Denize kıyısı olan yerleşmeler, geçmişten günümüze ulusal, bölgesel ve yerel ekonominin ticaret zincirine hizmette bulunarak önemli ekonomik ilişkiler sağlamışlardır. Bu ilişkiler sonucunda kıyı bölgeleri, doğal yapı, ekonomik yapı, sosyal yapı ve kültürel yapı gibi çeşitli yönlerden çekici bölgeler haline gelmişlerdir. Bu nedenle kıyı bölgeleri, insanlar tarafından Dünya'nın en yoğun kullanılan bölgeleri olmuştur. Hatta birçok ülkenin kıyı bölgelerinde yaşayan nüfusu kıyıda olmayan nüfusundan daha hızlı artmış ve artmaya devam etmektedir. Ekonomik ve mekânsal açıdan bu yoğun kıyı kullanımı, doğal çevreyi dönüştürerek yapılaştırmakta ve kıyı ekosistemini değiştirerek tahrip etmektedir. Diğer coğrafi bölgeler karşısında, en yüksek kentleşme oranına sahip olan kıyı bölgeleri, fiziki coğrafyaya çeşitli formlarda yansımaktadır.Bu araştırmada, kıyı kentlerinin sosyo-ekonomik gelişmişliklerini fiziki coğrafyaya yansıtan mekânsal büyüme biçimlerine ve bu büyümenin doğal yapı ekosistemlerinin alansal bütünlüklerini bozması üzerine odaklanılmıştır. Meydana gelen mekânsal büyümenin analiz edilmesi, doğal yapının korunması, sürekliliğinin sağlanarak kullanılmasının kavranması ve değerlendirilmesi, bu kapsamda önem taşımaktadır.Bu çalışmanın amacı, kıyı kentlerindeki sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeylerinin sürdürülebilir mekânsal büyüme üzerindeki etkilerini ortaya koymaktır. Çalışmada, (i) sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi arttıkça, sürdürülebilir mekânsal büyümenin zorlaştığı, kıyı kentlerinin dağınık bir yayılma eğilimi gösterdiği, (ii) kıyı tipinin mekânsal büyüme biçimi üzerinde belirleyici olduğu ve (iii) kıyı kentlerinde zaman içerisinde gözlemlenen mekânsal büyüme biçiminin hidrolojik döngü, mikroklima dengesinin etkileri gibi sürdürülebilirlik açısından önemli faktörleri olumsuz yönde etkilediği hipotezleri belirlenmiştir. Bu araştırmada; Farklı sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeylerine sahip kıyı kentlerinin, mekânsal büyüme biçimleri ve sürdürülebilir gelişme düzeyleri arasında bir fark var mıdır? temel sorusu ile; Kıyı kentlerinde süregelen mekânsal büyüme biçimi, doğal ve ekolojik yapıları nasıl etkilemektedir?, Kıyı kentlerine özgü mekânsal büyüme ölçme ve değerlendirme yöntemi geliştirilebilir mi?, Kıyı alanlarında sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi ile sürdürülebilir mekânsal büyüme arasında bir ilişki var mıdır? sorularına yanıt aranmaktadır.Çalışmanın kavramsal çerçevesi ve alan araştırması, sosyo-ekonomik, mekânsal ve kantitatif değerlendirmeler olmak üzere üç temel boyutta oluşturulmuştur. Sosyo-ekonomik açıdan, kıyı kentlerin ekonomik yönü, rekabetçi ve yenilikçi düzeyleri ile sosyal ve çevresel yapı düzeylerinin göstergeleri üzerinden irdelenmiştir. Mekânsal boyut açısından, yapılaşmış ve yapılaşmamış alanların fiziki coğrafyadaki biçimsel geometrilerinin ve tipolojilerinin teorik altyapısı irdelenmektedir. Bu biçimler, kıyı alanlarının doğal bitki örtülerini ve ekolojik yapı özelliklerini sürdürülebilir gelişme ilkeleri çerçevesinde, mekânsal büyüme bileşenleriyle birlikte tanımlamaktadır. Kantitatif değerlendirme açısından ise kıyı kentlerinde mekânsal büyüme biçimine yönelik ölçme yöntemi için oluşturulan endeks seti ile değerlendirme yapılmaktadır. Mekânsal büyüme bileşenleri; yapılaşmış alanlar için merkeziliği, kentin yerleşme lekesinin biçimini ve doğrusal büyümeyi; yapılaşmış alanın büyüme tipolojisinde yayılarak, boşlukları doldurarak, sıçrayarak büyümeyi; yapılaşmamış alanlarda ise doğal alanların kaybını, yeşil ağ sisteminin sürekliliğini ve kent içindeki boşlukların biçimlerini kantitatif yöntemlerle irdeleyerek değerlendirmeye olanak sağlamaktadır. Bu kapsamda, kentlerin gelişmişlik düzeyleri arttıkça daha fazla yayılacağı kabulü ile mekânsal büyümeyi oluşturan bu değerlendirmeler, yapılaşmış ve yapılaşmamış alanların bütünsel olarak değerlendirildiği mekânsal büyüme olgusu ile ele alınmaktadır.Araştırma kapsamında Türkiye'nin denize kıyısı olan 28 kıyı kenti arasından seçilen örneklem alanlar, sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeylerine göre elde edilerek belirlenmiştir. Karşılaştırılabilirlik sunması açısından üst, orta ve alt düzeylerde üçerli gruplar halinde, denize kıyısı olan kent merkezlerine sahip örneklem kentler seçilmiştir. Bu kapsamda, üst düzeyde Antalya, İzmir, Kocaeli, orta düzeyde Mersin, Samsun, Tekirdağ, alt düzeyde Çanakkale, Giresun, Sinop olmak üzere dokuz kent örneğinde 1980'ler, 2000'ler ve 2016'lardaki mekânsal büyüme karakterinin nasıl değiştiği ve doğal yapıyı nasıl değiştirdiği incelenmiştir. Mekânsal büyümenin geçmişe dönük analizi ve yorumlanması konusunda uzaktan algılama, coğrafi bilgi sistemleri ve kantitatif yöntemler kullanılmıştır. Örneklem seçimi, uydu görüntülerini sınıflama, mekânsal büyüme endeksine ilişkin oluşturulan yöntem etapları, mekânsal büyüme endeks modeli ile analiz edilerek bulgular değerlendirilmektedir.Meydana gelen büyüme, her ne kadar alansal olarak artan bir oranı ifade etse de çeşitli biçim geometrisi ve bağlantılar ile gerçekleşmektedir. Bu biçimler, hem doğal yapının sunduğu yapılaşma olanaklarına göre hem de planlama kararları doğrultusunda farklılık göstermektedir. Sürdürülebilir gelişme ilkeleri çerçevesinde mekânsal büyüme bileşenlerinin tanımlandığı bu çalışmada, geometrik bileşenler olarak alansal büyüklük ve biçimsel değerlendirmeler yapılmaktadır. Bu süreçte hem yapılaşmış alanların meydana geliş biçimleri hem de doğal yapının sunduğu ekolojik alanların sürekliliği irdelenmektedir. Sosyo-ekonomik, yapılaşmış ve yapılaşmamış alanda mekânsal büyüme olarak üç farklı boyutun ele alındığı disiplinler arası bütünleşik bir çalışma ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Bu çalışmada kantitatif ve kalitatif araştırma metodolojisi kullanılarak sosyo-ekonomik ve mekânsal büyüme tipolojileri arasındaki ilişki sorgulanmıştır. Elde edilen bulgular sonucu, kentlerin gelişmişlik düzeyindeki artışla yapılaşmış alandaki büyümenin artışı doğru orantılı olarak tespit edilmiştir. Örneğin, 1980'den 2016'ya örneklem alanların fiziki mekâna yayılma miktarı sırasıyla, üst düzey grubundan İzmir, Kocaeli, Antalya, orta düzey grubundan Mersin, Samsun, Tekirdağ (2015 öncesi için), alt düzey gruptan ise Çanakkale (2015 öncesi için) Giresun ve Sinop'ta meydana gelmiştir. Bu araştırmada, zaman içerisinde örneklem alanlarda meydana gelen mekânsal büyüme biçimi, doğal yapı alan kaybı ve kent içi yapılaşmamış alanlar arasındaki ilişkiler, mekânsal büyüme endeksleri ile değerlendirilerek ortaya konulmuştur. Mekânsal büyüme endekslerini oluşturan yapılaşmış alan endeks değerleri artarken yapılaşmamış alan değerlerinde azalmalar görülmektedir. Aynı kapsamda, büyüme tipolojisinde ele alınan yapılaşmamış alan değerlendirmesindeki yeşil ağ sisteminin sürekliliği de yapılaşmış alan büyümesiyle ters orantılı olduğu elde edilmiştir. Bu kapsamda, kent mekânsal olarak büyüdükçe yeşil ağ bağlantısı azalma göstermiştir. Bu büyümenin meydana gelmesiyle yeşil ağ bağlantılarındaki azalmada ve doğal alanların (özellikle tarım alanları) yapılaşmış alanlara dönüşümü sonucu en belirgin farklılıklar üst gelişmişlik düzeyindeki Antalya, İzmir ve Kocaeli, sonrasında ise orta düzeydeki Mersin ve Samsun örneklemlerinde tespit edilmiştir. Elde edilen bulgularda, sosyo-ekonomik düzeylerle büyük oranda paralellik gösteren mekânsal büyüme tipolojileri, etkin arazi tüketimi açısından, 2000 sonrası mekânsal büyümelerinde, gelişme düzeyleri arttıkça bu etkin mekânsal büyüme oranının da arttığı görülmektedir. Büyüme tipolojilerinde yayılarak büyüme tipolojisi Antalya, İzmir, Samsun, Tekirdağ, Giresun'da, boşlukları doldurarak büyüme Antalya, İzmir, Samsun, Giresun, Sinop'da, sıçrayarak büyümede ise Antalya, İzmir, Kocaeli, Tekirdağ'da etkin alansal kullanımlar tespit edilmiştir.Sonuç olarak, mekânsal büyümede fiziki coğrafyaya uyumluluk, ekolojik koşullar konusunda ne kadar zayıf ya da güçlü ise etkin arazi kullanımı konusundaki uyumluluk ve esneklik kapasitesi de o derece etkilenmektedir. Kentlerin büyümesi sadece toprak kaybına sebep olmamakla birlikte doğal yapı kaybına, su ve hava kirliliğine sebep olarak flora ve fauna kayıplarına, iklim koşullarını değiştirmesi sebebi ile de deniz suyu seviyesinde artışa, deniz suyu sıcaklığındaki artışa, sel baskınlarına, kuvvetli fırtınalara ve kıyı erozyonu gibi kıyıdaki yerleşme alanlarını etkileyen durumlarla karşı kaşıya bırakmaktadır. Bu nedenle, kentlerin sürdürülebilir mekânsal büyümeleri, yerel coğrafyaya uyumlu mekânsal büyüme biçimi, ekolojik işlevleri destekleyen ve toplumun çok amaçlı kullanımına alternatif olması konusunda oldukça önemlidir. Bu kapsamda, örneklem kıyı kentlerinin mekânsal büyüme tipolojisi, doğal alanların korunması ve yeşil koridor sürekliliklerinin sağlanması için uyumlu büyüme ilişkisi açıklanmaya çalışılmıştır. Araştırma kapsamındaki örneklem kıyı yerleşmeleri, sosyo-ekonomik gelişme seviyeleri arttıkça doğal yapıya uyumlu büyüme tipolojisinden uzaklaşan bir büyüme göstermiştir. Mekânsal büyümenin gerçekleşmesiyle doğal yapının bozulması, doğal çevre ile uyumlu mekânsal büyüme sürdürülebilirliğini de azaltmıştır. Bu tez çalışmasında, Türkiye'de denize kıyısı olan kentlerin ekosistemleri ve yeşil bağlantılarının üzerindeki baskıların hangi tipolojik biçimlerle meydana geldiği ve doğal yapıyı hangi oranda bozduğu konusunun önemine ve gerekliliğine dikkat çekme hedeflenmiştir. Fiziki coğrafya ve doğal ekosistemlerle birlikte uyumlu büyümeyi gerektiren sürdürülebilir mekânsal büyüme biçimin, mevcut kentsel büyüme lekesi ve gelişme alanları konusunun geleceğe yönelik üretilecek mekânsal büyüme stratejileri ve planlama politikaları ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. Coastal cities have ensured significant economic relations servicing to trade chain of national, regional and local economy so far. Coastal regions under the effect of these relationships are attractive regions regarding the natural environment, economic, social and cultural structures. The regions, therefore, are the most used areas by people across the world. Furthermore, population living in coastal regions of a lot of countries increases more than ones of the different geographic regions such as cultivated land, dryland, forested inland water, mountain zones. The intensive coastal use regarding economic and spatial relations causes transformation of the natural environment into the built-up environment and destruction of the coastal ecosystem. The coastal cities that have the highest rate of urbanization among the geographic regions have been observed to various urban patterns on physical geography. The study focuses on urban spatial development patterns which is seen as physical results of socio-economic developments of coastal cities and areal decrease of the natural environment. It is important to comprehend and evaluate the issues such as analyzing the spatial development, conserving the natural environment, and providing continuity of natural areas.The purpose of the study is to examine the effects of socio-economic development level of coastal cities on sustainable urban spatial development. This thesis proposes three hypotheses that are (i) As the level of socio-economic development increases, sustainable urban spatial development becomes complicate and coastal cities are seen to have a trend towards scattered urban development pattern, (ii) Coastal geomorphology is a decisive natural threshold on spatial development pattern, and (iii) Spatial development patterns observed in coastal cities have adverse effects on significant sustainable factors such as water (hydrologic) cycle, microclimate in the course of time. The study aims to answer the following research questions; Are there differences among urban spatial development patterns and sustainable urban development levels of coastal cities that have various socio-economic development levels? as main question of the thesis, How do spatial development patterns of coastal cities affect the natural environment and ecological systems?, Can a method for measurement and evaluation of urban spatial development be developed regarding coastal cities?, Is there any relation between socio-economic development level and sustainable spatial development of coastal cities?.Theoretical framework of the study and case study comprise three main sections of socio-economic, spatial and quantitative evaluations. In the framework, socio-economic content of coastal cities is analyzed by parameters of competitive and innovative levels, socio structure and environment structure levels. Theoretical background of geometric forms and typologies of built-up areas and undeveloped areas in physical geography has been examined within the context of the spatial dimension. These forms are described together with spatial development component by sustainable development principles regarding land cover and ecological areas on coastal regions. For the quantitative evaluation, index model is generated as a measurement method to analyze the spatial development pattern. The spatial development components are centralization, form and linearity for built-up areas; sprawling development, infill development, leapfrog development for typologies of urban spatial development; loss of natural areas, continuity of green network and urban vacant lands for undeveloped lands. These components as methods provide quantitative evaluation. The spatial development consisted of the components is explained by the phenomenon of urban spatial development. The study has been accepted that the more sprawl development increase, the more urban socio-economic level rises.In the study, 9 cities among 28 coastal cities of Turkey determined as the sample cities by three socio-economic levels as upper, middle and lower levels. The central districts of sample cities and their built-up areas are adjacent to coastline. These coastal cities are Antalya, İzmir, Kocaeli in the upper level, Mersin, Samsun, Tekirdağ in the middle level, Çanakkale, Giresun, Sinop in the lower level. The study areas were evaluated and analyzed by how characters of spatial development change and how natural areas are affected in the 1980s, 2000s and 2016s. Remote sensing, geographical information system and quantitative methods have been used to historically analyze and explain spatial development. Steps of research process consisted of determined of sample areas, classification of satellite images, and generate of spatial development index. These steps have been analyzed and evaluated through 'the model of urban spatial development index'.Even though the spatial development is the mean of increasing area size, it occurs from various geometric forms and connections of areas with each other. These forms show assorted patterns in terms of both suitable areas for built-up areas in the natural environment and planning decisions. The study has been defined by the framework of spatial development components. The framework contains area size and form evaluations as geometric components, and examines the issues of both occurrence forms of built-up areas and continuity of ecological areas in the natural environment.The study has endeavored to improve an interdisciplinary integrated study by three different dimensions as socio-economic development, spatial development of built-up areas and undeveloped areas. In the content, the relation between socio-economic and spatial development typologies has been examined by using quantitative and qualitative research methods. The study findings deduce that increasing urban development level is in the same way with sprawling trend of urban pattern. For example, the sequence of urban area size is İzmir, Kocaeli, Antalya in the upper level, Mersin, Samsun, Tekirdağ (before 2015s) in the middle level, Çanakkale (before 2015s), Giresun, and Sinop in the lower level, respectively. Urban spatial development typology occurred in sample areas in the course of time has been evaluated by spatial development index. The index measures by using the value of shrinking natural areas and the relationships of vacant land in urban patterns with each other. Whereas the values of built-up area index increase, ones of undeveloped area decrease. In the same way, while continuity of green network in undeveloped areas is decreasing, the urban area size is increasing. Decreasing green network and transformation of natural areas (especially agricultural areas) to built-up areas have been ascertained from the samples that are Antalya, İzmir, Kocaeli in the upper level, and Mersin, Samsun in the middle level. The spatial development has mostly shown a trend in the same direction of socio-economic development levels. Nevertheless, after 2000s, the trends have not been the same as the development has appeared more effective urban spatial development regarding land consumption. The spatial development typologies have been obtained, such as sprawling development for Antalya, İzmir, Samsun, Tekirdağ, Giresun, to infill development for Antalya, İzmir, Kocaeli, and Tekirdağ.In the result, the suitable spatial development to physical geography is adversely or favorable affected by intense or weak ecological conditions and compatibility or flexibility capacity on effective land use. Growing cities has suffered from not only land consumption but also destruction of the natural environment. These destructions and the losses, for example, can be resulting from contaminating water and air, flora-fauna loss, coastal erosion, and in the same time, resulting in changes of climate conditions, rising sea level, flooding, violent storms. Therefore, sustainable urban spatial development is substantially important as a compatible urban form to local geography supports natural ecosystems and alternative multi-purpose using for people. The typologies of coastal cities, conservation of nature and continuity of green ways have been explained within this framework. The coastal cities have shown that the compatible spatial development typology is being adversely affected as socio-economic development levels are increasing. What is more, the destruction of natural environment decreases the sustainable spatial development. This thesis has aimed to draw attention to the importance and necessity awareness of which typological forms bring about pressures on the ecosystems and their green connections, and how the natural environment is destroyed in coastal cities of Turkey. The sustainable urban form requiring compatible development with physical geography and natural ecosystems is a necessity regarding the future spatial development strategies and planning policies for current urban pattern and development areas. 266