Gökçeada, Çanakkale İli'nin bir ilçesi ve yüz ölçümü bakımından Türkiye'nin en büyük adasıdır. Kuzey Ege Denizi'nde, Saros Körfezi'nin ve Çanakkale Boğazı'nın girişinde yer almaktadır. Asya ve Avrupa kıtaları arasında bir bağlantı noktası olan Ege Denizi'ndeki stratejik konumu nedeniyle Gökçeada Taş Devri'nden itibaren kesintisiz olarak iskan edilmiş ve Ada'nın egemenliği tarihte çok sık el değiştirmiştir. Antik kaynaklarda Ada'nın ilk olarak Pelasgların egemenliğinde olduğundan bahsedilmektedir. Pelasgların ardından Ada ve çevresinin egemenliğini Persler almıştır. Sonraki yıllarda birçok kez el değiştiren Ada; Atinalılar, Romalılar, Bizanslılar, Cenevizliler, Venedikliler ve Osmanlıların egemenliğine girmiştir. Osmanlı İmparatorluğu uzun yıllar egemenliğinde bulundurduğu Gökçeada'yı Balkan Savaşları'nın ve I. Dünya Savaşı'nın yaşandığı 1912-1918 yılları arasında kaybetmiştir. Kurtuluş Savaşı'nın ardından, 1923 Lozan Antlaşması ile Ada'nın yönetimi Türkiye Cumhuriyeti'ne bırakılmıştır.Ada tarih boyunca farklı uygarlıkların egemenliğinde bulunsa da yerli halkın çoğunluğunu Rumlar oluşturmuştur. Osmanlı İmparatorluğu döneminde de bölgenin kültürel, dini ve etnik yapısı, büyük oranda değişmeden sürmüştür. Türkiye Cumhuriyeti döneminde ise Ada'nın nüfusunda büyük bir artış yaşanmamış, ancak demografik yapısı değişmiştir. Bu süreçte uygulanan nüfus politikaları kapsamında Anadolu'dan gelen nüfus Ada'da ilk kez 1945 yılında iskan edilmiştir. 1960'lardan sonra gelenler ise devlet tarafından kurulan planlı köylere yerleştirilmiştir. Kıbrıs Sorunu ve her ne kadar Gökçeada sürecin dışında tutulsa da Lozan Antlaşması'na dayanan mübadele süreciyle değişen politik, ekonomik ve sosyal dengeler, Ada'da uzun yıllardır yaşamını sürdüren Rum nüfusun azalmasında etkili olmuştur.Geçmişten bu yana sosyal, ekonomik ve kültürel etkenler, Ada'nın doğal ve fiziksel strüktürünün parçası olmuştur. Bu nedenle bu koşullardaki değişim fiziksel çevreyi de etkilemiş, sosyal ve kültürel çeşitliliğin kaybı uzun yıllar bu etkenlerle şekillenen fiziksel çevreye zarar vermiştir.Son yıllarda yeniden değişen sosyal, ekonomik ve politik dengelerle Gökçeada yeni bir değişim süreci içindedir. Geçmişte Ada'yı terkeden nüfus özellikle yaz dönemini ve önemli günleri Gökçeada'da geçirmeye başlamış, bu süreçte bir bölümü geri dönüş yapmıştır. Gelişen turizm potansiyeliyle birlikte büyük şehirlerden ve bölgeden Ada'ya olan talep gün geçtikçe artmakta ve yaz aylarında nüfusta büyük bir artış yaşanmaktadır. Bu durum fiziksel çevre, doğal kaynaklar ve kültürel değerler üzerindeki baskıyı arttırmaktadır. Yaşanan değişimlere rağmen, Ada günümüzde hala özgün kırsal dokusunu korumaktadır.Gökçeada'nın değerlerinin sürdürülmesi konusunda atılan en erken adımlar geleneksel yerleşimler ve bu yerleşimlerdeki anıtsal yapılara yönelik olmuştur. Tekil tescil kararlarının yanı sıra Koruma Kurulları'nın Ada'nın doğal ve kültürel değerlerinin korunmasına yönelik doğal, arkeolojik ve kentsel sit alanı kararları aldığı bilinmektedir. Alınan bu kararların Ada'nın geleneksel kırsal karakterinin korunmasında yeterli olmadığı görülmektedir. Korumaya bakış sit alanları ile sınırlı kalmış, yapıların veya yerleşimlerin doğayla olan, doğanın ise kültürle olan sürekli ve bütünleşik ilişkisi göz ardı edilmiştir.`Doğa` ve `kültür` arasındaki etkileşime dikkat çeken `kültürel peyzaj` kavramı, doğal çevrenin getirdiği belirli fiziksel koşullar altında, sosyal, ekonomik ve kültürel etkilerle şekillenen, kültürün ve yerleşmelerin gelişim süreçlerini anlatan alanların tanımlanması ve korunması için kullanılan bir kavramdır. Kültürel peyzajlar, geleneksel yöntem, teknik, bilgi birikimi ve pratiklerle üretilmiş alanları içerdiği gibi geleneksel üretim tekniklerinin yakın zamanda değiştiği bölgeleri de içeren, dinamik, yaşayan ve değişen çevrelerdir. Kültürel peyzaj tanımı, insanın ve doğanın ortaklaşa katkılarıyla oluşan bu çevrelerin bütüncül bir bakış açısıyla korunmasının yanı sıra gelişimlerini ve değişimlerini yöneten sürdürülebilir bir yaklaşım sağlamaktadır.Gökçeada, ada olmasının getirdiği sınırlı fiziksel koşullar ve kültürel etkenlerle şekillenen, geçmişten bugüne insan ve doğa arasındaki ilişkiyi yansıtan kültürel peyzaj değerlerine sahiptir. Ancak son yıllarda değişen fiziksel, ekonomik ve sosyal dengeler bu değerlerin zarar görmesine ve hatta yok olmasına neden olmaktadır. Bu yok oluşun en önemli nedenlerinden biri koruma konusundaki farkındalığın henüz yeterince gelişmemiş olmasıdır. Çalışma kapsamında, Gökçeada'nın doğal ve kültürel miras değerleri, bu değerlerin tüm bileşenlerine yönelik bütünleşik bir bakış sağlayan kültürel peyzaj kavramı kapsamında ele alınmış ve tanımlanmıştır.Kentsel ve kırsal dokuların bütüncül olarak korunması gerekliliğini kabul eden 1964 tarihli Venedik Tüzüğü ile `bütünleşik koruma` kavramını gündeme getiren 1975 tarihli Amsterdam Bildirgesi, doğa ve kültürün etkileşimi ile oluşan alanların korunması konusunda önemli ve erken tarihli metinlerdir. 1979 tarihli Burra Tüzüğü, 1982 tarihli Floransa Tüzüğü ve 1992 tarihli Rio Deklarasyonu gibi çok sayıda metin, kırsal alanların ve peyzajların somut ve somut olmayan tüm unsurlarıyla birlikte korunmaları gerektiğine dikkat çekmektedir. 1992 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Sözleşmesi'ne kültürel peyzaj tanımının eklenmesi, bu alanların korunması konusunda bir dönüm noktası oluşturmuştur. 1992'den itibaren Dünya Mirası Listesi'ne giren kültürel peyzaj örnekleriyle birlikte dünyada benzer özellikler taşıyan alanların korunması konusunda farkındalık artmış, listeye eklenen örneklerin sayısı çoğalmıştır. Bunun yanısıra, uluslararası kurumların kültürel peyzaj alanlarının korunması konusunda ilkesel metin hazırlama çalışmaları da hız kazanmıştır.Gökçeada'nın kültürel peyzaj değerlerini tartışmadan önce kültürel peyzaj kavramının Dünyadaki gelişimi ele alınmıştır. Kültürel peyzaj kavramının koruma gündemine girmeden önce ortaya çıkışından koruma gündemine girdikten sonra bu alanda çalışan uluslararası ve ulusal kurumların yaklaşımlarına kadar bir değerlendirme yapılmıştır. Kültürel peyzaj alanlarının korunması konusunda çalışmaların hız kazandığı, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren uluslararası kurumların yayınladıkları bildirge, tüzük ve tavsiye kararları üzerinden koruma yaklaşımlarının gelişimi çalışma kapsamında incelenmiştir.Bunun yanısıra, Gökçeada'nın ada yerleşimi olmasından yola çıkılarak Dünyadan ve Türkiye'den belirli kriterler çerçevesinde seçilen ada örnekleri üzerinden kültürel peyzaj değerlerinin korunması konusundaki mevcut yaklaşımlar değerlendirilmiştir. Bu noktada ele alınan örneklerde, kültürel peyzaj koruma yaklaşımlarından çok doğal ve kültürel değerlerin korunmasına yönelik tehditlerin giderilmesi üzerine geliştirilen yaklaşımların olduğu görülmüştür.Yapılan incelemelerden sonra, Gökçeada'nın kültürel peyzaj değerleri UNESCO ile Madran ve Uysal'ın değerlendirmelerinden yola çıkarak, Ada'nın kendine özgü değerlerine yönelik geliştirilen bir sistem kullanılarak sınıflandırılmıştır. Belirlenen kategoriler altından Ada'nın değerleri detaylı olarak açıklanmıştır. Bunun yanısıra, bu değerleri mevcut konumları, çevre ilişkileri ve korunmuşluk durumları ile birlikte görmeyi sağlayan Kültürel Peyzaj Değerleri Bileşenleri Haritası hazırlanmıştır.Kültürel peyzajlar insan müdahalesinin sürmesiyle birlikte değişmeye ve dönüşmeye devam eden alanlardır. Ancak, bu değişimler iyi yönetilemediği durumlarda kültürel peyzaj değerlerini yok olma tehdidi ile karşı karşıya bırakan faktörlere dönüşebilmektedir. ICOMOS ve IFLA'nın birlikte hazırladıkları `Kırsal Peyzaj Mirasına Yönelik İlkeler` başlıklı metinde, kırsal peyzaj ve kırsal peyzaj mirası kavramlarının yanısıra kırsal alanların ve peyzajların değişimine neden olan karşı karşıya kaldıkları tehditlere de dikkat çekilmektedir. Gökçeada'nın kültürel peyzaj değerlerinin korunmasına yönelik tehditler söz konusu metinden yola çıkarak değerlendirilmiş ve Ada'ya özgü yorumlanan farklı kategorilerde ele alınmıştır. Kültürel peyzaj değerleri bileşenlerini gösteren harita üzerinden bu değerlerin korunmasına yönelik tehditlere dikkat çeken Ada geneline ait bir harita daha hazırlanmıştır.Kültürel peyzaj değerlerinin korunmasına yönelik önerilere geçmeden önce; Ada içerisindeki konumu, mevcut değişim baskıları ve değerleri göz önünde bulundurularak seçilen bir bölgede, farklı kurumların haritaları üzerinden bir değerlendirme yapılarak arazi kullanımının zaman boyutundaki analizi ve plan etki analizi üzerine bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmanın verilerinden yola çıkarak ele alınan bölge için geliştirilen öneriler bu alana özel olmakla birlikte Gökçeada ve Türkiye'de kültürel peyzaj niteliği taşıdığı düşünülen alanlar için genellenebilir nitelikte ve önemdedir. Bu çalışmanın sonuçlarının ardından çalışmanın son bölümünde, Ada genelinde kültürel peyzaj değerlerinin korunmasına yönelik önerilere ise yine tehditlerden yola çıkarak benzer kategorilerde yer verilmiştir. Gökçeada, which is the biggest island of Turkey with regard to the surface area, is situated at the entrance of Dardanelles (Strait of Canakkale) in the north of the Aegean Sea which is the connection point between Asia and Europe. Because of its strategic position, the island has been continuously inhabited since the Stone Age. According to the ancient sources, the island was first ruled by Pelasgians. After the Pelasgians, Persians took the sovereignty of the island and its surroundings. The island has changed hands many times in the following years and has entered the dominion of the Athenians, Romans, Byzantines, Genoese, Venetians and Ottomans. The Ottoman Empire lost Gökçeada, which had been under its rule for many years, between the years 1912-18 during the Balkan Wars and World War I. After the War of Independence and with the Treaty of Lausanne in 1923, the governance of the island was left to the Republic of Turkey.Although the island has been ruled by different civilizations throughout the history, Greeks have been the majority of the local people of the island. The cultural, religious and ethnic structure of the region has remained largely unchanged during the Ottoman Empire. In the period of the Republic of Turkey, the population of the island has not experienced a large increase, but its demographic structure has changed. Within the scope of population policies implemented in this period, inhabitants from Anatolia were first settled in 1945 to the island. Those who arrived after the 1960s were settled in the newly planned villages. The changes of political, economic and social balances caused by the Cyprus Problem and the process of population exchange based on the Treaty of Lausanne, even though Gokceada was excluded from the process, have been effective in reduction of Greek population that has been living on the island for many years.From past to present, social, economic and cultural factors have been part of the natural and physical structure of the island. For this reason, the change in these conditions has also affected the physical environment, and the loss of social and cultural diversity has damaged the physical environment that has been shaped by these factors for many years.Nowadays, Gökçeada is in a new process of alteration with the rechanging social, economic and political balances. Inhabitants who had left the island over the past years started to show interest in coming back. They began to spend especially summer and important religious days in Gökçeada, and a part of them returned permanently to the island in this process. Along with the developing tourism potential, the demand for the island from big cities and from the region is increasing day by day. As a result, there is a big increase in the population of the island during the summer season. Therefore, the pressure on the physical environment, natural resources and cultural values increases. Despite the changes, Gökçeada still preserves its authentic rural fabric.The earliest measures taken regarding the preservation of Gökçeada's values are directed towards traditional settlements and monumental structures in these settlements. It is known that apart from the individual registration decisions, Conservation Boards have taken natural, archaeological and urban site decisions to protect natural and cultural values of Gökçeada. However, it seems that the decisions are inadequate to protect the traditional rural character of the island. The approach to the conservation is limited to site decisions, and also the continuous and integrated relation of structures or settlements with nature and nature with culture has been ignored.The concept of cultural landscape, which draws attention to the interaction between nature and culture, is used for defining and preserving the areas that reflect the improvement processes of culture and settlements shaped by social, economic and cultural influences under certain physical conditions brought by the natural environment. Cultural landscapes are dynamic, living and changing environments, which include the areas where traditional production techniques have recently changed, as well as the areas created by traditional methods, techniques, knowledge and practices. The concept of cultural landscape provides both an integrated approach for conserving the areas formed by the joint contributions of mankind and nature; and a sustainable approach for managing their improvement and change.As a result of being an island settlement Gökçeada was shaped by the limited physical conditions and cultural influences. Therefore, it has distinctive cultural landscape values that reflect the relationship between mankind and nature from past to present. However, recent changes in physical, economic and social balances cause these values to be damaged or even destroyed. One of the most important reasons for this destruction is the lack of adequately developed awareness of conservation. In this thesis, it is aimed to discuss and define the natural and cultural heritage values of Gökçeada in the context of cultural landscape concept that provides an integrated approach to all components of these values.The Venice Charter (1964), which recognizes the necessity of integrated conservation of urban and rural textures and the Amsterdam Declaration (1975) that brought the concept of `integrated conservation` to the agenda are the important and early documents about the conservation of the areas formed by the interaction of nature and culture. The numerous doctrinal texts such as Burra Charter (1979), Florence Charter (1982) and Rio Declaration (1992) drew attention to the need for the preservation of rural areas and landscapes with all of their tangible and intangible elements. The addition of the definition of the cultural landscape to the World Heritage Convention by UNESCO (1992) constituted a milestone in the conservation of these areas. Since 1992, cultural landscape examples added to the World Heritage List raised awareness to preservation of the areas with similar characteristics around the world. Accordingly, the number of cultural landscape examples in the List has increased. In addition, international institutions' efforts to prepare doctrinal texts about the conservation of cultural landscape areas have accelerated.First of all, the development of the concept of cultural landscape in the world is discussed before the cultural landscape values of Gökçeada. An evaluation about the emergence of the concept of cultural landscape in the conservation field and also the approaches of international and national institutions working in this field to the cultural landscape concept, has been carried out. Within the scope of this study, also the development of conservation approaches has been examined through the declarations, regulations and recommendations made by international institutions since the second half of the 20th century when the works on the conservation of cultural landscapes have been accelerated.In addition, current approaches to the preservation of cultural landscape values have been evaluated over the island samples selected according to certain criteria from the world and Turkey on the grounds that Gökçeada is an island settlement. At this point, it is seen that there are approaches developed on the elimination of threats to the protection of natural and cultural values rather than cultural landscape conservation approaches.After the examinations, a classification system specialized on the values of the island has been developed based on the UNESCO's and Madran and Alptekin's (2009) assessments in order to define the cultural landscape values of the island. Under the specified categories, the cultural landscape values of Gökçeada are explained in detail. In addition, a map of the Components of Cultural Landscape Values has prepared to see these values together with their current location, environmental relations and conservation status.Cultural landscapes are the areas that continue to change and transform with the persistence of human intervention. However, these changes can be transformed into factors that confront the cultural landscape values with the threat of extinction, when they cannot be managed well. The text titled Principles Concerning Rural Landscapes as Heritage, which is prepared by ICOMOS and IFLA in 2016, draws attention to the rural landscape and rural landscape heritage concepts as well as the threats they face that cause changes in rural areas and landscapes. In the fifth part of the thesis, threats to Gökçeada's cultural landscape values have been evaluated based on the text in question and are addressed in different categories that are specific to the island. Also, a second map of the whole island, which draws attention to the threats to cultural landscape values, has prepared according to the map showing the components of the cultural landscape values.Before the recommendations for conservation of Gökçeada's cultural landscape values, a study was conducted on the time dimension analysis of land use and plan impact analysis by making an assessment on the maps of different institutions in a selected region in the island by taking into consideration the location, current change pressures and values. While the recommendations developed with this analyses seems to be specific to the selected region in the island, they are also generalizable and important for the other areas that are considered to have cultural landscape qualities in Gökçeada and also in Turkey. Following the conclusion of this study in the final part, recommendations for the conservation of Gökçeada's cultural landscape values have been given in similar categories according to the categories of the threats. 438