Search

Bu çalışma, evli bireylerin COVID-19 nedeniyle ortaya çıkan yeni yaşam biçiminden etkilenme düzeyleri ile evlilikte stresle çift olarak baş etme ve problem çözme değişkenleri arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışma grubunu Türkiye'de yaşayan 487 evli birey (%77 kadın, %23 erkek) oluşturmaktadır. Verilerin analizinde hiyerarşik çoklu regresyon analizi kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına bakıldığında regresyon modelinin anlamlı olduğu ve COVID-19 pandemi etkisinin %46'sının evlilikte problem çözme ve stresle çift olarak baş etme ile açıklandığı bulunmuştur. Her iki yordayıcı değişkenin COVID-19 Etki Endeksi üzerindeki etkisi orta düzeydedir. Bu bulgu, çifte stresle ortak başa çıkma ve problem çözme becerisinin kazandırılması halinde çiftin zorlayıcı yaşam olayları karşısında daha fazla dayanıklılık gösterebileceğini ortaya koymaktadır. Covid 19 gibi stresli yaşam olaylarının ikili veya üçlü ilişkiler üzerindeki etkisini kişilik gibi içsel değişkenlerle açıklamak, ilişkilerin doğası hakkında daha az bilgi sağlar. Çift ilişkisinde partnerlerden birinin stresle başa çıkma ve problem çözme tarzı, karşısındaki açısından bir stres kaynağı olabilir. Bu nedenle çift ilişkisini inceleyen çalışmalarda sosyal bağlamı yansıtan çalışmalara ihtiyaç vardır., This study aims to examine the relationship between the levels of married individuals being affected by the new life form that has emerged due to COVID-19 and the variables of dyadic coping with stress and problem-solving in marriage. The study group consists of 487 married individuals (77% women, 23% men) living in Turkey. Hierarchical multiple regression analysis was used in data analysis. It is found that regression model was significant and 46% of the COVID-19 pandemic effect was explained by problem-solving in marriage and dyadic coping with stress. The effect of both predictor variables on the COVID-19 Impact Index was moderate. This finding reveals that the couple can show greater resilience in the face of challenging life events if the ability to jointly cope with stress and problem solving is acquired. Explaining the impact of stressful life events such as Covid 19 on dyadic or triadic relationships with internal variables such as personality provides less information about the nature of relationships. In a couple relationship, the way one of the partners copes with stress and solves problems can be a source of stress for the other. For this reason, there is a need for studies that reflect the social context in studies examining the couple relationship.

ÖzetGiriş: Covid 19 salgını sırasında kan ürünü yönetimi ve ihtiyacı tartışmalı bir konudur. Pandemi nedeniyle azalan kan bağışının kan ürünü yönetimine etkisi henüz belirlenmemiştir.Amaç: Bu çalışmanın amacı, COVID-19 hastalarında kan transfüzyonu oranını belirlemektir.Gereç ve Yöntem: Pandemi öncesi 01.07.2019-31.03.2020 arasındaki 9 aylık dönem ve pandemi dönemindeki 01.04.2020-31.12.2021 arasındaki 9 aylık dönem verilerin taranma süresi olarak belirlendi. Hastanemizde üretilen ya da Kızılay’dan temin edilen; COVID-19 servisleri ve yoğun bakım ünitelerinde (YBÜ) kullanılan ; tam kan, eritrosit konsantresi (EC), taze donmuş plazma (TDP), havuzlanmış trombosit konsantresi, aferez trombosit konsantresi, aferez granülosit konsantresi ve kriyopresipitat konsantresi sayıları analiz edilmiştir.Sonuçlar: Pandemi öncesi 9 aylık dönemde yoğun bakımda yatan hastalar dahil 56.936 hasta hastanemizde tedavi gördü ve pandemi döneminde ilk 9 aylık dönemde 34.931 hasta hastaneye yatırıldı. Ameliyathanede kullanılan kan ürünü sayısı %62, hastane genelinde kullanılan kan ürünü sayısı ise %22 azaldı. Pandemi öncesi dönemde 5414 olan kan bağışçısı sayısı, pandemi döneminde 3879'a geriledi. Hasta başına transfüzyon oranı 0,40'tan (pandemi öncesi dönem) 0,47'ye (pandemi dönemi) yükseldi. Yoğun bakımlarda hasta başına transfüzyon oranı pandemi öncesi dönemde yüzde 1,5 iken pandemi döneminde yüzde 1,6 oldu.Sonuç: Pandemi sürecinde merkezimizde hasta başına düşen transfüzyon sayısı artmasına rağmen elektif cerrahilerin azalmasıyla birlikte yatan hasta ve transfüzyon sayılarının azaldığı gösterilmiştir., Bacground: Blood product management and need during the Covid 19 pandemic is a controversial issue. The effect of reduced blood donation due to the pandemic on blood product management has not yet been determined.Objectives: The aim of this study is to determine the rate of blood transfusion in COVID-19 patients.Material and Method: The 9-month period between 01.07.2019-31.03.2020 before the pandemic and the 9-month period between 01.04.2020-31.12.2021 during the pandemic period were determined as the time period for scanning the data. The numbers of whole blood, erythrocyte concentrate (EC) , fresh frozen plasma (FFP), pooled platelet concentrate, apheresis platelet concentrate , apheresis granulocyte concentrate, and cryoprecipitate concentrate produced in our hospital provided for COVID-19 services and intensive care units (ICU) or obtained from Kızılay were analyzed.Results: 56,936 patients, including the patients hospitalized in the ICU, were treated in our hospital in the 9-month period before the pandemic and 34,931 patients were hospitalized in the fisrst 9-month period during the pandemic. The number of blood products used in the operating room decreased by 62% and the number of blood products used throughout the hospital decreased by 22%. The number of blood donors decreased from 5414 in the pre-pandemic period to 3879 during the pandemic period. The transfusion rate per patient increased from 0.40 (the pre-pandemic period) to 0.47 (the pandemic period). The rate of transfusion per patient was 1.5 in the pre-pandemic period in ICUs while it was 1.6 during the pandemic period.Conclusion: Although the number of transfusions per patient increased during the pandemic in our center, it was shown that the number of inpatients and transfusions decreased with the decrease in elective surgeries.

Bu araştırma, eğitim sistemi içerisinde ilk basamağı oluşturan sınıf öğretmenlerinin ‘Pandemi döneminde sınıf öğretmenliği’ kavramına ilişkin görüşlerini metaforlar yoluyla ortaya çıkarmaktır. Araştırmanın katılımcılarını 2019-2020 eğitim-öğretim yılının pandemi ilan edildiği dönemden sonrası ve 2020-2021/2021-2022 eğitim-öğretim yıllarında öğretmenliğe hala devam eden, oluşturulan çevrimiçi formu gönüllü olarak doldurmayı kabul eden, kartopu örneklem yöntemiyle seçilmiş, 194 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmanın verileri belirlenen amaç doğrultusunda hazırlanmış olan “Pandemi sürecinde sınıf öğretmenliği yapmak ……….. gibidir, çünkü ………………..” cümlesinin bulunduğu çevrimiçi bir forma verilen cevaplar ile elde edilmiştir. Araştırmada nitel araştırma yaklaşımına dayalı olgubilim deseni kullanılmıştır. Elde edilen veriler içerik analizi ile çözümlenmiştir. Yapılan analizler sonucunda katılımcılardan toplanan metaforlar ortak özellikleri ve uyumlarına göre kategorilere ayrılmış ve sonucunda 10 adet kavramsal kategori altında toplanmıştır. Bu kategoriler; tekno-öğretmen olmak, çok yönlü açılardan risk altında bulunmak, fedakâr olmak, kendini gerçekleştirememiş olmak, yılmaz olmak, önemli olmak, etkin ve dikkatli olmak, belirsiz sorumluluklar altında olmak, yol gösterici ve yönlendirici olmak ile zorlu ve yoğun bir dönemde bulunmak şeklinde sıralanabilir., This research was carried out to reveal the views of primary school teachers on the concept of "classroom teaching in the pandemic period" through metaphors. The participants of the research were selected by snowball sampling method, who still teach in the 2020-2021/2021-2022 academic year, after the pandemic of the 2019-2020 academic year was declared. Teachers voluntarily filled out the created online form. The research consists of 194 primary school teachers. The data of the research were obtained with the answers given to an online form containing the sentence "Being a classroom teacher during the pandemic process is like ……….. because ………………..”. In the research, a phenomenological design based on the qualitative research approach was used. İnitially, the online form was filled out by 224 teachers, and the information of 30 people that were irrelevant with no logical basis were removed. Appropriate forms were coded as SÖ1, SÖ2, SÖ3,…..,SÖ194 instead of real names. As a result of the content analysis, the metaphors collected from the participants were categorized according to their common features, and the metaphors were gathered under 10 conceptual categories. These categories were called “being a techno-teacher, being at risk from many aspects, being self-sacrificing, not being self-fulfilling, being indomitable, being important, being active and careful, being under uncertain responsibilities, being a guide and director, and being in a difficult and intense period”.

Bu çalışmada finansal başarısızlık kavramı detaylı olarak incelenerek, finansal başarısızlığın nedenleri, maliyeti ve tahmin yöntemleri teorik bir çerçevede ele alınmıştır. Finansal başarısızlık tahmin yöntemleri tek değişkenli ve çok değişkenli yöntemler olmak üzere 2 grupta karşılaştırmalı olarak verilmiştir. Çalışmanın yoğunlaştığı nokta ise finansal başarısızlık tahmin yöntemlerinden olan Altman Z skor yöntemi olmuştur. Altman Z modeli, çalışma mekanizması, parametreleri ve katsayıları açısından detaylı olarak ele alınmıştır. Çalışmanın uygulama aşamasında ise BİST 100 endeksinde yer alan imalat işletmelerinin Kamuyu Aydınlatma Platformu’na paylaşmış olduğu bilanço ve gelir tablosu verilerinden hareketle 2019, 2020 ve 2021 yılları için Altman Z skorları her bir işletme için hesaplanarak işletme ve alt sektörler bazında verilmiştir. Çalışmanın bir diğer odak noktası ise COVID 19 pandemisinin işletmelerin finansal başarısızlıkları üzerindeki etkilerini ölçmek olmuştur. Örneklem seçilen işletmeler için hesaplanan Altman Z skorlarına göre pandeminin etkisi taş ve toprağa dayalı sanayi, tekstil giyim eşyası deri ve metal eşya elektrikli cihaz ve ulaşım alt sektörlerinde hissedilir boyuttayken kimya-ilaç-petrol ve gıda-içecek-tütün alt sektörlerinde büyük bir etkiye ulaşılamamıştır. In this dissertation, the financial failure concept is analyzed in detail and the reasons, cost and prediction methods are discussed. Financial failure prediction methods are approached with univariate and multivariate analysis comparatively. The focus of this study is the Altman Z score model which is one of the financial failure prediction models. Mechanism, parameters and coefficients of the model are explained in depth. In the implementation chapter of the dissertation, Altman Z scores of production businesses which are located in the BIST 100 index are calculated using balance sheet and profit & loss table data for years 2019, 2020 and 2021. The results of the calculations are listed by sub-sector and business in the dissertation. The other focus of the study is to measure the financial failure impact of the COVID 19 pandemic on the businesses. According to results obtained from the sample, there is a perceptible impact on stone and soil based industry, textile-skin, metalware-transport industry whereas the food-drink-tobacco industry and chemistry-medicament-oil industry are not affected substantially.

Gezegenimizde bulunan sınırlı kaynakların sorumsuzca tüketilmesi gelecek nesillerin yaşamını tehdit etmektedir. Bunun fark edilmesi ile birlikte 1970’li yıllardan itibaren kaynakların daha bilinçli tüketilmesine yönelik çalışmalar sürdürülmektedir. Bu çalışma kapsamında BM 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin 2020 yılında dünyayı etkisi altına alan pandemi sürecinden nasıl etkilendiğinin Türkiye bağlamında gerçekleştirilen kurumsal faaliyetlerin irdelenmesi ile ortaya konulması amaçlanmaktadır. Araştırma, pandemi sürecinin SKHya olan etkilerine yönelik ikincil veri kullanılarak saha taraması modeli çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Saha taraması için belirlenen amaçlı örneklem doğrultusunda veri seti şirketlerin 2020 sürdürülebilirlik raporlarından elde edilmiştir. Betimsel analiz tekniği ile incelenen raporlar ilk olarak gerçekleştirdikleri uygulamalar bağlamında SKH ile eşleştirilmiş sonrasında yapılan açık ve eksen kodlama ile ortaya çıkan kategoriler doğrultusunda tema ve alt temalar oluşturulmuştur. Araştırma kapsamında Engel ve Schutt (2005)’un nitel veri analizi aşamaları takip edilmiştir. Bulgular neticesinde pandemi sürecinde sürdürülebilir kalkınma hedeflerine yönelik az sayıda iyileşmeye rastlanırken çoğu alanda gerilmenin gerçekleştiği görülmüştür. Halen içerisinde bulunduğumuz bu süreçte işletmelerin SKHya yönelik farkındalıklarının artması ve sürece rağmen hedefler doğrultusunda ilerleme kaydedilmesine katkı sağlanması gerekmektedir., The irresponsible consumption of limited resources on our planet threatens the lives of future generations. With the realization of this, studies have been carried out for more conscious consumption of resources since the 1970s. Within the scope of this study, it is aimed to reveal how the UN 2030 Sustainable Development Goals were affected by the pandemic process that affected the world in 2020 by examining the institutional activities carried out in the context of Turkey. The research was carried out within the framework of the field survey model, using secondary data on the effects of the pandemic process on the SDGs. In line with the sample determined for the field survey, the data set was obtained from the companies' 2020 sustainability reports. The reports, which were examined with descriptive analyzes, were first matched with the SDGs in the context of the practices they carried out, and then themes and sub-themes were created in line with the categories that emerged with the open and axial coding. Within the scope of the research, the qualitative data analysis stages of Engel and Schutt (2005) were followed. As a result of the findings, while there were few improvements in terms of sustainable development goals during the pandemic process, it was seen that tension occurred in most areas. In this process we are currently in, it is necessary to increase the awareness of the enterprises regarding the SDGs and to contribute to the progress in line with the targets despite the process.

Tüm dünyayı etkisi altına alan COVİD-19 pandemisiyle mücadele kapsamında ülkeler salgınla mücadele edebilmek için çeşitli tedbirler almaktadır. Ülkemizde de bu mücadele halen sürdürülmektedir. Bu çerçevede ülkemizde uygulanan tedbirlerden birisi de açık ve kapalı alanlarda maske takma zorunluluğudur. Uygulanan bu tedbir birçok temel hak ve özgürlüğün sınırlanması anlamına gelmektedir. Bunlardan bazıları, Anayasanın 19’uncu maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği, 23’üncü maddesinde düzenlenen yerleşme ve seyahat hürriyeti, 34’üncü maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkıdır. Dolayısıyla maske takma zorunluluğu tedbiri, temel hak ve hürriyetlerinin sınırlandırılması rejimi çerçevesinde bir değerlendirmeyi hak etmektedir. Söz konusu tedbir ülkede yürürlükte bulunan olağan dönem koşulları altında getirilmiştir. Dolayısıyla inceleme öncelikle olağan dönem hukuk normları kapsamında yapılacaktır. Daha sonra olağanüstü hâl ilan edilse idi böyle bir tedbir mevcut hukuk normları kapsamında alınabilir miydi sorusunun cevabı değerlendirilecektir. Bu değerlendirme, olağanüstü halin ilan edilmesi halinde uygulanması gereken 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu ve bu dönemde çıkarılabilecek olan olağanüstü dönem cumhurbaşkanlığı kararnamesi kapsamında yapılacaktır., Within the scope of the fight against the COVID-19 pandemic, which affects the whole world, countries take various measures to get rid of the epidemic. In this context, one of the measures implemented in our country is the obligation to wear masks in the public sphere. This measure means the restriction of many fundamental rights and freedoms. Some of these are personal freedom and security regulated in article 19, freedom of residence and travel regulated in article 23, and the right to organize meetings and demonstrations regulated in article 34 of the constitution. Therefore, the measure of obligation to wear a mask should be evaluated within the framework of the restriction of fundamental rights and freedoms. This measure was brought under the ordinary conditions in the country. Therefore, firstly the examination will be made within the scope of ordinary legal norms. Later, if a state of emergency had been declared, the answer to the question of whether such a measure could have been taken within the scope of current legal norms will be evaluated. It will be done within the scope of the Law No. 2935 on the State of Emergency and the extraordinary presidential decree that may be issued in this period.

Bu araştırmanın amacı, Covid 19 pandemisinin okul yönetimine yansımalarını incelemektir. Araştırma nitel araştırma deseninde ve durum çalışması modelinde tasarlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubu, 2020-2021 öğretim yılında İstanbul’da görevli 16 okul müdürü ve 34 okul müdür yardımcısı olmak üzere 50 kişiden oluşmaktadır. Araştırmanın verileri araştırmacılar tarafından geliştirilen yapılandırılmış 4 açık uçlu soru yardımıyla elektronik ortamda toplanmış, içerik analizi ve betimsel analiz yardımıyla değerlendirilmiştir. Araştırma bulgularına göre okul yöneticileri pandemi sürecinde yürütülen uzaktan eğitim uygulamalarının yeterli olmadığını ve geliştirilmesi gerektiğini düşünmektedir. Pandemi sürecinde etkili planlama yapılamaması, derslerin takip edilememesi, teknolojik araç-gereç eksikliği ve ekonomik nedenlerden dolayı okul yönetiminde sorunlar yaşanmaktadır. Okul yöneticileri bu kriz döneminde karşılaştıkları sorunları çözebilmek için iletişim, iş birliği, planlı olma, emirleri sorgulamama ve hoşgörüye dayalı genellikle bireysel yöntemleri tercih etmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, pandemi gibi kriz durumlarında okullara yönelik acil durum planlaması yapılabilir. Okul yöneticileri, öğretmenler, öğrenciler ve veliler için teknolojik araçlara erişim ve etkili kullanım konusunda ulusal düzeyde bilgilendirme çalışmaları yürütülebilir., The aim of this research is to examine the reflections of the Covid 19 pandemic on school management. The research was designed in qualitative research design and case study model. The study group of the research consists of 50 people, including 16 school principals and 34 school assistant principals working in Istanbul in the 2020-2021 academic year. The data of the research were collected electronically with the help of 4 open-ended questions developed by the researchers and evaluated with the help of content and descriptive analysis. School administrators think that the distance education applications carried out during the pandemic process are not sufficient and should be improved. There are problems in school management due to the inability to make effective planning during the pandemic process, the inability to follow the lessons, the lack of technological tools and equipment, and economic reasons. School administrators generally preferred individual methods based on communication, cooperation, planning, not questioning orders, and tolerance in order to solve the problems they faced during this crisis period. Emergency planning can be made for schools in crisis situations such as pandemics. Information studies can be carried out at the national level on access to and effective use of technological tools.

Bu araştırmada amaç lisans ve yüksek lisans eğitimini eğitim yönetimi dışında farklı alanlarda tamamlamış kişilerin doktora eğitimlerinde eğitim yönetimi ve denetimi programını tercih etmelerindeki sebepleri, derslerde yaşadıkları zorlukları, bu zorluklarla başa çıkabilme yollarını ve programa uyum sağlama süreçlerine covid 19 pandemisinin etkisini tespit edebilmektir. Araştırma nitel araştırma yöntemine göre tasarlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde özel bir üniversitede 2019-2020 eğitim öğretim yılında eğitim yönetimi ve denetimi doktora programına başlamış ve halen bu programda devam eden 8 öğrenci oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Veri analizinde içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Görüşme formlarına verilen cevaplardan ortak kodlar ve temalar oluşturulmuştur. Araştırma sonunda farklı alan mezunlarının eğitim yönetimi ve denetimi doktora programını eğitimin geniş kapsamından ötürü istekli olarak tercih ettikleri veya mevcut iş ve eğitim olanakları gibi şartlardan dolayı zorunlu tercih ettikleri görülürken doktora eğitimleri sırasında da farklı alan mezunu olmaları kaynaklı eğitimle ilgili alt yapılarının olmaması ve iş hayatı ile öğrenciliği birlikte yürütmekle ilgili sorunlar yaşadıkları tespit edilmiştir. Ayrıca covid 19 pandemisinin de doktora sürecine bazı avantaj ve dejavantajlar getirdiği sonucuna varılmıştır., The aim of this research is to determine the reasons why people who have completed their undergraduate and graduate education in different fields other than educational administration prefer the education management and supervision program in their doctoral education, the difficulties they experience in the courses, the ways to cope with these difficulties and the effect of the covid 19 pandemic on the adaptation processes to the program. The research was designed according to the qualitative research method. The study group of the research consists of 8 students who started the education administration and supervision doctorate program in a private university in the Turkish Republic of Northern Cyprus in the 2019-2020 academic year and are still continuing in this program. A structured interview form was used as a data collection tool. Content analysis method was used in data analysis. Common codes and themes were created from the answers given to the interview forms. At the end of the research, it is seen that graduates of different fields willingly prefer the education management and supervision doctorate program due to the wide scope of education or because of the conditions such as current job and education opportunities, while they do not have education-related infrastructure and work life due to the fact that they are graduates of different fields during their doctoral education. It has been determined that they have problems with carrying out their studentship together. In addition, it was concluded that the covid 19 pandemic also brought some advantages and disadvantages to the doctoral process.

This paper was presented orally at the ICGYSE 2020 1.st International Congress on Gifted Young Scientists Education (ICGYSE) held in Istanbul between November 20 and 22, 2020 This compilation study aims to review e-learning in the context of gifted students during the period in which distance education started to be conducted in Turkey during the pandemic. The study discusses and offers recommendations on the definitions, positive and negative aspects, and limitations of e-learning by using a deductive method. Families and teachers are responsible for positively channeling the desire and curiosity, which require continuity of the gifted students through technology and the internet. For this reason, the recommendations presented in the study were aimed at this target group. “Document review,” one of the qualitative research techniques, is used as a data collection tool in line with the purpose of the research. The information obtained from the document review is analyzed, interpreted and compiled to cover the research's purpose. E-learning, which is an alternative solution for the gifted students to reach knowledge to satisfy their high sense of curiosity and lifelong learning needs, can be defined as the interaction of students with the teacher and other students according to their individual differences and learning pace, and the realization of learning by using the opportunities offered by the internet and technology. Based on this definition, utilizing e-learning to support the lifelong learning needed by gifted students can be an important solution during the pandemic process. The students are now able to receive distance education that was made possible by legislative regulations as part of the measures taken due to the Covid-19 pandemic, which has increased its impact throughout the world since the early days of 2019. In this context, mentoring must be provided to all students, including the gifted students, and it should be ensured that they use technology together with the internet and learn on their own. Therefore the study investigates how gifted students can effectively use the e-learning method and access information through distance education, technological resources, and the internet. In addition, the study refers to the advantages and disadvantages of e-learning for gifted students. The study makes recommendations to teachers who will conduct the education process and families in order for them to manage the process positively. Bu derleme çalışmasının amacı, pandemi sürecinde Türkiye'de uzaktan eğitimin uygulanmaya başladığı dönemde e-öğrenmeyi üstün yetenekli öğrenciler bağlamında incelemektir. Çalışmada kullanılan tümdengelim yöntemi ile eöğrenmenin tanımı, olumlu ve olumsuz yönleri ile sınırlılıkları hakkında tartışmalar yapılmış ve önerilerde bulunulmuştur. Üstün yetenekli öğrencilerin bitmek bilmeyen istek ve meraklarının teknoloji ve internet aracılığıyla olumlu yönde kanalize edilmesinden aileler ve öğretmenler sorumludur. Bu nedenle çalışmada sunulan öneriler bu hedef kitleye yönelik olmuştur. Araştırmanın amacı doğrultusunda verilere ulaşmak için nitel araştırma tekniklerinden biri olan “doküman incelemesi” kullanılmıştır. Doküman incelemesinden elde edilen bilgiler, araştırmanın amacını kapsayacak şekilde analiz edilip, yorumlanarak derlenmiştir. Üstün yetenekli öğrencilerin yüksek merak duygusu ve yaşam boyu öğrenme ihtiyaçlarını karşılamak için bilgiye ulaşmalarında alternatif bir çözüm olan e-öğrenme, öğrencilerin bireysel farklılıklarına ve öğrenme hızlarına göre öğretmen ve diğer öğrencilerle etkileşim kurmak, internet ve teknolojinin sunduğu imkanları kullanarak öğrenmenin gerçekleştirilmesini sağlamak olarak tanımlanabilir. Bu tanımdan yola çıkarak üstün yetenekli öğrencilerin ihtiyaç duyduğu yaşam boyu öğrenmeyi desteklemek açısından e-öğrenmeden yararlanmak, pandemi sürecinde önemli bir çözüm olabilir. 2019 yılının ilk günlerinden itibaren tüm dünyada etkisini artıran Covid-19 pandemisi nedeniyle alınan tedbirler kapsamında yasal düzenlemelerin mümkün kıldığı üzere öğrenciler uzaktan eğitim almaktadır. Bu kapsamda üstün yetenekli öğrenciler de dahil olmak üzere tüm öğrencilere mentorluk sağlanmalı, teknolojiyi internet ile birlikte kullanmaları ve kendi kendilerine öğrenmeleri sağlanmalıdır. Dolayısıyla bu çalışma üstün yetenekli öğrencilerin e-öğrenme yöntemini nasıl etkin bir şekilde kullanabileceklerini ve uzaktan eğitim, teknolojik kaynaklar ve internet aracılığıyla bilgiye nasıl erişebileceklerini araştırmaktadır. Ek olarak, çalışma üstün yetenekli öğrenciler için e-öğrenmenin avantaj ve dezavantajlarına değinmektedir. Ayrıca, eğitim sürecini yürütecek öğretmenlere ve ailelere süreci olumlu yönetebilmeleri için önerilerde bulunmaktadır.

Bu çalışmanın amacı, pandemi döneminde yaşanan kaygı ve sosyal izolasyonun akademisyenlerin mesleklerine olan yabancılaşma düzeylerine etkisini ve psikolojik olarak güçlü olmanın akademik yabancılaşmayı azaltıcı etkisini araştırmaktır. Bunun yanında akademik performans ile akademisyenliğe yabancılaşma ve psikolojik dayanıklılık ilişkisi de incelenmiştir. Araştırmanın katılımcılarını, Türkiye’nin 75 ilinden 684 akademisyen oluşturmaktadır. Araştırma verileri online anket tekniği ile toplanmıştır. Veriler üzerinde SPSS ve Amos paket programları kullanılarak; betimsel analizler, ilişki analizi ve yapısal eşitlik modellemesi yapılmıştır. Bulgulara göre pandemi döneminde akademisyenlerin mesleklerine yabancılaşma düzeyleri tüm boyutlarda artış göstermiştir. Bununla birlikte akademisyenlerin kendine ve araştırmaya yabancılaşmaları ile akademik performansları arasında olumsuz etki görülmüş. Akademik performans ve psikolojik dayanıklılık ile olumlu ilişkili bulunmuştur. Ayrıca psikolojik dayanıklılık akademisyenliğe yabancılaşmayı tüm boyutlarda azaltmaktadır., The aim of this study is to investigate the effect of worry and social isolation experienced during the pandemic period on the level of alienation from academicians' professions and the effect of being psychologically strong on the alienation to academicianship. In addition, the relationship between academic performance and alienation from academicians and psychological resilience was also examined. 684 scholars from 75 provinces in Turkey constitute the sample of the study. Research data were collected by online questionnaire technique. Using SPSS and Amos package programs on the data; descriptive analysis, correlation analysis and structural equation modeling were done. According to the findings, during the pandemic period, the level of alienation of academicians from their profession increased in all dimensions. However, a negative effect was observed between academicians' alienation from themselves and research and their academic performance. A positive correlation was found between academic performance and psychological resilience. In addition, psychological resilience reduces the alienation to academicianship in all dimensions.