Search

Eğitim, hayatın ilk anından son anına kadar süren devamlı ve önemli bir süreçtir. Eğitim gören bireyler hem kendilerine hem de çevrelerine faydalı olurlar. Eğitimin bu kadar önemli olmasının en büyük sebebi, pozitif dışsallık özelliğidir. Devletler, bu alanda çeşitli hizmetler sunmakta ve bu hizmetlerin devamlılığını sağlayabilmek adına çeşitli finans kaynakları yaratmaya çalışmaktadır. Küreselleşme ile tüm dünyada eğitim hizmetlerinin sunumunda ve finansmanında yeni gelişmeler yaşanmaktadır. Eğitimin yarı kamusal mal olmasından dolayı, bu alanda devlet ile birlikte özel sektör de pay sahibidir. Eğitim alanında özel sektörün payının gün geçtikçe arttığı görülmektedir. Türkiye' de de benzer bir durum söz konusudur. Avrupa Birliği üyesi ülkeler olan Finlandiya, Yunanistan, Hollanda, Fransa ve Almanya eğitim alanında kendilerine has özellikleri itibariyle, çalışmamız kapsamına alınmıştır. Son olarak bu ülkelerin eğitim konusunda Türkiye ile aralarındaki benzerliklere ve farklılıklara değinilmiştir. Çalışma sonucunda eğitim hizmetlerinin gelişimine katkı sağlayacak hususlar belirlenmiştir. Eğitim hizmetlerinin sunumunun iyileşmesi ve finans kaynaklarının çeşitlenmesi konusu önemsenmiştir. Bu alanda Türkiye için öneriler sunulmuştur. Education is a continuous and important process that carries on from the beginning till the end of life. Educated individuals are benefitcial both for themselves and their environment. Positive externality characteristic of education is the most important reason of why education is so important. Goverments offer various services in this area and try to create various financial sources to ensure the continuum of these services. With globalization, there are new developments in the presentation and financing of education services all over the world. Due to the fact that education is a semi-public property, the private sector has a share in this area with the state. It is observed that the share of the private sector in education has increased day by day. European Union member countries which are Finland, Greece, Netherlands, France and Germany have been included in our study, in terms of their specific characteristics in the field of education. Finally, the similarities and differences in education between these countries and Turkey are discussed. As a result of the study, the issues that will contribute to the development of educational services were determined. Improvement of the provision of educational services and diversification of financial resources were considered. Recommendations for Turkey in this field is presented. 198

Banka, nakit ihtiyaçları göz önünde bulundurarak, tasarruf sahiplerinden fon toplayan ve toplanan bu fonları gerçek ve tüzel kişilere kısa ve uzun vadeli kredi olarak kullandıran, kar hedefiyle çalışmalarını sürdüren finansal aracı niteliğindeki kurumlardır. Katılım bankacılığı ülkemizde 1985 yılında ilk olarak Özel Finans Kuruluşları adıyla faaliyete başlamıştır. 2005 yılında yapılan düzenlemeyle `Katılım Bankası` unvanını almıştır. Dünya'da ve ülkemizde gelişmekte olan katılım bankaları, faiz hassasiyeti olan insanların tasarruflarını ekonomiye kazandırılması amacıyla klasik banka hesaplarından farklı olarak çeşitli hukuki niteliklere sahip, saklama ve değerlendirme konusunda alternatif , cari hesaplar ve katılma hesapları ile faaliyet yürüten kurumlardır.Katılım bankalarını, konvansiyonel bankalardan ayıran en önemli özellik katılma hesapları yoluyla fon toplama ve toplanan bu fonların ekonomiye kazandırılma yöntemleridir. Ticarete konu teşkil eden bankacılık faaliyetleri sonucu mudilerine belli bir getiri oranı taahhüt etmeden, kâr ya da zarar esas alınarak mudilerin katılma hesaplarına yansıtılması katılım bankalarıyla konvansiyonel bankaları birbirinden ayıran bir başka özelliktir. Bu çalışmada, katılma hesabının işleyişi, özellikleri ve hukuki niteliği ele alınmıştır. Dört bölümden oluşan çalışmanın birinci bölümünde genel olarak banka kavramı, ikinci bölümünde katılım bankacılığı uygulamaları ve katılma hesabı irdelenmiştir. Çalışmanın üçüncü bölümünde katılma hesabının işleyişi, dördüncü bölümünde ise katılma hesaplarının hukuki niteliği analiz edilmiş, ayrıca katılma hesabı sözleşmesinin hukuki mahiyeti itibariyle mevduat sözleşmesi, yatırım fonu sözleşmesi, vedia sözleşmesi, karz sözleşmesi ve ariyet sözleşmesi ile karşılaştırılması yapılmıştır. Bu yapılırken ilk üç bölümdeki kuramsal bilgilerden ve konuya ilişkin yargı kararlarından yararlanılmıştır. The bank, consideration the cash needs, to collective the funds from the ownership holders and collect this funds to useing short and long date credits for real and legal entitys, to maintain the benefits of the goals is the financial characteristics instutions.The participation bank goes into action since 1985 with the his name `Special Finance İnstitutions`. At the year 2005 the regulation committed the title `The Particicipation Bank`. On the earth and at our country the participation banks are developing , people having interest sensibilitys of ownerships to save the economic purpose differently from the classic bank, diversly characteristic legality, to cover-up and assessment about alternatives, this institution comes into action with the current and participation accounts. The most important characteristic thing to selective the participation bank from the conventonal bank are the funds additions and this funds collections are the method to save the economic. Furthermore, in traderships to form the issue banking transactions results brings the depositor not to promisson, base on the incomes or the average the sharing acounts from the depositor reflections seperate the parcitipation bank from the conventional bank. This thesis discuss specially the legalty process of the participation account. This thesis are seperates in four parts, at the first part the term bank is generally explaining, at the second part the execution of the participation bank is explaining and participation account is scrutinised. The third part of the thesis are processing the participation account, the fourth part are analyse the characteristics legalty of the participation account, also the qualty of the participation account as the deposists aggreement,mutual fund aggreement, contract of mandate, mutuum aggreement and the loan aggreement are comparing. Byanalysing this we imposed on this first third part institutions information and concerning to this subjectthis thesis benedits the rules. 116

13 Şubat 1927 yılında İstanbul'da doğdu. 1944 yılında Güzel Sanatlar Akademisi'nin `Süsleme Sanatları Bölümü Afiş Atölyesi` öğrencisi oldu. Akademi'nin kuruluş günü, geleneksel `3 Mart Balosu'nun afişlerini öğrenciliği süresince o yaptı. 1946 Birleşmiş Milletler afişi birincilik ödülü aldı. Aynı zaman da Amerika'da Türkiye'yi temsil eden ilk afişe imza atmış oldu. 1949 yılında akademiden mezun oldu. Aynı yıl, İstanbul Belediyesi tarafından organize edilen İstanbul Sergisi'ne katılarak, serginin afişini yapar ve dekorasyonunu düzenleyerek sanat hayatına ilk profesyonel adımını attı. 1951'de İzmir Beynelmilel Fuar'ında Amerikan Pavyonu tasarımı ve bunu izleyen yıl, Emlak Bankası Pavyonu'nun yeniden yapılanması işlerini alarak, fuar ve sergi düzenleme işlerini sürdürdü. Bu durum, Emlak Bankası ile on yıl sürecek çalışmaların başlangıcı oldu. 1954'te dönemin hükümeti tarafından Türkiye'nin modernleşme sürecinin dört afişle yansıtılması görevi de ona verildi. 30 yıl Verem Savaş Derneği ve ona bağlı sağlık kurumlarına gönüllü tasarımcı olarak katkıda bulundu. 1972'de Shell firmasının sanat danışmanı olmuş, 20 yıl firma için çeşitli tasarımlar yaptı. Tüm sanat yaşamı boyunca birçok amblem ve illüstrasyonlar yapmış ve ödüller almıştır. Uluslararası sergilere katılmış, yabancı yayınlarda yapıtlarına yer verilmiştir. 1968, 1970, 1976 yılında Varşova Afiş Sergisi, 1970 yılında Brno, 1976 yılında Listowel sergilerine katılmış, 1967'de Gebrauchghrafhik ve 1976'da Modern Publicity'de yapıtları yayımlanmıştır. 1980'lerden sonra yaptığı afişlerde yalın bir anlatım gözlenir. Özellikle 1995'te tasarladığı `İstanbul` afişi, Mesut Manioğlu'nun işlerinin ve geldiği noktanın bir özeti gibidir. Modern anlayışını giderek minimalist bir anlatıma ulaştırmıştır. 1972'de başlayan akademideki hocalık serüveni 2000 yılına dek sürmüştür. Türk Grafik Sanatının başlangıç günlerini yaşamış. Türk Sanayisinin gelişim günlerinin tanıtımında önemli roller oynamış, tam 58 yıl sanatla iç içe yaşamış, grafikten fotoğrafa, mimarlıktan heykele kadar güzel sanatların içerdiği bütün alanlarda başarıyla üretimde bulunmuştur. 19 Ocak 2001 tarihinde hayata gözlerini kapamıştır. Mesut Manioğlu was born in 13.02.1927 in Istanbul. He became a `Decoration Design Department Poster Workshop` student in Istanbul Fine Arts Academy in 1944. During his studentship, he prepared the posters for the `Academy's Foundation Day` and the `Traditional 3rd of March Ball`. He gained the first prize in 1946 for his United Nations Poster. With this award, his poster was the first to represent Turkey in USA. In 1949, he graduated from the Academy. His first professional work that year, was the poster and interior design for the Istanbul Exhibition arranged by the municipality. In 1951, he designed the United States Pavilion and the next year Emlak Bank pavilion at the International Izmir Fair. These fair stand and exhibition designs were the beginning of his cooperation with Emlak Bank that would last for 10 years. In 1954, he was commissioned by the government to express the Modernization of Turkey with 4 poster designs. He voluntarily contributed as a designer to Antituberculosis Association and the related societies for 30 years. He became the Art Consultant for Shell in 1972, and designed several works for the company during 20 years.Manioğlu designed many logos and illustrations, and took awards for his works. He participated in international exhibitions and his works were published worldwide. In the years of 1968-70-76 he joined the Warsaw Poster Exhibition, in 1970 Brno Exhibition, and in 1976 Listowel exhibition. His works were published in 1967 Berauchghrafhik and 1976 Modern Publicity periodicals.After 1980, his accepted a much simple design language in his poster works. Especially his `Istanbul` poster designed in 1995, was like a summary of Mesut Manioğlu's design approach. He gradually developed his modern approach to minimalism. Starting from 1972, he continued as an Academy Professor until 2000.He was a designer who witnessed the earliest days of Turkish Graphic Design. He had an important role of advertising the development of Turkish industry. During 58 years of his professional life, he accomplished many successful works in a large scale of design disciplines, from graphic design to photography, from architecture to sculpture. He died in 19 January 2001. 287

Son günlerde merak ettiğimiz sorulardan birisi 2008 krizinin nasıl ortaya çıktığı ve tarih boyunca oluşan büyük krizler ile arasındaki bağlantının ne olduğudur. Bunu açıklayan teorilerden birisi Fransız(Paris) düzenleme teorisidir. Bu teoriye göre yeni bir birikim rejiminin oluşması, aynı zamanda yeni bir düzenleme tarzının oluşması anlamına gelir. Bu yüzden Büyük Buhran?dan 2008?e kadar dünyayı etkileyen büyük ekonomik krizlerin temel nedeni, yeni birikim rejimi ve eski düzenleme tarzı arasında ortaya çıkan uzlaşmazlıktır. Ancak 2008 krizinin oluşmasının nedeni düzenleme tarzının kurumsal formlarında ortaya çıkan eksikliklerdir. Bu nedenle kapitalizmin krizlerden nasıl kurtulduğu ve kendini nasıl düzenlediği üzerinde durularak, düzenleme tarzı ve birikim rejimi ilişkisi içerisinde krizlere açıklama getirilmeye çalışılacaktır. Recently, one of the questions that we have speculated upon is how the 2008 crisis began and what its relation is to the big crises that have emerged throughout history. One of the theories to explain this is the French (Parisian) regulation theory. According to this theory, any emerging new regime of accumulation means that a simultaneous new mode of regulation has to be developed. Therefore, from the Great Depression to 2008, the main reason for the crises which most deeply affected the world is the lack of compromise between any new regime of accumulation and the old mode of regulation. But the causes of the 2008 crisis were the flaws in the mode of regulation?s institutional forms. For this reason, an attempt will be made to explain the crises in terms of the relation between the mode of regulation and the regime of accumulation, focusing on how capitalism got through these crises and regulated itself. 144

Basel II Uzlaşısı'nın da yardımıyla, Küçük ve Orta Ölçekli İşletme (KOBİ) kredileri finansal kuruluşlar arasında önem kazanmaktadır. Türkiye'deki KOBİ'ler toplam istihdamın %81,7'sini ve toplam kazancın %51,3'ünü oluştururlar. Kredi skorlamanın geçmişi 50 sene olmasına rağmen, KOBİ'leri inceleyen çalışmalar çok daha yenidir. Bu alanda yayımlanmış akademik çalışmaların sayısının az olmasının başlıca nedenleri; firmaların gizlilik yükümlülükleri, ticari sırların saklanma ihtiyacı, akademik ve reel sektör ihtiyaçları arasındaki yaklaşım ve ihtiyaçların farklılığı, KOBİ'lerle ilgili verilerin düşük kalitesi ve ulaşma zorluğu ile dış derecelendirmelerin azlığıdır. Bu çalışmada Hosmer ve Lemeshow'un önerdiği lojistik regresyon için beş adımlık değişken seçme ve model oluşturma metodolojisi kullanılarak, nitel bilginin KOBİ kredi değerlendirmesine katkısı istatistiksel olarak gösterildi. Nitel bilginin KOBİ kredi skorlama modeline genel katkısı %5,6, doğru açıklanan temerrüte düşmüş firmaların sayısına katkısı ise %8,2 oldu. KOBİ'ler kendi segmentleri için özel olarak geliştirilmiş kredi risk değerleme modellerine ihtiyaç duymaları nedeniyle, Altman ve Sabato (2007) ABD KOBİ modeli ve logaritmik dönüştürülmüş değişkenleri kullanan Altman ve Sabato (2007) ABD KOBİ modeli aynı veri seti ile temerrüt firmaları açıklama da başarız oldu. Logaritmik dönüşüm uygulanmış değişkenlerin açıklama gücü %4,6 daha fazla çıktı. Karlılık oranları, hakim ortak dışında bir yöneticinin varlığı ve tecrübesi, firmaların bulunduğu coğrafi bölge, faiz karşılama ve borçluluk oranları KOBİ kredi değerlendirmesinde en önemli unsurlar olarak bulundu. Small and Medium Enterprises (SME) are becoming more important through lenders with the help of the Basel II Accord. SMEs employ 81.7% of the total labor force and produce 51.3% of the total revenues in Turkey. Despite the fifty-year-old history of credit scoring, studies focusing on the SME segment are more recent. There is a relatively small number of published literature on credit scoring due to confidentiality obligations, competitive advantages, gaps between academic approaches and commercial needs, low quality and availability of SME data from a variety of sources and the lack of external agency ratings for SMEs. This study statistically measures the value of qualitative information in credit worthiness of SMEs in Turkey by using Hosmer and Lemeshow?s (2000) five-step variable selection and model building methodology for logistic regression. I find that the contribution of qualitative information is very significant in SME lending, it adds 5.6% more overall discrimination and 8.2% more true-default discrimination to the model. Two of the US SME models of Altman and Sabato (2007) failed to discriminate default and non-default companies with the same sample which is in accordance with the finding that SMEs need specific credit risk assessment models developed for them. Furthermore, logged variables are more predictive than raw ones, as they add 4.6% more discrimination. Profitability ratios, managers? availability and experience, geographical location of companies, interest coverage ratios and debt ratios are the most predictive credit scoring characteristics in SME lending. 146

Bu araştırma; fiziksel ve sosyal yeterlilikleri iyi, orta ve zayıf düzeyde okullarda okuyan öğrencilerin akademik ve sosyal başarıları arasındaki farklılığı sınıf düzeyi ve cinsiyet değişkeni açısından saptamayı amaçlamaktadır. Araştırmanın örneklemini iyi, orta ve zayıf düzeyde okullar ve her bir okuldan farklı similar oluşturmuştur. Araştırmada veriler, araştırmacı tarafından geliştirilen `Sosyal Başarı/Beceri Ölçme Aracı (S.B/B.A)` anketi aracılığıyla ve okullardan öğrencilerin aritmetik ortalamaları alınarak toplanmıştır. Çalışma sonucunda aşağıdaki bulgular elde edilmiştir: 1. Fiziksel ve sosyal yeterlilikleri iyi düzeyde olan okul öğrencileri ile orta düzeyde olan okulun öğrencilerinin akademik basanları arasında fark olmadığı fakat fiziksel ve sosyal yeterlilikleri iyi düzeyde olan okulda okuyan öğrenciler ile `zayıf düzeyde olan okulda okuyan öğrenciler ve fiziksel ve sosyal yeterlilikleri orta düzeyde olan okulda okuyan öğrenciler ile zayıf düzeyde okulda okuyan öğrenciler arasında önemli bir farkın olduğu bulunmuştur. 2. Fiziksel ve sosyal yeterlilikleri zayıf, orta ve iyi düzeyde olan okulda öğrenim gören öğrencilerin okullarının birbiri ile kıyaslanması sonucunda öğrencilerinin sosyal başarıları arasında önemli düzeyde fark bulunmamıştır.. 3. Fiziksel ve sosyal yeterlilikleri iyi düzeyde olan okulda okuyan kız ve erkek öğrencilerin akademik başarıları arasında önemli bir fark bulunamamıştır. Bunun yanı sıra fiziksel ve sosyal yeterlilikleri orta düzeyde olan okulda okuyan kız ve erkek öğrenciler ile zayıf düzeyde olan okulda okuyan kız ve erkek öğrencilerin akademik başarılan arasında önemli derecede farkın olduğu ortaya çıkmıştır. 4. Fiziksel ve sosyal yeterlilikleri zayıf, orta ve iyi düzeyde olan okulun kız ve erkek öğrencilerinin sosyal başarıları arasında önemli bir fark bulunamamıştır. 5. Fiziksel ve sosyal yeterlilikleri iyi, orta ve zayıf düzeyde olan okulların 6. ve 8. sınıfların akademik başarı puanları arasında önemli bir fark bulunmuştur. Fiziksel ve sosyal yeterlilikleri iyi, orta ve zayıf düzeyde olan okulda öğrenim gören 7. sınıf öğrencilerinin akademik başarı puanlan arasında önemli bir farka ulaşılmamıştır. 6. Fiziksel ve sosyal yeterlilikleri iyi, orta ve zayıf düzeyde olan okullarda okuyan 6 sınıf öğrencilerinin sosyal başarıları arasındaki fark önemli bulunmuştur. Fiziksel ve sosyal yeterlikleri iyi, orta ve zayıf olan okullarda öğrenim gören 7. ve 8. sınıf öğrencilerinin sosyal basan puanlarının ortalamaları arasında önemli bir fark bulunmamıştır. Anahtar Kelimeler: Akademik Başarı, Sosyal Başarı, Okullarda Başarı, Okulun Yeterlilikleri This research was to aim to how physical and social sufficiency of schools effect academic and social achievement of the students. The example of the research was selected the schools, which have well, middle, and poor physical and social facilities and students who attending different classes of these schools. The data was collected with `Social Achievement/Ability Measurement Tool (S.B./B.A.)` improved by the researcher and arithmetic averages of the students from the student service of schools. According to results; 1. There is no difference between the academic achievement of the students and schools which have well and middle physical and social sufficiency. However there is an important difference between academic achievement of the students and schools which have well and poor and middle and poor physical and social sufficiency. 2. A comparison of students who attend to the schools which have well, middle and poor physical and social sufficiency, there is not an important difference between social achievement of the students and schools physical and social sufficiency. 3. There is not ân important difference between academic achievement and male and females who attend to schools which have well physical and social sufficiency. However, there is an important difference between academic achievement of the male and females who attend to schools which have middle physical and social sufficiency and the ones who attend to schools which have poor physical and social sufficiency. 4. There is not any important difference between social achievement of the male and females who attend to schools which have poor, middle and well physical and social sufficiency. 5. There is difference between of academic achievement in sixth and eighth grade students and schools which have well, middle and poor physical and social sufficiency. There is not an important difference between academicIV achievement in seventh grade students who attend to the schools which have well, middle and poor physical and social sufficiency. 6. There is important difference between social achievement of the sixth grade students who attend to schools which have well, middle and poor physical and social sufficiency, but there is no any important difference between seventh and eighth grades students and schools. KEYWORDS: Academic Achievement, Social Achievement, Success at the Schools, The Sufficiency of the Schools 106

Türkçenin doğru ve etkili kullanımında dil bilgisi öğretimi önemli bir yere sahiptir. Dil bilgisi öğretimi bir dilin bütün özelliklerini öğretip bunları uygulatmaya çalışmayı amaçlamaktadır. Ancak böyle olursa dil öğretimi bütün yönleriyle gerçekleşebilmektedir. Bu da bir dili öğrenirken dil bilgisi öğretiminin ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu göstermektedir.Bir dili öğrenmek demek o dildeki sözcükleri öğrenip bunları yan yana dizip söylemek anlamına gelmemektedir. O sözcüklerin anlamını, yapısını, türünü öğrenmeden sözcükler cümle içinde doğru ve anlamlı olacak şekilde kullanılamamaktadır. Bu noktada da devreye dil bilgisi öğretimi girmektedir. Türkçe öğretimi için de aynı şeyi söylemek mümkündür. Türkçe öğrenmek isteyen bir kişi Türkçenin dil bilgisi özelliklerini öğrenmeden Türkçeyi doğru ve etkili bir biçimde kullanamamaktadır. Konuştuğu dilin dil bilgisi kurallarını iyi bilen bir insan, karşısındakinin söylediklerini doğru bir şekilde anlayabilmekte, karşısındakine söylemek istediklerini düzgün bir biçimde ifade edebilmekte, okuduklarını doğru anlayabilmekte ve yazarken de yine doğru ve düzgün bir biçimde yazıp kendini ifade edebilmektedir.Bu çalışmada ilköğretim ikinci kademedeki öğrencilerin dil bilgisi konularını anlama düzeyleri araştırılmış ve bu amaçla ilköğretim okullarındaki öğretmenlere ölçek formları uygulanmıştır.Araştırma sonucunda Türkçe öğretmenlerinin dil bilgisi konularının öğretilmesi konusunda olumsuz görüşe sahip oldukları, öğretmenlerin kıdemlerine göre dil bilgisi konularının öğretimine ilişkin görüşleri arasında anlamlı fark bulunmadığı, cinsiyetlerine göre dil bilgisi konularının öğretimine ilişkin görüşleri arasında manidar fark bulunmadığı, öğretmenlerin mezun oldukları bölüme göre dil bilgisi konularının öğretimine ilişkin görüşleri arasında anlamlı fark bulunmadığı, ve görev yaptıkları okula göre dil bilgisi konularının öğretimine ilişkin görüşleri arasında anlamlı fark bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır., Grammar teaching has a vital position in effective and accurate usage of Turkish. Grammar teaching aims at teaching all features of a language and trying to practise them. Only, if it is practised like that, grammar usage becomes significant with its all features. That shows how a vital position garmmar teaching has on learning a language.To learn a language doesn?t mean to learn the words of that language and tell them in seguential order. Without learning the meanings, structures and types of the words, they can not be used properly and in a meaningful way in a sentence. Therefore, grammar teaching becomes vital in that condition. It is possible to claim the same understanding for Turkish language teaching. A person who wants to learn Turkish can not use it properly and effectively without learning its grammar structures. A person who knows the grammar of the language can understand better the spoken person, can explain better what he wants from him, can understand better what he reads and also while writing he can enunciate himself clearly and better. So grammar teaching is an indespensable resource for teaching a language.İn this study, levels of second primary education students towards understanding the grammar subjects was searched and a scale was applied to teachers who studied in primary schools, therefore.As a result of the study, it has been found that Turkish teachers have negative opinion about teaching of grammatical rules, there is no significant difference between opinions about teaching of grammatical rules according to the seniority of teachers, genders, departments that teachers graduated and the school that they work.