Mescid-i Aksâ, Müslümanların genel kabulüne göre Kudüs topraklarında bulunmaktadır. Bu hususta özellikle kadim Sünni kaynaklar ittifak halindedir. Ancak günümüzde çeşitli gerekçelerle Mescid-i Aksâ’nın yeri ile ilgili farklı görüş ve iddialar ortaya atılmakta, mezkûr Mescid’in Kudüs’ten başka yerde aranması gerektiği ileri sürülmektedir. Bu görüş ve iddia sahiplerinden biri de ilim dünyasında önemli bir yere sahip olan ve muasır İslâm tarihçileri arasında otorite olarak kabul edilen Muhammed Hamîdullah’tır. Hamîdullah, Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’nın, Kur’ân’da bahsedilen el-Mescidü’l-Aksâ olamayacağını, ayette zikredilen Mescid-i Aksâ’nın Kudüs’te değil semada aranması gerektiğini iddia etmektedir. Hamîdullah’ın bu iddiası kabul edildiği takdirde mezkûr mescidin Kudüs’te olduğunu bildiren onlarca rivayetin ve bu rivayetlere dayalı pek çok yorumun problemli hale geleceği ve tartışmalı olacağı muhakkaktır. Bu nedenle Hamîdullah’ın konuya ilişkin iddia ve delillerinin ele alınıp ayrıntılı bir biçimde ortaya konulması ve incelenmesi gerekmektedir. İşte bu çalışmada, Mescid-i Aksâ’nın semada bulunduğuna ilişkin Hamîdullah tarafından ileri sürülen görüş ve gerekçelerin, eleştirel bir bakış açısıyla incelenip değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Bu bağlamda ortaya konulan yorum ve yaklaşımların tutarlı ve isabetli olmayıp tenkid ve tartışmaya açık olduğu, bu hususta ileri sürülen iddiaların sağlam delillere dayanmayıp tatmin edici olmaktan uzak bir kısım tevillerden ibaret olduğu okuyucuların dikkatlerine sunulmaktadır. Özet: İslâm Tarihi üzerine ciddî araştırmalarıyla tanınan Muhammed Hamîdullah’ın değişik konularda kadim Ehl-i Sünnet ulemasından farklı, kendisine özgü münferit bazı fikir ve görüşlerinin olduğu bilinen bir husustur. Hamîdullah’ın farklı görüşlerinden biri de Mescid-i Aksâ’nın yeri ile ilgilidir. O, konuya ilişkin bir kısım iddialar ortaya atmakta, çeşitli gerekçelerle Kur’ân-ı Kerim’de zikri geçen Mescid-i Aksâ’nın Kudüs’te değil, semada olabileceğini öne sürmektedir. Bu makalede Mescid-i Aksâ’nın yerine dair Hamîdullah’ın ileri sürdüğü farklı görüşler eleştirel bir bakış açısıyla ele alınıp değerlendirilerek konunun aydınlatılması amaçlanmaktadır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Hamîdullah’ın bu konudaki gerekçeleri şunlardan ibarettir:Mi‘râc, yeryüzünden göklerin ötesine yapılan bir yolculuktur. Hamîdullah’a göre böylesine muazzam bir hadisede Kur’ân’ın sadece Mekke’den Beyt-i Makdis’e yapılan seferden/Kudüs’ten bahsettiğini söylemek makul değildir. Hamîdullah şöyle bir istidlâlde de bulunur: İsrâ sûresinin birinci ayetinde geçen “el-Mescidül-Aksâ” ifadesi, “En Uzak Mescid” anlamına gelir. Rûm sûresinin üçüncü ayetinde ise Filistin toprakları “Edna’l-Ard/En Yakın Ülke” olarak tavsif edilir. Bu duruma göre “En Uzak Mescid”in “En Yakın Ülke”de olmaması gerekir. Dolayısıyla “En Uzak Mescid” semalarda bulunan bir Mescid’dir. Hamîdullah, bahis mevzuu olan mescidin bazı hadis metinlerinde ‘Mescidü’l-Aksâ’ şeklinde geçtiğini, oysa “el-Mescidü’l-Aksâ” ile “Mescidü’l-Aksâ” terkipleri arasında dilbilgisi yönünden farklılık olduğunu belirterek ayette zikredilen el-Mescidü’l-Aksâ’nın Kudüs’le bir ilgisinin olmadığını iddia eder. Ona göre bazı hadis metinlerinde yer alan “Mescidü’l-Aksâ” ifadesi isim tamlaması terkibindeyken, Kur’ân-ı Kerim’deki “el-Mescidü’l-Aksâ” ifadesi sıfat tamlaması terkibindedir. Buna göre el-Mescidü’l-Aksâ ile Mescidü’l-Aksâ ayrı ayrı mekânlardır. Hadislerde isim tamlaması halinde geçen Mescidü’l-Aksâ Kudüs’te, ayette sıfat tamlaması halinde geçen el-Mescidü’l-Aksâ ise semada bulunan bir mescid olmalıdır. Hamîdullah’ın bir başka iddiasına göre Buhârî’nin hocasının hocası Ebu’l-Yemân, mescitlerden bahseden hadisi naklederken bu mescitten el-Mescid’ül-Aksâ olarak değil Îliyâ’ diye söz etmektedir. Yani ona göre erken dönem kaynaklarında el-Mescidü’l-Aksâkavramı yer almayıpÎliyâ’kavramı kullanılmıştır. Şu ifadeler de Hamîdullah’a aittir: “…Müslim bu hadisi rivâyet ederken ne “Mescidü’l-Aksâ” ne de “el-Mescidü’l-Aksâ” ifadelerini kullanır. Bunların yerine Îliyâ’” ifadesini kullanır”.Yine Hamîdullah’ın, -kendi ifadesiyle- zannına göre İsrâ sûresinin yedinci ayetinde geçen “el-Mescid” terimi de birinci ayetteki el-Mescidü’l-Aksâ için değil, bu Îliyâ’ için kullanılmıştır. Kezâ Hamîdullah’ın zannına göre Emevi halifesi Abdülmelik’in (26-86 h./646-705 m.) Kudüs’te inşa ettirdiği Kaya Mescid’ine (Mescidü’s-Sahre) verdiği Mescidü’l-Aksâ ismi, İmam Buhârî’nin yaşadığı devirde (194-256 h./810/870 m.) o kadar yaygın hale gelmişti ki o sırada bu Mescid’in eski adı olan Îliyâ’ tamamen unutulmuştu. İşte bu sebeple bazı hadis ravileri o devirde artık unutulmuş bulunan bu ismi ifade etmek ve onu anlatabilmek üzere daha yaygın olan Mescidü’l-Aksâ ismini kullanıyorlardı.Yukarıdaki veriler ve yaklaşımlar doğrultusundaHamîdullah’ın ileri sürdüğü görüş ve gerekçelerincelemeye vedeğerlendirmeye tabi tutulduğunda bunlarındoğru ve tutarlı olmadığı anlaşılmaktadır.Evvela belirtmek gerekir ki, Mescid-i Aksâ’nın semada olduğuna ilişkin ileri sürülen görüş ve iddialar, öncelikle Mescid-i Aksâ’nın Kudüs’te bulunduğuna işaret eden ayetlere ve söz konusu mescidin o topraklarda bulunduğuna delalet eden çok sayıda sahih hadise aykırı olduğu gibi tefsir kaynaklarına ve tarihî rivayetlere de ters düşmektedir. Buna mukabil İsrâ sûresinde zikredilen el-Mescidü’l-Aksâ’nın semada bulunduğuna dair ne bir ayet, ne de bir rivayet bulunmaktadır.Hamîdullah’ın, yeryüzünden göklerin ötesine yapılan muazzam bir hadisede Kur’ân’ın sadece Kudüs’ten bahsettiğini düşünmenin makul olmadığına dair görüşünün isabetli olmadığını düşünüyoruz. Çünkü bu muazzam hadisenin hangi bölümünün çok daha önemli olduğu veya hangi tarafının Kur’ân’da yer alması gerektiği hususu, insanların takdirini aşmaktadır. Bunun takdiri ancak Allah’a aittir. Ayrıca İsrâ sûresinin birinci ayetinde bahsedilen hadisenin, Mekke’den Beyt-i Makdise yapılan fevkalade bir yolculuktan ibaret olduğuna dair nakledilen bilgilerin, bir yorum ya da söylentiden ibaret olmayıp sahih hadislerle sabit olduğunu unutmamak gerekir. Rûm sûresinin üçüncü ayetine dayanarak Mescid-i Aksâ’nın Kudüs’te değil, semada olduğunu iddia etmek doğru değildir. Çünkü mezkûr ayette geçen “el-Ard” kelimesinin birkaç manaya gelme ihtimali vardır. Üstelik İsrâ sûresinin birinci ayetindeki “el-Aksâ” nitelemesi iki ülke arasındaki uzaklığı ifade için değil, iki mescit arasındaki mesafeyi ifade için zikredilmiştir. Bazı hadis metinlerinde Mescid-i Aksâ’nın “Mescidü’l-Aksâ” şeklinde isim tamlaması olarak zikredilmesi de söz konusu mescidin semada olmasını gerektirmez. Zira hadis metinlerinin pek çoğunda bu ifade sıfat tamlaması şeklinde kaydedilmiştir. Ayrıca bazı hadis metinlerinde Mescid-i Harâm da “el-Mescidü’l-Harâm” şeklinde sıfat tamlaması olarak değil, “Mescidü’l-Harâm” şeklinde isim tamlaması olarak kaydedilmektedir. Hamîdullah’ın mantığından hareket edilecek olursa Mescid-i Harâm’ı da yerde değil gökte aramak icap edecektir ki şu ana kadar ne Hamîdullah, ne de bir başkası böyle bir iddiada bulunmuştur. Hamîdullah’ın, Ebu’l-Yemân’ın bu mescitten el-Mescid’ül-Aksâ olarak değil Îliyâ’ diye söz ettiğini ileri sürerek erken dönem kayıtlarında el-Mescidü’l-Aksâ teriminin kullanılmadığına işaret etmesi de doğru bir tespit değildir. Çünkü gerek Ebu’l-Yemân’dan önce yaşamış olan gerekse Ebu’l-Yeman ile çağdaş olan hadis ve tarih otoriteleri, eserlerinde el-Mescidü’l-Aksâkavramını kullanmış ve bu kavramın Kudüs veya Beytü’l-Makdis ile ilgili olduğuna dair birçok rivayet kaydetmişlerdir. Hamîdullah’ın Müslim’de “Mescidü’l-Aksâ” veya “el-Mescidü’l-Aksâ” ifadelerinin yer almadığına, bunun yerine “Îliyâ’” ifadesinin kullanıldığına dair tespiti de hatalıdır. Zira Müslim, bu hadisi rivâyet ederken “Îliyâ’” ifadesinin yanı sıra “Mescidü’l-Aksâ” ve “el-Mescidü’l-Aksâ” ifadelerine de yer vermiştir.İsrâ sûresinin yedinci ayetinde geçen “el-Mescid” teriminin birinci ayetteki el-Mescidü’l-Aksâ için kullanılmadığını iddia etmek de mesnedsiz bir yorumdan ibarettir. Çünkü ayetlerin konteksi ve Arapça gramer kaideleri, İsrâ sûresinin yedinci ayetindeki mescitten kastın birinci ayetteki el-Mescidü’l-Aksâ için kullanıldığını sarahaten ortaya koymaktadır. Hamîdullah’ın, Emevilerin Kudüs’te yaptırdıkları mâbede Mescid-i Aksâ ismini verdiklerini, Emevilerden sonra Buhârî döneminde bu ifadenin giderek yaygınlaştığını ileri sürmesi de tenkid ve tartışmaya açıktır. Çünkü adı geçen mâbed, o dönemde Mescidü’l-Aksâ şeklinde değil, el-Mescidü’l-Câmi‘ olarak isimlendirilmektedir. Bu caminin ilk olarak el-Mescidü’l-Aksâ şeklinde isimlendirilmesi, Emevilerden yaklaşık üç asır sonrasına tekabül etmektedir. Buhârî’den önceki dönemlerde hadis kaynaklarında geçen el-Mescidü’l-Aksâ tabiri ise, Emevilerin yaptırdığı cami için değil,o günkü Kudüs’ün güney doğu köşesinde yer alan harem alanının tamamı için kullanılmıştır.Bütün bu bilgilerden, yapılan tenkid ve değerlendirmelerden, Mescid-i Aksâ’nın semada olduğuna dair Muhammed Hamîdullah tarafından ileri sürülen görüş ve iddiaların sağlam delillere dayanmayıp tatmin edici olmaktan uzak bir kısım tevillerden ibaret olduğu anlaşılmaktadır.