Search

Bu araştırmada ‘Bilim ve Sanat Ağırlıklı’ eğitim veren ortaöğretim kurumlarında öğrenimgören lise öğrencilerinin bilime ve sanata yönelik tutumlarının, devam ettikleri okul türlerinegöre farklılık ve ilişkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2019-2020 öğretim yılında Antalya’da bulunan Bilim ve Sanat Merkezleri, Güzel Sanatlar Liseleri veFen Liselerinde öğrenim gören öğrenciler oluşturmuştur. Araştırmada ‘İlişkisel tarama modeli’kullanılarak, amaçlı örneklem seçimi ile örnek olay taraması yapılmıştır. Veri toplama araçlarıolarak kullanılan “Sanata Yönelik Tutum Ölçeği” ve “Bilime Yönelik Tutum Ölçeği” eldeedilen veriler, SPSS programı ile analiz edilerek sonuçları yorumlanmıştır. Araştırma sonucunda,‘Bilime Yönelik Tutum Ölçeği’nden elde edilen verilerin, devam edilen okul türüne göreistatistiksel olarak anlamlı bir farklılık göstermediği fakat ‘Bilime Yönelik Tutum Puanları’ortalamalarına göre Bilim ve Sanat Merkezi öğrencilerinin Bilime yönelik daha olumlu tutumlargösterdiği görülmüştür. “Sanata Yönelik Tutum Ölçeği” nden bulgularına göre, Güzel sanatlarlisesi öğrencilerinin Bilim ve Sanat Merkezi ve Fen Lisesi öğrencileri puanlarından istatistikselolarak anlamlı farklılık olduğu ortaya çıkmıştır. ‘Bilim’e Yönelik Tutumlar ’ ile ‘Sanat’a YönelikTutumlar ’ arasında yapılan Korelasyon analizi sonucunda, Fen liseleri ve Bilim ve Sanat Merkeziöğrencileri için istatistiksel açıdan pozitif yönde anlamlı bir ilişki saptanmıştır ., In this study, it is aimed to examine the difference and relationship of high school students’attitudes towards Science and Art according to the types of schools they studied. The study groupof the research is consisted of students studying at Science and Art Centres, Fine Arts HighSchools and Science High Schools in Antalya in the 2019-2020 academic years. In the research,a case study was conducted and the correlational survey model used by purposeful sampling.The data obtained from the “Attitude Scale towards Art” and “Attitude Scale towards Science”,which are used as data collection tools, were analysed with the SPSS program and the results wereinterpreted. As a result of the research, it was seen that the data obtained from the Attitude Scaletowards Science did not show a statistically significant difference according to the type of school,but the Science and Art Centre students showed more positive attitudes towards Science accordingto the average of their Attitude Points towards Science. According to the data obtained from the“Attitude towards Art Scale”, a statistically significant difference was found between the scoresof the Science and Art Centre and Science High School Students of Fine Arts High School. As aresult of the correlation analysis between Attitudes towards Science and Attitudes towards Art, astatistically positive significant relationship was found for Science High Schools and Science andArt Centre students.

Preschool attendance rates have been increasing in recent decades yet there is some level of deviation throughout the participating countries in PISA. Finland and Singapore are the countries with a very high level of preschool attendance rates while the attendance rate in Turkey lags evidently behind the OECD average. In this study, we investigate the association between preschool attendance and science self-efficacy for these countries using the PISA 2015 data. PISA is an international survey study on 15-year-old students’ science, mathematics and reading literacies to evaluate the education systems in the participating countries. Regression analyses for each country have revealed that students’ preschool attendance is associated with their science self-efficacy scores to some degree in all three countries. The difference in self-efficacy seems to be getting larger as the preschool attendance increases. Singapore has the highest effect size while Turkey has the lowest one considering the magnitude of the association, Okul öncesi eğitime katılım oranlarında son yıllarda artış gözlenmesine rağmen PISA’ya katılan ülkeler arasında bu katılım oranları açısından belirli düzeyde farklılıklar bulunmaktadır. Finlandiya ve Singapur okul öncesi eğitime katılım oranının çok yüksek olduğu iki ülke iken Türkiye'de bu oran OECD ortalamasının belirgin bir şekilde gerisindedir. Bu çalışmada, bu üç ülke için öğrencilerin okul öncesi eğitime katılımları ile fen öz-yeterlikleri arasındaki ilişki PISA 2015 verisi kullanılarak araştırılmaktadır. PISA, 15 yaşındaki bireylerin fen, matematik ve okuma alanlarındaki okuryazarlık düzeylerini ölçerek katılımcı ülkelerin eğitim sistemlerini değerlendirmeyi amaçlayan uluslararası bir çalışmadır. Her bir ülke için yapılan regresyon analizleri, üç ülkede de okul öncesi eğitime katılımın fen öz-yeterlik puanını belirli ölçüde yordadığını ortaya koymuştur. Diğer bir ifadeyle, öğrencilerin okul öncesi eğitime katılım süreleri arttıkça fen öz yeterlik puanlarının da arttığı göze çarpmaktadır. Bu iki değişken arasındaki ilişkinin büyüklüğü dikkate alındığında Singapur en yüksek etki büyüklüğü değerine sahipken, Türkiye etki büyüklüğünün en düşük olduğu ülke olarak dikkat çekmektedir

This paper examined the profile of Turkish preservice science and elementary teachers in terms of their technological pedagogical content knowledge (TPACK). Moreover, the difference between TPACK of preservice teachers in terms of grade level, gender, Cumulative Grand Point Average (CGPA), participation in a technology-related course, and following a popular technology magazine were investigated. The Survey of Preservice Teachers' Knowledge of Teaching and Technology was administered to 202 preservice teachers of a state university in Turkey. The results indicated that the participants had above-average TPACK scores. In addition, the influence of grade level, gender, and CGPA on TPACK scores is not significantly different for preservice science teachers and preservice elementary teachers. On the other hand, the influence of participation in a technology-related course and following a popular technology magazine on TPACK scores is significantly different for both groups in favor of preservice elementary teachers. The results and implications were discussed.

Radio Frequency (RF) energy harvesting is a promising alternative energy source to provide power for low power electronic devices through the air. RF energy harvesting technologies are used in many application fields such as building automation, industrial monitoring, data center, security and defense. In this study, effects of frequency shift keying modulation technique on charging times of RF energy harvesting were measured and investigated in detail. An advanced measurement system was established and this measurement system was performed using an RF energy harvesting circuit, a signal generator, patch antennas and other equipment. The modulated signal at 14 dBm output power was generated by signal generator. Then, the energy produced by the signal generator was obtained from 20 cm to 60 cm at the interval of 5 cm distance by the RF energy harvesting circuit with 6 dBi patch antenna. According to measurement results, the shortest charging time was calculated as 1 s at a distance of 20 cm. In addition to that, the longest charging time was calculated as 7 s at a distance of 60 cm. It was determined that the charging time of the RF energy harvesting decreased as the distance between signal generator and RF energy harvesting circuit reduced.

Thisstudy investigated argumentation patterns resulting in teacher-guided andpeer-guided group discussions on four socioscientific-issues (SSI). Two groups,each including five students from grade 7, studied on a different SSI duringfour weeks. Discussions within both groups were observed, videotaped, andanalyzed qualitatively. After four weeks, group interviews were conducted. The results showed thatteacher-guided group presented more complex argumentation patterns thanpeer-guided group. Both groups supported their claims with scientific andnon-scientific evidence. But teacher-guided group presented the evidencedeeply. The results suggested that teachers should have the related pedagogicalskills to put argumentation into practice and to explore the students’ skillsin constructing arguments in the context of SSI. The implications for scienceeducators and researchers were discussed

This study aimed toexplore the types of talk occurring in small group discussions about digestivesystem. Twenty two seven-graders worked on digestive system in small groups. Inorder to study these particular group's interactions and how they constructedmeaning as they discussed digestion, field notes, transcripts of small-groupdiscussions and group interviews were analyzed qualitatively. The resultsrevealed that three types of talk (exploratory, cumulative and disputational)were observed in each group in varying amounts. The comparative analysis amonggroups revealed that students’ engaged in exploratory talk showed explicit andmore sound reasoning than students’ engaged in disputational or cumulativetalk. The potential factors which may lead to reasoning were also explored.

Bu çalışmada, öğretmenadaylarının özel gereksinimli öğrenciler hakkındaki düşüncelerini vekaynaştırma eğitimine yönelik tutum ve kaygılarını çeşitli demografikdeğişkenler açısından incelemek amaçlanmıştır. Bu demografik değişkenleröğrenim görülen bölüm, sınıf düzeyi, cinsiyet, engelli kişilerle olanetkileşim, kaynaştırma konusunda alınan eğitim, kaynaştırma sınıflarındaeğitim verme konusunda kendine güven ve kaynaştırma sınıflarında öğretmedeneyimini içermektedir. Veriler yalnızca birinci ve ikinci sınıftaki öğretmenadaylarından elde edilmiştir. Bazı bulgular alan yazında var olan çalışmalarıdestekler yönde iken diğerleri önceki araştırmaların bulgularıylaeşleşmemiştir. Bulgular Türkiye'de uygulanan öğretmen yetiştirme programlarıgöz önünde bulundurularak tartışılmıştır., In this study, we aimed to examine preserviceteachers' sentiments toward students with special needs, attitudes, andconcerns about inclusive education in terms of a number of demographicvariables. These demographics included major area, grade level, gender,interaction with disabled people, training for inclusive education,self-confidence for teaching in inclusive classrooms, and teaching experiencein inclusive classrooms. Main data were collected only from first andsecond-year preservice teachers. The result indicated that although somefindings matched those observedin earlier studies, others did not support the previous research. The possiblereasons were discussed with reference to teacher education programs implementedin Turkey.

This study investigated the challenges of teaching preservice scienceteachers (PSTs) articulated within the context of their practice teaching inmentor schools. Six PSTs were interviewed at the end of their fourth year inscience teacher education program. All PSTs completed their practice teachingin the same mentor school. They observed two different science teachers in six,seven, and eight grade science classrooms as well as teach in those classrooms.The constant comparative method was used to analyze their interview data. Theresults indicated that PSTs encountered five main challenges during theirteaching practice. All PSTs expressed that there were students withdisabilities in the mentor school and they were not trained for teachingscience in inclusive classrooms. As a result, those disable students were notinvolved in classroom activities. The next problem PSTs identified was thatthey were not allowed to make enough teaching practice in mentor schools due tomentor teachers’ concerns about covering the curriculum. The third one theyclarified was that they do not have enough pedagogical content knowledge.Preservice science teachers also experienced problems with classroom assessmentand classroom management due to lack of enough training. Although they took onecourse for measurement and evaluation, they thought they were not knowledgeableenough for assessing science learning effectively. In terms of classroom management, theybelieved that they learned the theory but they lacked practice. Results werediscussed and implications were made for teacher education programs.&nbsp

Tanık beyanı delili, ceza muhakemesinde en önemli delillerden birisidir. Günümüz ceza muhakemesinin bu delilden vazgeçmesi mümkün görünmemektedir. Tanık, verdiği bilgilerle gerçeğin ortaya çıkmasına ve adaletin tesis edilmesine ciddi katkılar sunmaktadır. Özellikle örgütlü suçlarda delil bulmanın zorluğu tanık beyanı delilini bu suçların aydınlatılması bakımından daha önemli hale getirmektedir. Diğer taraftan tanığın bildiklerini doğru olarak anlatması, şüpheli/sanık bakımından bir ceza tehdidi anlamına gelmektedir. Bundan dolayı bu kişiler, tanığın (doğru) beyanda bulunmasını önlemeye çalışacaklardır. Tanıklıktan umulan faydanın elde edilebilmesi için, tanığın gerek kendisinin gerek yakınlarının olası tehlikelere karşı korunması gerekmektedir. Tanığın tüm bilgilerinin gizlenerek, onun tanınmasını engellemeyi amaçlayan ve farklı bir usulle dinlenmesini öngören gizli tanıklık da, tanığın korunması tedbirlerinden birisidir. Öte yandan gizli tanıklık, tanığın korunmasına etkin bir şekilde hizmet ederken sanığın savunma ve adil yargılanma hakkını da ciddi şekilde kısıtlamaktadır. Zira, sanığın, kim olduğunu bilmediği bir kimsenin beyanlarına karşı kendini savunması ve bu beyanların güvenilirliği üzerinde kuşku oluşturabilmesi son derece zordur. Tedbire karar vermeye yetkili makamlar, gizli tanık dinlenmesi tedbirine karar verirken tedbirin gerekliliğine çok sıkı bir denetim neticesinde karar vermelidir. Aynı şekilde yargılama makamı da sanığın savunma hakkını ve adil yargılanma hakkını koruyarak gizli tanığı dinlemeli ve beyanlarını bu kapsamda değerlendirmelidir. Tanığın ve yakınlarının yaşam hakkı gibi Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde yer alan diğer temel hak ve özgürlükleri ile, yine şüpheli/sanığın savunma hakkı ve adil yargılanma hakkı dengelenerek bir hüküm verilmelidir. Çalışmamızda ceza muhakemesinde ispat ve deliller, bu kapsamda tanıklık, tanığa yönelik tehlikeler ve tanığın korunması zorunluluğu konuları incelenecektir. Ardından gizli tanıklığa ilişkin düzenlemeler, şüpheli/sanığın hakları ve ceza muhakemesi ilkeleri karşısında gizli tanıklık açıklanarak, konunun en tartışmalı yanlarından biri olan tanık ve gizli tanık beyanının delil değeri, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi kararlarına da yer verilerek değerlendirilecektir. Gizli tanık dinlenmesinin adil yargılanma hakkını ihlal etmemesi için, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından getirilen kriterler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararları çerçevesinde incelenecektir.Anahtar Kelimeler: Tanık, gizli tanık, gizli tanık beyanının delil değeri, adil yargılanma hakkı The testimony of a witness is one of the most important and one of the most used forms of evidence in criminal procedural law. It is impossible for modern-day criminal procedural law to reject this kind of evidence. By his or her knowledge relevant to an event, a witness helps to come to light and, as a corollary helps to restore public order. A witness is especially important in fighting organized crimes, as collecting evidence in these cases can be difficult. On the other hand, since testimony provided by an anonymous witness can lead to the indictment of a suspect or a defendant, the suspect or the defendant will try to prevent the anonymous witness from explaining the facts. In order to get the testimony of the witness, it is essential to protect the witness and his or her relatives. The institution of the anonymous witness, which aims to prevent recognition of the witness by hiding all information about her or him and which stipulates that the witness must be heard in an exceptional manner, is one of the measures designed to protect a witness. However, this institution restricts the defendant's right to a fair trial and right of defense because it is really difficult for a defendant to defend his or herself against statements by someone who is unknown to him or her. Nor can he or she easily refute the evidence presented by the anonymous witness. Authorities must decide to hear an anonymous witness only after engaging in a very careful determination process. Similarly judicial authorities must hear an anonymous witness without violating the defendant' s right to a fair trial and right of defense. The decision to hear an anonymous witness must be given by balancing the rights of the anonymous witness and his or her relatives which were established under the Constitution and under the European Convention on Human Rights, like the right to life and the defendant's right of defense and the right to a fair trial. In this study, by explaining the necessity of the institution of the witness and anonymous witness, laws and regulations relating to the secret witness will be examined. After defendants' rights and the institution of the anonymous witness under criminal procedure principles are addressed, the most disputed issue, namely the place of the testimony of the anonymous witness as evidence will be evaluated in the light of the decisions of the Constitutional Court and the Supreme Court of Turkey. Decisions of the European Court of Human Rights will be examined in order to prevent the violation of the standards provided by the Court in its decisions regarding the testimony of an anonymous witness.Key Words : Witness, anonymous witness, namely the place of the testimony of the anonymous witness as evidence, fair trial. 207

Signal levels of GSM900, GSM1800 and UMTS bands were measured as mobileon the main streets in the city center of Diyarbakır at the same time and routeduring a week. The measurements were performed by using high precision andportable spectrum analyzer with an isotropic electric field antenna and alaptop. The high precision spectrum analyzer is a device that measures the highfrequency electromagnetic fields. The isotropic electric field antenna allows athree axis measurements. The laptop was used to record and analyze themeasurement samples. Electric field strengths were measured as signal levels inthis study. Some statistical parameters such as standard deviation and variancewere calculated with 95% confidence interval for measurement samples. Thehighest signal levels were measured as 3.8580 V/m for GSM 900 band, 2.9440 V/mfor GSM1800 band and 6.0900 V/m for UMTS band during a week. Similarly, meanelectric field strength values as average signal levels were calculated as0.4985 V/m for GSM 900 band, 0.2350 V/m for GSM1800 band and 0.6281 V/m forUMTS band. According to the mean electric field strength values, the averagesignal levels of three bands were ranked as UMTS, GSM900 and GSM1800 from thelargest to the smallest, respectively. The highest variation in standarddeviation and variance was observed on Wednesday for GSM900 and UMTS bands andThursday for GSM1800 band.

Teknolojinin hızlı gelişmesi ile birlikte insanların radyofrekans (RF) elektromanyetik alanlara (EMA) maruziyeti gittikçe artmaktadır. Bu nedenle toplumda RF EMA hakkında artan bir endişe görülmektedir. Bu çalışmada, Diyarbakır İl Merkezi'nde FM, TV3, TV4-5, GSM 900, GSM 1800 ve UMTS bandlarının ana yollardaki RF EMA maruziyet seviyeleri mobil olarak ölçülmüştür. Daha sonra mobil ölçüm değerleri sayısal harita üzerinde tematik, üç boyutlu ve kontur harita olarak gösterilmiştir. Ölçümlerde yüksek doğruluklu ve portatif spektrum analizör cihazı, bir araç üzerine yerleştirilmiş üç eksenli elektrik alan anteni, bağlantı kabloları ve ölçüm değerlerini kaydetmek için de bir dizüstü bilgisayarı kullanılmıştır.Yapılan çalışmada bahsi geçen altı bandın mobil ölçüm değerlerinin normal dağılmadığı ve bağımsız değişkenler arasında varyansların homojen olmadığı tespit edilmiştir. Altı bandın meydana getirdiği toplam maruziyeti belirlemek için ayrıca Toplam band hesaplanmıştır. Ortalama elektrik alan değerleri dikkate alındığında toplam maruziyete katkı sağlayan her bir bandın sırası ile UMTS, GSM 900, GSM 1800, TV4-5, FM ve TV3 olduğu tespit edilmiştir. Spearman's Rho korelasyon katsayılarına göre mobil ölçümü yapılan haftanın günleri arasında güçlü bir korelasyonun olmadığı ölçüm değerlerinin istatistiksel analizi ile gözlemlenmiştir. Son olarak, tüm ölçüm değerlerinin Uluslararası İyonlaştırmayan Radyasyondan Koruma Komisyonu'nun önerdiği referans seviyelerinin altında olduğu tespit edilmiştir. People are increasingly exposed to radiofrequency (RF) electromagnetic fields (EMF) with rapid development of technology. Therefore, there is a growing concern about RF EMF exposure in society.In this study, RF EMF exposure levels of FM, TV3, TV4-5, GSM 900, GSM 1800 and UMTS bands were measured as mobile on the main streets in the city center of Diyarbakır. Then, mobile measurement values were shown as thematic, three dimensional and contour map on the digital maps. The measurement system consisted of high precision and portable spectrum analyzer, three axis electric field antenna mounted on the top of a car, connection cables and a laptop which was used to record the measurement samples.It was determined that mobile measurement values of six bands were not in normal distribution and variances between independent variables were not homogeneous. Total band was also calculated to determine the total exposure of the six bands. In terms of mean electric field values, contribution of each band to the Total band was arranged as UMTS, GSM900, GSM1800, TV4-5, FM, and TV3 band, respectively. It was observed by the statistical analysis of the measurement values that there was no strong correlation between measurement days of the week, according to Spearman's Rho correlation coefficient. It was determined that all measurement values were below the reference levels of International Commission on Non-Ionizing Radiation Protection. 130

Teknolojinin gelişmesi ile birlikte hayatımıza çok sayıda elektronik cihazlar girmiştir. Çevremizdeki tüm elektrik ile çalışan cihazların birer elektromanyetik alan kaynağı olduğu unutulmamalıdır. İşte tam bu noktada hayatımızı sarmalayan bu elektromanyetik alanların limitleri var mıdır? Eğer var ise limitleri nelerdir? Bu limitlere uyuluyor mu? gibi çeşitli sorular aklımıza gelmektedir. Diyarbakır İl Merkezindeki elektromanyetik alan kirliliği hakkında detaylı bilgi edinebilmek için böyle bir çalışma yapılmıştır. Elektromanyetik alan kaynağı olarak yüksek frekanslı elektromanyetik alanlar ile düşük frekanslı elektromanyetik alanlar ayrı ayrı incelenmiştir. Zira elektromanyetik alan limitleri frekansa bağlı olarak değişmektedir. Ayrıca yüksek frekanslı elektromanyetik alan ölçer cihazı ile düşük frekanslı elektromanetik alan ölçer cihazı farklı özelliklere sahiptir. İçinde Türkiye’nin de bulunduğu ve dünyanın birçok ülkesinin referans kabul ettiği Uluslararası İyonlaştırmayan Radyasyondan Korunma Komisyonu (ICNIRP) tarafından hazırlanan elektrik alan ve manyetik alan maruziyet limitleri bu çalışmada kılavuz kabul edilmiştir . Çalışmada Drive Test Yöntemi ile elde edilen yüksek frekanslı (100 Khz-3 Ghz) ölçüm sonuçları dijital harita üzerinde görsel olarak renklendirilmiştir. Ayrıca düşük frekanslı (50 Hz) elektromanyetik alan ölçümüde bu çalışmada yer almaktadır. Diyarbakır İl Merkezinde yapılan elektromanyetik alan ölçüm sonuçları ICNIRP limitlerine göre karşılaştırılıp detaylı bir şekilde değerlendirilmiştir. Anahtar kelimeler: Diyarbakır, Elektromanyetik Kirlilik, Dijital Harita Many electronic equipments has entered in our life with development of technology . It should not be forgotten that devices powered by electricity are a source of electromagnetic field. At that point are there any limits of those electromagnetic fields surrounding our life? if yes what are the limits of them? Question comes to mind that are they compliance with those limits? We have made our study based on city center of Diyarbakır to learn detailed information about electromagnetic pollution. Source of electromagnetic field has been investigated individually as high frequency electromagnetic field and low frequency electromagnetic field. Because limits of electromagnetic field depend on frequency. Moreover the devices which measure high frequency electromagnetic field and low frequency electromagnetic field have different properties. In this study electric field and magnetic field exposure limits which prepared by International Commission On Non Ionizing Radiation Protection (ICNIRP) have been accepted as a guide by many countries of the World as well as Turkey. At the end of this study high frequency (100 Khz-3 Ghz) measurement results obtaining from Drive Test Method have been shown on digital map. Also the measurement of low frequency (50 Hz) electromagnetic field was included in this study. Measurement results of electromagnetic field that taken from city center of Diyarbakır have been compared and evaluated according to the ICNIRP exposure limits. Keywords: Diyarbakır, Electromagnetic Pollution, Digital Map

Bu çalışmanın amacı, bilim tarihi eğitiminin ortaokul öğrencilerinin fen okuryazarlığı üzerindeki etkisini araştırmaktadır. Spesifik olarak, bilim tarihi eğitiminin müfredat tabanlı eğitime göre etkisi, fen okur-yazarlığının dört temel bileşenleri olan bilimsel süreç becerileri, dolaşım sistemi kavramlarının anlaşılması, fene karşı tutum ve bilimin doğası görüşleri açısından incelenmiştir.Bu çalışmaya dört ayrı sınıftan 95 altıncı sınıf öğrencisi katılmıştır. Bunlardan iki sınıf deney grubu ve diğer iki sınıf da karşılaştırma grubu olarak rastgele atanmıştır. Deney grubunda dolaşım sistemi tarihi müfredata entegre edilmiş ve öğrenciler dolaşım sistemi konusunu bu yöntemle öğrenmiştir. Karşılaştırma grubu ise dolaşım sistemi tarihi olmadan müfredat tabanlı eğitimle aynı konuyu öğrenmiştir. İki gruptaki öğrencilere de Bilimsel Süreç Becerileri Testi, Dolaşım Sistemi Kavram Testi, Fen Tutum Testi ve Bilimin Doğası Ölçeği: FORM-E ön test, son test ve takip testi olarak uygulanmıştır.Bu çalışmanın sonucu bilimsel süreç becerileri açısından iki öğretimin birbirlerine göre bir fark ortaya çıkarmadığını göstermiştir. Diğer taraftan, dolaşım sistemi kavramlarını akılda tutma, fene karşı olumlu tutum geliştirme ve bilimin doğası hakkında daha yeterli görüş ortaya koyma açısından bilim tarihi eğitiminin müfredat tabanlı eğitime göre daha başarılı olduğu ortaya konmuştur. Bu çalışmada ortaya konan sonuca dayanarak, müfredat geliştiricilere bilimin tarihini Türkiye'de uygulanan fen ve teknoloji öğretim programına entegre etmesi ve fen bilgisi öğretmenlerine de sınıflarında bilim tarihini daha aktif kullanması gerektiği tavsiye edilmektedir.Anahtar Kelimeler: Fen Okuryazarlığı, DolaĢım Sistemi, Bilim Tarihi, BilimselSüreç Becerileri, Bilimin Doğası The purpose of this study is to investigate the effectiveness of history of science instruction on elementary students' scientific literacy. Specifically, the effectiveness of history of science instruction over curriculum-oriented instruction was examined in terms of four central components of scientific literacy, which are science process skills, understanding of human circulatory system concepts, attitudes toward science, and nature of science views. A total of 95 sixth-grade students from four classes participated to the study. Among them, two classes were randomly assigned as experimental group and other two as comparison group. Experimental group students learned the circulatory system topic through the history of circulatory system, integrated into the curriculum-oriented instruction. The comparison group was engaged in curriculum-oriented instruction, but without integration of history of circulatory system. Science Process Skills Test, Circulatory System Concepts Test, Test of Science Related Attitudes, and Views on Nature of Science Elementary School Version were administered to the participants as pretest, posttest, and follow-up test.The results of this study showed that two instructions did not give an advantage over each other in terms of science process skills. On the other hand, history of science instruction was found to be more effective than curriculum oriented instruction in terms of retaining circulatory system concepts, promoting students' favorable attitudes toward science, and improving nature of science views. Therefore, it is recommended that curriculum developers should incorporate history of science into science curriculum implemented in Turkey, and science teachers should use it in their classrooms more actively.Keywords: Scientific Literacy, Circulatory System, History of Science, ScienceProcess Skills, Nature of Science 523

Bu çalışmada; günümüzde meydan gelen korsan eylemlerinden ve deniz ticaretinin ve taşımacılığının artan öneminden hareketle AB'nin deniz güvenliği alanında yaptığı çalışmaları incelenmiştir. Taşımacılık mâliyetlerin artmasının doğal sonucu olarak meydana gelen güvenlik ihtiyacı ve bunun sonucu yapılan çalışmalar konunun nüvesini oluşturmaktadır.Konunun öncelikle güvenlik boyutu ele alınmış uluslararası hukuk boyutu, bu konuda faaliyet gösteren diğer uluslararası örgütler, deniz ulaştırması alanındaki genel rejim ve nihayet AB'nin yaptığı çalışmaları da incelenerek ortaya konmuştur.Anahtar Kelimeler:1.Deniz Güvenliği2.Avrupa Birliği3.Taşımacılık4.Deniz Haydutluğu In this study, we deeply elaborated European Unions? Maritime security policies by explaining the growing importance of piracy, merchant shipping and maritime transportation. Security needs which are the natural consequence of increasing transportation costs has caused many practices that are the core of our study.First of all, the security aspects of the study is taken in to consideration. Afterwards, other related International organizations that have actions ın this framework, general regime on maritime transport and finally European Unıon maritime security policies have been revealed.Keywords:1.Maritime Security2.European Union3.Transportaion4.Piracy 83

i ÖZET Bu araştırmanın problemi, yeterlik yaklaşımını anadolu öğretmen lisesi müdürleri için kullanmak ; bu yöneticilerin yeterliklerini yeterlik konuları açısından değerlendirmektir. Araştırmanın amacı hizmet öncesi ve hizmet içi eğitim programlarının geliştirilmesine temel olarak alınacak yönetici yeterlikleri için anadolu öğretmen lisesi müdürlerinin göstermesi gereken ve göstermekte olduğu yeterlikleri, yakın görev ilişkisi bulunan öğretmen ile üst ve orta düzey bakanlık yöneticileri ve kendi algılarına göre saptanması ve sıralanmasıdır. Araştırmanın evrenini 74 anadolu öğretmen lisesi müdürü, bu okulların öğretmenleri ile Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi Genel Müdürlüğü üst ve orta düzey yöneticileri oluşturmaktadır. Verilerin çözümlenmesinde ; araştırmaya katılanların kişilik özelliklerine ilişkin dağılımları frekans ve yüzde ile incelenmiştir. Herbir yeterlik ifadesinin ne derece gösterilmesi gerektiği ya da gösterilmekte olduğuna ilişkin betimsel incelemede aritmetik ortalama kullanılmıştır. Deneklerin görüşleri arasında bir faklılaşma olup olmadığı bir boyutlu varyans analiziyle test edilmiştir. Varyans analizinin anlamlı çıkması durumunda hangi gruplar arasında bir farklılaşma olduğunu saptayabilmek için en küçük önemli farklar testi (LSD) uygulanmıştır. Herbir yeterlik ifadesinin ne derece gösterildiği ve gösterilmesi gerektiğine ilişkin değerlendirmelerin farklılaşıp farklılaşmadığı ilişkili t testi ile test edilmiştir.Analiz SPSS istatistik programında yapılmış, anlamlılık testlerinde a =.05 düzeyi esas alınmıştır. Ancak.01 düzeyinde anlamlı çıkan durumlara işaret edilmiştir. Okul müdürlerinin göstermesi gereken yeterliklerin değerlendirilmesinde denek gruplarının en yüksek puanı verdiği yeterlikü `okulu bir bütün olarak ele alma ve bölünmesini önleyebilme`, en düşük puanı verdiği yeterlik ise `okuldan mezun olanları izleyebilme` dir. Okul müdürlerinin göstermekte olduğu yeterliklerini değerlendiren tüm grup, değerlendirmelerinde en yüksek puanı `kamu yararını gözetebilme` yeterliğine en düşük puanı da `okuldan mezun olanları izleyebilme` yeterliğine vermişlerdir. Denekler okul müdürlerini daha çok yazılı kanun ve yönetmelikleri uygulamada başarılı, ancak informal ilişkilerde aynı derecede başarılı görmemektedirler. iii SUMMARY The problem of this research is to use the approach of adequacy for high school directors and to eveluate the adequacy subjects. The aim of this research is to help the Anatolian Teachers High School directors develpp programs for preservice and inservice training, to determine and to order the performed adequacies and anticipated adequacies of directors by evaluating the responses of teachers, medium and high ciass mahegers from ministry and themselves. The population of this research is 74 Anaiition Teachers High Schoi directors, the teachers of these schools, and the medium and high class manegers from ministry. Personal characteristics of the population were examined from the poinî of distribution (percent) and frequency. Arithmetic mean was used in descriptive analysis of performed adequacies and anticipated adequacies. Single dimension variance analysis was used to determine the differencies withtn the subject. Least significant difference test (LSD) was applied after obtaining logical varience anaiysis. Relational t test was used to find the differencies coming from subjects. The analysis was performed by SPSS stastistical program and a was taken as 0.05. But sometimes a = 0.01 was olso mentioned. From the responses coming from population the anticipoted adequacy of `to hold the school as unique and to keep the unity` had the top point and the adequacy of `follow up study of graduated students` had the minimum point. On the other hand, on the evaluotion of performed adequacies, ` the attention of public benefit` had the top point vvhile `follovv up study of graduated students` had the minimum point.IV According to subject, the school directors are very succesfull for applying the written laws and requlations but they are not succesfull for informal relations. 175

1st World Conference on Learning, Teaching and Administration (WCLTA) -- OCT 29-31, 2010 -- Amer Univ, Cairo, EGYPT, WOS: 000298553200064, In this study it is aimed to determine preservice science teachers' and elementary teachers' level of understanding about measurement units, and devices; and misconceptions about basic science concepts (mass, weight, density, heat, temperature, energy, specific heat etc.). The sample included 92 undergraduate students who are second year preservice elementary teacher; and first and second year elementary science teacher. In this study the data was collected through data meaning-analysis table, which is one of the types of related diagram. In order determine the cause of the problems they encounter while learning measurement devices and units, 12 participants were interviewed using open-ended questions as well. It has been found that preservice teachers have misconceptions in the concepts and units about mass, weight, heat, temperature, energy and specific heat. Interview showed that more attention should be given to related courses which focus on measurement devices and units.