrük Birliği (GB)’nin Türkiye ve AB arasındaki dış ticaret hacmi üzerine etkileri 1982-2010 dönemi kapsamında analiz edilmiştir. Çalışmanın temel amacı, GB’nin Türkiye açısından ticaret yaratıcı ve ticaret saptırıcı etkilerinin ortaya konulmasıdır. Bu amaç doğrultusunda belirlenen ihracat ve ithalat modelleri zaman serisi yöntemi kapsamında çeşitli analiz teknikleri kullanılarak tahmin edilmiştir. İhracat ve ithalat modellerine ilişkin yapılan eş-bütünleşme test sonuçlarına göre GB, Türkiye’nin AB’ye yaptığı ihracat ve AB’den yaptığı ithalat hacmini pozitif yönde etkilemektedir. Çalışmadan elde edilen genel sonuçlar, GB’nin ticaret yaratıcı etkisinin olduğunu, buna karşın bu etkinin oldukça sınırlı kaldığını göstermektedir. Türkiye’nin GB sonrası gerçekleştirdiği toplam ihracatının pazar paylarına bakıldığında AB’nin payının azalması ve üçüncü ülke pazarlarına ihracatının artması ise GB’nin Türkiye açısından ticaret saptırıcı sonuçları olmadığının bir göstergesidir. After 1950s, many countries, particularly industrialized countries entered into the process of economical integration and took their place in various organizations in order to adapt to the changes occuring in world trade and to benefit from the advantages of those changes. The most notable of these organizations has been European Union (EU) and Customs Union in particular. The Customs Union which is the most common form of integration in history refers to the removal of all kinds of tariffs anf quotas between the members and the adoption of a common external trade policy through applying a common tariff rate against the underdeveloped countries. Current study analyzes the effects of Customs Union (CU) on foreign trade volume between Turkey and EU for the period of 1982-2010. The main aim of the study is to demonstrate the trade creation and trade diversion effects of CU for Turkey. The export and import models determined for this purpose were estimated by different methods in the context of time series analysis. According to co-integration tests results, CU affects both export volume of Turkey to EU and import volume of Turkey from EU positively. Overall results show that CU induce a trade creation effect although this effect is limited. Besides, when Turkey’s export market share after CU is examined, the decrease in the share of EU and the increase in Turkey’s export to third countries indicate that trade diversion effects of CU do not exist for Turkey. Bu çalışma Ç.Ü. Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmiştir. Proje No: SYL2016-6002.
- Published
- 2016
19. Exchange rate pass-through effect in Turkey
- Author
-
Yetiz, Filiz, Bal, Harun, and İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
Exchange rate systems ,Economics ,Exchange rate policies ,Ekonometri ,Onomatopoeia ,Free exchange rate ,Econometrics ,Vector autoregression model ,Real exchange rates ,Exchange rate ,Ekonomi ,Price movement - Abstract
Bretton Woods sisteminin çökmesinin ardından pek çok ülke sabit döviz kuru uygulamasını terk ederek, dalgalı döviz kuru sistemini uygulamaya başlamıştır. Bu durum döviz kurunun fiyatlara yansıma etkisinin literatürde önemli bir araştırma konusu haline gelmesini sağlamıştır. Döviz kurunda meydana gelen değişmelerin yurtiçi fiyatlar üzerinde etkisi yansıma veya geçiş etkisi olarak tanımlanmaktadır. Döviz kurundaki değişmelerin, yurtiçi fiyatlara yansıma derecesi Türkiye gibi fiyat istikrarını hedefleyen gelişmekte olan ülke ekonomileri açısından son derece önemlidir. Bu nedenle çalışmanın temel amaçlarından birisi, Türkiye'de döviz kurlarının yurtiçi fiyatlar (ithalat fiyatları ve tüketici fiyatları) üzerindeki etkisini kıyaslamalı olarak incelemektir. Bir diğeri ise, Türkiye'de döviz kurlarının yurtiçi fiyatlara yansıma etkisi ve enflasyon arasında bir ilişki olup olmadığının test edilmesidir.Bu çalışmada Türkiye ekonomisinde döviz kuru değişimlerinin yurt içi fiyatlar üzerindeki etkisi 'Yapısal VAR (SVAR) modeli' kullanılarak analiz edilmiştir. Yansıma etkisi üç ayrı modelde ele alınmıştır. Her üç model için analizler 1994:02-2001:12, 2002:01-2013:09 ve 1994:2-2013:09 dönemlerini kapsamaktadır. Araştırmada üç farklı dönemin kullanılmasındaki amaç, dalgalı döviz kuru sistemine geçilmesiyle yansıma etkisindeki değişimleri incelemektir. Yapısal VAR modelinin yorumlanması için etki-tepki analizi ve varyans ayrıştırması modellerinden yararlanılmıştır. Elde edilen bulgular, Türkiye'de döviz kurunun yansıma etkisinin düşük olduğunu ve serbest dalgalanan döviz kuru sistemine geçilmesiyle birlikte döviz kurunun fiyatlara yansıma etkisinin azaldığını göstermektedir.Anahtar Kelimeler: Döviz kuru, yansıma etkisi, yapısal VAR modeli, etki-tepki analizi, varyans ayrıştırması. Following the collapse of Bretton Woods system, a number of countries abandoned the fixed exchange rate system and adopted floating exchange rate system. Accordingly, exchange rate pass-through effect on prices has become quite an important research subject in literature. Pass-through effect is simply the effect of exchange rate fluctuations on domestic prices. The extent to which changes in exchange rate affect domestic prices is of great importance to such developing countries as Turkey, which target price stability. For this reason, one of the main aims of the study is to make a comparative research into the exchange rate effects on domestic prices (export and import prices) in Turkey. Another aim is to analyze the relation between exchange rate pass-through effects on domestic prices and inflation in Turkey. In this study, Structural VAR (SVAR) Model was used to analyze the exchange rate pass-through effects on domestic prices in Turkey, and three models were developed for this purpose. In all the three models, analyses spanned the periods of 1994:02-2001:12, 2002:01-2013:09 and 1994:2-2013:09. The reason why three different periods were used in the study was to investigate the changes in pass-through effects following the introduction of floating exchange rate system in Turkey. For the interpretation of Structural VAR Analysis, impulse-response and variance decomposition were applied. The results have revealed that exchange rate pass-through only has a weak effect on domestic prices in Turkey and this effect has further decreased with the introduction of free floating exchange rate system.Keywords: Exchange rate, pass-through effect, structural VAR, impulse-response analysis, variance decomposition. 218
- Published
- 2015
20. Kurumlar, yönetişim ve ekonomik gelişme
- Author
-
Özdemir, Pinar, Bal, Harun, and İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
Maliye ,Organizations ,Governance ,Economics ,Panel data models ,Economy ,Economic policies ,Governance institutions ,Ekonometri ,Econometrics ,Ekonomi ,New institutional economics ,Economic developments ,Finance ,Organization - Abstract
Sosyal bilimlerin birçok alanında kullanılan, disiplinler arası bir kavram olan kurumlar, iktisat yazınında önemli bir yer tutmaya başlamıştır. North'un kavramsallaştırması ile oyunun kuralları olarak tanımlanan kurumlar, bireylerin davranış kalıplarını belirleyen kısıtları koymaktadır. Bu kısıtlar resmi veya gayri resmi nitelikte olabilir. İnsan davranışları üzerindeki etkisi her geçen gün daha fazla kabul gören kurumlar, iktisadi ve siyasi olarak sistemin işleyişini, sistemin kazan ve kaybedenlerini de belirleme gücüne sahiptir. Bu işleyiş birçok araştırmacı tarafından farklı yönleri ile alınarak kavramsallaştırılmıştır. Kurumların gelişmişlik düzeyi üzerindeki etkisini ele alan birçok kuram geliştirilmiştir. Kurumlar literatürüne bu anlamda katkı sunan önemli isimlerden biri de Daron Acemoğlu'dur. Kurumların kapsayıcı veya dışlayıcı niteliğe sahip olmasını toplumsal atışma teorisi temelinde ele alan Acemoğlu'na göre kapsayıcı kurumlara sahip ülkeler gelişme gösterebilmektedir. Çünkü bu ülkeler farklı sosyal gruplar arasında uzlaştırıcı bir iktisadi ve siyasi sistem kurgulayarak siyasi gücün tek bir kişi veya grup elinde toplanmasını engellemektedir. Böylelikle yatırım ve yenilik yapma isteği, kendi kazancına ve mülkiyetine sahip çıkabileceğini bilen bireylerin oluşturduğu toplumlarda gelişmiş olmaktadır. Gelişme probleminin önündeki en önemli sorun, elindeki siyasi gücü kaybetme kaygısı taşıyan seçkinlerin toplumun elindeki kaynakları sadece kendileri için kullanmasıdır. Siyasi kaybedenler hipotezi olarak ifade edilen bu yaklaşım, siyasi gücün ve siyasi kurumların önemine de vurgu yapar. Bu çalışmada siyasi kaybedenler hipotezi Türkiye özelinde de ele alınarak değerlendirilmiştir. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar farklı sosyal gruplar arasındaki çatışmaları uzlaştırıcı kapsayıcı kurumların oluşturulamaması, yönetişim başarısızlıklarının temel sonucu olarak görülmektedir. Ayrıca yapılan panel veri analizi ile resmi kurumların özellikle gelişmekte olan ülkelerde etkisinin yüksek olduğu sonucuna varılmıştır.Anahtar kelimeler: Kurumlar, Yeni Kurumsal İktisat, siyasi kaybedenler hipotezi,iktisadi ve siyasi kurumlar, panel veri analizi Institution as an interdisciplinary concept which is used in a vast range of social sciences has a great importance in economics literature nowadays. Related to the North, we can define it as the rule of games, which means that institutions put constrains on individuals' behaviors. These constraints can be in formal forms as well as informal ones. That the human behaviors are designed by institutions is becoming a well-accepted idea day by day, therefore it is the same to accept the functions of institutions in economics and social process; its power on determining the losers and winners of society. This process with its different sides has been investigated by scientists. Several theories are constructed for understanding the relations between institutions and development level. Daron Acemoğlu is one of the economists who have important contributions to the institutional theory. He uses inclusive and exclusive institutions concept with social conflict theories for explaining the reason for that some countries have better development level in compare to others. Since these countries succeed in establishing political and economic institutions which have ability solve social conflicts in order to prevent elites' self interested behaviors for using societies' resources. Therefore incentives for investment and innovation can grow societies which have well protected property rights and gains. The most important problem for development is the fear of elites who do not want to lose their political power. This theory is called political losers hypothesis and it underlines the importance of political institutions accompanied with political power. In this study, political losers hypothesis was investigated as a case study for Turkey's history. The main result is that Turkey's exclusive institutions have inability to solve social conflicts which cause the governance problems. Additionally, the panel data analysis results support the informal institutions' effects on development and shows how it affects the changes related to development level. 285
- Published
- 2015
21. Turizm ve ekonomik gelişme:Türkiye ekonomisi üzerine bir uygulama
- Author
-
Bayraktar, Murat, Bal, Harun, and İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
Turizm ,Turkish economy ,Economic effect ,Economics ,Time series analysis ,Economy ,Ekonomi ,Dutch disease ,Economic developments ,Tourism - Abstract
Günümüzde dünya nüfusunun belirli bir kısmı iç dünyalarını zenginleştirmek için doğal ve kültürel çevre içinde yaşama amacı ile ülke içi ya da ülkeler arası seyahat etmektedirler Turizm birçok aktivite ve bölümü bünyesinde barındıran çok boyutlu bir endüstridir Dünya Turizm ve Seyahat Konseyi ( WTTO ) verilerine göre 2012 yılında turizm sektörünün küresel GSYİH' ya doğrudan katkısı 2 trilyon dolar olup küresel istihdama katkısı ise doğrudan ve dolaylı 265 milyon kişi olmuştur. Türkiye turizm sektörü ise 2014 verileri ile yıllık 38 milyon ziyaretçi ve 35 milyar dolar turizm geliri beklemektedir ve dünyada 6. sıraya yerleşmiş bulunmaktadır. Turizm sektörü sürdürülebilirlik ilkelerinin benimsenmemesi halinde nüfusu hızla artan ve doğal kaynakları hızla tükenen ve kirlenen dünyamızda, iklim değişikliğinden en olumsuz etkilenecek sektörlerdendir. Ülkemizin de dahil olduğu Akdeniz çanağı çevresinde yer alan ülkeler gelişmiş ülkelere göre daha olumsuz etkilenecektir. Turizm sektörünün her yıl % 3-4 büyüyeceği dikkate alınırsa bu büyümenin sürdürülebilir olması önem kazanmaktadır. Bu çalışmada Türkiye'de turizm sektörünün ekonomik büyüklükleri 1969-2012 dönemi için ele alınarak, sektörün GSMH ve istihdam içerisindeki yeri ve önemi anlatılmış, zaman serisi analiz yöntemi kullanılarak turizm gelirlerinin ekonomik büyüme üzerindeki etkisi incelenmiştir.Anahtar Kelimeler: Turizm sektörü, ekonomik büyüme, hollanda hastalığı, zaman serisi analizi Humans are tend to travel abroad in order to search for new destinations and fullfil the needs to learn, watch and meet new persons. Nowadays tourism sector plays an important role on world economy and especially for developng countries. According to WTTO gross tourism sector reached for total 2 trillion dolar and around 265 million workers. World's population will reach 8 billion in the future and it will bring many enviromental problems within. Becouse tourism sector depends on climate and enviroment, the concern for sustainability of the tourism sector in the future grows every day. According to 2014 tourism datas Turkey's tourism sector reachs the 6th biggest for incoming tourists and a total of 35 billion dolars of tourism incomes. Climate changes will affect negative to the counties at the Mediterrenian Region cause every year sector grows around % 3-4 for the tourism sector. Within the context of the study, it is aimed to estimate where Turkish tourism sector stays and what should be done in order to stay at the top of the 10 countries around the world. With this aim of direction yearly data for 1969-2012 period by using , VAR approach, ADF, VECM, relation between tourism sector and economical growth will be analysied.Key Words: Tourism, turkish tourism, toursim ıncomes, dutch disease, time series analysis 187
- Published
- 2015
22. Sermaye kontrollerinin etkinliği: Yükselen piyasalar deneyimi
- Author
-
Demir, Ömer, Bal, Harun, İktisat Anabilim Dalı, and Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
Capital flows ,Economics ,sermaye kontrolleri ,Controls of capital ,Capital movements ,Emerging markets ,Sermaye akımları ,International monetary system ,event study approach ,olay inceleme yaklaşımı ,Control ,capital controls ,Real exchange rates ,Ekonomi - Abstract
Bu çalışma sermaye kontrollerinin etkinliğini sınamak amacıyla yapılmıştır. Çalışmada sermaye kontrollerinin etkinliği olay inceleme yaklaşımı ile analiz edilmektedir. Olay inceleme yaklaşımında, sermaye kontrolleri etkinliğinin belirlenen değişkenler açısından analizi; olay öncesi ve olay sonrası olmak üzere iki tanımlanmış döneme ait verilerin ortalamalarının karşılaştırılmasına dayanmaktadır. Bu bağlamda çift örnekli ortalama testi ile olay öncesini ve olay sonrasını kapsayan ikişer yıllık çeyrek dönemlik veriler kullanılarak belirtilen dönemler arasında ortalamalar açısından istatistiksel olarak anlamlı bir değişimin olup olmadığı analiz edilmektedir. Çalışma kapsamında yükselen piyasalardan Brezilya, Kolombiya, Rusya, Tayland, Filipinler ve Endonezya'nın 2006Q1-2012Q4 periyodunda uyguladıkları sermaye kontrollerinin etkinliği; net sermaye girişleri, reel efektif döviz kuru ve cari işlemler dengesi değişkenleri açısından test edilmektedir. Olay inceleme yaklaşımı ile elde edilen bulgular, sermaye kontrollerinin; net sermaye girişlerini bütün durumlarda azaltamadığını, reel efektif döviz kuru üzerindeki baskıyı çoğu durumda azaltamadığı, cari işlemler dengesinin ortalamasını ise birkaç durumda etkilediğini göstermektedir. Çalışmadan elde edilen genel sonuçlar, araştırılan ülkeler için sermaye kontrolleriyle istenen amaçlara tam olarak ulaşılamadığı göstermektedir. Son olarak, etkin bir sermaye kontrolleri politikası için, küresel piyasa ajanlarının sermaye kontrollerine olan tepkilerinin doğru tahmin edilmesi ve bu temelde sermaye kontrollerinin iyi tasarlanması ve dikkatlice uygulanması gerekmektedir.Anahtar kelimeler: Sermaye akımları, sermaye kontrolleri, olay inceleme yaklaşımı. The purpose of this study is to test the effectiveness of capital controls. In this study the effectiveness of capital controls is analyzed by the event study approach. In the event study approach, the analysis of the effectiveness of capital controls is based on comparison of the pre-event and post-event data means in the terms of determined variables. In this context, by the matched sample test, including pre-event and post-event quarterly data of two years for each period is used in the terms of two determined periyods whether there is a statistically significant change in the means. For the application on emerging markets including Brazil, Colombia, Russia, Thailand, Indonesia and the Philippines, the quarterly data of 2006Q1-2012Q4 period is used. In this study, the effectiveness of capital controls is tested in the terms of net capital inflows, the real effective exchange rates and the current account balances variables. The findings obtained by the event study methodology show that capital controls do not curb the net capital inflows in all cases, do not reduce the real effective exchange rates pressures in most cases and have impact on the average of current account balances in a few cases. The overall results suggest that capital controls is not fully achieving the desired objectives for the investigated countries. Finally, for an effective capital controls policy, the responses of global market agents to the capital controls should be estimated correctly and the capital controls should be well-designed and implemented carefully on this basis.Keywords: Capital flows, capital controls, event study approach. 175
- Published
- 2015
23. Gelişmekte olan ülkeler, sanayileşme ve ihracat: Türkiye ile seçilmiş ülke karşılaştırmaları
- Author
-
Demiral, Mehmet, Bal, Harun, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı, and İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
Turkish economy ,ihracata yönelik sanayileşme ,Economics ,dış ticarette dikey uzmanlaşma ve yurtiçi katma değer hesaplamaları ,export-oriented industrialization ,Gelişmekte olan ülkeler ,International trade ,Input-output analysis ,Industrialization ,input-output analysis ,Developing countries ,newly industrialized countries (NICs) ,Value added ,measuring vertical specialization and domestic value-added in foreign trade ,Export ,girdi-çıktı analizi ,Ekonomi ,Vertical specialization ,Industrialization policies ,yeni sanayileşmiş ülkeler (YSÜ’ler) - Abstract
Bu çalışmanın temel amacı, uyumlaştırılmış uluslararası girdi-çıktı tabloları verilerinden sektörel dikey uzmanlaşma ve yurtiçi katma değer paylarını hesaplayarak, seçilmiş Asya ülkeleri ve Türkiye'nin ihracatlarının gerçekte ne kadarının bu ülkelerde üretildiğini belirlemektir. İkinci amaç, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde uluslararası ticaretin değişen yapılarına bağlı olarak ticaret teorilerinin ve analiz araçlarının gelişimini ortaya koymaktır. Üçüncü amaç, Doğu Asya ülkelerinin ihracata dayalı istisnai sanayileşme süreçlerinde (Asya mucizesi) neyi farklı yaptıklarına ilişkin muhtemel cevapları aramaktır. Dördüncü amaç, Türkiye'nin 1980 sonrası ihracata yönelik sanayileşme sürecini, sektörel ihracat gelişmeleri ve yapısal dönüşümü ile birlikte incelemektir. Son amaç ise, geleneksel ve yeni analiz yöntemlerini kullanarak, bu ülkelerin ihracat performanslarını çok boyutlu olarak karşılaştırmaktır. Böylece Çin ve Asya etkileri de ayrıca incelenmektedir. Çalışmada, çeşitli sektörel ve toplulaştırılmış verilerden gözlenen küresel gelişmeleri ve farklı analizlerden elde edilen sonuçları şu şekilde özetlemek mümkündür: i) İhracata yönelik sanayileşme modeli ekonomik gelişmenin temeli durumundadır. ii) Ticaret önündeki engelleri büyük oranda kaldıran gelişmekte olan ülkelerin, küresel ticaret sistemine katkıları son 20 yıldır sürekli artış trendi göstermektedir. iii) Yüksek ihracat performansı için talep ve arz yönlü faktörler önemlidir. iv) Küresel değer zincirleri, çok sayıda ülkenin iş bölümü içinde birlikte üretim yaptığı, sektörler arası ve sınır ötesi üretim sistemlerini biçimlendirmektedir. Bu yapı, rekabetçilik baskılarının yanında, karşılıklı tamamlayıcılığı da geliştirmektedir. v) Sanayileşme üretimde, ihracatta ve istihdamda bir kalite gelişimini ve yapısal dönüşümü ifade etmektedir. Bu dönüşüm, 'doğal' olarak var olan karşılaştırmalı üstünlüklerden çok, Doğu Asya ülkelerinin başardığı gibi 'edinilmiş' rekabetçi üstünlüklere işaret etmektedir. vi) Uzun bir süre geri planda kalan sanayileşme politikaları, Doğu Asya mucizesinde hükumet müdahalelerinin ve sektörel uygulamaların belirleyici olduğu yönündeki konsensus ile birlikte yeniden önem kazanmıştır. Ancak, özellikle aşırı müdahalelerin, günümüzde diğer gelişmekte olan ülkeler için uygulanabilirliği ve başarısı halen tartışmalıdır. vii) Birçok küresel değer zincirinde üretimin ve ihracatın yurt dışı faktör içerikleri ile katma değer payları 1990 yılından itibaren yükselme trendindedir. Bu süreçte aramalı ticareti nihai mal ticaretinden daha fazla artmaktadır. viii) Ülkelerin ne ürettikleri ve ne ihraç ettikleri önemlidir. Uygulamada, üretim ve ihracat içeriği daha sofistike olan ülke performanslarının daha sürdürülebilir olması, inovasyonun önemini vurgulamaktadır. ix) 2000'li yıllarla birlikte ihracatını hızlı bir şekilde artıran Türkiye, makine ve motorlu taşıtlar gibi orta seviye teknolojili ürünler ihracatındaki küresel payını, geleneksel tarım ve emek yoğun gıda ve tekstil ürünleri aleyhine artırarak yapısal bir dönüşüm de yaşamaktadır. Bu dönüşüm, şimdilik, gelişmiş ülkelerin sanayileşmeme eğilimleri ve yerel avantajlardan yararlanmak için üretim süreçlerini gelişmekte olan ülkelere kaydırmaları ile açıklanabilmektedir. x) Girdi ticareti ve yeniden ihracat kaynaklı çoklu hesaplama nedeniyle, standart toplam ticaret istatistikleri ülkelerin ticaretindeki net katma değerlerini ve kazançlarını yansıtmamaktadır. Ayrıca sadece nihai malları dikkate alan 'endüstri içi ticaret' ve sadece ihracatta ithal girdi payını gösteren (ithalattaki yurtiçi içerikleri kapsamayan) 'dikey uzmanlaşma' ölçümlerinin kullanımı da sınırlıdır. Bu nedenle katma değer ticareti hesaplamaları şimdilik en uygun yöntem durumundadır. xi) 2002 yılı için Türkiye'nin toplam ihracatının ithal girdi içeriği yaklaşık yüzde 17 ve toplam aramalı talebi içinde ithal ara mallarının payı yaklaşık yüzde 16 iken, 2009 yılında toplam ihracatının yurtdışı katma değer içeriği yaklaşık yüzde 22'dir. xii) 2009 yılında Türkiye, Güney Kore, Hindistan ve Çin için imalat sanayisi ihracatında yurtiçi katma değer payları sırasıyla yüzde 74, 64, 76 ve 74 iken, toplam katma değer ihracatının toplam katma değer ithalatını karşılama oranları sırasıyla yüzde 79, 69, 67 ve 51'dir. Sonraki değerler bu ülkelerin net katma değer ithalatçısı olduklarını göstermektedir. Güney Kore (yüzde 470) ulaşım araçlarında; Türkiye (yüzde 336), Hindistan (yüzde 226) ve Çin (yüzde 316) ise tekstil, deri ve ayakkabı ürünlerinde en yüksek oranlara sahiptir. The primary purpose of this study is to determine how much of selected Asian countries' and Turkey's exports is really made in these countries measuring sectoral vertical specialization and domestic value-added from harmonized international input-output table data. Second objective is to present changing patterns of international trade in both developed and developing countries, together with the responses of evolving trade theories and their analysis tools to these changes. Third objective is to find out some possible explanatory answers to what East Asian countries did different for the exceptional export-led industrialization paths (Asian miracle). Fourth objective is to investigate Turkey's export-oriented industrialization process with demonstrations of export developments and structural transformation. The last objective is to compare export performances of these countries multidimensionally, using the traditional and new analysis methods. By doing so, China and Asia effects are also examined. The global and country-specific outlooks of various sectoral and aggregated data and main findings from different analysis techniques can be summarized as follows: i) Export-oriented industrialization model is fundamental of economic development. ii) After substantial reductions in developing countries' trade barriers, their participations in international trading system have rapidly grown over the past two decades. iii) Both demand and supply side factors are important determinants of high export performance. iv) Global value chains have formed inter-sectoral and cross-border production networks, in which, numerous countries have been manufacturing with an international division of labor. This trade in tasks also implies mutual complementarity besides rising competitive pressures. v) Industrialization is principally a process of structural transformations and upgrades in production, export and employment. This requires 'acquired' competitive advantages rather than 'natural' comparative advantages, as East Asian countries carried out. vi) After a long neglect, industrial policies have become fashionable with the rising consensus that government interventions contributed to East Asian miracle. However, the applicability and success of especially excessive regulations are still controversial for other developing countries. vii) Foreign contents and value-added shares of production and export have rapidly increased since the 1990s in most global value chains. In this process, global trade in intermediate goods has grown much faster than in final goods. viii) What countries produce and export matter. In practice, the fact that countries producing and exporting more sophisticated components have more sustainable performance, confirms the importance of innovation. ix) Turkey has not only experienced a boom in its gross export but also increased its global export share in medium-level technological manufactures mainly like machinery and motor vehicles, while reducing that of traditional agriculture and labor intensive goods such as food and textile over time since the early-2000s. This transformation, for now, can be seemingly explained by developed countries' deindustrialization processes and sliding their production stages to the developing countries to benefit locational advantages. x) Because of multiple counting, caused by export and re-export of intermediate goods, standard gross trade statistics are unable to capture countries' net value-added and gains in their trades. Furthermore, the use of the intra-industry trade calculated taking into account only final goods and vertical specialization including just import content of export (excluding export content of import) are also limited. Therefore, measuring countries' trade in value added is for now seen the most appropriate method. xi) Turkey's import content of gross export is about 17 percent; the share of input import in total input demand is about 16 percent in 2002 and foreign value-added share of gross export is about 22 percent in 2009. xii) In 2009, domestic value-added shares of manufacturing industry for Turkey, South Korea, India and China are 74, 64, 76 and 74 percent and the rates of total value-added imports covered by total value-added exports are 79, 69, 67 and 51 percent, respectively. The latter values indicate that these countries are net value-added importers in their trades. South Korea (470 percent) has the highest ratio in transport equipment while Turkey (336 percent), India (226 percent) ve China (316 percent) have in textiles, leather and footwear products. 372
- Published
- 2014
24. Kayıt dışı ekonomi ve Türkiye örneği
- Author
-
Nas, Şahin, Bal, Harun, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı, and İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
Turkish economy ,İşlem Hacmi Yöntemi ,Sabit Oran Yöntemi ,Economics ,Kayıt Dışı Ekonomi ,Trading Volume Method ,Shadow Economy ,Fiziksel Girdi Yöntemi ,The Fixed Rate Method ,The Physical Input Method ,Informal economy ,İstihdam Yöntemi ,Ekonomi ,The Employment Method - Abstract
Kayıt dışı ekonomi; ekonomik birimlerin sosyal, ekonomik, ahlaki ve hukuksal sorumluluklarını yerine getirmeyerek gerçekleştirdikleri ekonomik faaliyetlerini kamusal denetimden kaçırmak suretiyle, devleti ve toplumu zarara uğratıp ekonomik gelir elde etmesidir. Kayıt dışı ekonomi sorunu 1960'lı yılarda fark edilmeye başlamakla birlikte 1970'li yıllarda araştırmacıların ilgisini çekmiş ve literatürde yerini almıştır. 1990'lı yıllardan itibaren ülkemizin ekonomi gündemine oturarak çok sayıda farklı araştırmalara konu olmuştur. Günümüzde ise kayıt dışı ekonomi sorunu, küresel bir boyut kazanmış, dünyada tüm ekonomilerin karşılaştığı, ilgilendiği ve çözüm üretmeye çalıştıkları bir sorun haline gelmiştir. Bu bağlamda kayıt dışı ekonomi sadece az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere ait bir sorun olmakla kalmamış gelişmiş ülkelerde de farklı boyutlarda ortaya çıkan bir sorun haline gelmiştir. Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin ekonomi üzerinde yarattığı etkileri gözlemlemek ve kayıt dışı ekonominin boyutlarını tahmin etmek için bir takım yöntemler geliştirilmiştir ve bu yöntemler, doğrudan tahmin yöntemleri ve dolaylı tahmin yöntemleri olmak üzere iki başlık altında toplanmıştır. Bu yöntemlerin etkin kullanılması ve sonuçların doğru bir şekilde tahmin edilebilmesi için, kayıt dışı ekonomiye yol açan nedenlerin iyi bir şekilde tespit edilmesi gerekmektedir. Bundan dolayı sosyal, hukuki, siyasal ve ekonomik nedenlerin iyi bir şekilde analiz edilmesi ile birlikte verilerin düzenli ve doğru olması da hayati bir önem taşır.Bu çalışmada, Türkiye ekonomisinde kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin boyutlarını tahmin etmek amacıyla dolaylı yöntemlerden; istihdam yöntemi, fiziksel girdi yöntemi, sabit oran yöntemi ve işlem hacmi yöntemleri kullanılmıştır. Tahmin sonuçlarına göre Türkiye ekonomisinde kayıt dışı ekonomi büyüklüğü; istihdam yaklaşımıyla yapılan tahmin sonuçlarına göre ortalama yüzde 4,9, fiziksel girdi yaklaşımına göre ortalama yüzde 1,8, sabit oran yaklaşımına göre yüzde 26,8 ve işlem hacmi yaklaşımına göre 26,8 olarak tahmin edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Kayıt Dışı Ekonomi, İstihdam Yöntemi, Fiziksel Girdi Yöntemi, Sabit Oran Yöntemi, İşlem Hacmi Yöntemi. The shadow or unregistered economy occurs when economic units failing to fulfill their social, economic, moral and legal responsibilities, avoiding public supervision in their economic activities, and damaging state and society to achieve an economic income. The problem of shadow economy was to be noticed in 1960's and 1970's engaged attention of researchers resulting a variety of surveys. In literature, since the 1990's, the shadow economy sit on the economic agenda of our country and was to be subject of many different researches. Nowadays the informal economic matter has become a global problem which most economies in the world face, deal with and struggle to make solutions about. The shadow economy occurs just not in less developing countries but also in developed countries with different sizes.The methods of estimation for shadow economy can be gathered under two headings: Direct estimation method and indirect estimation method. To estimate the in shadow economy correctly and firmly, the things that causes the shadow economy should be well determined. Social, legal, political and economic reasons should be analyzed in a good way. Most importantly, the data should be robust and regular.In this study, for the estimation of dimensions of shadow economic activities in Turkish economy , the employment method, the physical input method, the fixed rate method and the trading volume method from indirect estimation methods were used. According to the results of the estimation study, the size of the shadow economy in Turkish economy is 4,9 % with the employment approach, 1.8 % with the physical input approach, 26,8 % with the fixed rate approach and finally 26,8 % with the trading volume approach, on average.Keywords: Shadow Economy, The Employment Method, The Physical Input Method, The Fixed Rate Method, Trading Volume Method 137
- Published
- 2014
25. Doğal kaynakların ekonomik gelişme üzerine etkisi: seçilmiş ülke deneyimleri
- Author
-
Akça, Emrah Eray, Bal, Harun, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı, and İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
crude oil exports ,Economics ,Doğal kaynak talihsizliği ,Panel data models ,Natural resources curse ,crude oil prices ,Crude oil ,ham petrol ihracatı ,Petroleum ,Economic effect ,panel veri analizi ,ham petrol fiyatı ,Ekonomi ,Natural resources ,panel data analysis ,Economic developments ,Economic growth - Abstract
TEZ10659 Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2014. Kaynakça (s. 135-147) var. xv, 148 s. : res. (bzs. rnk.), tablo ; 29 cm. Doğal kaynak donamımları ülkeleri farklı yönlerden etkilemektedir. Doğal kaynakların büyümeyi ne yönde ve ne derece etkilediği, son zamanlarda literatürde yoğun bir şekilde incelenmektedir. 1980’ler öncesi dönemde hakim olan geleneksel görüş, doğal kaynak donanımının büyümeyi teşvik ettiğini savunmuştur. 1980’lerden sonra ise doğal kaynak zengini ülkelerin doğal kaynak donanımına sahip olmayan ülkelerle karşılaştırıldığında daha yavaş bir iktisadi büyüme sergilediklerini ifade eden ‘Kaynak Talihsizliği’, üzerine geniş bir literatür oluşmuştur. Otoriter rejimler ve kötü kurumsallaşmalar, artan borçluluk ve volatilite, iç savaş ve siyasi istikrarsızlık ve Hollanda hastalığı, doğal kaynak talihsizliğinin başlıca açıklamaları olarak gösterilmektedir. Bu çalışmada doğal kaynak donanımı ve iktisadi performans arasındaki ilişki, seçilmiş 12 ülke (İran, Irak, Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan, Nijerya, Azerbaycan, Kazakistan, Rusya, Brezilya, Meksika ve Venezüella) kapsamında, 2000-2010 dönemi yıllık panel verileri kullanılarak analiz edilmiştir. Doğal kaynak donanımını temsilen ham petrol baz alınırken, ülke seçiminde ülkelerin ham petrol bakımından zengin olmaları ve dolayısıyla ham petrol ihracatçısı olmaları dikkate alınmıştır. Ayrıca petrol ihracatçısı ülkelerin seçiminde, farklı bölgelerden ülkeler seçilmesine de dikkat edilmiştir. Ülkelerin iktisadi performanslarının bir göstergesi olarak kişi başına reel GDP değişkeni alınmıştır. Açıklayıcı değişkenler ham petrol ihracat hacmi, ham petrol fiyatı, TÜFE ve reel döviz kurudur. Makroekonomik istikrarın önemini ortaya koymak ve modelin tahmin gücünü artırmak için, çalışmanın teorik modeline fiyat seviyesi ve reel döviz kuru değişkenleri dahil edilmiştir. Çalışmada ele alınan ülkelerin geneli için yapılan ampirik analizler ile incelenen açıklayıcı değişkenlerin kişi başına GDP’yi hangi yönde ve ne derece etkiledikleri belirlenmiştir. Tahmin sonuçlarına göre, kişi başına GDP ile am petrol ihracat hacmi, ham petrol fiyatları ve tüketici fiyat endeksi arasında pozitif yönlü ilişki bulunurken, reel döviz kuruyla negatif yönlü bir ilişkinin olduğu görülmektedir. Yapılan analizlerden elde edilen sonuçlara göre, petrolün söz konusu ülke ekonomilerine pozitif yönde katkı yaptığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, ham petrol ihracat miktarı ve ham petrol fiyatlarındaki bir artış kişi başına GDP’yi artırmasına rağmen, bu artışın çok küçük olduğu anlaşılmaktadır. Ham petrol ihracatından elde edilecek gelirler, çalışmada ele alınan ülkeler için oldukça büyük bir önem taşımaktadır. Bu yüzden söz konusu ülkelerin, sahip oldukları ham petrol kaynaklarını verimli bir şekilde kullanarak iktisadi performanslarını artırmaları beklenilmektedir. Ham petrol ihracatındaki ve fiyatlarındaki artışın kişi başına GDP üzerindeki pozitif etkisinin oldukça küçük olmasından dolayı, elde edilen sonuçlar bu beklentilerin gerçekleşmediğini göstermektedir. Bu sonuçlar, zengin doğal kaynak donanımına sahip ülkelerin kaynak donanımı bakımından nispeten daha fakir olanlarla kıyaslandığında daha yavaş bir büyüme sergilediklerini ifade eden ‘kaynak talihsizliği hipotezini’ ni destekler niteliktedir. Çalışmada elde edilen genel sonuçlar incelenen ülkeler için, bu kaynakları etkin kullanmaya ve kaynak talihsizliğine neden olan faktörleri engellemeye yönelik politikaların önemini ortaya koymaktadır. The endowment of natural resources effect countries in different ways. Recently, how and how much natural resources effect the growth is intensively examined in the literature. The traditional mainstream of pre-1980s indicated that natural resources abundance would promote economic growth. However, there has been a huge literature after the 1980s on ‘resource curse’ which reveals that the countries with abundant resources seem to have less economic growth performance compare to those of countries with the scarce endowment of natural resources. Authoritarian regimes and bad institutionalizations, increasing indebtedness and volatility, civil war and politicalinstability and Dutch disease are seen among main explanations of natural resources curse. In this study the relationship between natural resource endowment and economic performance was analyzed using the annual panel data for the period of 2000-2010 of selected 12 countries (Iran, Iraq, Kuwait, Qatar, Saudi Arabia, Nigeria, Azerbaijan, Kazakhstan, Russia, Brazil, Mexico, Venezuela). Natural resources endowment was proxied by crude oil, while countries were selected according to their crude oil abundance and exports. Besides, when selecting oil exporting countries, their dispersion over different regions was taken into account. The variable of real gross domestic product (GDP) per capita was taken as a main indicator of countries’ economic performance. Explanatory variables are crude oil export volume, crude oil price, CPI and real exchange rate. The variables of price level and real exchange rate are aded to the model to reveal the importance of macroeconomic stability and increase the predictive power of the model. In this context, with the empirical analyses for all selected countries in general, the study investigated how much and in which direction these explanatory variables affect the real GDP per capita. The empirical results reveal that real GDP per capita is positively associated with real GDP per capita, crude oil export volume, crude oil prices and CPI, while there is a negative relationship with real exchange rate. Main results from analyses reveal that oil production tends to contribute to the economies in the countries investigated. However, even the crude oil exports and crude oil prices increase the GDP per capita, this increase seems to be very slight. Crude oil export revenues have been crucial for the countries countries examined. Therefore, these countries are expected to use their crude oil resources effectively and improve their economic performance. Because the positive effects of crude oil export and prices on GDP per capita are found very slight, the results do not support the evidence about the realization of this expectation. The overall evidence support the ‘resource curse hypothesis’ which indicates that natural resource abundant countries tend to have less economic growth compare those of countries with scarce resources. Overall findings emphasize the importance of policies to be able to use this resources efficiently and prevent the possible factors that can cause resource curse for the countries investigated.
- Published
- 2014
26. Döviz kuru ile makroekonomik büyüklükler arasındaki ilişki :_Türkiye üzerine bir uygulama
- Author
-
Kardaşlar, Ahmet, Bal, Harun, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı, and İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
Turkish economy ,Economics ,Müşteri Emir Akımları ,Exchange rate ,Döviz Kuru Sapması ,Purchasing Power Parity ,Macroeconomic indicators ,Noise Traders ,Söylenti Tacirleri ,VAR Model ,Exchange Rate Disconnect ,Vector autoregression model ,Ekonomi ,Macroeconomy ,Macroeconomic models ,VAR Modeli ,Order Flow - Abstract
TEZ8943 Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2013. Kaynakça (s. 90-99) var. xiii, 100 s. : res. ; 29 cm. After the collapse of the Bretton Woods system, flexible exchange regime was used widely and it caused fluctuates on exchange rates and so new models were developed to describe the volatility on the exchange rates. In the structural macro based models that are used for describing exchange rate behaviour, it is accepted that exchange models are determined by fundamentals such as money supplies, inflation and interest rates. But the macro based models that are used for describing the exchange rate behaviours substantially failed in a short span of time. Empirical failure of macroeconomic models to explain short-term exchange rate movements encouraged the economists to investigate the causes of this exchange rate disconnect puzzle and to look for the new models to determine the exchange rates. What is meant by deviation of the exchange rate is not the state in which real effective exchange rate deviates from long-term real exchange rate; it is the state in which there is a weak correlation between key macro economic variables and mid and short-term exchange rates. When we examine the factors causing deviations in exchange rate, we find ourselves face to face with the general characteristics of the market(order flow, transaction costs), the differences in the behaviours of the market participants (chartist and fundamentalists, noise traders) and the differences in the appraisal attitudes of the companies(consumer currency pricing, produces currency pricing). In this study, the relation exchange rate and fundamentals was tested by using unit root and VAR( (Vector Autoregressive) methods with the help of the the monthly data gathered between 2003:Q5-2012:Q5 which belongs to the Turkey's economy. The results show that, there is a weak mid and short-term correlation between exchange rate and fundamentals and that are interpreted as exchange rates disconnect from fundamentals. Bretton Woods sisteminin yıkılmasından sonra esnek kur sistemine geçilmesiyle birlikte, döviz kurlarında büyük dalgalanmalar meydana gelmiş ve döviz kurlarındaki bu oynaklığı açıklamak üzere çeşitli modeller geliştirilmiştir. Döviz kuru davranışlarını açıklamada kullanılan geleneksel makro temelli modellerde genel olarak döviz kurlarının para arzı, enflasyon, faiz oranı gibi makroekonomik değişkenler tarafından belirlendiği kabul edilmektedir. Ancak döviz kuru davranışlarını açıklamada kullanılan makro temelli modeller kısa vadede büyük ölçüde başarısız olmuşlardır. Makroekonomik modellerin kısa vadede döviz kuru hareketlerini açıklamadaki ampirik başarısızlığı ekonomistleri döviz kuru sapmasının nedenlerini araştırmaya ve döviz kurunu belirlemek için yeni modeller araştırmaya teşvik etmiştir. Döviz kuru sapmasıyla anlatılmak istenen; cari reel efektif döviz kurunun uzun dönem (denge) reel döviz kurundan sapması değil, kısa vadede döviz kurları ile temel makroekonomik değişkenler arasında son derece zayıf bir ilişki olmasıdır. Döviz kuru sapmasına neden olan faktörleri incelediğimizde genel olarak piyasanın özellikleri (müşteri emir akımları, işlem maliyetleri), piyasa katılımcılarının davranışlarındaki farklılıklar (teknik analizciler ve temel analizciler, söylenti tacirleri) ve firmaların fiyat davranışlarındaki farklılıklar (ulusal para ile fiyatlandırma, üretici ülkenin parasına göre fiyatlandırma) ön plana çıkmaktadır. Bu çalışmada döviz kuru ile makroekonomik değişkenler arasındaki ilişki Türkiye ekonomisine ait 2003:Q5-2012Q5 dönemi aylık verilerle birim kök ve Vektör Otoregresif (VAR) yöntem kullanılarak test edilmiştir. Çalışmadan elde edilen sonuçlar döviz kuru ile makroekonomik büyüklükler arasında kısa ve orta vadede son derece zayıf bir ilişki olduğuna ve döviz kurunun makroekonomik değişkenlerden sapması olarak değerlendirileceğine işaret etmektedir. Bu çalışma Ç.Ü. Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmiştir. Proje No: İİBF2011YL3.
- Published
- 2013
27. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve Türkiye
- Author
-
Göz, Devlet, Bal, Harun, İktisat Anabilim Dalı, and Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
Capital Flows ,Foreign Direct Investments ,Economics ,Türkiye Ekonomisi ,Turkish Economy ,Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları ,Ekonomi ,Capital Outflows ,Sermaye Hareketleri ,Sermaye İhracı ,Developing Countries ,Gelişmekte Olan Ülkeler ,Foreign capital investments - Abstract
Gelişmekte olan ülkelerin, kalkınmalarını gerçekleştirebilmek için, ihtiyaç duydukları sermaye birikimini sağlayan araçlardan birisi olarak doğrudan yabancı sermaye yatırımları, teknolojik yenilik ve yönetim bilgisiyle rekabeti geliştirip istihdam yaratmak, ödemeler dengesi açıklarının kapatılmasında, büyüme ve ekonomik kalkınmanın finansmanında önemli katkılar sağlamaktadır. Bu nedenle doğrudan yabancı sermaye yatırımları, gelişmekte olan ülkeler için değerlendirilmesi gereken önemli unsurlardan biridir.Bu çalışmada, doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve Türkiye ekonomisi açısından gelişmeler analiz edilmeye çalışılmıştır. Üç bölümden oluşan çalışmanın birinci bölümünü doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını yönlendiren faktörler oluşturmaktadır. Firmaları kendi ülkeleri dışında yatırıma yönlendiren nedenlerin daha iyi anlaşılabilmesini sağlamak için bu bölümde öncelikle doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının belirleyicileri, avantajları ve dezavantajları üzerinde durulmakta, daha sonra doğrudan yabancı sermaye yatırımı teorileri ve son olarak ta doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ülkeye giriş yolları açıklanmaktadır. Çalışmanın ikinci bölümünde dünyada ve gelişmekte olan ülkelerde doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının tarihsel gelişimi ve günümüzdeki durumu sektörel ve bölgesel olarak incelenmektedir. Üçüncü bölümde ise özellikle 1980 sonrası dönemde Türkiye'ye giren ve Türkiye'den çıkan doğrudan yabancı sermaye yatırımları bölgesel ve sektörel olarak analiz edilmektedir.Türkiye ekonomisi doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına karşı olumsuz bir tutum sergilemeyen, liberal mevzuata sahip bir ülkedir. Ancak doğrudan yabancı sermaye yatırımı çekme potansiyeli açısından, sahip olduğu potansiyelin oldukça gerisinde kalmaktadır. Ayrıca ülkemize gelen yabancı sermayenin reel yatırım yerine daha çok özelleştirmeler, şirket birleşmeleri ve gayrimenkul alımı gibi alanlara yönelmesiyle yabancı sermayeden beklenen olumlu etki yetersiz kalmıştır. Bu bağlamda başarısızlığa yol açan etkenlerin araştırılması ve çözüm yoluna gidilmesi önem arz etmektedir. 1980'li yıllardan itibaren Türk firmalarını yurtdışında yatırım yapmaya yönlendiren nedenler ise araştırılması gereken bir diğer konudur. Çok fazla üzerinde durulmasa da son dönemlerde Türkiye'nin yurtdışı yatırımları giderek artmaktadır. Sermayenin yetersiz olduğu, dolayısıyla yabancı sermayeyi kendine çekebilmek için çeşitli reformlar yapan ülkemizde Türk firmaların yurtdışı yatırımları sermaye kaçışı olarak değerlendirilmektedir. Türk dış yatırımları etkinliğinin artırılması için yurtiçi yatırımların da teşvik edilmesi gerektiği ve dış yatırımların bir kamusal politikaya dayandırılması gerektiği görülmektedir.Anahtar Kelimeler:Sermaye Hareketleri, Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları, Sermaye İhracı, Gelişmekte Olan Ülkeler, Türkiye Ekonomisi Means of direct foreign investment as one of the means that provides capital accumulation developing countries need in order to realize their development makes important contribution to develop competition and create jobs with knowledge of technological innovation and management information, to pay off deficits of balance of payments and growth and in financing economic development. Therefore, foreign direct investments are one of the important elements which must be evaluated for developing countries.In this study, it has been trying to analyze of direct foreign investments that play an important role in the national economy and international capital flows and regarding to developments of Turkish economy. The first section of study that consists of 3 sections constitutes the factors that lead to direct direct foreign investments. Markers, advantages and disadvantages of direct foreign investments are focused on in order to understand the reasons why companies are investing outside their home country; additionaly the theory of direct foreign investments and finally entrance ways of direct foreign investments are described. In the second part of the study, the historical development and present status of direct foreign investments in the world and developing countries are reviewed on sectoral and regional basis. In the third section, direct foreign investments which entered to Turkey and exited from Turkey has been analyzed regionally and as sectoral in the period after 1980.Turkish economy, one of the developing countries, is a country that has liberal legislation and that does not exhibit a negative attitude towards direct foreign investments. However, Turkey remains well behind the present potential in terms of potential attracting direct foreign investments. In addition, positive effects expected from the foreign capital remains inadequate turning foreign capital to areas such as privatizations, mergers and real estate purchases rather than real investment coming to our country. In this context, to investigate factors leading to failure and its solution is of great importance. Since the 1980s the reasons why the Turkish companies invest abroad is another issue to search for. Although there is no much emphasis on it, foreign investment in Turkey is increasing in the last period. In our country which capital is insufficient, so the various reforms are made to attract foreign capital, the foreign investments of Turkish companies are assessed as capital flight. It appears that in order to increase efficiency of Turkish foreign investments it is required to encourage domestic investment and foreign investment should be based on a public policy.Key Words: Capital Flows, Foreign Direct Investments, Capital Outflows, Developing Countries, Turkish Economy. 165
- Published
- 2009
28. İç borç yönetimi ve Türkiye
- Author
-
Özdemir, Pinar, Bal, Harun, and İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
Maliye ,Sustainability ,Risk management ,Economic effect ,Economics ,Domestic borrowing ,Ekonometri ,Econometrics ,Public debts ,Ekonomi ,Debts ,Finance - Abstract
Bu tez çalışmasının amacı; iç borç yönetimi kavramını Türkiye örneği bağlamında tartışmaktır. Çalışma dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde iç borçlar ve iç borçların ekonomik etkileri ile ilgili teorik tartışmalar giriş niteliğinde verilmiştir. Bu bölüm ayrıca iç borçlara başvurulmasının temel nedeni olan kamu açıklarını da irdelemektedir. Çalışmanın ikinci bölümü iç borç yönetimi kavramını ele almakta, seçilmiş ülke örneklerinde yürütülmekte olan iç borç yönetimi faaliyetlerini irdelemektedir. Üçüncü bölümde ise ortaya konan teorik çerçeve, Türkiye örneği üzerinde incelenmektedir. Bu bölümde Türkiye de iç borç birikim sürecine ivme kazandıran ekonomik dönüşümler yanında iç borçların fiili boyutları da çok yönlü olarak ele alınmaktadır. Dördüncü bölüm, zaman serisinde eş bütünleşme yöntemi kullanılarak Türkiye de iç borçların sürdürülebilirliğini analiz etmekte, elde edilen sonuçlar ışığında iç borç yönetiminin göz önünde bulundurması gereken faktörlere dikkat çekmeye çalışmaktadır.Çalışmanın genel bulguları ise şu şekilde sıralanmaktadır. Ülkemizde profesyonel anlamda iç borç yönetimi anlayışının oluşması çok gerilere dayanmamakla birlikte hızla gelişim göstermektedir. Bu bağlamda birçok ülkede yatırımcı tabanını genişletmek amacıyla ihraç edilen endeksli senetler vb. yanında teknolojik ve kurumsal birçok yenilik takip edilmektedir. Fakat yapılan çalışmalara rağmen yüksek iç borç yükünün sürdürülememesi tehlikesi de devam etmektedir. Yapılan zaman serisi uygulamasından elde edilen sonuçlar, iç borç yönetiminin bu riske karşı borç senetlerinin alıcı profilini çeşitlendirmesi gerektiğini göstermektedir Purpose of this thesis is to discuss domestic debt management concept via to take in consideration Turkish economy. It encompassed with four section. In the first section, domestic public debt and arguments of its economic effects in literature were given as a basis. Moreover this section include public deficits as a main reason of domestic public debts. Second section explains domestic debt management concept. With selected countries experience. Third section researhes implementaion of theoric arguments on Turkey that has explained in first and second section. Fourth section analyses sustainability of domestic public debt by employing time series econometrics with cointegration model.When we order general findings of this thesis, professional debt management implementaion has short history in our country. However it may not be false to say its development is relatively fast. Successful countries new products for brodening investor base, tecnological changes and instituonal developments are followed. But high level of domestic debt/GDP ratio has a danger of unsustainability for domestic public debt.. Findings show that domestic debt managers can struggle this risk through the diversification of buyers portfolio of domestic public debt bonds.and it aims to underline some factors that has to be taken into account by debt managers. 213
- Published
- 2009
29. Bakü - Tiflis - Ceyhan ham petrol boru hattı ve Türkiye ekonomisine etkileri
- Author
-
Alper, Ali Eren, Bal, Harun, and İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
Pipelines ,Turkish economy ,Energy ,Turkey ,Economics ,Energy distribution systems ,Economy ,Enerji ,Petroleum ,Economic effect ,Energy transfer ,Petroleum pipelines ,Baku-Tbilisi-Ceyhan Petrol Pipeline ,Ekonomi - Abstract
Enerji kaynağı olarak yerini tutacak başka bir seçenek bulununcaya kadar, petrol ve doğalgaz dünya ekonomisi üzerindeki etkisini daima koruyacaktır. Ekonominin itici gücü olan enerjinin sanayide kullanılması ile birlikte dünyada petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip olmak, üretimini elde tutmak, ulaşım güzergâhlarını denetim altında bulundurmak mücadelesi başlamıştır. Bu gelişmeler ışığında Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra, kanıtlanmış 20 milyar ton petrol rezervine sahip Hazar havzası enerji ekonomisinin odağına yerleşmiştir.Bu tez çalışmasının amacı; enerji, enerji kaynakları ve enerji ekonomisi ile ilgili bir teorik çerçeve çizmek ve Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının (BTC HPBH) ekonomik etkilerini incelemek ve ulaşılan sonuçlar bağlamında öneriler sunmaktır.Çalışmada petrol ve doğalgazın mevcut arz ve talep yapıları ile arz ve talep projeksiyonları incelenmiş ve petrol ve doğalgazın önümüzdeki 30 yıllık süreçte de dünya ekonomisinin ana enerji kaynakları olacağı saptanmıştır. Ayrıca, bölgede mevcut ve planlanan enerji nakil hatları ile dünya ekonomisinin en dinamik bölümünü oluşturan enerji ekonomisi kavramı incelenmiştir. Bu bağlamda özellikle enerji kaynaklarının esnek olmayan arz ve talep yapıları dikkat çekmektedir. Literatürdeki bulgular, enerjinin hem kısa hem uzun dönemdeki ikame olanaklarının çok sınırlı olmasından dolayı, talep esnekliklerinin hem kısa hem de uzun dönemde oldukça esnek olmayan bir görünüm sergilediğini göstermektedir. Aynı esnek olmayan görünüm arz cephesinde de gözlemlenmektedir. Bunun ana nedeni enerji arzının yüksek oranda sabit sermaye yatırımlarına dayanmasıdır. Petrol ve doğal gaz talebinin inelastik bir yapı sergilemesi, bunlardan kaynaklanan şokların dünya ekonomisini derinden etkilemesine neden olmaktadır. Ancak 1973 sonrası değişen ekonomik yapılar özelliklede daha esnek hale gelen merkez bankası para politikaları ve üretimde ve tüketimde petrolü daha az yoğun kullanan ekonomiler, oluşabilecek yeni enerji şoklarının muhtemel etkilerini azaltmaktadır.Enerji kavramının teorik yapısı açıklandıktan sonra, Bakü-Tiflis-Ceyhan ham petrol boru hattının Türkiye ekonomisine etkileri mikro ve makro bazda incelenmiştir. Hattın mikro iktisadi açıdan gerçekleşen etkileri daha çok projenin inşaat aşamasında gerçekleşmiştir. Bu etkilerin ana unsurunu inşaat aşamasında yapılan kamulaştırmalar oluşturmaktadır. Güzergâh üzerindeki hane halklarının temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Bölge halkının %79,7'sinin çiftçilik dışında yapacakları veya yapabilecekleri bir işin olmadığı belirlenmiştir. Bu nedenle BTC HPBH'nın kamulaştırma safhaları dikkatle incelenmiş ve hat güzergâhının yer üstü tesisleri hariç tamamının geçici süreyle kamulaştırıldığı ve bundan dolayı oluşan zararların Dünya Bankası'nın belirlediği (OD 430) standartlarında tazmin edildiği saptanmış, dolayısıyla da projenin ciddi anlamda olumsuz mikro etkilerinin olmadığı belirlenmiştir.Projenin makro etkileri bağlamında da doğrudan ve dolaylı etkileri incelenmiştir. Doğrudan etkiler bağlamında ilk olarak vergi gelirleri ve Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nın (TPAO) saha paylarından elde etiği gelirler incelenmiştir. Bu gelirlerin BTC HPBH'nın beklenen etkilerinin çok altında kaldığı saptanmıştır. Dolaylı etkiler başlığı altında ise hattın üç etkisi incelenmiştir. Bunlar; istihdam etkisi, Türkiye'nin enerji arz güvenliğine etkisi ve Ceyhan bölgesine potansiyel etkileridir. Dolaylı etkilerden istihdam etkisinin geçici süreyle ortaya çıktığı ve hattın inşaat aşamasında geçici istihdamlar nedeniyle, şu anda var olmadığı saptanmıştır. Hattın Türkiye'nin enerji arz güvenliğine olan etkilerinin ciddi boyutlarda olduğu ve Türkiye'ye herhangi bir ek maliyet getirmeden stratejik petrol rezervleri oluşturma şansı verdiği tespit edilmiştir. Hattın üçüncü ve son dolaylı etkisi ise Ceyhan bölgesindeki potansiyel etkilerdir. Fakat bu etkilerin ortaya çıkması, Ceyhan bölgesinde kapsamlı bir kalkınma programı uygulanmasına ve bu program bağlamında bölgede bir enerji endüstrisi kurulmasına bağlıdır.Anahtar Kelimeler: Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı, Enerji Ekonomisi, Hazar Petrolleri, Türkiye Ekonomisi Oil and Natural gas will always protect its effect for world economy until any other material will be discovered that can substitude oil and natural gas as an energy source. As soon as energy has been used for industry, the struggle for having energy resources, keeping the production, controlling the transport way of energy has been started. Therefore, after the collapse of Soviet Union, The Caspian Basin, that has 20 billion tone petroleum reserves, located at the center of the energy economy.The aim of this study; is drawing a theoretical framework for energy sources and energy economy, investigation of economic effects of Baku-Tbilisi-Ceyhan oil pipeline and present suggestions according to achieved results.In this study, the current supply and demand structure of petroleum and natural gas was investigated with their supply and demand projections. It was determined that petroleum and natural gas will be the main energy resources of the world economy in the next 30 years. Besides, the current and planned energy transportation lines in the basin and energy economics which is the most dynamic part of the world economy was investigated. In this context, espicially the inelastic supply and demand structure of energy resources was attracted attention. Empirical evidences show that the demand elasticities of energy is quite inelastic both in the long and short run due to the limited substitution possibilities both in the long and short run of energy. The same inelastic structure can be observed in the supply side. The main reason behind this situation is the energy supply is mainly depends on fixed capital investment. Because of the inelastic structure of the oil and natural gas shocks deeply effect the world economy. However, changing economic situations after 1973, espicially with more flexible central bank monetary policies and economies that utilized the less petroleum both in the production and consumption decrease the possible effects of new energy shocks.After explaining the theoretical consept of energy, the effects of Baku-Tbilis-Ceyhan main oil pipeline was investigated both in the macro and micro perspective. The micro economic effects of the pipeline was appeared mainly at the construction stage. The main component of these effects are the nationalization process that occured in the construction stage. The main livelihood source of the households who live on the pipeline route are agriculture and ranching. 79,7 % of the people in that area are farmers. So, the pipeline?s nationalization phases were analyzed carefully and the whole pipeline routes except the surface facilities, temporarly nationalized and the damages were compensated according to the World Bank standarts. Hence, no serious negative micro effects can be observed.On the other hand, the macro effects of the project was analyzed both direct and indirect perspective. Taxrevenues and Turkish Petroleum Corporation?s partnership?s revenues from the petroleum areas was initially investigated for the direct perspective. It was determined that these revenues are under the expected levels. For indirect effects, the three effects of pipeline was searched. These are effects on employment, effects on Turkish energy supply security and potential effects on Ceyhan region. Employment effects occured temporarily due to the temporarily employment at the construction stage does not exist currently. The effects of the pipeline on Turkish energy supply security is significant and allows chance to generate strategic oil reserves without any additional costs. The last indirect effect is about Ceyhan region. But occurance of these effects depend on application of a comprehensive development program and establishment of an energy industry in Ceyhan region.Key Words: Baku-Tbilisi-Ceyhan Crude Oil Pipeline, Energy Economics, Caspian Oil, Turkish Economy. 147
- Published
- 2009
30. Sağlık ve sağlık harcamalarının ekonomik büyüme üzerine etkisi: Türkiye'de sağlık sektörü ve harcamaları
- Author
-
Akin, Cemil Serhat, Algan, Neşe, Bal, Harun, Özmen, Mehmet, and İktisat Anabilim Dalı
- Subjects
Economics ,Ekonomi - Abstract
ÖZETSAĞLIK VE SAĞLIK HARCAMALARININ EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNEETKİSİ: TÜRKİYE'DE SAĞLIK SEKTÖRÜ VE HARCAMALARICemil Serhat AKINYüksek Lisans Tezi, İktisat Anabilim DalıDanışman: Yrd. Doç Dr. Neşe ALGANNisan 2007, 117 SayfaBu çalışmada sağlık kavramı ve sağlık hizmeti hakkında genel bilgiler verilmiş,günümüzde gelişmiş toplumlarda giderek önem kazanan sağlık ekonomisi hakkındaaçıklamalarda bulunulmuştur. Çalışmada aynı zamanda Sağlık Harcamaları ile EkonomikBüyüme arasındaki ilişki incelenmiş, bu inceleme yapılırken Ekonomik gösterge olarak KişiBaşına Düsen Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (KBDGSYİH), Temel Sağlık Göstergeleri olarakBebek-çocuk Ölüm Hızı, Doğumda Yaşam Beklentisi, Kaba Ölüm Oranı, göstergelerikullanılmıştır. Bu çerçevede 1994-2004 yılları arasında Türkiye'nin KBDGSYİH'sı ile,Türkiye'nin temel sağlık göstergelerindeki değişimler birlikte değerlendirilmiştir.Temel sağlık göstergelerinde ilerleme kaydedebilmek için gerçekleştirilen sağlıkharcamalarının yapısının belirlenmesi ve bu harcamaları etkileyen faktörlerin tespit edilmesiönem arz etmektedir. Bir ülkenin sağlık harcamalarının yapısı ortaya konarken sağlıksistemlerinin belirleyici unsur olması sebebiyle, çalışmada öncelikle Türkiye'nin sağlıksistemi hakkında bilgi verilmiş daha sonra sistem içerisinde gerçekleştirilen toplam sağlıkharcamaları ortaya konmuştur. Türkiye'nin sağlık harcamaları yapısı incelendiğindegerçekleşen harcamalar içerisinde en büyük payın ilaç harcamalarına ait olduğu saptanmış, buyüzden ilaç harcamalarının altında yatan nedenler ulaşılan veriler ışığında tartışılmıştır.Çalışma kapsamında Türkiye sağlık ve ilaç harcamalarının büyük bir bölümünü gerçekleştirensosyal güvenlik kurumları incelenmiş, sağlık ve ilaç harcamaları 1998-2005 yılları esasalınarak ayrıntılı veri setleri ile ortaya konmuştur. Çalışmada ayrıca OECD ülkeleri sağlık veilaç harcamaları incelenerek Gayri Safi Yurtiçi Hasıla ile ilişkilendirilmiş ve sağlıkharcamaları bakımından Türkiye ile karşılaştırılmıştır.Anahtar Kelimeler:Sağlık, Kişi Başı Gelir, Sağlık harcamaları, Büyüme, İlaç harcamaları. ABSTRACTEFFECT OF THE HEALTH AND HEALTH EXPENDITURE ON ECONOMY,TURKISH HEALTH SECTOR AND EXPENDITURES FOR HEALTHCemil Serhat AKINMaster Thesis, Department of EconomicsSupervisor: Yrd. Doç Dr. Neşe ALGANApril 2007, 117 PageThis research provides general information about the health care concept and thehealth care services in addition to some explanations on the health economy, which graduallybecomes prominent in developed countries of today. The research also addresses the relationbetween health expenditures and economic growth. The research uses ?Gross NationalProduct per capita?, ?Child-Infant Mortality Rate?, ?Life Expectancy at Birth and ?GrossMortality Rate? as economic and basic health indicators. In this framework, Turkey?s GrossNational Product per capita in 1994-2004 and the changes in Turkey?s basic health indicatorsare evaluated together.Determining the structure of health expenditures and identifying the factors thatinfluence such expenditures are vitally important in terms of improvement of healthindicators. For the health systems are determinant factors in a country?s health structure, theresearch first provides information on Turkey?s health care system and then presents the totalhealth expenditures realized within the system. When the structure of Turkey?s healthexpenditure is examined, it is observed that the expenditures for drugs have the largest sharein realized expenditures; therefore, the research discusses the reasons behind the drugexpenditures in the light of the accessed data. The research also examines the social securityinstitutions that account for major portion of the health and drug expenditures in Turkey andpresents comprehensive data sets covering the health and drug expenditures between thedatum years 1998-2005. Furthermore, the research also examines the health and drugexpenditures of OECD countries, correlates such data with Gross National Product of thesecountries, and compares them with the health expenditures in Turkey.Key Words: Health, Per Capita Income, Health Expenditure, Development, PharmaceuticalExpenditure 117
- Published
- 2007
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.