Search

Dil, düşünmeyi ve yorumlamayı güçlü bir şekilde belirlediğinden; farklı dilleri kullananların dünyayı farklı açılardan görmeleri beklenir. Bu açıdan Talmy'nin dilleri uydu (tarz) yönelik ve eylem yönelik olmak üzere iki farklı kategoriye ayırması, devinim içeren olayların ve edebi metinlerin çözümlenmesi ve farklı dillere doğru çevrilebilmesi için temel oluşturur. Bu nedenle bu çalışma, Türkçe ve İngilizce kısa öyküleri ve bunların Türkçe çeviri versiyonlarını karşılaştırarak, tipolojik olarak karşıt iki dil olan İngilizce (uydu yönelik bir dil) ve Türkçe (eylem yönelik bir dil) arasında konum değişikliğinde üslubun nasıl ayırt edici bir şekildekodlandığını araştırmaktadır. Bu amaçla 20. yüzyılda yazılmış beş Türkçe ve İngilizce öykü rastgele seçilmiştir. Hikâyeler için maksimum kelime sayısı 5500 ile sınırlandırılmıştır ki bu, kısa hikâye olarak adlandırılabilecek bir kurgunun 1000 kelimelik minimum uzunluğunun üzerindedir (Öykü, 2011). Çalışmanın sonuçları, İngilizce'deki usul bileşeninin belirginliği nedeniyle, tarzın ana eyleme kolayca kodlanabileceğini göstermektedir. İngiliz yazarlar hareket tarzını çoğunlukla bir cümlenin veya tümcenin ana eyleminde ifade eder ve eyleme tarz ekleyerek daha fazla ayrıntı verir. Ancak Türkçe eylem yönelik bir dil olduğu için Türkyazarların hareket olaylarını betimlemelerinde tarz kullanma şansları yoktur. Bu çalışmanın eğitsel çıkarımları, Türkçe karşılıkları olmadığı için İngilizce tarz ve deyimsel eylemler ile ilgilidir. Yabancı dil olarak İngilizce öğrenen Türklerin, tarz ve deyimsel eylemleri hem tanıma hem de doğru kullanma konusunda eksikleri olduğu tahmin edildiğinden, bağlam içinde devinim eylemlerinin nasıl kullanıldığını görmek İngilizcede eylemlerin özel olarak aldıkları parçacıklar hakkında bilgi sağlayabilir., Since language strongly determines thinking and interpretation; users of different languages are expected to view the world from different perspectives. In this respect, Talmy’s typological classification of languages into two distinct categories as satellite-framed (S-framed) and verb-framed (V-framed) constitutes the basis for studies on motion events and, analyses of literary texts and their translations across different languages. Hence, this study explores howmanner is distinctively encoded in change of location across the two typologically contrastive languages, English (a satellite-framed language) and Turkish (a verb-framed language) by comparing Turkish and English short stories and their translated versions. To this end, five short stories written in the 20th century were chosen randomly from Turkish and English each. Maximum word number for stories was restricted to 5 500, which is high above the 1000-wordminimum length of a fiction to be named as a short story (Short story, 2011). Results of the study indicate that manner can easily be encoded in the main verb due to the saliency of manner component in English. English writers mostly express manner of motion in the main verb of a sentence or a clause and convey further elaboration on manner by adding satellites to the verb. However, since Turkish is a verb-framed language, Turkish writers do not have a chanceto use a satellite in their descriptions of motion events. Educational implications of this study are related to satellites and phrasal verbs in English as they do not have their equivalents in Turkish. Since Turkish learners of English as a foreign language are predicted to lack in both recognition and production of satellites and phrasal verbs, contextualized input of manner verbs may provide information about the particles that verbs specifically take in English.

The reward system of many organizations depends on performance appraisals, made by the managers. Certainly, appraising an employee’s performance is often more difficult than people think. The manager gives a performance appraisal with a subjective view, which affects the self-awareness of the employee and the perception of the manager’s ability to evaluate performance. It is a tool to appraise the employee’s strength and weaknesses and provide helpful measures to overcome weaknesses. Motivated employee will improve his workings to be more effective in terms of quality and quantity, so he can participate efficient to achieve the objectives of the organization. This study is analysing the relationship between performance appraisal and employee motivation. The research is based on literature and also interviews, which are conducted with managers of leading positions, who have the ability and permission to evaluate employees. The interviews deliver primary data that represents the opinion and thoughts of the managers.

Halkla İlişkiler ve Gazeteci İlişki Modelleri Açısından Mesleki Etik Değerler isimli bu çalışmada, toplumu bilgilendirme görevi üstlenen halkla ilişkiler mesleği mensupları ile gazeteciler arasında kurulan ve devam eden ilişkiye yönelik kuramsal modeller incelenmiştir. Her iki meslek grubu için dünyadan örnekler ve mesleki kurallar çerçevesinde kabul edilen bilgiler sunulmaktadır; yine iki meslek grubu çalışanlarının kendi mesleki alanlarında ve birbirleriyle olan ilişkilerindeki etik ölçütler dikkate alınarak, bu ilişkinin ‘nasıl daha sağlıklı’ bir şekilde ilerleyeceği gerek teorik gerekse de nitel bir araştırmayla belirlenmeye çalışılmıştır. Böylece temelde kamuoyunu bilgilendirme aşamasında beraber aşama kaydeden bu iki mesleğin etkileşim faaliyetlerinin ortaya koyulması, iletişim çalışmalarında iyileştirme, etik değerler açısından sıhhi ilerleme; hem halkla ilişkiler çalışanlarının gereken itibarı kazanması hem birçok nedenden dolayı günümüzde çalışma şartları giderek daha da zorlaşan gazetecilerin işlerinin nasıl kolaylaşacağı amaçlanmaktadır. Çalışmanın son kısmında Türkiye’de halkla ilişkiler mesleğini icra edenler ve gazetecilerle gerçekleştirilen mülakatlar yer almaktadır. Bu aşamada gazetecilerin ve halkla ilişkiler çalışanlarının talepleri, yaşadıkları radikal sıkıntılar, ampirik görüşler sıralanmaktadır. Sonuç olarak ise mesleğin otoriteleri tarafından onaylanan kuramsal modeller ve tecrübeye dayalı görüşler çerçevesinde bir değerlendirilme yapılmakta, iki meslek grubunun etik değerler bağlamında ‘en uygun’ pragmatik çözüm önerileriyle nasıl ilerleyeceği kaydedilmektedir.--------------------In this study, named as “Professional Ethics in Terms of Public Relations (PR) and Journalist Relation Models”, theorotical models concerning the ongoing relationships between journalists and members of PR profession who undertake the task of informing the society are examined. For both tribes, examples from world and information accepted within the framework of professional rules are presented; and, by considering ethical issues at their own environment and relationship between them, tried to state how to improve the relationship in a better way with not only qualitative but also theorotical research. Thus, it’s aimed to reveal the interaction activities of this two professions which fundamentally make progress together while informing community, to make better interaction studies, to improve in the way of ethical values, to help the PR workers to get required reputation and to simplify journalists’ job whose working conditions are becoming harder day by day. At the final part of the study, interviews which is made with PR workers and journalists are located, in this stage, demands, radical problems encountered and empirical sights are indicated. Consequently, an evaluation is made in accordance with theorotical models made by authorities and sights based on experience, also, revealed how to improve the both tribes with most suitable pragmatical solution offers by considering ethical rules.

Tez (doktora) - Anadolu Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Yabancı Diller Eğitimi Anabilim Dalı, Kayıt no: 433608, Bu çalışmada, Anadolu Üniversitesi İngilizce Öğretmenliğİ Bölümü birinci sınıfta okumakta olan Türk öğrencilerin İngilizce yazdıkları tartışmacı kompozisyonlarda bilgisel kiplik belirteçlerini nasıl kullandıkları araştırılmıştır. Araştırmada aynı kiplik belirteçlerini, ana dili yine Türkçe olan başka bir öğrenci grubunun da nasıl kullandığı incelenerek ana dili İngilizce olan öğrencilerin kullanımlarıyla karşılaştırma yapılmıştır. Çalışmada ayrıca bilgisel kiplik belirteçlerinin güç dereceleri bağlamında üç öğrenci grubunda nasıl bir değişkenlik gösterdiği de araştırılmıştır. Araştırmanın amaçları doğrultusunda, üç farklı veri tabanı kullanılmıştır. Veri tabanlarından bir tanesi ana dili İngilizce olan öğrencilerin yazmış oldukları tartışmacı kompozisyonları kapsamakta olup, diğer ikisi Türk öğrencilerin yazdıkları kompozisyonları içermektedir. Her üç veri tabanı, gruplar arasında bilgisel kiplik belirteçlerinin kullanım sıklığı, kullanım çeşitliliği, kullanıldıkları dilbilgisel kategoriler, birlikte sıklıkla kullanılan kalıplar ve ifade ettikleri epistemik güç gibi değişkenler bakımından detaylı olarak incelenip karşılaştırılmıştır. Çalışmanın nicel bölümünde, bilgisel kiplik belirteci kullanımlarının veri tabanları arasındaki dağılımı frekans analizleriyle gösterilmiş ve her üç veri tabanı arasında anlamlı farklar olup olmadığının belirlenebilmesi için de Log-likelihood testleri yapılmıştır. Çalışmanın nitel tarafında ise, bilgisel kiplik belirteçlerinin her üç veri tabanında da nasıl kullanıldıklarını saptayabilmek amacıyla detaylı dizin analizi yapılmıştır. Çalışmanın bulguları, Türk öğrencilerin bilgisel kiplik belirteçleri kullanımlarının sınırlı ölçülerde kaldığını göstermektedir. Ana dili İngilizce olan Amerikalı öğrencilere göre Türk öğrencilerin daha az ve sınırlı sayıda bilgisel kiplik belirteçleri kullandıkları görülmektedir. Bir diğer dikkat çekici bulgu ise Türk öğrencilerin bu sınırlı ve az sayıda olan bilgisel kiplik belirteçlerini, ana dili İngilizce olan öğrenci grubuna oranla daha yüksek sıklıkta kullanmalarıdır. Bu durum, Türk öğrencilerin epistemik fiil kullanımlarında, özellikle de 'I think' ifadesinin sıklıkla kullanımında, açıkça gözlenmektedir. Bilgisel kiplik belirteçlerinin dilbilgisel kategorilere göre dağılımına bakıldığında ise, Türk öğrencilerin bilgisel kipliği ifade etmek için genellikle fiil ve zarfları kullandıkları gözlemlenirken, ana dili İngilizce olan Amerikalı öğrenci grubunun modal fiilleri sıklıkla tercih ettikleri görülmüştür. Türk öğrencilerin kullanmayı tercih ettikleri modal fiiller ile Amerikalı öğrencilerin tercih ettikleri modal fiillerin de birbirinden farklı olduğu tespit edilen bir diğer bulgudur. Türk öğrencilerin modal fill 'will' kullanımlarının bir diğer modal fiil olan 'would'dan daha yüksek sıklıkta olduğu görülürken, ana dili İngilizce olan Amerikalı öğrenci grubunun modal fill 'would' kullanımlarının 'will' e oranla daha yüksek sıklıkta olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca Türk öğrencilerin, İngilizce sözlü anlatımda sıklıkla kullanılan birtakım ifade ve yapıları İngilizce yazılı anlatımlarına yansıttıkları da tespit edilmiştir. 'I think (that)', 'of course' ve 'maybe' gibi ifade ve sözcüklerin Türk öğrenciler tarafından sıklıkla kullanılması buna örnek olarak verilebilir. Bir diğer dikkat çekici bulgu ise 'perhaps' ve 'certainly' sözcükleri ile ilgilidir. Bu sözcükler AELT veritabanındaki Türk öğrenciler tarafından hiç kullanılmazken, US-ARG veritabanındaki Amerikalı öğrenciler tarafından sıklıkla kullanılmaktadırlar. Son olarak, Amerikalı öğrencilerin yazdıkları kompozisyonlarda genellikle orta ve daha zayıf düzeyde bilgisel kiplik belirteçlerini kullandıkları gözlemlenirken, her iki veritabanındaki Türk öğrencilerin daha çok güçlü düzeyde bilgisel kiplik belirteçlerini tercih ettikleri görülmüştür.

In this paper, we investigated that the pass-throughfrom policy interest rate to loan rates for the period 2002:01-2014:12 in Turkey. Accordingly, using Bound test approach proposedby Peseran at al. (2001), we investigatedco-integration relationship and found long run co-integrationrelationship between money market rate and cash, automobile and house loan rates.After detecting co-integration relationship, the short and long term relationshipbetween the money market rate and cash, automobile and house loan rates were analyzedby employing ARDL model. Finally, we analyzed the effect of money market rateon cash, automobile and house loan rate dynamically employing Kalman Filtermodel. Empiricalresults suggest that cash loans have the highest pass-through adjustment and thedynamic effects of the policy rate on the loan rates generallyhas decreased until 2008 and is more stable after the global financial crisis., Buçalışmada, 2002:01-2014:12 dönemi için, Türkiye’de para politikasının bankafaiz oranlarına geçişkenliği incelenmiştir. Bu doğrultuda, eşbütünleşmeilişkisi Pesaran vd. (2001) tarafından önerilen Sınır Testi yaklaşımıylaincelenmiş ve politika faiz oranı ile ihtiyaç, taşıt ve konut kredisi faizoranı arasında eşbütünleşme ilişkisi tespit edilmiştir. Eşbütünleşme ilişkisibulunduktan sonra, seriler arasında uzun ve kısa dönem ilişkinin belirlenmesiamacıyla ARDL modelleri kurulmuştur. Son olarak, politika faizinin ihtiyaç,taşıt ve konut kredisi faiz oranı üzerindeki etkisi dinamik olarak KalmanFiltresi yöntemiyle incelenmiştir. Kalman Filtresi sonuçları, kredi faizoranlarının bazı dönemlerde aşağı yönlü katılık sergilediğini göstermiştir. Analizsonuçları, incelenen dönemde en yüksek geçişkenliğin ihtiyaç kredisi faizoranında bulunduğunu ve politika faiz oranının kredi faiz oranları üzerindekidinamik etkisinin genel olarak 2008 yılına kadar azaldığı ve küresel finanskrizi sonrası daha istikrarlı olduğunu ortaya koymuştur.

Tez (doktora) - Anadolu Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı, Kayıt no: 399786, Para politikası uygulamaları reel ekonomik faaliyeti parasal aktarım mekanizması kanalları aracılığıyla etkilemektedir. Standart IS-LM modeline dayanan faiz oranı kanalının etkilerini genişleten kredi kanalında, bankalar finansal sistemde özel bir rol oynamaktadır. Kredi kanalının alt dalı olan banka kredi kanalında, para politikası uygulamaları bankaların kredi arzını değiştirerek reel sonuçlar doğurmaktadır. Türkiye ekonomisinde 2002:01-2014:1 dönemi için VAR yöntemi kullanılarak banka kredi kanalının etkinliğini incelemek bu çalışmanın ilk amacını oluşturmaktadır. Bu amaçla ampirik analiz yapılmadan önce, Türkiye ekonomisin banka kredi kanalının etkinlik koşullarını büyük ölçüde sağladığı belirlenmiştir. Yapılan etki-tepki fonksiyonları sonuçları, banka kredi kanalının etkin olduğunu göstermektedir. Bu çalışmada, para politikasının bankaların kredi arzı üzerindeki etkisinin yanında kredi talebinin en önemli belirleyicilerinden olan kredi faiz oranları üzerindeki etkisi de incelenerek, para politikasının kredi arz ve talebini yönlendirme gücü tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu nedenle, politika faiz oranının bankaların ihtiyaç, konut, taşıt ve ticari kredi faiz oranlarına geçiş etkisi aynı dönem için ARDL modeli ve Kalman filtresi yöntemiyle analiz edilmiştir. Analiz sonuçları incelenen dönemde en yüksek geçişkenliğin ihtiyaç kredisi faiz oranında bulunduğunu ve politika faiz oranının kredi faiz oranları üzerindeki dinamik etkisinin genel olarak 2008 yılına kadar azaldığı ve küresel finans krizi sonrası daha istikrarlı olduğunu ortaya koymuştur. Çalışmada, TCMB'nin banka kredi kanalı yoluyla makroekonomik değişkenleri etkilediği ve kredi faiz oranlarını ve dolayısıyla kredi talebini etkileme gücünün yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Bu çalışmada, 2002:01-2014:12 dönemi için, Türkiye'de para politikasının banka faiz oranlarına geçişkenliği incelenmiştir. Bu doğrultuda, eşbütünleşme ilişkisi Pesaran vd. (2001) tarafından önerilen Sınır Testi yaklaşımıyla incelenmiş ve politika faiz oranı ile ihtiyaç, taşıt ve konut kredisi faiz oranı arasında eşbütünleşme ilişkisi tespit edilmiştir. Eşbütünleşme ilişkisi bulunduktan sonra, seriler arasında uzun ve kısa dönem ilişkinin belirlenmesi amacıyla ARDL modelleri kurulmuştur. Son olarak, politika faizinin ihtiyaç, taşıt ve konut kredisi faiz oranı üzerindeki etkisi dinamik olarak Kalman Filtresi yöntemiyle incelenmiştir. Kalman Filtresi sonuçları, kredi faiz oranlarının bazı dönemlerde aşağı yönlü katılık sergilediğini göstermiştir. Analiz sonuçları, incelenen dönemde en yüksek geçişkenliğin ihtiyaç kredisi faiz oranında bulunduğunu ve politika faiz oranının kredi faiz oranları üzerindeki dinamik etkisinin genel olarak 2008 yılına kadar azaldığı ve küresel finans krizi sonrası daha istikrarlı olduğunu ortaya koymuştur., In this paper, we investigated that the pass-through from policy interest rate to loan rates for the period 2002:01-2014:12 in Turkey. Accordingly, using Bound test approach proposed by Peseran at al. (2001), we investigated co-integration relationship and found long run co-integration relationship between money market rate and cash, automobile and house loan rates. After detecting co-integration relationship, the short and long term relationship between the money market rate and cash, automobile and house loan rates were analyzed by employing ARDL model. Finally, we analyzed the effect of money market rate on cash, automobile and house loan rate dynamically employing Kalman Filter model. Empirical results suggest that cash loans have the highest passthrough adjustment and the dynamic effects of the policy rate on the loan rates generally has decreased until 2008 and is more stable after the global financial crisis.

Finansal piyasalarda taraflar arasındaki bilgi düzeyinin farklı olmasından kaynaklanan asimetrik bilgi problemlerinin varlığı, bankaların kredi verme istekliliğini etkileyerek kredi tayınlamasına yol açabilmektedir. Kredi tayınlaması, bankaların borçlanıcılara istedikleri kredi miktarından daha azını kullandırması ya da kredi taleplerini tamamen reddederek kredi kısıtlamasına gitmeleri durumunda meydana gelmektedir. Bu çalışmada, Türkiye’de bankacılık sektöründe kredi tayınlamasının geçerliliği, 2002:Q1-2016:Q4 dönemi için araştırılmıştır. Ampirik analizde; Sınır testi ile yapılan eşbütünleşme analizinden sonra, takipteki krediler oranının toplam krediler oranı üzerindeki dinamik etkisi Kalman Filtresi tekniği ile incelenmiştir. Kalman Filtresi analiz sonuçları, takipteki krediler oranının toplam krediler oranı üzerinde negatif etkiye sahip olduğunu ve bu etkinin 2008 küresel finans krizi sonrası azaldığını göstermiştir. Çalışmadan elde edilen bulgular, Türk bankacılık sektörü için kredi tayınlaması teorisinin geçerli olduğunu ancak finansal kriz sonrasında bankaların kredi verme davranışı üzerinde sorunlu kredilerin etkisinin azaldığını ortaya koymuştur, The existence of asymmetric information problems, arising from the asymmetry of knowledge between the buyer and seller sides in the financial market, may lead to credit rationing by affecting the willingness of banks to give loans. Credit rationing occurs when banks constrain credit by providing loans in lesser amounts than borrowers demand or rejecting the demand of loans. In this study, the validity of credit rationing in the Turkish banking sector has been investigated for the period 2002:Q1-2016:Q4. In the empirical analysis, after analyzing the co-integration using Bound test, the dynamic effect of the ratio of non-performing loans to the ratio of total loans has been investigated using Kalman Filter technique. The results of Kalman Filter analysis has showed that the ratio of nonperforming loans has a negative effect on the ratio of total loans and this effect has decreased after the 2008 global finance crisis. The findings obtained from the study indicate that the theory of credit rationing is valid for Turkish banking sector yet the non-performing loans’ effect on the lending behavior of banks has diminished after the financial crisis.

Enflasyon ve işsizlik arasındaki bağlantı makroekonominin en çok tartışılan konularından birini oluşturmaktadır. Bu çalışmada, enflasyon ve işsizlik arasında değiş-tokuş (trade-off) ilişkisinin olduğunu ifade eden Phillips eğrisi; Sınır testi yaklaşımı, ARDL metodu ve Kalman Filtresi modeliyle 1996-2016 yılları için incelenmektedir. Ampirik analizde, Sınır testi yaklaşımı ile enflasyon ve işsizlik arasında eşbütünleşme ilişkisinin olduğu belirlenmiştir. ARDL modeli sonuçları, uzun dönemde işsizliğin enflasyon üzerinde istatistiksel olarak anlamlı ve negatif etkisi olduğunu göstermiştir. ARDL modelinden elde edilen kısa dönem katsayısı istatistiksel olarak anlamlı olmamasına karşın, enflasyon ve işsizlik arasındaki değiş-tokuş ilişkisinin uzun dönemde geçerli olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Enflasyon ve işsizlik arasındaki dinamik ilişkiyi belirlemek için Kalman Filtresi modeli kullanılmıştır. Kalman Filtresi modeli sonuçları, işsizliğin enflasyon üzerindeki etkisinin enflasyon hedeflemesi rejimi uygulanmasından sonra önemli ölçüde arttığını göstermiştir., The connection between inflation and unemployment is one of the most discussed issues of macroeconomy. This study investigates the Phillips curve, which expresses the trade-off between inflation and unemployment, using Bound test approach, ARDL method and Kalman Filter for the period between 1996 and 2016 for Turkish economy. In the empirical analysis, co-integration relationship between inflation and unemployment has been determined by Bound test. ARDL model results suggest that unemployment rate is statistically significant and negatively affects inflation rate in the long run. Although the short-run coefficient obtained from ARDL model is not statistically significant, the trade-off has been stated between inflation and unemployment in the long run. Kalman Filter model is employed in order to analyze dynamic relationship between inflation and unemployment. The results show that the effect of unemployment on inflation has significantly increased after the implementation of inflation targeting regime in 2002.

This study presents pollen analysis of natural honey produced in Hatay province in Turkey. Honey samples were collected from 15 different localities in 2013 around Hatay and its environs. the pollen analysis was carried out using microscopical analysis. in all 100 taxa belonging to 40 different families were determined. Apiaceae, Asteraceae, Brassicaceae, Fabaceae, Lamiaceae, Poaceae, Rosaceae and Trifolium were the most represented taxa. in honey samples, dominant pollen types were from Fabaceae and Petroselinum crispum while Apiaceae, Asteraceae, Brassicaeae, Fabaceae, Rosaceae, Lamiacea, Lathyrus sp., Erica manipuliflora, Arbutus andrachne, Olea europaea and Citrus aurantium were recorded as secondary taxa. Among the 15 honey samples, only three samples collected from Üçgüllük (H01 honey sample), Kale (H02 honey sample), and Bektaşlı villages (H07 honey sample) were unifloral, because of having only one dominant and trace pollen, others were determined as multifloral honeys. the highest number of pollen was observed in the samples from Üçgüllük Village (96113 pollen grain)., Bu çalışma Türkiye'de Hatay ilinde üretilen doğal balların polen analizini sunmaktadır. 2013 yılında Hatay ve çevresinde 15 farklı lokaliteden bal örnekleri toplanmıştır. Polen analizi mikroskopik analiz kullanılarak gerçekleştirilmiştir. 40 farklı aileye ait toplam 100 takson belirlendi. Apiaceae, Asteraceae, Brassicaceae, Fabaceae, Lamiaceae, Poaceae, Rosaceae ve Trifolium en çok temsil edilen taksonlardır. Bal numunelerinde dominant polen tipleri Fabaceae ve Petroselinum crispum iken, Apiaceae, Asteraceae, Brassicaeae, Fabaceae, Rosaceae, Lamiaceae, Lathyrus sp., Erica manipuliflora, Arbutus andrachne, Olea europaea ve Citrus aurantium sekonder takson olarak kaydedilmiştir. 15 adet bal örneğinden sadece Üçgüllük (H01 bal örneği), Kale (H02 bal örneği) ve Bektaşlı köylerinden (H07 bal örneği) toplanan üç bal örneği dominant ve iz polenine sahip olduğundan unifloral, diğerleri ise multifloral baldır. Üçgüllük Köyü (96113 polen tanesi)’nden toplanan bal örneğinde en fazla polen tanesi gözlenmiştir.

Bu çalışmanın asıl amacı Kazak ve Türkçe yabancı dil olarak İngilizce (EFL) öğretmen adaylarının kapsayıcı eğitim konusundaki görüşlerini incelemektir. Ders programında dört dil becerisi yer aldığından, araştırmacı, yabancı dil olarak İngilizce öğretmen adaylarının İngilizce dil becerilerinin kapsayıcı ortamlarda öğrenme sürecindeki zorluk seviyesi ile ilgili görüşlerini ortaya çıkarmaya çalıştı. Çalışmaya üçüncü ve dördüncü öğretim yılında olan 200 Kazak ve 200 Türk aday öğretmen konu oldu. Karma yöntemli bir araştırma modeli benimsendi, veriler anket ve sözlü görüşme yoluyla toplandı. Nicel veriler ve nitel veriler ayrı ayrı toplandı ve analiz edildi, daha sonra ilişkilendirildi ve yorumlandı. Nicel verilerin toplanması için Lambe ve Bones (2006) tarafından 27 madde ile geliştirilen 3 puanlık Likert ölçeği tipinde TAIS (Öğretmenlerin Kapsayıcı Eğitim Ölçeğine İlişkin Tutumları) anketi uygulandı. Nitel veri toplamak için, rastgele seçilen yedi katılımcıya, Shifere Bishaw (2013) çalışmasından uyarlanan dört sözlü görüşme sorusu soruldu. SPSS 23 yazılım programından elde edilen nicel sonuçlar ile içerik analizine dayalı nitel sonuçların tutarlı olduğu ve birbirlerini desteklediği görüldü. Çalışmanın bulguları kapsayıcı bir EFL sınıfında özel eğitim gereksinimi olan öğrencilerin (SEN) eğitimi konusunda olumlu bir görüşe sahip olduklarını göstermektedir. Kazak ve Türk EFL öğretmen adaylarının görüşleri karşılaştırıldığında, kapsayıcı EFL ortamında beceri eğitimi konusunda her iki grup öğretmen adaylarının görüşlerinde benzerlikler görüldü. Ancak, Kazak katılımcıların, kapsayıcı ortamlarda öğretme konusunda daha olumlu görüşlere sahip oldukları kanaatine varıldı. Her iki grup öğretmen adayı da kapsayıcı eğitimde çalışmanın zorluklarını ve üstesinden gelmeye hazır olma derecelerini olabildiği kadar objektif değerlendirmeye çalıştılar. Bu nedenle, öğretmen adayları ayrıca, EFL öğretmeninin yaratıcılığının, her öğrencinin tüm öğrenme süreçlerinde başarılı olabilmesi ve ilerleme kaydedebilmesi için önemli olduğuna inandıklarını paylaşmışlardır.Anahtar Sözcükler: kapsayıcı eğitim, özel eğitim öğretimi, özel eğitim gereksinimi olan öğrenciler, öğretmen adayları, kişisel inançlar, kaygı. In this study, the main aim was to investigate Kazakh and Turkish pre-service EFL (English as a Foreign Language) teachers' views on inclusive education. As four language skills are taught in the curriculum, the researcher aimed to find Kazakh and Turkish pre-service EFL teachers'views on the difficulty level of English language skills in the process of teaching in inclusive settings. The participants of the study were 200 Kazak and 200 Turkish pre-service EFL teacher on the third and fourth academic year. As a mixed-method research design was adopted, the data were collected through a questionnaire and an oral interview. Quantitative data and qualitative data were collected and analyzed separately, then they were related and interpreted. To collect quantitative data a 3-point Likert scale type TAIS (Teachers' Attitudes towards Inclusive Education Scale) questionnaire which was developed by Lambe and Bones (2006) with 27 items was applied. To collect qualitative data, randomly chosen seven participants were interviewed with the four oral interview questions which were adapted from the study of Shifere Bishaw (2013). The quantitative results obtained from SPSS 23 software program and the qualitative results based on content analysis were found to be consistent and supported each other. According to the findings of the study, all the evidence suggests a positive view on teaching students with SEN (Special Educational Need) in an inclusive EFL classroom. The results of comparing Kazakh and Turkish pre-service EFL teacher indicated that they had small differences. However Kazakh participants had a more positive view on teaching in inclusive settings. They adequately assessed the difficulties of working in inclusive education and their level of readiness to overcome them. The pre-service teachers also believed that the creativity of EFL teacher can achieve and make progress in all learning process of each student.Keywords: inclusive education, teaching special education, students with SEN, pre-service teacher attitudes, personal beliefs, concerns. 100

Bilgi çağında yaşamak bireylerin her şeye akıl ve şüpheyle yaklaşmasını gerektirmektedir. Bu sebeple eleştirel düşünme bugünlerde hayatın her alanında uygulanabilecek önemli bir beceri haline gelmiştir. Eleştirel düşünme becerilerine sahip olmak bireylerin mantıklı, analitik ve akılcı vatandaşlar olmalarına yardımcı olmaktadır. Bu yüzden bu çalışma İngilizce öğretmenliği öğrencilerinin eleştirel düşünme eğilimlerini ve eleştirel okuma öz-yeterliliklerini ölçmeyi amaçlamaktadır. Aynı zamanda bu çalışma öğrencilerin eleştirel düşünme eğilimlerinin ve eleştirel okuma öz-yeterliliklerinin cinsiyet, sınıf, başarı ve okuma sıklığına göre ne ölçüde değiştiğini bulmayı hedeflemektedir. Ölçme araçları eleştirel düşünme eğilimi ölçeği, eleştirel okuma öz-yeterliliği ölçeği ve görüşmeyi içermektedir. Bir devlet üniversitesinde uygulanan çalışmada İngilizce Öğretmenliği bölümünde okuyan 118 öğretmen adayı anketlere katılmıştır. Açık uçlu görüşmeye katılan 36 öğrenci vardır. Toplanan veriler t-test, korelasyon ve Anova gibi istatistiksel yöntemler ve içerik analizi yöntemi kullanılarak analiz edilmiştir. Çalışmanın sonuçlarına göre eleştirel düşünme eğilimleri ve eleştirel okuma öz-yeterlilikleri orta seviyede bulunmuştur. Öğrencilerin akademik başarısı ya da cinsiyetinin eleştirel düşünme eğilimleri ve eleştirel okuma öz-yeterlilikleriyle önemli düzeyde ilişkili olmadığı, okuma sıklıklarının eleştirel düşünme eğilimlerini ve eleştirel okuma öz-yeterlilikleriyle ilişkili olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca öğrencilerin sınıf düzeyinin eleştirel okuma öz-yeterlilikleriyle önemli düzeyde ilişkili olduğu saptanırken, öğrencilerin sınıf düzeyi ile eleştirel düşünme eğilimleri arasında önemli düzeyde bir ilişki bulunamamıştır. Aynı zamanda, öğrencilerin eleştirel düşünme eğilimleri ile eleştirel okuma öz-yeterliliği arasında anlamlı bir pozitif ilişki olduğu bulunmuştur. Bunun yanı sıra, açık uçlu görüşmeye verilen öğrenci cevaplarının sonuçları öğrencilerin eleştirel kavramı üzerine farkındalık sahibi oldukları, ancak eleştirel düşünme ve okuma becerilerinin geliştirilmesi gerektiğini ortaya çıkarmıştır. Nicel ve nitel veri analizlerinin sonucu olarak, eleştirel okuma ve düşünme becerilerine yabancı dil öğretmen eğitimi alanında daha fazla önem verilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Sonuç olarak, bu çalışmanın öğretmen eğitimcilerine ve İngilizce öğretimi program geliştiricileri için faydalı olacağı düşünülmektedir. Living in a world of information required individuals to approach everything with reasoning and suspicion. That is why, critical thinking has become an important skill to be practiced in every field of life nowadays. Having critical thinking (CT) skills could help individuals to become reasonable, analytical and rational citizens. Therefore, this current study intends to measure Turkish EFL pre-service teachers’ critical thinking disposition levels and critical reading self-efficacy levels. This study also aims to find out to what extent critical thinking disposition levels and critical reading levels of Turkish EFL pre-service teachers change in terms of gender, grade level, success, and reading frequency. The instruments included in Critical Thinking Disposition Scale, Critical Reading Self Efficacy Scale and a semi-structured interview. 118 students studying at the department of English Language Teaching at a state university participated in the scales. There were 36 students participating in the semi-structured interview. The data were analyzed by using statistical methods such as t-test, correlation and Anova and content analysis method. According to the results of the present study, the students’ critical thinking disposition and critical reading self-efficacy levels found to be at mid level. Moreover, it was grasped that Turkish EFL pre-service teachers’ critical thinking disposition levels and critical reading self-efficacy changed in terms of reading frequency while gender and academic achievement did not have a significant relationship with their critical thinking disposition levels or critical reading self-efficacy levels. Besides, grade level of Turkish EFL pre-service teachers had a significant relationship with their critical reading self-efficacy levels while it did not have significant relationship with their CT disposition levels. Furthermore, it was found out that there was a significant positive relationship between students’ critical thinking dispositions and critical reading self-efficacy levels. In addition, the results of the semi-structured interviews revealed that the students were aware of the concept of critical, but their critical thinking and reading skills needed to be developed. As a result of analysis of quantitative and qualitative data, it is concluded that more importance should be given to critical reading and thinking skills in the field of foreign language teacher education. Consequently, it is believed that this study would be helpful for teacher educators and English language teaching programme developers

With the grave development in technology, many parts of our lives have changed including the field of education. Furthermore, due to the COVID-19 pandemic, schools and educational institutions faced a shutdown which led an online learning in many countries including Turkey. The transition from face-to-face learning to distance learning arose the need of finding appropriate Information and Communication Technology (ICT) tools to assign written tasks and track student progress. To this end, this thesis aims to investigate the effect of using ClassDojo in distance language learning as a supplementary ICT tool on students’ written task assignments as well as their views and opinions regarding the use of both ClassDojo and ICT tools in general. The study adopts a mixed method research design. The quantitative dimension of the study is quasi-experimental and qualitative part includes semi-structured interviews conducted with five participants. The study was conducted at a public middle school in Nusaybin, Mardin during the Spring, 2021 academic term. The participants included 63 sixth graders from two different classes. During the 8-week-long treatment process, while the experiment group used ClassDojo to submit their written task assignments, the control group, submitted their written task assignments through an online education application designated by the Ministry of National Education. Results indicated that the participants in the experiment group took higher grades from their written task assignments and achieved higher scores in quizzes and exam grades than the ones in the control group. Furthermore, the semi-structed interview revealed that the students had positive attitudes towards ClassDojo and ICT tools in general. Lastly, although all the participants completed their written task assignments, some participants in the control group uploaded their written task assignments later than expected. Teknolojideki büyük gelişmeler ile hayatlarımızın pek çok noktası değişmiştir ve bu alanlardan biri de eğitimdir. Buna ek olarak, COVID-19 salgınından dolayı, Türkiye’nin de aralarında yer aldığı birçok ülkede eğitim kurumları geçici süreliğine kapatılmış ve eğitim çevrimiçi olarak sürdürülmüştür. Yüz yüze eğitimden çevrimiçi eğitime doğru bu geçiş, öğrenci ödevlerinin kontrol edilmesinde ve öğrenci gelişiminin takip edilmesinde kullanılmaya uygun Bilişim ve İletişim Teknolojisi (BİT) araçlarını bulma gereksinimini doğurmuştur. Dolayısıyla, bu tezin amacı, uzaktan dil öğreniminde ClassDojo'yu tamamlayıcı bir BİT aracı olarak kullanmanın öğrencilerin yazma başarılarının üzerindeki etkisini ve öğrencilerin hem ClassDojo hem de genel olarak BİT araçlarının kullanımına ilişkin algılarını, tutumlarını ve görüşlerini araştırmaktır. Tez karma yöntemli metodolojiye sahiptir. Çalışmanın nicel boyutu yarı-deneysel desene sahiptir, nitel boyutu ise beş öğrenci ile yapılan görüşmeleri kapsar. Bahsi geçen deney çalışması ve görüşmeler, 2021 Bahar akademik yılında, Mardin ilinin Nusaybin ilçesinde bir ortaokulda yapılmıştır. Çalışmanın katılımcıları iki ayrı sınıftan 63 altıncı sınıf öğrencisini kapsar. Sekiz haftalık deney süreci boyunca deney grubu yazma ödevlerini teslim etmek için ClassDojo’yu kullanırken, kontrol grubu da ödevlerini MEB tarafından belirlenen araç üzerinden teslim etmiştir. Çalışmanın sonucunda deney grubundaki öğrencilerin hem teslim ettikleri ödevlerden hem de sınıf içi yapılan testlerden ve sınavlardan daha yüksek notlar aldıkları gözlemlenmiştir. Buna ek olarak, yapılan görüşmelerde öğrencilerin hem ClassDojo’ya hem de BİT araçlarına karşı olumlu tutumlara sahip oldukları gözlemlenmiştir. Son olarak, her kullanıcı ödevini teslim etmiş olsa da kontrol grubundaki bazı kullanıcıların ödevlerinin beklenenden geç teslim ettikleri gözlenmiştir.