Search

Bu çalışmada silikon yağ ve demir (Fe)bazlı manyetoreolojik (MR) akışkanlarının kapalı durum (off-state) viskoziteözellikleri incelenmiştir. Farklı oranlardaki manyetik faz miktarı (hacmen %5,10, 20, 30 ve 40) ile hazırlanan MR akışkanlarının rölatif viskozitesinin (ηrel)– manyetik faz miktarına (φ) olan ilişkisi deneysel olarak tespit edilmiştir. Eldeedilen veriler Mooney ve Krieger-Dougherty modelleriyle karşılaştırılmıştır.Deneysel sonuçlar MR akışkanın viskozitesinin manyetik faz miktarı ile önemliölçüde arttığını göstermiştir. Ayrıca viskozite profilleri Mooney modeli ileuyumlu bulunmuştur., In this study the off-state viscositycharacteristics of silicone oil and iron (Fe) based magnetorheological (MR) fluids wereinvestigated. The relationship between relative viscosity (ηrel) andthe amount of magnetic phase (φ) of MR fluids that were prepared withvarious concentrations of magnetic phase(5, 10, 20, 30, 40 vol%) was determined experimentally. The data obtained fromexperimental study were compared with Mooney and Krieger-Dougherty models. Theexperimental results showed that the viscosity had a shear thinning behaviorand it increased significantly with increasing magnetic phase. Besides, theviscosity profile was found to be in good agreement with Mooney model.

In this paper, rigid-lined infinite tube isconsidered. An analytical solution is presented for the diffraction problem ofacoustic waves spreading from a ring source by an infinite tube. Applying theboundary and continuity conditions in conjunction with the Fourier transformtechnique, the boundary value problem is solved analytically. The influence ofthe problem parameters on the diffraction phenomenon is displayed graphically., Inthis paper, rigid-lined infinite tube is considered. An analytical solution ispresented for the diffraction problem of acoustic waves spreading from a ringsource by an infinite tube. Applying the boundary and continuity conditions inconjunction with the Fourier transform technique, the boundary value problem issolved analytically. The influence of the problem parameters on the diffractionphenomenon is displayed graphically.

Extraction of the information hidden in the brain electrical signal enhances the classification of the current mental status. In this study, 16 channel electroencephalogram (EEG) data were collected from 15 volunteers under three conditions. Participants were asked to rest with eyes open and eyes closed states each with a duration of three minutes. Finally, a task has been imposed to increase the mental workload (MW). EEG data were epoched with a duration of one second and power spectrum was computed for each time window. The power spectral features of all channels in traditional bands were calculated for all subjects and the results were concatenated to form the input data to be used in classification. Decision tree, K-nearest neighbor (KNN) and Support Vector Machine (SVM) techniques were implemented in order to classify the one-second epochs. The accuracy value obtained from KNN was found to be 0.94 while it was 0.88 for decision tree and SVM. KNN was found to outperform the two methods when all channel and power spectral features were used. It can be concluded that, even with the use of input features formed by concatenating all subject’s data, high classification accuracies can be obtained in the determination of the increased MW state. Beyin sinyallerinin sınıflandırılması kişilerin mental durumu hakkında bilgi sahibi olmamızı kolaylaştırır. Bu çalışma kapsamında onbeş katılımcıdan 16 kanallı EEG verisi üç farklı durum için toplanmıştır. Katılımcılardan üçer dakika gözleri kapalı ve açık şekilde dinlenmeleri istenmiştir. Sonrasında mental işyükünü arttıracak bir ödevde uygulanmıştır. EEG verileri birer saniyelik pencerelere ayrılmış ve her pencere için güç spektrumları hesaplanmıştır. Geleneksel frekans bantlarına ait güç spektrumları her katılımcı için hesaplanmış ve sonuçlar sınıflandırmada kullanılmak üzere arka arkaya getirilmiştir. Karar ağaçları, K-en yakım komşuluk (KNN) ve Destek Vektör Makinaları (DVM) teknikleri birer saniyelik pencere verilerinin sınıflandırılması için uygulanmıştır. KNN için doğruluk değeri 0.94 olurken karar ağaçları ve DVM için 0.88 değerine ulaşılmıştır. KNN yöntemi diğer iki yönteme göre tüm kanalların güç spektrumu kullanıldığı durumda daha yüksek doğruluk oranı vermiştir. Sonuç olarak, tüm katılımcıların verilerinin bir havuza konulup sınıflandırma işlemi yapıldığında dahi yüksek mental işyükü durumunun ayrıştırılabildiği görülmüştür.

This study investigates size and operating condition effects on energy production efficiency, greenhouse gas (GHG) mitigation and economic potentials in production and utilization stages of a biogas system. In IZaYDaS plant, efficiencies of biogas production and electricity generation are found to be 28 % and 20 % independently from operating scheme, respectively. When these results are compared to a small capacity plant without an automatic control keeping the biogas system at or close to favorable conditions for fermentation and a lower quality electricity generator, both biogas and electricity production efficiencies are found to be lower showing the importance of operating conditions and size on energy production efficiency. organic waste processing is the major contributor to the GHG mitigation potential followed by fossil electricity and then chemical fertilizer replacement. Economically, liquid fraction of digestate is the major source of income due to its high amount followed by solid fraction of digestate and electricity sold to the grid. When different utilization paths are investigated for biogas, it is found that direct utilization of biogas has a higher GHG mitigation potential and favorable energetically. Bu çalışma bir biyogaz sisteminin üretim ve kullanım aşamalarındaki boyut ve işletme koşullarının enerji üretim verimi, sera gazı salınımının azaltılması ve ekonomik potansiyele etkisini incelemektedir. İZaYDaŞ tesisinde, biyogaz ve elektrik üretim verimleri işletim planından bağımsız olarak sırasıyla %28 ve % 20 olarak bulunmuştur. Bu sonuçlar, biyogaz sistemini fermentasyon prosesi için optimum ya da optimuma yakın koşullarda tutan bir kontrol sistemine sahip olmayan düşük kapasiteli bir biyogaz tesisi ile karşılaştırıldığında, hem elektrik hem de biyogaz verimleri işletme koşullarının ve boyutun enerji üretim verimi üzerindeki etkisini gösterir şekilde düşük çıkmıştır. İncelenen tesiste, organik atıkların işlenmesi ve ardından fosil yakıt ve kimyasal gübre kullanımının ikame edilmesi sera gazı salınımlarının düşürülmesinde ki önemli faktörlerdir. Ekonomik olarak, elde edilen sıvı gübre ardından katı gübre ve şebekeye satılan elektrik gelir kaynaklarını oluşturmaktadır. Biyogaz için farklı kullanım yolları incelendiğinde, biyogazın doğrudan kullanımı enerjetik açıdan daha tercih edilir ve sera gazı azaltma potansiyelinin daha yüksek olduğu bulunmuştur.

Composite phase change materials (PCM) of stearic acid/graphene oxide were prepared by thiol-alkyne click coupling reaction.Stearic acid was firstly modified with propargyl to introduce thiol-yneclickable sites. Different amounts of graphene oxide were added to thiol-alkyne clickable formulation. To evaluate phase change properties of PCMs differential scanning calorimeter (DSC) was used. Thermal stability and degradation profiles of PCMs were investigated. The structural characterization of stearic propargyl ester and PCMs was performed by aTR-FTIR spectroscopy. The addition of graphene oxide increased the maximum weigh loss temperature from 328 to 351 ˚C with respect to the base formulation. Moreover, the crosslinking of stearic acid prevented the leakage of PCMs. Stearik asit-grafen oksit kompozit faz değişim malzemeleri (PCM) tiyol-alkin klik kapanma reaksiyonu ile hazırlandı. Öncelikle stearik asit tiyol-yne klik gruplarının bağlanması amacıyla modifiye edildi. Farklı miktarlarda grafen oksit tiyol-klik formülasyonuna eklendi. PCM’lerin faz değişim özelliklerini incelemek için diferansiyel taramalı kalorimetre (DSC) kullanıldı. PCM’lerin termal kararlılık ve bozunma profil incelendi. Stearik propargyl esteri ve PCM’lerin yapısal karakterizasyonu ATR-FTIR spektroskopisi ile gerçekleştirildi. Grafen oksit eklenmesiyle baz formülasyona göre maksimum kütle kaybı sıcaklığı 328 dan 351 ˚C ye yükseldi. Aynı zamanda stearik propargyl çapraz bağlanmasıyla PCM’lerin akma problem engellendi.

Bu araştırmanın amacı Multipl Skleroz (MS) ile Tümor Nekroz Faktör-Alfa (TNF-A) geninin promotör bölgesindeki (-376) gen polimorfizmi arasındaki ilişkininin ortaya çıkarılmasıdır. Yapılan çalışmada 100 MS hastası ve 100 sağlıklı kontrol olmak üzere toplam 200 birey incelenmiştir. Bunun için ilk olarak kandan DNA izolasyonu yapılmış ve elde edilen DNA’lardan TNF-A geninin promoter – 376 bölgesi polimeraz zincir reaksiyonu yöntemi ile çoğaltılmıştır. İkinci aşamada ise elde edilen PCR ürünleri Tsp50 enzimi ile kesilerek genotip dağılımları ve allel frekansları incelenmiştir. Türk popülasyonunda MS hastalığı ile TNF-A – 376 polimorfizminin genotip dağılımı arasında kuvvetli bir ilişki bulunmuştur (p=0,010). Aynı zamanda TNF-A – 376 polimorfizminin allel frekansı MS hastalığıyla bir ilişki göstermektedir (p=0.011). Bu ilişkide TNF-A – 376 polimorfizminin heterozigot genotip G/A olduğu ve A allelinin koruyucu etkisi olduğu görülmüştür. TNF-A – 376 polimorfizmi ile MS arasında hastalığın risk oluşturması açısından herhangi bir ilişki bulunmamıştır ancak G/A genotipi ve A allelinin sağlıklı kişilerde koruyucu etkisi olabildiği düşünülmektedir. The purpose of this study is the detection of the association between MS and TNF-A gene promoter – 376 polymorphism.In this study, 100 MS patients and 100 healthy controls were examined. Firstly, genomic DNA was extracted from human leukocyte nuclei isolated from whole blood by standard methods and then the promoter region of TNF-A including – 376 polymorphism was amplified with PCR method. Secondly, the PCR products were digested with a digestion enzyme and genotype distributions and allele frequencies were determined. A strong association between MS and TNF-A – 376 genotype distribution was detected (p= 0,010). At the same time TNF-A – 376 allele frequency was showed an association with MS (p=0,011), but this association indicates that GA genotype and A allele have protective effects. There is not an association between TNF-A – 376 polymorphism and MS progression, but GA genotype and A allele may be the protective factors in the healthy people.