37 results on '"TELOMERE"'
Search Results
2. The effect of Telomere Lengthening on Genetic Diseases
- Author
-
Sathees Chandra and Marko Bojkovic
- Subjects
telomere ,telomere shortening ,telomere homeostasis ,down syndrome ,carcinoma ,hepatocellular ,Medicine - Abstract
Abstract Telomeres are a characteristic of chromosomes that have increasingly large significance in research. They are studied in various diseases to discover potential treatment strategies. Their most vital characteristic is their length because the length can be used to describe different characteristics about the cell, such as its age. The length of telomeres can also be used as a potential way to treat disease. This review article’s purpose is to explore how te-lomeres can be potentially used as a method to treat genetic diseases such as trisomy 21 and cancer.
- Published
- 2021
- Full Text
- View/download PDF
3. Preeklemptik insan plasentasındaki 20q TERRA ekspresyon seviyelerinin değerlendirilmesi
- Author
-
Orhan, Eda, Demir, Necdet, and Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Transcription-genetic ,Histology and Embryology ,Placenta ,Genetics ,RNA ,Genetik ,Telomere ,Histoloji ve Embriyoloji ,Pre-eclampsia ,Polymerase chain reaction - Abstract
Amaç: Telomerik tekrarların, kromozom bütünlüğünün korunmasında ve onarım mekanizmalarında görev aldığı bilinmektedir. TERRA transkriptleri ise telomerik bölgelerin korunmasında görevlidir. Preeklampside telomer boyunun kısaldığı yapılan bazı çalışmalarda gösterilmiştir. Preeklampsideki bu telomer kısalmasının TERRA transkriptleri ile ilişkili olabileceğini düşündük ve `Preeklemptik insan plasentasında 20q TERRA ekspresyon seviyesi değişir` hipotezini kurduk. Bu doğrultuda preeklemptik insan plasentası ve sağlıklı insan plasentalarında 20q TERRA transkripsiyon seviyelerini inceledik.Yöntem: Preeklemptik insan plasentası (n=6) ve sağlıklı insan plasentası -kontrol- (n=6) olacak şekilde iki grup oluşturuldu. Örnekler, serum fizyolojik ile yıkandı. Her bir örnekten cDNA elde edilerek 20q TERRA transkriptlerinin seviyeleri kantitatif gerçek zamanlı polimarez zincir reaksiyonu (qRT-PCR) deneyi ile analiz edildi. Elde edilen veriler, GraphPad ile değerlendirildi. Aytıca her örnekten alınan doku örnekleri için rutin parafin takibi yapıldı. Mikrotom ile 5 μm kalınlığında kesitler alınarak hematoksilen&eozin boyaması yapıldı ve fotoğraflandı.Bulgular: Preeklampsi grubunda 20q TERRA ekspresyon seviyesi, mRNA düzeyinde kontrol plasentaya göre artış gösterdi. Histolojik gözlemlerde preeklemptik insan plasentasındaki trofoblastik tomurcuklar yoğun olarak gözlemlenmiştir.Sonuç: Preeklampsi grubunda TERRA ekspresyon seviyesi, kontrol grubuna göre artmıştır. Bu sonuçlar, preeklampside görülen telomer kısalmasının TERRA transkripsiyon seviyesinin artması sonucu olabileceğini göstermektedir. Inrtoduction: Telomeric repeats are known to be responsible for chromosome integrity preservation and restoration mechanism. TERRA transcripts are responsible for the conservation of telomeric margins. In preeclampsia, in some studies, telomere length is found to be shortered longitudinally. We anticipated that this telomere shortening in preeclampsia may be associated with TERRA transcripts and we have hypothesized that `In preeclamptic human placenta 20q TERRA expression level may undergo variation`. In that ground, in preeclamptic human placenta and healthy human placenta we explored the 20q TERRA transcription levels.Material and Methods: Two cohorts were created corresponding to preeclamptic human placenta (n=6) and healthy human placenta-control- (n=6). Samples were immensed with serum physiologic. From each of the samples producing cDNA were transcription levels of 20q TERRA were analyzed via quantitative real time polymerase chain reaction (q RT-PCR) assay. The data investigated by GraphPad. From every sample for the obtawied tissue samples, routine paraffine follow-up was performed. The 5μm sections were cub by using microtome, hematoxylin&eozin staining was done and photographed.Result: In preeclampsia group, 20q TERRA expression level increased compared to the control placenta at mRNA level. Histological observations showed that trophoblastic buds in the preeclamptic human placenta were intensely observed.Conclusion: In preeclampsia cohort, TERRA expression level incrcased in comparison with healthy decreased control group. These results indicate that telomere shortening seen in preeclampsia may be the result of increased TERRA transcription level. 55
- Published
- 2019
4. Bipolar bozuklukta telomer uzunluğunu etkileyen faktörler
- Author
-
Yarici, Umut, Köse Çınar, Rugül, and Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Psychiatry ,Telomere length ,Bipolar disorder ,Depression ,Sex disorders ,Erectile dysfunction ,Telomere ,Psikiyatri ,Quality of sleep - Abstract
Bipolar bozukluk kronik, tekrarlayıcı ve yetiyitimine neden olan, erken yaşlanma ile ilişkili olduğu düşünülen bir hastalıktır. Telomer uzunluğu, hücresel yaşlanmanın önemli bir biyolojik belirteci olarak kabul edilmektedir. Bipolar bozukluk ve TL arasındaki ilişkiyi farklı değişkenler üzerinden inceleyen çok sayıda araştırma mevcuttur. Bipolar bozukluk tanılı hastalarda, ataklar arası dönemde (ötimik faz) görülen kalıntı belirtilerin, hastalığın olumsuz prognostik faktörlerinden biri olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmada, ataklar arası dönemdeki kalıntı belirtilerin, telomer üzerindeki etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır.Araştırmaya DSM-5'e göre bipolar bozukluk tanısı olan, atak dönemi sonrasında en az 8 hafta süreyle hastalık belirtileri olmayan (remisyon) 60 hasta ve 20 sağlıklı kontrol dahil edilmiştir. Hastaların kalıntı belirtilerinin şiddeti hamilton depresyon derecelendirme ölçeği, pittsburgh uyku kalitesi indeksi, arizona cinsel yaşantılar ölçeği ile değerlendirilmiştir. Hastaların psikososyal işlevsellik düzeyi, kısa işlevsellik derecelendirme ölçeğiyle değerlendirilmiştir. Tüm katılımcılardan kan alınarak, yaşlanmanın biyobelirteci olarak kabul edilen TL, kantitatif gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonuyla ölçülmüştür.Araştırmamızda, hasta grubunun TL'nin, sağlıklı kontrol grubuyla karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı seviyede kısa olduğu saptandı. Araştırmamızda yapılan lineer regresyon analizinde TL'deki kısalığın HDDÖ ile ölçülen kalıntı depresif belirti şiddetindeki artış ile ilişkili olabileceği belirlendi. Hasta grubunda HDDÖ skorları ve telomer boyu arasında istatistiksel olarak anlamlılık düzeyinde olmayan negatif yönde ilişki olduğu görülmüştür. Hasta grubunda ACYÖ skorları ile TL, PUKİ skorları ve TL arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır.Bu araştırma bipolar bozukluk tanılı hastalarda kalıntı belirtiler ile TL arasındaki ilişkiyi değerlendiren ilk çalışmadır. Bulgularımız, bipolar bozuklukta ataklar arası dönemdeki depresif kalıntı belirtilerin, hücresel yaşlanmanın önemli bir biyobelirteci olarak kabul edilen TL'yi öngörebileceği hipotezini desteklemektedir. Ayrıca bipolar bozuklukta tedavi planı yaparken, depresif kalıntı belirtilerin, terapötik hedef olarak belirlenmesinin önemli olduğu düşünülmektedir.Anahtar Kelimeler: Bipolar Bozukluk, telomer uzunluğu, kalıntı belirtiler, depresyon, uyku kalitesi, cinsel disfonksiyon. Bipolar disorder is a chronic, recurrent disabling disease that is thought to be associated with premature aging. Telomere length is considered to be an important biological marker of cellular aging. There are many studies investigating the relationship between bipolar disorder and telomere length over different variables. In patients with bipolar disorder, residual symptoms, seen during inter-episode period (euthymic phase), have been shown to be one of the negative prognostic factors of the disease. In this study, it was aimed to investigate the effects of residual symptoms in inter-episode period, on the telomere.In this research we included 60 patients diagnosed with bipolar disorder according to DSM-5 who had no symptoms of disease (remission) for at least 8 weeks after the episode and 20 healthy controls. The severity of the residual symptoms of the patients were evaluated with the Hamilton Depression Rating Scale (HDRS), Pittsburgh Sleep Quality Index (PSQI), and Arizona Sexual Experiences Scale (ASEX). The psychosocial functioning level of the patients was evaluated with the Functioning Assessment Short Test. Blood was collected from all participants and telomere length, which is considered as biomarker of aging, was measured by quantitative real-time polymerase chain reaction.In our study, the telomere length of the patient group was found to be significantly shorter compared to the healthy control group. In our study, linear regression analysis showed that shortness of TL may be associated with increased severity of residual depressive symptoms measured by HDRS. There was a negative correlation between HDRS scores and telomere length in the patient group which was not statistically significant. There was no statistically significant relationship between ASEX scores and telomere length, and also PSQI scores and telomere length in the patient group.This is the first research to evaluate the relationship between telomere length and residual symptoms in patients with bipolar disorder. Our findings support the hypothesis that depressive residual symptoms in bipolar disorder can predict the telomere length, which is considered to be an important biomarker of cellular aging. In addition, it is considered important to determine depressive residual symptoms as therapeutic targets when planning treatment in bipolar disorder.Key Words: Bipolar Disorder, telomere length, residual symptoms, depression, sleep quality, sexual dysfunction. 91
- Published
- 2019
5. Investigation of telomerase related gene mutations in idiopathic pulmonary fibrosis
- Author
-
Yildirim, Halime, Çoşkunpınar, Ender Mehmet, and Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Genes ,Göğüs Hastalıkları ,Mutation ,Genetics ,Chest Diseases ,Genetik ,Telomere ,Telomerase ,Medical Biology ,respiratory tract diseases ,Tıbbi Biyoloji ,Pulmonary fibrosis - Abstract
Amaç: İdiyopatik Pulmoner Fibrozis (İPF), akciğerde öksürük, dispne ve fibrotik yara oluşumu ile karakterize olan, İdiyopatik İnterstisyel Pnömoniler'in (İİP) en yaygın tipidir. Klinik seyir yüksek morbidite ve mortalite ile birlikte progresif bir şekilde ilerlemektedir. Tanıdan sonra sağ kalım ortalama 3-5 yıl arasıdır. İPF için tanı ve prognozda kullanılmak üzere şu ana kadar hiçbir biyobelirteç bulunmamaktadır. Bu sebeple İPF'nin erken tanısında ve klinik seyrini belirlemede kullanılabilecek yeni biyobelirteçler keşfedilmelidir. Daha önceki çalışmalar telomer ilişkili genlerin ve telomer kısalmasının bu hastalıkla ilişkisini göstermektedir.Bu çalışmanın amacı İPF patogenezinde etkili telomer ile ilişkili olabilecek dört genin mutasyonunu ve bu mutasyonların telomer kısalığı ile olası ilişkisini belirleyerek hastalığın patofizyolojisinin aydınlatılmasına katkı sağlamaktır. Ayrıca bu genlerin İPF ve diğer İAH'ları ile karşılaştırılarak tanı konulmasında kullanılabilecek aday moleküler biyobelirteçler bulunması hedeflenmektedir.Gereç ve Yöntem: Bu araştırma için 40-85 yaş aralığındaki 34 İPF tanısı almış hasta, 32 İPF dışı İnterstisyel Akciğer Hastalığı'na (İAH) sahip birey ve 31 sağlıklı gönüllü çalışmaya dahil edildi ve her katılımcıdan periferik kan örneği alındı. STN1 (suppressor of cdc thirteen 1) (eski adı; OBFC1) gen mutasyonu Restriksiyon Fragment Uzunluk Polimorfizmi (RFLP) metoduyla incelenirken TERC (The RNA component of telomerase), TERT (Telomerase reverse transcriptase) ve PARN (poly(A)-specific ribonuclease) gen bölgeleri ise Sanger dizileme ile değerlendirildi. Bunun yanında telomer uzunlukları southern blot tekniği kullanılarak ölçüldü. Çıkan sonuçlar SPSS biyoistatistiksel analiz programının 20.0 versiyonu kullanılarak değerlendirildi.Bulgular: Mutasyon tarama sonuçlarına göre genotipleme analizi bakımından İPF tanılı hastalar, diğer İAH grubu ve sağlıklı bireyler arasında anlamlı fark tespit edilmedi. Ancak TERT ve TERC geni allel dağılımı açısından İPF ve diğer İnterstisyel Akciğer Hastalarında istatistiksel anlamlılık bulundu. İPF ve diğer İAH'lı bireylerin FEV1 ve FVC değerlerinin sağlıklı bireylere göre daha düşük çıktığı görüldü. Telomer uzunluğu ölçümü sonuçlarına göre ise hasta bireylerin telomerlerinin sağlıklılara oranla daha kısa olduğu tespit edildi.Sonuç: Telomer ilişkili gen mutasyonları ve bunların hastalıkla ilişkisi yönünde literatür bilgileri bulunmaktadır. Bu bilgiler ışığında telomer ilişkili gen mutasyonları ve telomer kısalmasının hastalığın prognozunun kötüye gitmesine sebep olduğu düşünülmektedir. Bizim analiz sonuçlarımıza göre gen mutasyonları açısından allelik olarak anlamlılık tespit edilen genlerin hastalık için risk faktörü olabileceği düşünülmektedir. Bunun yanında, telomer uzunluğu ölçüm sonuçları incelendiğinde literatür ile benzer sonuçlar ortaya konuldu.Anahtar Kelimeler: Mutasyon, İdiyopatik Pulmoner Fibrozis, Telomer Kısalması Objective: Idiopathic Pulmonary Fibrosis (IPF) is the most common type of Idiopathic Interstitial Pneumonia (IIP), which is characterized by coughing, dyspnea and fibrotic wound formation in the lung. The clinical course is got worse progressively with high morbidity and mortality. The average survival after diagnosis is 3-5 years. No biomarkers have been available to date for diagnosis and prognosis for IPF. Therefore, new biomarkers that can be used in the early diagnosis of IPF and in determining its clinical course should be discovered. Previous studies have demonstrated the association of telomere-related genes and telomere shortening with this disease.The aim of this study was to determine the mutation of four genes that may be related to telomere and to determine the possible relationship between these mutations and telomere shortness and to contribute to the pathophysiology of the disease. In addition, it is aimed to find candidate molecular biomarkers which can be used for diagnosis by comparing these genes with IPF and other ILDs.Material and Methods: For this research, 34 individuals with IPF, 32 individuals with the other Interstitial lung diseases (ILD) and 31 healthy controls in the age of between 40 and 85 were included and peripheral blood samples obtained form all of participants. STN1 (suppressor of cdc thirteen 1) (former name; OBFC1) gene mutation were examined by Restriction Fragment Length Polymorphism (RFLP) method while TERC (The RNA component of telomerase), TERT (Telomerase reversetranscriptase) and PARN (poly (A) -specific ribonuclease) gene regions were evaluated by Sanger sequencing. Moreover, telomere length measurements was performed with southern blot technique. All the results that obtained from this project concluded by using SPSS biostatistical analysis program (ver 20.0).Results: According to the mutation screening results, no significant difference was found between the patients with IPF, other ILD groups and healthy individuals in terms of genotyping analysis. However, in terms of allele distribution of TERT and TERC genes, statistically significant difference was found in İPF and other Interstitial Lung Patients. FEV1 and FVC values of IPF and other ILD subjects were lower than healthy individuals. Although there was no statistically significant difference between the groups in the telomere length measurement, individuals with short telomeres were detected in IPF and other ILD groups.Conclusion: There is literature information about telomere related gene mutations and their relationship with disease. In the light of this information, it is thought that telomere related gene mutations and telomere shortening cause the prognosis of the disease to deteriorate. According to the results of our analysis, it is thought that genes that have allelic significance in terms of gene mutations may be risk factors for the disease. In addition, when the telomere length measurement results were examined, similar results were obtained with the literature.Keywords: Mutation, Idiopathic Pulmonary Fibrosis, Telomere Shortening 108
- Published
- 2019
6. Postmenopozal kadınlarda D vitamini ile lökosit telomer uzunluğu arasındaki ilişkinin araştırılması
- Author
-
Kalyoncu, Minenur, Ağırbaşlı, Deniz, and Biyokimya ve Moleküler Biyoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Postmenopause ,Moleküler Tıp ,Vitamin D deficiency ,Hydroxycholecalciferols ,Leukocytes ,Molecular Medicine ,Menopause ,Vitamin D ,Telomere - Abstract
D vitamini hücre farklılaşması, proliferasyonu ve apoptoz gibi hücrenin yaşamsal faaliyetlerinde rol oynar. D vitamini inflamasyonu azalttığı ve genomik kararlılık ile ilişkili olduğu için, D vitamini seviyesindeki değişikliğin telomer uzunluğu ile ilişkili olabileceği düşünülmüştür. Bu çalışmanın amacı menopoz sonrası sağlıklı kadınlarda D vitamini seviyelerinin telomer boyu ile ilişkisini ve D vitamini takviyesinin menopoz sonrası kadınlarda telomer boyuna etkisini araştırmaktır. Çalışmaya kabul edilen katılımcılardan ayrıntılı kişisel bilgileri alındı. D vitamini takviyesinden önce sağlıklı, postmenopozal kadınlardan (n=100) kan örnekleri toplandı. Deney grubu rastgele ikiye bölündü. İlk gruba (n=50) 2 ay boyunca 50,000 IU / hafta oral D3 vitamini takviyesi, diğer gruba (n=50) ise plasebo verildi. Serum D vitamini düzeyleri ve qPCR ile lökosit telomer uzunlukları tedavi öncesi ve sonrası karşılaştırıldı. Bireylerin yaş ve vücut kütle indeksi ortalaması sırasıyla 58.4 ve 26.7'dir. D vitamini düzeylerindeki değişim hem plasebo grubunda (tedavi öncesi 11.8 ± 4.2, tedavi sonrası 15.2 ± 5.9, p
- Published
- 2019
7. Ailesel meme kanseri hastalarında kalıtsal genlerin yeni nesil dizileme yöntemi ile dizilenmesi ve telomer uzunluğuyla ilişkisi
- Author
-
Peker Eyüboğlu, İrem, Akkiprik, Mustafa, and Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı
- Subjects
Genes ,Genetic diseases-inborn ,Neoplasms ,Mutation ,Genetics ,Sequence analysis ,Telomere ,Breast neoplasms ,Medical Biology ,Tıbbi Biyoloji - Abstract
TÜRKÇE ÖZET Ailesel Meme Kanseri Hastalarında Kalıtsal Genlerin Yeni Nesil Dizileme Yöntemi ile Dizilenmesi ve Telomer Uzunluğuyla İlişkisiÖğrencinin Adı: İrem PEKER EYÜBOĞLUDanışmanı: Prof.Dr.Mustafa AKKİPRİKAnabilim Dalı: Tıbbi Biyoloji ve GenetikAmaç: Kalıtsal meme kanserinin en yaygın sebebi, meme kanseri geni-1 ve 2 (BRCA1 ve BRCA2) genlerinde kalıtılan mutasyonlardır. BRCA1 ve BRCA2 genleri, meme kanserinin yaygınlığı nedeniyle, günümüzde en fazla dizilenen genler arasındadır. Bu çalışmada, erken yaşta meme kanseri gelişen hastalarda ve meme kanseri gelişme riski taşıyan bireylerde yeni nesil dizileme yöntemi ile BRCA1/2 genlerindeki mutasyonları belirlemek ve telomer uzunluğu ile arasındaki ilişkiyi değerlendirmek hedeflenmiştir.Gereç ve Yöntem: Hastalardan edinilen kan örneklerinden DNA izolasyonu sonrası yeni nesil dizileme yöntemiyle BRCA1 ve BRCA2 geni dizilemesi ve gerçek zamanlı PZR reaksiyonu ile telomer uzunluğu ölçümü gerçekleştirilmiştir.Bulgular: 113 bireyden oluşan hasta ve yüksek risk grubunda, 66 örnekte (%58,4) BRCA1 ve/veya BRCA2 geninde herhangi bir mutasyon belirlenememiş, diğer 47 örnekte (%41,6), 31 BRCA2 geni mutasyonu ve 21 BRCA1 geni mutasyonu tanımlanmıştır. Hastaların telomer uzunlukları ile mutasyon varlığı karşılaştırıldığında, mutasyon taşıyan bireylerin, yaş eşlesmesi yapılan mutasyon taşımayan bireylerden istatistiksel olarak anlamlı derecede kısa olduğu bulunmuştur. Sonuçlar: Elde ettiğimiz bulgular meme kanseri gelşme riski yüksek olan bireylerde BRCA1 ve BRCA2 genlerinin mutasyonel analizinin önemini göstermektedir. BRCA1 ve BRCA2 geninde mutasyon taşıyan kişilerin, taşımayanlara göre daha kısa telomer uzunluğuna sahip olması, BRCA1 ve BRCA2 genlerinin telomer uzunluğu mekanizmasında rol aldığı yönündeki bulguları desteklemektedir.Anahtar Sözcükler: Meme Kanseri, BRCA1, BRCA2, Telomer Uzunluğu, Yeni Nesil Dizileme SUMMARY Sequencing Hereditary Genes with Next Generation Sequencing Method in Familial Breast Cancer Patients and Their Relation with Telomere Length Name of Student: Irem PEKER EYUBOGLUSupervisor: Prof.Dr.Mustafa AKKIPRIKDepartment: Medical Biology and GeneticsObjective: The most common cause of hereditary breast cancer is the mutations inherited in the genes of breast cancer gene-1 and 2 (BRCA1 and 2). These genes are among the most sequenced genes due to the prevalence of breast cancer. It was aimed to determine mutations in BRCA1/2 genes by the next generation sequencing method and to evaluate the relationship between telomere length in patients who develop early breast cancer and who are at risk of developing breast cancer. Materials and Methods: After DNA isolation from the blood samples obtained by the patients, BRCA1 and BRCA2 gene sequencing by the next generation sequencing method and telomere length measurement with real-time PCR reaction were performed. Results: No mutation was detected in the BRCA1 and/or BRCA2 gene in 66 patients (58.4%) in the patient and high-risk group consisting of 113 individuals, and in 47 other samples (41.6%), 31 BRCA2 gene mutations and 21 BRCA1 gene mutations were identified. When mutation status were compared with telomere length, it was found that the individuals carrying a mutation in either BRCA1 and/or BRCA2 gene were shorter than those who did not carry the mutation and this result was statistically significant. Conclusion: Our findings indicate the importance of mutational analysis of BRCA1 and BRCA2 genes in individuals with high risk of developing breast cancer. The shorter telomere length of BRCA1 and BRCA2 gene mutants compared to non-mutants supports the findings that BRCA1 and BRCA2 genes play a role in the telomere length mechanism.Key Words: Breast Cancer, BRCA1, BRCA2, Telomere Lenght, Next Generation Sequencing 128
- Published
- 2018
8. Polikistik over sendromlu (PKOS) hastalarda telomer uzunluğunun ölçülmesi
- Author
-
Gürkan, Sezin, Güney, Ahmet İlter, and Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı
- Subjects
endocrine system diseases ,Genetik, Tıbbi ,Genital diseases-female ,Kadın hastalıkları ,Telomere ,Tıbbi Biyoloji ,Polymerase chain reaction ,Genetik yönleri ,Urogenital diseases ,Polikistik over sendromu ,Genetics ,Women ,Biyoloji, Tıbbi ,Genetik ,Medical Biology ,Polycystic ovary syndrome - Abstract
Amaç: Bu çalışma, Polikistik Over Sendromu ve telomer uzunluğu arasındaki istatistiksel olarak anlamlı olan bir ilişkinin varlığını saptamak ve DNA örneklerini farklı tekniklerle inceleyerek telomer uzunluklarını belirlemek amacı ile yapıldı.Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 20-35 yaş arası PKOS tanısı almış 52 hasta ve aynı yaş aralığında olan 28 sağlıklı gönüllü dahil edildi. Tüm hastaların periferik kanından DNA izolasyonu yapıldı. Elde edilen DNA örnekleri, telomer uzunluklarını belirlemek amacıyla hem Gerçek Zamanlı PZR Yöntemi hem de Southern Blot Yöntemi kullanılarak incelendi. Yapılan validasyon çalışması sonrasında en etkin çalışan 36B4F-R housekeeping gen ve TeloF-R telomeraz primerleri amplifikasyonda kullanıldı. Örneklere ait telomer verileri normalize edilerek dCt değerleri hesaplandı. Southern Blotlama analizi için izole edilen DNA örneklerine enzim kesimi yapıldı ve jelde yürütüldü. DNA parçalarının naylon membrana transferi sağlandı ve telomer dizilerine spesifik oligonükleotid diziler kullanılarak işaretlendikten sonra kemilüminisans boyama yapıldı ve görüntülenmesi sağlandı. Bulgular: PKOS hasta ve kontrol grubuna ait gerçek zamanlı PZR sonuçları (p=0,256) ve Southern Blot verileri (p=0,210) karşılaştırıldığında, iki grup arasında telomer boyları açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamadı. Bununla birlikte Gerçek Zamanlı PZR ve Southern Blot ile telomer ölçüm sonuçların karşılaştırılması yapıldığında telomer boylarının değerlendirilmesinde sonuçların birbirileri ile pozitif ilişki (p
- Published
- 2017
9. Tavşanlarda total parenteral nütrisyon uygulamasının gonadlardaki hücre yaşlanması üzerine etkisinin deneysel olarak araştırılması
- Author
-
Bayrakçi, Ercan, Demircan, Mehmet, and Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı
- Subjects
Pediatric Surgery ,Ovary ,Testis ,Animal experimentation ,Rabbits ,Telomere ,Parenteral nutrition ,Gonads ,Cellular senescence ,Telomerase ,Çocuk Cerrahisi - Abstract
Amaç: Total parenteralnütrisyon (TPN) gastrointestinal sistemin kullanılamadığı durumlarda hayati fonksiyonların devamı için gerekli olan substratların periferik veya santral venözkompartmana verildiği bir tekniktir. TPN'un kullanımı ile cerrahi işlemler sonucunda mortalite önemli ölçüde azalmıştır. TPN uygulaması sırasında gelişen komplikasyonlar önemli bir mortalite nedeni olarak ortaya çıkmıştır. Hepatobilier disfonksiyon ve sepsis, üzerinde en fazla durulan ve pek çok araştırma yapılan en önemli komplikasyonlardır.Telomerler birçok biyolojik fonksiyonun parçasıdır. DNA tahribinin tanınması, uc uca füzyonu ve rekombinasyonundan kromozomları korur. Kromozomların tam çoğalması için bir araç olarak işlev görür. Çekirdek içindeki kromozomların fonksiyonel organizasyonuna katkıda bulunur. Genifadesinin düzenlenmesinde rol oynar, hücrelerin çoğalma kapasitesini kontrol eder ve yaşlanmaya girmeleriyle ilgili bir moleküler saat olarak hizmet görür. Yaptığımız deneysel çalışma; TPN uygulaması yapılan tavşanların gonad dokularındaki yaşlanmaya olan etkisini araştırmaktı.Materyal ve Metod: Çalışmada aynı yaşta ve eşit sayıda erkek ve dişiden oluşan, her biri ortalama 2600 ± 500 gr ağırlığında toplam 42 adet yeni Zellanda tavşanı kullanıldı. Tavşanlar, İnönü Üniversitesi Deneysel Araştırma Merkezinden temin edildi. Çalışma için İnönü Üniversitesitesi Tıp Fakültesi Deney Hayvanları Etik Kurulu'ndan onay alındı. 12 saat gündüz ve 12 saat gece olacak şekilde 23˚C de deney ortamı hazırlandı. Tavşanlar deneyden önce ve sonra tartıldılar.Toplam 42 adet tavşan 3 gruba ayrıldı. Her grupta 14 tavşan vardı. Birinci ve ikinci gruptaki tavşanlara santral venözkateter yerleştirildi. Birinci gruba 10 gün TPN verilirken ikinci grupda ki tavşanlara10 gün 50 cc/kg/gün serum fizyolojik verildi. Kontrol gruptaki 14 adet tavşana herhangi bir işlem uygulanmadı. Çalışma süresince gruplarda yer alan tavşanların hepsinin oral beslenmesine ve su içmelerine izin verildi. Deney peryodu sonunda testislerinden ve overlerinden örnekler alındı ve tavşanlar sakrifiye edildi. Hemotoksilin&eosin boyası ile boyandı ve Telomeraz reverse transcriptaz ekspresyonu için immunohistokimyasal boyama yapıldı.İstatiksel analiz SPSS Version 12 kullanılarak yapıldı. Quantitative data Standard deviasyon (SD)+/- aracılığı ile sunuldu. Qualitative data yüzde ve sayı olarak sunuldu.Bulgular: TERT aktivitesi açısından TPN, Serum Saline ve kontrol grupları arasında anlamlı bir fark vardı (p
- Published
- 2017
10. Kanserli hastalarda cell free dna ve tümör dokusundan telomer uzunluğu bakılması
- Author
-
Urfali, Mine, Sılan, Fatma, and Tıbbi Genetik Anabilim Dalı
- Subjects
Moleküler Tıp ,Oncology ,Neoplasms ,Diagnosis ,Genetics ,Molecular Medicine ,Cancer patients ,Genetik ,Telomere ,Onkoloji ,Polymerase chain reaction - Abstract
GİRİŞ VE AMAÇ: Telomer disfonksiyonunun sayısal, yapısal kromozom instabilitesini(CIN) tetiklediği ve tümörogenezisde önemli bir etyolojik parametre olduğu bilinmektedir. Kanser hastalarının periferik dolaşımlarındaki serbest tümör DNA(ctDNA) konsantrasyonunun kanser evre ve prognozuyla ilişkili olabileceği bildirilmiştir. Klasik biyopsilerin tümör dokusunun belirli kısmı hakkında bilgi verdiğini ancak günümüzde kanserin taşıdığı mutasyon ve davranış özelliklerine göre kendi içinde subgruplara ayrıldığını bilmekteyiz. Bu araştırmada kanser hastalarının cfDNA telomere uzunluğu sonuçlarının, periferik kan ve solid tümör dokulardaki telomere uzunluğu ile karşılaştırılarak özellikle periferik dolaşımdaki cfDNA' nın kanser erken tanı ve tedavi takibinde tümör dokusundan yapılacak genetik çalışmalara alternatif non- invaziv etkin bir yöntem olup olmadığını araştırmaktır. YÖNTEM: Çeşitli kanser hastalarına ait(n:40) tümör doku, periferik kan ve plazmaörnekleri ve kanser hastalığı bulunmayan kontrol grubu(n:20) periferik kan ve plazmaörnekleri Q-PCR telomere ölçümü çalışmasına alındı. Herbir örneğin telomer uzunluğu; Telomerin(T) ve Singlecopy gene(S) oranı olan T/S ratio(T/S=2−.ΔCt ) değeri,formülde Ct değerleri yerine koyularak hesaplandı ve her bir örneğin T/S ratiosu referans DNA ya göre normalize edilerek relative T/S ratio(2- ΔΔCt) değerleri hesaplandı.BULGULAR: Hasta grubun plazma relatif T/S ratio ortanca değerinin kontrol grubundan istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek olduğu gözlendi(p tm dokusu >cfdna).TARTIŞMA VE SONUÇ: CtDNA T/S rationundoku T/S ratioya göre daha kısa saptanması,plazma ctDNAnın, tümör dokusunun homojen bir moleküler markırı olduğu ve saf tümöre ait hücreler içerdiği ve kanser tanı ve takibinde moleküler bir markır olabileceğini göstermektedir. ANAHTAR KELİMELER: Cellfree DNA, kanser, real-time pcr, telomer INTRODUCTION AND AIM: Telomer dysfunction triggers numerical and structural chromosomal instability (CIN) and initiates tumorigenesis. Concentration of ctDNA in the circulation of cancer patients was found to be correlated with cancer stage and prognosis. Classical biopsies give information about parts of tumor tissue, but today we know that the cancer is divided into subgroups according to the mutation and behavioral characteristics it carries. In this study, we aimed to investigate whether the results of cfDNA are compatible with the results of the tissues and to investigate whether CfDNA is an alternative non-invasive method for diagnosis of cancer and genetic studies to be performed from tumor tissue.METHODS: Tumor tissue, peripheral blood and plasma samples of various cancer patients (n: 40) and peripheral blood and plasma samples of the control group without cancer disaese were taken into Q-PCR telomere measurement study.The telomeric DNA length, T/S ratios (T/S=2−.ΔCt) were calculated by substituting the Ct values in the formula and each sample was normalized to the calibrator DNA using T/S ratio(2-ΔΔCt)formula.RESULTS: The plasma relative T/S ratio median value of the patient group was statistically significantlyhigher than the control group (ptumor tissue> cfDNA).DISCUSSION AND CONCLUSION: In cancer, telomer length is shortened due to the high replication ability of the cells. The shorter detection of CtDNA T/S ration than the tissue T/S ratio suggests that plasma ctDNA is a homogeneous molecular marker of tumor tissue and contains cells of pure metaplasia and may be a molecular marker in cancer diagnosis and follow-up. KEYWORDS: Cellfree DNA, cancer, real-time PCR, telomere 99
- Published
- 2017
11. Use of Telomerase Enzyme in Diagnosis and Treatment
- Author
-
Figen Guzelgul,Kiymet Aksoy
- Subjects
Aging ,lcsh:R5-920 ,lcsh:R ,lcsh:Medicine ,Telomere ,Telomerase Enzyme ,lcsh:Medicine (General) ,Cancer - Abstract
There are structures on the tip of eukaryotic chromosomes known as telomer. These non-translated repeat sequences participate in the stabilization of chromosomes. These structures shorten 10-12 bp in each replication. However, there is an enzyme which takes effect to prevent the shortening of chromosomes. This enzyme is found in germ cells, embriyonic stem cells, single celled eukaryotes and cancerous cells. Telomer has important roles on aging and cancer. In the last decade, medical sciences focus on the probability of use of telomerase enzyme retarding the aging course and inerease life expectancy. In addition, the presence of the enzyme in cancerous cells suggests the use of this enzyme for cancer diagnosis as a biomarker. The telomerase enzymes may also be used in cancer treatment. Studies on the prevention of ability of finite division of the cancer cells by the inactivation of the telomerase enzyme are promising. [Archives Medical Review Journal 2011; 20(2.000): 69-88]
- Published
- 2011
12. Endometriozis hastalarının ötopik, ektopik endometrium dokusu ve serumunda telomeraz aktivitesinin değerlendirilmesi
- Author
-
Sofiyeva, Nigar, Oral, Engin, and Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı
- Subjects
Endometrium ,Genital diseases-female ,Endometriosis ,Obstetrics and Gynecology ,Telomere ,Telomerase ,Kadın Hastalıkları ve Doğum - Abstract
Çalışmanın hipotezi olarak endometriozisli hastaların serum, eutopik ve ektopik endometrial dokularında telomeraz aktivitesini belirleyerek, bu verilerin infertilite ile ilişkisini ortaya konulması, infertilite ve endometriozis ilişkisinde muhtemel telomeraz aktivite etkisinin değerlendirmesi amaçlanmıştır.Materyal ve MetodÇalışmaya Haziran 2014–Ocak 2016 tarihleri arasında opere edilmiş 14 infertil, 17 fertil endometriozis hastası ve endometriozis dışlanmış 16 kontrol alındı. Hastalardan kist cidarı veya over korteksinden 2 cm'lik şerit, endometrium dokusu ve 4 ml serum alınarak -80ºC'de korundu. Örneklerde Telomerik Tekrarlayan Amplifikasyon Protokolü (TRAP) yöntemile telomeraz aktivitesi değerlendirildi. Hibridizasyon solüsyonunda işlenme sonrasında ELISA yöntemile absorbans değeri hesaplandı. Çalışmada uygunluğuna göre Fisher's Exact, ttest, ANOVA, Mann Whitney U ve basit lojistik regresyon analizi uygulandı. Çalışmada STATA 13.1 istatistiksel yazılımı kullanıldı.BulgularHastalar endometriozisli infertil, endometrizisli fertil ve kontrol olarak üç grupa ayrıldı. Hastaların yaş ortalaması sırasıyla 30,42±1,38; 40,82±1,36 ve 47,9±0,96 olarak hesaplandı. Serumda ve ektopik endometriumda menstrual siklüs fazından bağımsız olarak telomeraz aktivitesi saptanmadı. Gruplar arası ötopik endometrial telomeraz aktivitesi açısından sadece sekretuar fazda istatistiksel anlamlı fark bulundu (p= 0,012). Aynı hesaplama endometriozis olan ve olmayan gruplara da uygulandığında da sadece sekretuar fazda anlamlı fark saptandı (p=0,129).Endometriozis grupları arasında kıyaslama yapıldığında yine sadece sekretuar fazda p=0,05 olarak bulundu ve bu değer infertil grup lehine anlamlı kabul edildi. Sonuçİnfertil grupta daha fazla saptanan endometrial telomeraz aktivitesi endometriozisle ilişkili infertilite nedenlerinden olabileceiğini düşündürmektedir. Serumda telomeraz aktivitesi saptanmaması serum biomarkeri olarak kullanılmasının anlamlı olmayacağını, kist cidarında aktivite saptanmaması ise kist duvarının yüksek diferensiasyon derecesinde olduğunu, bu yüzden malignleşme riskinin daha düşük olduğunu kanıtlamaktadır. The goal of the study was the detection of telomerase activity in eutopic, ectopic endometrial tissue, in peripheral blood, determination the correlation between the activity and clinic findings.MATERIAL AND METHODPatients operated between June 2014-January 2016 were included in the study. 14 of them were in the infertile and 17 in the fertile endometriosis group and 16 out of 47 were in the control group. Endometrial tissue, 2cm cystic wall and 4cc peripheric blood were obtained from patients and preserved in -80ºC.Telomerase activity was assessed with Telomeric Repeat Amplification Protocol (TRAP) and absorbance value was calculated with ELISA method. Fisher's Exact test, ttest, ANOVA, Mann-Whitney U and simple logistic regression analysis were applied in the appropriate situation. STATA 13.1 statistical software was used for statistical calculations.FINDINGSMean age were 30,42±1,38; 40,82±1,36 and 47,9±0,96, respectively in infertile, fertile, control groups. Telomerase activity wasn't found in peripheric blood and ectopic endometrium. In eutopic endometrium activity was found statistically significant only in secretory phase between the groups (p= 0,012). The same result was shown in endometriosis present and absent group comparison (p=0,129). In comparison of infertile and fertile groups infertile group's difference was accepted (p=0,05)RESULTSThe high rate of telomerase activity in the infertile group may be considered as a cause of endometriosis-related infertility. The absence of telomerase activity in peripheric blood supports the usefulness of activity as a biomarker. Absence the activity in cystic wall approves the high differentiation of endometrium tissue and low malignancy risk. 69
- Published
- 2016
13. Evre 2-5 kronik böbrek hastalarında telomeraz aktivitesi
- Author
-
Kidir, Veysel, Sezer, Mehmet Tuğrul, and İç Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Nefroloji ,Kidney diseases ,Nephrology ,Kidney failure-chronic ,Telomere ,Kidney ,Renal dialysis - Abstract
Giriş ve Amaç: Kronik Böbrek Hastalığı (KBH)'nda biyolojik yaşın artmış kardiyovasküler mortalite ile ilişkisinin moleküler mekanizması tam olarak bilinmemektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalar bu fenomenden sorumlu olan ortak faktörlerin hücresel yaşlanma ve telomer disfonksiyonu olabileceği hipotezini desteklemiştir. Hemodiyaliz hastalarında periferik kan mononükleer hücreler (PBMC)'de telomeraz aktivitesinin düşük olduğu bildirilmiştir. Telomeraz aktivitesinin KBH evreleri ve KBH progresyonu ile ilişkisi bilinmemektedir. Bu çalışmanın amacı telomeraz aktivitesinin KBH evreleri ile ilişkisini araştırmaktır.Materyal ve Metod: Çalışmaya evre 2-5 KBH tanısıyla takip edilen hastalardan, her evreden 30'ar hasta olmak üzere toplam 120 hasta ve bilinen herhangi bir hastalığı olmayan, rutin kontrol amacıyla hastanemizde tetkiklerini yaptıran bireylerden gönüllü 30 sağlıklı birey seçildi. Hasta ve kontrol grubundaki bireyler yaş ve cinsiyet açısından eşleştirildi. PBMC telomeraz aktivitesi telomeric repeat amplification protocol yöntemi ile ölçüldü.Bulgular: PBMC telomeraz aktivitesi açısından gruplar arasında anlamlı fark görüldü (p < 0.001). Buna göre sağlıklı kontrol grubunda en düşük (0.15 ± 0.02), evre 5 KBH'da en yüksek (0.23 ± 0.04) seviyelerde idi. Evre 2, 3 ve 4 KBH'da telomeraz aktiviteleri benzer idi (p > 0.05). KBH hastalarında telomeraz aktivitesi ile KBH evresi (r = 0.412, p < 0.001), serum kreatinin (r = 0.404, p < 0.001), potasyum (r = 0.207, p = 0.023), intact parathormon (r = 0.245, p = 0.007) düzeyi ile pozitif; tahmini glomerüler filtrasyon hızı (eGFR) (r = -0.407, p < 0.001), serum sodyum (r = -0.179, p = 0.05), kalsiyum (r = -0.357, p < 0.001), LDL-kolesterol (r = -0.218, p = 0.017), hemoglobin ( r = -0.186, p = 0.042), trombosit (r = -0.252, p = 0.006) düzeyi ve vücut kitle indeksi (BMI) (r = -0.240, p = 0.008) ile negatif korelasyon saptandı. Lineer regresyon analizinde, KBH grubunda eGFR ve BMI'nın yüksek telomeraz aktivitesinin bağımsız öngördürücüleri oldukları tespit edildi (Model 1: R² = 0.151, eGFR için ß = -0.001, P < 0.001. Model 2: R² = 0.195, eGFR için ß = -0.001, P = 0.010; BMI için ß = -0.002, p = 0.012).Sonuç: KBH'lı hastalarda PBMC telomeraz aktivitesi sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı yüksektir. KBH evresi ilerledikçe özellikle evre 5'e geçildiğinde PBMC telomeraz aktivitesi artmaktadır. KBH'da PBMC telomeraz aktivitesi artışı eGFR ve BMI ile ilişkilidir. Introduction and Objectives: The molecular mechanism of the relationship between biological age and increased cardiovascular mortality in Chronic Kidney Disease (CKD) remains unclear. Recent studies substantiate the thesis that common factors responsible for this phenomenon might be cellular aging and telomere dysfunction. Telomerase activity in peripheral blood mononuclear cells (PBMC) was reported to be lower in hemodialysis patients. The relationship between telomerase activity and stages and progression of CKD is unknown. The aim of this study is to investigate the association between telomerase activity and stages of CKD.Material and Method: A total of 120 patients (30 patients from each stages of 2-5) and 30 healthy volunteers applying to the clinic for their routine examinations were enrolled in the study. The individuals from patient and control groups were matched in terms of age and gender. PBMC telomerase activity was measured by telomeric repeat amplification protocol.Results: PBMC telomerase activity was significantly different between the groups (p < 0.001). Telomerase activity was found to be lowest in healthy controls (0.15 ± 0.02), and highest in patients with stage 5 CKD (0.23 ± 0.04). Telomerase activity was similar between patients with stage 2, 3, and 4 CKD (p > 0.05). There was positive correlation between telomerase activity and CKD stage (r = 0.412, p < 0.001), serum creatinine (r = 0.404, p < 0.001), potassium (r = 0.207, p = 0.023), and intact parathyroid hormone (r = 0.245, p = 0.007) levels and negative correlation between telomerase activity and estimated glomerular filtration rate (eGFR) (r = -0.407, p < 0.001), serum sodium (r = -0.179, p = 0.05), calcium (r = -0.357, p < 0.001), LDL-cholesterol (r = -0.218, p = 0.017), hemoglobin ( r = -0.186, p = 0.042), trombocyte (r = -0.252, p = 0.006), and body mass index (BMI) (r = -0.240, p = 0.008) values. In linear regression analyses, eGFR and BMI were found to be independent predictors of high telomerase activity in CKD group. (Model 1: R² = 0.151, for eGFR ß = -0.001, P < 0.001. Model 2: R² = 0.195, for eGFR ß = -0.001, P = 0.010; for BMI ß = -0.002, p = 0.012).Conclusion: PBMC telomerase activity is significantly higher in patients with CKD compared to healthy controls. Telomerase activity increases as the CKD stage proceeds, particularly in stage 5. The increase in PBMC telomerase activity is associated with eGFR and BMI. 54
- Published
- 2015
14. Deneysel kafa travması oluşturulan sıçanlarda pentoksifilin ve 2-metoksiöstradiol'ün hif-1 alfa, tnf-alfa, apopitozis ve telomeraz aktivitesi ile ilişkili genler üzerine etkileri
- Author
-
Yüceer, Abdulbaki, Kurtsoy, Ali, and Nöroşirürji Anabilim Dalı
- Subjects
Estradiol ,Tumor necrosis factors ,"null" ,Neurosurgery ,HIF-1a ,Nöroşirürji ,Head injuries ,Apoptosis ,Pentoxifylline ,Telomere ,Brain injury ,Hypoxia - Abstract
Amaç: Ağır kafa travması oluşturulan sıçanlarda gelişen ikincil beyin hasarını engellemesi üzerinde pentoksifilin ve 2-metoksiöstradiol etkinliğini HIF-1-α, TNF-α ve TERT mRNA ekpresyonları üzerinden araştırmaktır.Gereç ve Yöntem: Çalışmada 3 aylık 250-350 gr ağırlığında Sprgue-Dawley erkek cinsi 98 adet sıçan kullanıldı. Her biri 14 adet sıçan içeren 7 adet deney grubu oluşturuldu. Sham grubu hariç tüm sıçanlara kafa travması oluşturuldu. İlaçları intraperitoneal (ip) yoldan ve kontrollü kortikal impakt modeliyle orta-ağır kafa travması oluşturulduktan 30 dk sonra uygulandı. Travma sonrası 3. ve 6. gruba 60 mg/kg pentoksifilin, 4. ve 7. gruba 5 mg/kg 2-metoksiöstradiol uygulandı. Travma sonrası ratlardan HIF 1-α ve TNF-α mRNA ekspresyonu ile apopitozis ve telomeraz gen aktivitesi ölçümü için kan alındı. Akut gruplar 24 saat sonra, kronik gruplar ise 30. gün sonra sakrifiye edilerek beyin dokularından ve kanından örneklemeleri alındı. Sonrasınra Real-Time PCR ile HIF-1α, TNF-α ve telomeraz reverse transkriptaz (TERT) ekspresyon düzeyleri Real Time PCR ile hem kan hem de beyin dokusunda tetkik edildi.Bulgular: 2-ME'ün akut dönemde HIF-1α değerlerindeki bariz inhibisyonunun kronik dönemde olmadığı, TNF-α üzerindeki inhibisyonunun ise sadece kronik dönemde daha bariz olduğu ve TERT düzeylerindeki yükselmenin kronik dönemde olduğu görüldü. Pentoksifilinin ise; TNF-α düzeylerindeki inhibitör etkisinin akut ve kronik dönemde kan değerlerinde beyin parankim değerlerinden daha belirgin olduğu, HIF-1α düzeylerini ise akut dönemde beyin parankiminde arttırdığını, kronik dönemde istatistiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte azalttığını, TERT değerlerini kronik dönemde düşürürken akut dönemde yükselttiğini tespit ettik.Sonuç: Bu çalışmada 2-ME'ün beyinde ve kanda HIF-1α inhibisyonunun akut ve kronik dönemde diğer gruplardan daha fazla olması, beyinde TNF-α inhibisyonunun akut ve kronik dönemde diğer gruplardan daha fazla olması ve TERT düzeylerindeki yükselmenin kronik dönemde daha belirgin olması nedeniyle 2-ME'ün kafa travması sonrası kullanımının faydalı olabileceği düşünüldü.Pentoksifilinin ise TNF-α düzeylerindeki inhibitör etkisinin akut ve kronik dönemde kanda daha belirgin olmakla birlikte beyinde TNF-α inhibisyonunun 2-ME'e göre daha az olması ve HIF-1α düzeylerini akut dönemde beyin parankiminde artırması nedeniyle TBH'da etkinliği yeterli değildir. Ancak akut dönemde TERT düzeylerindeki artma da pentoksifilinin TBH'da koruyucu etkinliğini göstermektedir. Pentoksifilinin travma sonrası akut dönemde kullanımının önerilmesi için daha detaylı çalışmalar gereklidir. Objective: Prevention of secondary brain injury via pentoxifylline and 2-methoxyestradiol in rats that craeated severe head trauma and investigate the effectiveness of HIF-1-α, TNF-α and TERT gene expression. Materials and methods: In this study used 98 number 3 months, weighing 250-350 g male Sprague-Dawley species rats. Each 7 experimental group include 14 rats. All the rats except sham group created head trauma. First controlled cortical impact model through moderate-to-severe head trauma was created and drugs applied intraperitoneally (ip) and after 30 min was performed. After the trauma to 3rd and 6th group adminstered 60 mg/kg pentoxifylline and to 4th and 7th group admistered 5 mg/kg 2-methoxyestradiol. Post-traumatic blood was taken for the measurement of HIF-1α and TNF-α mRNA expression, telomerase activity. After 24 hours in groups of acute, chronic in groups of 30. days later, brain tissue and blood samples were taken by sacrifice. After real-time PCR with HIF-1α, TNF-α and telomerase reverse transcriptase (TERT) expression levels detected in both blood and brain tissue by real time PCR.Results: We have observed that the obvious inhibitory effect of 2-ME on HIF-1α in the acute phase was not exist in the chronic phase and the inhibitory effect on TNF-α was obvious only in chronic phase and we have also observed that increased levels of TERT were exist in chronic phase. As for Pentoxifylline, in both of acute and chronic phase, its inhibitory effect on TNF-α level was higher in the blood samples than the brain tissue samples. On the other hand, Pentoxifylline increased the HIF -1α level in the brain parenchyma in the acute phase but although it was not statistically significant, it decreased it in the chronic phase. We determined while it decreased the level of TERT in chronic phase, it increased in the acute phase.Conclusion: In this study, in the acute phase 2-methoxyestradiol reduces the level of HIF-1α, however, the impact was limited in the chronic period. Pentoxifylline; reduces the TNF-α but increases HIF-1α and TERT levels in the acute phase. 94
- Published
- 2015
15. Futbolcularda ve sedanter bireylerde ACTN3 R577X gen polimorfizm dağılımı ile telomeraz aktivitesi arasındaki ilişki
- Author
-
Koku, Fatma Ebru, Karamızrak, Süleyman Oğuz, and Spor Hekimliği Anabilim Dalı
- Subjects
Spor ,Genotype ,Sportsmen ,Genetics ,Genetik ,Telomere ,Polymorphism-genetic ,Sports - Abstract
Amaç: Futbolcularda ve sedanter bireylerde ACTN3 R577X gen polimorfizm dağılımını belirlemek ve bu dağılım ile telomeraz aktivitesi ve performans testlerinin ilişkisini araştırmaktır.Yöntem: Çalışmaya 18-30 yaş arası benzer karakteristik özelliklere sahip 100 futbolcu ve 101 sedanter erkek birey dahil edildi. Tüm olguların skinfold kaliperle bölgesel yağ ölçümü, `Tanita, TBF-310-A Body Composition Analyzer & Scale` cihazı ile VA ve VYO ölçümleri yapıldı. Durarak uzun atlama mesafesi ve `Newtest Powertimer` cihazı ile eller serbest, eller belde ve tekrarlı dikey sıçrama ölçümleri yapıldı. Treadmille bağlı `Type Masterscreen CPX` aleti ile Maks VO₂ düzeyi ölçüldü. ACTN3 R577X gen polimorfizmi için EDTA'lı tüplere kan alındı. Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR) yöntemi kullanılarak gen polimorfizmi analizi yapıldı. hTERT analizi için `High Pure RNA Isolation Kiti` kullanıldı. İstatistiksel değerlendirmede; ortalama ve standart sapma (SS) değerleri hesaplandı, bağımsız iki grubun ortalamalarının karşılaştırılması için t-testi, ikiden çok grubun ortalamalarının karşılaştırılması için tek yönlü varyans analizi (ANOVA) kullanıldı. Gen dağılımı için Hardy-Weinberg analizi yapıldı. İstatistiksel anlamlık sınırı p0.05). Kontrol ve futbolcu gruplarının, ACTN3 R577X gen polimorfizm dağılımına göre sadece futbolcu grubunda RR genotipindeki sporcuların RX genotipindeki sporculara göre eller serbest sıçrama ölçümü düşük olarak saptandı (p0.05). With respect to ACTN3 R577X gene polymorphism distribution in soccer players' and control groups, the only significant finding was lower hands-free vertical jump scores in RR genotyped soccer players, compared with their RX genotyped counterparts (p
- Published
- 2014
16. Meme kanserinde IGFBP7 metilasyonu ve telomer uzunluğu ile ilişkisi
- Author
-
Kaya, Zehra, Özer, Sıdıka Ayşe, and Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı
- Subjects
Genes ,Neoplasms ,Gene expression ,Breast neoplasms ,Telomere ,Methylation ,Medical Biology ,Tıbbi Biyoloji - Abstract
Amaç: IGFBP7 ekspresyonu ve telomer uzunluğu (TL) varyasyonu meme kanserinde yaygın görülen moleküler değişimlerdir. Bu çalışmanın amacı IGFBP7 geni metilasyon durumu, telomer uzunluğu ve klinik özellikler arasındaki olası ilişkiyi araştırmaktır.Gereç ve Yöntem: Dokuların tümör ve komşu sağlıklı örnekleri, metilasyon spesifik PZR ile IGFBP7 metilasyonu için (n=61), Western blotlama ile IGFBP7 ekspresyon durumu için (n=28) ve kantitatif PZR ile TL durumu için (n=100) analiz edilmiştir.Bulgular: IGFBP7 metilasyonu tümör dokularının %90'nında gözlenirken, komşu sağlıklı dokularda %59 olarak bulunmuştur (p=0,0002). IGFBP7 promotorunun hastaların %62,3'ünde hem kanserli dokuda hem de komşu sağlıklı dokuda metilasyon durumu aynı, %37,7'sinde (n=23/61) ise sadece tümörde metile bulunmuştur. Bununla birlikte tümör doku ve komşu sağlıklı doku arasındaki metilasyon farklılığının hem gen ekspresyonu hem de klinikopatolojik parametreler ile önemli bir ilişkisi bulunamamıştır. Telomer sağlıklı dokular ve kanserli dokular arasında karşılaştırıldığında, kanserli dokularda önemli oranda daha kısa olduğu belirlenmiştir (p=0,0002). Komşu sağlıklı dokulara göre tümörde TL, tümör çapıyla ters orantılı ve ileri evredeki meme kanserinde anlamlı derecede daha kısa olduğu görülmüştür. Bununla birlikte TL tümör çapı küçük (p>0,05), ilk evredeki ve IDC'lı meme kanserinde daha uzun saptanmıştır (p0.05), first stage and IDC (p
- Published
- 2014
17. Köpeklerde telomeraz MRNA (dogtert) ekspresyonunun belirlenmesi
- Author
-
Kurt, Nurten, Kıral, Funda, Biyokimya Ana Bilim Dalı, and Adnan Menderes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Biyokimya (Veterinerlik) Anabilim Dalı
- Subjects
Telomer ,Veterinary Medicine ,Micro RNA ,Köpek ,Veteriner Hekimliği ,Telomere ,Biochemistry ,Telomeraz ,Polymerase chain reaction ,DogTERT ,QRT-PCR ,Dogs ,Biyokimya ,Dog ,Genetics ,Genetik ,Telomerase - Abstract
Telomer; kromozom uçlarında bulunan özelleşmiş DNA ve protein kompleksinden oluşmaktadır.Omurgalılarda telomerik DNA, TTAGGG gibi, guaninden zengin dizelerden oluşur.Telomerler kromozomların uçlarında bulunan tekrarlayıcı DNA dizileri olupkromozomlarıreplikasyon sonu problemine ve nükleaz parçalanmasına karşı korurlar.Telomerazribonükleoprotein yapısında bir enzim kompleksidir. Polimerizasyon için kendiRNA'sını kalıp olarak kullanarak replikasyon sırasında kaybolan telomer dizilerini yerinekoyar. Telomeraz enzim aktivasyonunun hücre ölümsüzlüğü ve karsinogenezsürecindeönemli bir rol oynadığına inanılmaktadır. Telomerazın aktivasyonu sınırsız proliferasyon ve ölümsüzlüğe yol açar ve bu suretle tümör oluşumunda bu enzimin aktivasyonu çokönemli bir basamağı oluşturur. Yapılan çalışmalarla insan telomerazreverstranskriptaz(hTERT) mRNA ekspresyonunun telomeraz aktivasyonu ile korele olduğu ispatlanmış veprekanseroz lezyon ve insan kanserlerinin çoğunda regülasyon artışına neden olduğu bulunmuştur.Bu çalışmada dogTERTmRNA ekspresyonunun kantitatif belirlenmesi, dogTERTmRNA ekspresyon seviyelerinin farklı yaş ve ırklaradaki köpeklerle korelasyonlarının analiz edilmesini amaçlandı. Bunun için farklı ırk ve yaşlardaki 38 köpek kullanarak dogTERTmRNA seviyelerini LightCycler Real-Time PCR (qRT-PCR) ile analiz edildi.Sonuçta grup 1'deki (2,5-18 ay) köpeklerdedogTERTmRNA ekspresyon seviyelerinin grup 2'deki (3-6 yaş) köpeklere göre ~2 kat artış vardır. Sonuçlarımız qRT-PCR kullanarak tam kandandogTERTmRNA ölçümü yapılması açısından köpek telomer çalışmaları arasında ilk niteliğindedir.İlerdeki çalışmalarda, daha fazla sayıda köpek kullanılması gerektiği düşünülmekte ve bu çalışma klinik çalışmalara öncül olacak bir çalışmadır. Anahtar sözcükler: Telomer, Telomeraz, dogTERT, qRT-PCR, köpek. Telomeres a resituated at the ends of human chromosomes; with repeating TTAGGG sequences(bases)and related proteins; which protect sticking of chromosome ends and thus from chromosomal defects. Intactness of telomeres is maintained by an enzyme called telomerase.Telomeresa rerepetitive DNA sequences at theends of chromosomes, protecting the magainstin complete replication and nuclease degradation. Telomerase is a ribonucleoprotein enzyme complex. It restores telomere sequences lost duringr eplication by using its RNA component as a template for polymerization. It is believed that telomerase enzyme activation play a significant role in the cell immortalization and carcinogenesis. The telomerase activation leads to indefinite proliferation and immortalization therefore, it is an important step in tumourigenesis. It has been found that the human telomerase revers transcriptase (hTERT) mRNA expression is correlated with telomerase activity and is up-regulated in mostpre-cancerous lesions and human cancer.In this study, we aimed to evaluate quantitative determination of dogTERT mRNA expression and to analyze the correlation between the expression level of dogTERT mRNA and different age and race. The level of dogTERT mRNA was analyzed in 38 different age and race dogs by Real-Time quantative RT-PCR. The levels of dogTERT mRNA expression in group 1 (2,5-18 month) were significantly higher than group 2 (3-6 age) dogs. Our preliminary results show that real time PCR measurement of dogTERT mRNA in peripheric blood discriminates is the first study of all about dog telomer studies.However, a further study with long-term follow up in a larger number of patients is required to confirm the clinical application of this molecular marker.Keywords: Telomere, Telomerase, dogTERT, qRT-PCR, Dog. 80
- Published
- 2014
18. Telomeraz ters transkriptaz (htert) genindeki genetik polimorfizmlerin meme kanserindeki rolleri
- Author
-
Camuz Hilaloğullari, Günay, Sümbül, Ahmet Taner, and İç Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Oncology ,Genes ,Neoplasms ,Breast neoplasms ,Telomere ,Polymorphism-genetic ,Onkoloji - Abstract
Amaç: Meme kanseri geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerde oldukça sık görülen bir kanserdir. Meme kanseri tüm insanlarda, akciğer kanserinden sonra ikinci en çok görülen kanser olup, kadınların en sık kanseri ve kanserden ölüm nedenidir. Meme kanserinin oluĢumunda rol oynayan genetik faktörlerden bir tanesi de genetik polimorfizmlerdir. Bu çalıĢmada meme kanserli hastalar ve normal populasyonda hTERT geni rs2736100 bölgesindeki polimorfizim sıklığını ve bu durumun meme kanserli hastalarda kliniopatolojik bulgularla iliĢkisini araĢtırdık.Yöntem: ÇalıĢmaya Mustafa Kemal Universitesi Tıp Fakültesi‟nde , takip ve tedavi edilen 86 meme kanserli hasta ve bunların yaĢ uyumlu sağlıklı kontrolleri dahil edildi. Hastalardan ve yaĢ uyumlu sağlıklı kontrollerinden 2 cc kan alındı ve pcr ile analizi ile rs2736100 gen polimorfizmi bakıldı.Bulgular: Hastaların yaĢ ortalaması 52,7 idi. ÇalıĢmaya katılan 86 meme kanser hastalarının %76,3‟ünde metastaz yokken, %23,7‟sinde metastaz mevcuttu. Meme kanseri grubunda rs2736100‟deki nükleotid dizilimleri; AC %60,5, AA%26,7, CC %12,8, kontrol grubunda AA %47,7, AC%32,6, CC %19,8, olarak bulundu. Ġki grup arasında genotip dizilimleri açısından istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p=0,001). Meme kanserli hastarın hTERT genindeki rs2736100 polimorfizmi ile kanser tipi, kanserin evresi, lenf nodu tutulumu, metastaz varlığı, metastaz bölgeleri, kanser grade, lenfovasküler invazyon, perinöral invazyon, östrojen ve progesteron reseptör durumu ve cerb2 arasında istatistiksel olarak anlamlı bir iliĢki bulunmadı (p>0,05).Sonuç: Meme kanserli hastalarda hTERT geni rs2736100 bölgesi normal populasyondan farklılık göstermekte ve bu durum meme kanseri geliĢiminde rol oynayan faktörlerden birisi olabileceğini düĢündürmektedir.Anahtar kelimeler: Meme kanseri, rs2736100, hTERT Backround and Aim: Breast cancer is seen most frequently in developed or developing countries. Breast cancer is most common cancer in humans following lung cancer and the most common cancer in women resulting mortality from cancer. Genetical polymorphisms are one of the genetical factors which plays apart in the development of the breast cancer. In this study we have investigated the polymorphism frequency of the hTERT gene rs2736100 regionamong normal and breast cancer diagnosied patients and its relation between both clinic aland pathological findings in breast cancer diagnosed patients.Methods: 86 breast cancer diagnosed patients who are treated and observed in Mustafa Kemal University school of medicine and their age equivalent control groups are involved in this study. Two cc blood samples are obtained both from patients and age equivalent healhty control group and by using pcr rs2736100 polymorphism was investigated.Results: The mean vaule of the patients was 52.7. Among the 86 patients who are involved in this study 76.3% of them have no metastasis and 23.7% of them had. In the breast cancer group nucleotide squence in rs2736100 region was found as ; AC %60.5, AA%26.7, CC %12.8 and in the control group AA %47.7, AC %32.6, CC %19.8 respectively. Between two groups there was a statisticaly significant difference in genotype squences (p=0,001). No statisticaly significant data was found in breast cancer patients with rs2736100 polymorphism in hTERT gene between type of the cancer, stage of the cancer, lymph node involment, presence of metastasis, metastasis regions, grade of the cancer, lymphovascular invasion, perineural invasion, oestrogen and progesterone receptor status and cerb-2 (p>0.05).Conclusion: HTERT geners 2736100 region in breast cancer patients is diffrent from the healhty ones and this situation can be considered as this polymorphism could be one of the factors in the development of the breast cancer. 70
- Published
- 2014
19. Futbolcularda ve sedanter bireylerde telomeraz aktivitesi ile ACE ID gen polimorfizmi arasındaki ilişki
- Author
-
Arslan, Aynur Sevgi, İşlegen, Çetin, and Spor Hekimliği Anabilim Dalı
- Subjects
Spor ,Oxygen ,Respiration ,Football ,Oxygen consumption ,Football players ,Telomere ,Angiotensin converting enzyme ,Polymorphism-genetic ,Exercise ,Sports - Abstract
ÖZETAraştırmanın Adı: Futbolcularda ve Sedanter Bireylerde Telomeraz Aktivitesi İle ACE ID Gen Polimorfizmi Arasındaki İlişki.Amaç: Futbolcularda ve sedanter bireylerde ACE ID gen polimorfizmi ile Maks VO2arasındaki ilişkiyi belirlemektir.Yöntem:Çalışmaya 18-30 yaş arası, benzer karakteristik özelliklere sahip 104 sağlıklı erkek futbolcu ve kontrol grubu için 103 sağlıklı sedanter erkek birey alındı. Kişilerin tıbbi öyküleri alındı ve fizik muayeneleri yapıldı. Tüm olgulara skinfold kaliperle bölgesel yağ ölçümü, biyoempedans ile vücut kompozisyonu ölçümleri yapıldı. Treadmille bağlı Type Masterscreen CPX aleti ile Maks VO2 ölçümü yapıldı.ACE ID gen polimorfizmiiçin EDTA'lı tübe kan alındı.Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR) metodu kullanılarak ACE ID gen polimorfizmi analizi yapıldı.İstatistiksel değerlendirmede tanımlayıcı analizler dışında hem sporun etkisini hem de gen polimorfizminin etkisini görmek için 2x3 Faktöriyel ANOVA analizi yapılmıştır. Gen dağılımı için Hardy-Weinberg analizi yapılmıştır. İstatistiksel anlamlılık sınırı p
- Published
- 2014
20. Tekrarlayan gebelik kaybı olan çiftlerde sayısal ve yapısal kromozom aberasyonlarının FISH yöntemi ile ileri düzeyde araştırılması
- Author
-
Uysal, Diğdem, Özdemir, Öztürk, and Tıbbi Genetik Ana Bilim Dalı
- Subjects
FISH ,Pregnancy ,Karyotyping ,Genetics ,Abortion ,Chromosome aberrations ,Genetik ,Telomere ,Abortion-spontaneous ,Polymorphism-genetic - Abstract
Tekrarlayan gebelik kayıplarının en önemli etiyolojik nedeni gamet oluşumu sırasında meydana gelen kromozomal aberasyonlardır. Kromozomların bazı bölgelerinde meydana gelen artış yada azalışlar, kromozom stabilitesini sağlayan telomerik bölgelerdeki değişimleri tespit edebilmek için moleküler sitogenetik bir yöntem olan floresan ın situ hibridizasyon (FISH) kullanılmaktadır. Projemiz kapsamında; en az üç tekrarlayan düşüğü olan 30 çift (60 kişi) hasta grubu ve hiç düşük yapmamış, sağlıklı en az iki çocuğu olan 10 çift (20 kişi) ise kontrol grubu olarak çalışmaya alınmıştır. Karyotip analizleri normal olan çiftlerimize 9, 16 ve XY sentromerik prob kullanılarak FISH analizleri yapılmıştır. Bu çiftlerden düşük sayısı 4 ve üzeri olan 5 çiftimize subtelomerik FISH analizi yapılmıştır. Analiz sonuçlarında; 9. kromozom için hasta ve kontrol grupları (80 kişi) birlikte değerlendirildiğinde %25 oranında heterokromatin bölge artışı olduğu gözlenmiştir. Yapılan istatistiksel analiz sonrasında 9q12 bölgesindeki artışın tekrarlayan gebelik kayıplarını 20.75 kat arttırdığı sonucuna elde edilmiştir. Kromozom 16 için hasta ve kontrol grubunda (80 kişi) %3 oranında heterokromatin bölge artışı gözlenmiş ve polimorfizm olarak değerlendirilmiştir. XY FISH analizinde hasta grubunda (60 kişi) elde edilen sonuçlarda %3.3 oranında sayısal kromozom anomalisi saptanmıştır. Beş çiftimizde yapılan subtelomerik bölge analizi sonrasında bir telomerik kayıp, artış yada azalış saptanmamıştır. Ancak analizi yapılan çift sayısının az olması nedeniyle telomerik kayıpların tekrarlayan düşük etkeni olabileceği konusunda net bir sonuç elde edilememiştir. Daha önce farklı araştırıcılar tarafından yapılmış çalışmalarda klasik sitogenetik yöntemler kullanılmış ve net sonuçlar elde edilememiş, moleküler analiz önerilmiştir. Bu çalışmada, FISH yöntemi ile kantitatif ölçümler ve istatistiksel hesaplamalarla, özellikle 9qh polimorfizminin tekrarlayan düşüklerde etkili olabileceği konusunda yönlendirici değerler elde edilmiştir. The most important etiologic causes of recurrent pregnancy losses are chromosomal aberrations that occur during gamete formation. This analysis of any insertions or deletions in some regions of the chromosomes are made with the fluorescence in situ hybridization (FISH) is the moleculer cytogenetic method in order to determine changes on telomeric regions that providing chromosomal stability. Our project; who were included in the study 30 couples (60 people) with at least three recurrent abortions in the patients group, and no abortion patients have at least 10 couples (20 people) with two healthy children in the control group. FISH analyzes were performed by using 9,16 and XY centromeric probes, couples with normal karyotype analysis. Subtelomeric FISH analysis was performed 5 of these couples, whose number of abortion 4 or greater than. Results of the analysis were observed as an increase of 25% heterochromatic regions when comparing patient and control groups (80 people) for chromosome 9. With the ratio obtained in recurrent pregnancy losses, results were encouraged to could be effective increase in the 9q12. It was observed an increase of 3% heterochromatic regions of patient and control groups (80 people) for chromosome 16 and it was accepted as a polymorphism. According to the results, in patients group (60 people), the causative agent numerical chromosomal anomalies were detected by 3.3% in XY FISH analysis. There was no telomeric loss, increase or decrease in about 5 couples after analysis of the subtelomeric regions. A clear conclusion couldn't be obtained whether the telomeric losses are effective in recurrent abortions or not because of the couples are not enough in the analysis. Earlier studies conducted by different researchers using classic cytogenetic methods and molecular analysis has been suggested because of being not final resorts. Our study reached precise results by measuring the quantitative with FİSH method and these statistical measurement are evidence of particularly 9qh polymorphism effect for recurrent miscarriage. 100
- Published
- 2014
21. Effects of ganoderma lucidum extracts on mirna profile and telomerase activity in MCF-7 breast cancer cell line
- Author
-
Gönül, Öykü, Ak, Handan, Ege Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, and Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı
- Subjects
Tıbbi Biyokimya A.B.D ,Micro RNA ,Biyokimya ,Neoplasms ,Antineoplastic agents ,Ganoderma lucidum ,Breast neoplasms ,Telomere ,Biochemistry ,Biology ,Biyoloji ,Medical Biology ,Tıbbi Biyoloji - Abstract
Ganoderma lucidum basidiomiset grubu bir fungus olup tamamlayıcı ve alternatif tıpta, özellikle Asya ülkeleri tarafından son 2 bin yıldır kullanılan, yenilebilir ve tedavi edici bir mantardır. Ganoderma lucidum ekstraktlarının kanser hücrelerine spesifik kemoterapötik etkiye sahip komponentler içerdiği bilinmektedir. Ganoderma lucidum? un meme kanseri hücreleri üzerinde antikarsinojenik etkileri olduğu daha önce yapılan çalışmalarla belirlenmiştir. Bununla beraber, G. lucidum? un antikarsinojenik etki mekanizmaları tam olarak aydınlatılamamıştır.Bu çalışmada, Ganoderma lucidum ekstraktlarının MCF-7 meme kanseri hücre hattında miRNA profiline ve telomeraz aktivitesine etkileri araştırılmıştır. MCF-7 meme kanseri hücrelerinde Ganoderma lucidum ekstraktlarının farklı dozları ve inkübasyon süreleri denenerek IC50 dozunun belirlendiği hücre kültürü denemeleri gerçekleştirilmiştir. Yapılan hücre kültürü denemelerinde en düşük dozda en etkili ekstraktın eter ekstraktı olduğu saptanmıştır (100 µg/mL). Daha sonra MCF-7 hücrelerinde miRNA profil analizi ve telomeraz aktivite tayini yapılmıştır. 100 µg/mL IC50 dozunda MCF-7 hücrelerinde, telomeraz aktivitesinin ekstrakt uygulanmayan hücrelere göre düşük olduğu ve miRNA ekspresyon profilinde farklılıklar bulunduğu tespit edilmiştir.G.lucidum antikanser etkileri iyi bilinen bir mantardır. G.lucidum? un kanser hücrelerini öldürücü etkilerinde miRNA? ların ve telomeraz aktivitesinin beraberce rolü olabilir. Bu etki mekanizmasının daha iyi aydınlatılması yeni kemoterapi stratejilerinin geliştirilmesi için önemli olacaktır. Ganoderma lucidum is a fungus from basidiomycota phyla that is an edible and curative mushroom used for complementary and alternative medicine especially in Asian countries for 2 thousand years. Ganoderma lucidum extracts are known to contain components which have cancer cell specific chemotherapeutic effects. Previous studies showed anticarcinogenic effects of Ganoderma lucidum on breast cancer cells. However, mechanisms behind these anticarcinogenic effects are not clearly demonstrated.In this study, effects of Ganoderma lucidum extracts on miRNA profile and telomerase activity in MCF-7 breast cancer cell line were investigated. Cell culture studies were conducted to evaluate IC50 value with different doses and incubation times of Ganoderma lucidum extracts in MCF-7 breast cancer cells. Cell culture studies revealed that ether extract was the most potent extract at lowest dose (100 µg/mL). Thereafter, miRNA profile analysis and telomerase activity assay were performed in MCF-7 cells. Telomerase activity was lower and there were changes in miRNA expression profile in the cells treated with extract at IC50 value (100 µg/mL) compared to untreated cells.G.lucidum is a mushroom that its anti carcinogen effects are well known. miRNAs and telomerase activity may together play role in tumoricidal effects of G.lucidum. Better understanding of this impact mechanism is crucial for developing novel chemotherapeutic strategies. 68
- Published
- 2013
22. Biyolojik örneklerin telomer kısalmasına bağlı yaş tayini
- Author
-
Gülüm, Neşe, Filoğlu Tüfek, Gönül, and Fen Bilimleri Ana Bilim Dalı
- Subjects
Age ,Adli Tıp ,Forensic medicine ,Genetic analysis ,Genetics ,Genetik ,Forensic Medicine ,Telomere ,Age determination ,Medical Biology ,Tıbbi Biyoloji ,Polymerase chain reaction - Abstract
Adli vakalarda olay yerinde birçok farklı biyolojik örnek bulunabilmektedir. Olay yerinde bulunan bu biyolojik örneklerden kimliklendirme yapabilmektedir. Böylece elde edilen profile bağlı suç ya da suçluyla ilgili tespit yapılabilmektedir. Olay ile ilgili şüpheli bulunduğu zaman kıyaslama yapılabilir. Bunun için olay yerinde bulunan biyolojik delilden ne kadar çok bilgi edinilebilirse faile ulaşmak o oranda kolay olur. Adli biyolojik kalıntılardan bugünkü teknoloji ile kişinin DNA profili belirlenebilmektedir. Ancak adli bilimciler delilden suçluya ulaşma konusunda günden güne yeni bilgiler edinme çabasındadırlar.Telomerler insan kromozomlarının uçlarında bulunan TTAGGG tekrarlarından oluşan yapılardır ve her hücre bölünmesinde bu tekrarların sayıları azalmaktadır. Telomerin bu özelliğinden yararlanarak, biyolojik örneklerden kişilerin yaşı tahmin edilebilir. Bu tezde çalışmaya onay veren, sağlıklı ve yaşları bilinen 50 kişinin periferik kan ve ağız içi sürüntü örnekleri kullanıldı. Toplanan örneklerden ilk aşamada DNA izolasyonu, ikinci aşamada Real Time PCR analizi, üçüncü aşamada elde edilen sonuçların Ct metoduna göre analiz edildi ve elde edilen sonuçlarının istatistiksel değerlendirilmesi yapıldı. Son aşamada ise kişilerin gerçek yaşları ile bulunan değerler kıyaslanarak değerlenendirildi.Bu çalışma sonucuna göre; kullanılan primerler ve Real Time PCR sonucu elde edilen rölatif telomer uzunlukları ile kişilerin gerçek yaşları arasında çok düşük bir bağlantı olduğu tespit edildi. Düşük R2 değerlerinden dolayı rölatif telomer uzunluklarının kişilerin gerçek yaşlarını yansıtmadığı ve söz konusu primerler kullanılarak telomerlerin adli olaylarında yaş tahmininde kullanıma uygun olmadıkları saptandı. Ayrıca şimdiye kadar henüz araştırılmamış ancak telomerlerin uzunluklarını etkileyen başka gen bölgeleri ve enzimler den yararlanarak yeni yöntemler geliştirilmesi gerekir. At the forensic crime scene, various biological samples can be found and from those samples DNA profiles can be determined. By the help of the current technology, it can be determined to whom the samples belong to. When there is any suspicious person, those profiles can be compared. The more data obtained from the biological samples, the more easily the identity of the guilty person can be found. Moreover, forensic scientists are searching for new technologies that will enable them to identify the suspects using the evidences.Telomeres are terminal chromosomal structures that consist of TTAGG repeats which shorten in each cell division. In this study, a method based on the telomere shortening was proposed to determine the age of the people using their biological samples. In this study, blood and buccal swaps were collected from 50 voluntarily agreed participants and their DNA was isolated. Real-time PCR was performed, results were analyzed using the Ct method and obtained data was statistical evaluated. Furthermore, by statistical analysis participant?s real ages were compared with the obtained relative telomere length results.According to the results from this study, it was found that there was a low correlation between the real ages of the participants and the relative telomere lengths. Since R2 coefficients were very low, the results from this study does not represent the real ages. According to those findings, the primers used in this study as well as the methods used, were not appropriate for forensic determination of the age. We believe that more effort is required to explore novel factors or genes which can also can alter telomere lengths. 85
- Published
- 2013
23. Tiroid kanser hücre hatlarında timokinon ve genistein'in telomeraz aktivitesi ve apoptozis üzerine etkisi
- Author
-
Öztürk, Sibel Azizenur, Menevşe, Emine Sevda, Karaöz, Erdal, and Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı
- Subjects
Thyroid gland ,Neoplasms ,Neoplastic stem cells ,Genetics ,Thyroid neoplasms ,Apoptosis ,Angiogenesis ,Genetik ,Thymoquinone ,Telomere ,Cell line ,Genistein - Abstract
Bugünkü kanser tedavisinde temel iki sorun vardır; kanser ilaçlarının normal hücreler üzerinde de toksik etkilerinin bulunması ve kanser kök hücrelerinin mevcut tedavilere dirençli olmasıdır. Bu nedenle bu araştırmada, tedaviye dirençli kanser kök hücrelerini de içine alan tümör moleküler mekanizmalarını araştırmak üzere, kanser hücre apoptozunu yüksek seçicilik ve etkinlikte indükleyen, kanser telomerazını inhibe eden ancak normal hücrelere minimal toksik etkili ilaç ve tedavilerin geliştirilmesi için bir ön çalışma amaçlanmıştır.Anaplastik ve folliküler tiroid kanserleri malign tümörlerdir. Anaplastik tiroid kanser hücrelerinin kök hücrelerinden geliştiği bildirilmiştir. Çalışmamızda, normal hücrelere minimal toksik etkili, antioksidan ve antitümör etkileri gösterilmiş tıbbi bitkiler olan Timokinon ve Genistein'in tek tek ve kombine uygulamalarından sonra anaplastik tiroid kanser (CAL-62) ve folliküler tiroid kanser (CGTH-W1) hücre dizilerinde karşılaştırmalı olarak telomeraz aktivitesi ve apoptoz üzerine olan etkilerini araştırmak için; hTERT, PTEN, NF-kB, p21 ve VEGF-A genlerinin mRNA (transkripsiyon) düzeylerindeki ve aktif kaspaz-3 (translasyon) düzeylerindeki değişimleri incelenmiştir. İlk olarak hücre canlılığını belirlemek için MTT testi kullanılırken, mRNA analizi için Real-Time PCR yöntemi uygulanmıştır. Ayrıca aktif kaspaz-3 seviyelerinin belirlenmesi için de Kaspaz-3 Sadwich ELİSA kiti kullanılmıştır.Bulgularımız, ilk kez Timokinon ve Genistein'in, özellikle kombine dozlarının tiroid kanser hücre dizilerinde istatistiksel olarak oldukça anlamlı düzeylerde apoptoz indüksiyonuna, telomeraz ve anjiogenez inhibisyonuna yol açtığını göstermektedir. Bunlara ilaveten bizim sonuçlarımız, kanser kök hücre özelliğinde olan ve olmayan iki farklı tiroid kanser hücre hatlarının karşılaştırılarak Timokinon ve Genistein'in etkilerine, tiroid kanser kök hücrelerinin daha hassas olduğunu göstermesi yönünden de bir ilk niteliğindedir.Bütün olarak bu veriler, Timokinon ve Genistein'in tiroid tümörlerinde potansiyel kemoterapötik ajanlar olarak kullanılabileceğini önermektedir. There are two main problems of today?s cancer treatment: a- cancer drugs have toxic effects on normal cells, and b- cancer stem cells are resistant to current treatments. Therefore, to investigate the molecular mechanisms of tumor, which include treatment-resistant cancer stem cells, that induce high selectivity and efficiency to cancer cell apoptosis, and also inhibit telomerase and angiogenesis in cancer, and this study was aimed a preliminary analysis to develop treatments and drugs with minimally toxic effects on normal cells.Anaplastic and follicular thyroid cancers are malignant tumours. It has been reported that anaplastic thyroid cancer cells were developed from the stem cells. After individual and combined dose applications of Thymoquinone and Genistein medicinal plants, which showed to be minimally toxic effects, we investigated the effects of these drugs on telomerase activity, angiogenesis and apoptosis as compared in anaplastic (CAL-62) and follicular (CGTH-W1) thyroid cancer cell lines. mRNA levels of hTERT, PTEN, NF-kB, p21 and VEGF-A genes and an active caspase-3 protein level have been measured in our study. We conducted MTT assay to determine cell viability, and than Real-Time PCR method was used for the analysis of mRNA. In addition, Kaspas-3 Sandwich Elisa kit was used to determine the levels of active caspase-3 protein.Our findings demonstrated for the first-time that especially the combined dose application of Thymoquinone and Genistein resulted in statistically high level of apoptosis induction and inhibition of telomerase and angiogenesis in thyroid cancer cell lines. In addition, our results also showed that thyroid cancer stem cells is more sensitive to the effects of Thymoquinone and Genistein treatment as compared thyroid cancer cell lines which of both cancer stem cell and non-cancer stem cell.Finally, these data indicated that the combined use of Thymoquinone and Genistein can be good choice of potential chemotherapeutic agents in the management of thyroid tumours. 140
- Published
- 2012
24. Deneysel böbrek iskemi/reperfüzyon modelinde telomerik tekrar devamlılığı ve apoptoz ile bağlantısı
- Author
-
Demirkol, Serhat, Topçu, Zeki, Biyoteknoloji Anabilim Dalı, and Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü
- Subjects
Kidney, ischemia/reperfusion, telomeric repeat analysis, apoptosis ,Apoptosis ,Böbrek, iskemi/reperfüzyon, telomerik tekrar analizi, apoptoz ,Telomere ,Biyoteknoloji A.B.D ,Biyoteknoloji ,Kidney ,Biotechnology - Abstract
Böbrek yetmezliği ülkemizde ve tüm dünyada önemli bir sağlık sorunudur. Bu nedenle iskemik akut böbrek yetmezliği için etkin tedavi yöntemleri geliştirilmelidir. İskemi, hücrede enerji düzeyinin düşmesine ve toksik metabolitlerin dokuda birikmesine yol açarak hücre disfonksiyonu ve sonrasında hücre ölümüne kadar gidebilen bir dizi biyokimyasal reaksiyonu başlatır. Özellikle reperfüzyon sonrası ortama gelen nötrofiller ve açığa çıkan medyatörlerin zararlı etkileri de eklenince organ veya doku ölümü kaçınılmaz olmaktadır. Bu tez çalışmasında Wistar albino türü erkek sıçanda oluşturulan böbrek iskemi-reperfüzyon hasarında poliferatif, nekrotik ve apoptotik hücre oranları belirlendi ve telomerik devamlılığı araştırıldı. Tez kapsamında ilk olarak sıçan sol böbrek dokularında 60 dakika boyunca iskemi oluşturuldu ve sağ böbrekler kontrol grubu olarak kullanıldı. Bu çalışmaya paralel olarak iskemi öncesi antioksidan ajan enjekte edilen sıçanlarda aynı işlemler tekrar edilerek kullanılan NAC antioksidan ajanın apoptoz üzerine etkisi belirlendi. Telomerik restriksiyonel fragmantasyon (TRF) yöntemi ile telomerik tekrar devamlılığı apoptoz ilişkisi incelendi. Kidney failure is an important health issue in both our country and the world. Therefore effective treatment strategies need to be emerged to cure acute kidney failure. Ischemia initiates a series of biochemical reactions that may end up with cellular dysfunction and ultimate cell death by causing to diminish cellular energy level and accumulation of toxic subtances. Tissue and organ death is therefore an inevitable result due to added harms exerted by neutrophils, which arose following reperfusion and liberated mediators. This thesis covered the estimation of the percentage apoptotic cell death and telomeric maintenance in kidney ischemia/reprfusion model to be established in Wistar albino rats. First of all, ischemia was made in rat left kidney and the irght was was used as a control. And then the presence of the apoptotic cell was investaigated in reperfused kidney. On the other side, antioxidant agent was injected to rats before ischemia and the effect of N-acetylcystein was tested on the apoptosis as a antioxidant agent. Finally, the realtionship between apoptosis and telomeric repeat persistance was examined using telomeric restrictional fragmentation (TRF) method. 62
- Published
- 2012
25. Kanserde telomeraz aktivitesinin düzenlenmesi
- Author
-
Çalişkan Can, Emel, Akaydın, Sevgi, and Biyokimya Anabilim Dalı
- Subjects
Biyokimya ,Neoplasms ,DNA ,Gene expression ,Telomere ,Biochemistry ,Polymerase chain reaction - Abstract
Son yıllarda yapılan çalışmalarda, çevresel etkilerin yanı sıra genetik faktörlerin karsinogenez üzerindeki etkilerine odaklanılmaktadır. Tümör hücresinin ölümsüzlüğü ve karsinogenez süreci için telomeraz aktivitesi gereklidir. İnsan kanserlerinde telomeraz, fonksiyonel telomerlerin korunmasına yardım ederek tümör proliferasyonunu arttırma görevi üstlendiği yerlerde up-regüle olmaktadır.Çalışmamızda, RT-PCR yöntemiyle kolon, mide, meme ve yumuşak doku kanserlerinde telomeraz ile ilişkili hTERT, pontin, reptin ve diskerinin normal ve tümör dokularında gen ekspresyonlarının düzeyleri ölçülmüştür. Ayrıca kanserle ilişkisi bulunan oksidatif stres belirteçleri 8OHdG'in idrar düzeyleri ve MDA'nın serum düzeyleri ölçülmüştür.Total hasta grubunda pontin, reptin ve diskerinin tümörlü doku ortalama ekspresyonları normal doku ortalama ekspresyonlarından anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (sırasıyla p=0.008, p=0.006 ve p=0.042). hTERT tümörlü doku ortalama ekspresyonu da normal doku ortalama ekspresyonundan yüksek bulunmuştur ancak istatistiksel olarak anlamlı değildir (p=0.214). Kanser türlerine göre değerlendirildiğinde, mide kanserinde hTERT ekspresyonu hariç, tüm kanser gruplarında genlerin tümörlü doku ortalama ekspresyonları normal doku ortalama ekspresyonlarından yüksek bulunmuştur. Ancak anlamlılık düzeylerinde artışlar kolon kanserinde pontinde ve meme kanserinde reptinde elde edilmiştir (sırasıyla p=0.011 ve p=0.043).Çalışmamızda, total hasta ve tüm kanser gruplarında MDA ve 8OHdG/kreatinin düzeyleri kontrollere göre belirgin derecede yüksek bulunurken, anlamlı artışlar sadece total hasta, kolon ve mide kanseri gruplarında, MDA değerlerinde elde edilmiştir (sırasıyla p=0.001, p=0.049 ve p=0.007).Total hasta grubunda diğer tüm genler arasında pozitif korelasyonlar gözlenirken sadece hTERT ile reptin arasında korelasyon bulunamamıştır. Oksidatif stres belirteçleri ile gen ekspresyonları arasındaki korelasyonlar ele alındığında total hasta grubunda MDA ile reptin arasında pozitif korelasyon gözlenmiştir.Çalışmamızda elde edilen sonuçlara göre, tümör dokusunda artan pontin, reptin ve diskerin ekspresyonları kanserde, özellikle hastalığın erken fazında telomeraz aktivitesindeki artışı destekler nitelikte olabilir. Ayrıca kanserli hastalarda arttığı gösterilen oksidatif stres belirteçlerinin çalışılan genlerden sadece birkaçıyla bulunan pozitif korelasyonları, oksidatif stresin telomeraz aktivitesinde kısmen etkili olabileceğini düşündürmektedir. Recently, in addition to environmental effects, researches focused on effects of genetic factors on carcinogenesis. The telomerase activity is required for immortality of tumor cell and carcinogenesis process. In human cancers, telomerase is up regulated where it serves to increase tumor proliferation by helping to protection of functional telomeres.In our study, gene expression levels of hTERT, pontin, reptin and dyskerin measured with RT-PCR method which telomerase related molecules in normal and tumor tissues in colon, gastric, breast and soft tissue cancers. In addition 8OHdG levels in urine and MDA levels in serum were measured which cancer related oxidative stress markers.In total patient group, mean expression levels of pontin, reptin and dyskerin in tumor tissues were significantly higher than normal tissues (p=0.008, p=0.006 and p=0.042, respectively). Also mean expression levels of hTERT in tumor tissues were higher than normal tissues but it was not significant level (p=0.214). When we evaluated according to the types of cancer, average gene expression levels of tumor tissues in all cancer groups were higher than in normal tissues, except hTERT expression in gastric cancer. Hovewer, significantly increased levels were obtained for pontin in colon cancer and for reptin in breast cancer (p=0.001 and p=0.043, respectively).In our study, while the levels of MDA and 8OHdG/creatinine in total patient group and all types of cancer were higher compared to control group, significant increases were only in MDA levels in total, colon and gastric cancer groups (p=0.001, p=0.049 and p=0.007, respectively).We did not find any correlation between hTERT and reptin, while all other genes were in positive correlations in total patient group. There was a positive correlation between MDA and reptin according to correlations between oxidative stress markers and gene expressions.Results obtained in this study reveal that increasing expressions of pontin, reptin and dyskerin in tumor tissues may be suppporting the telomerase activity in cancer, especially in the early stage of disease. Additionally, positive correlations observed between only a few of the studied genes and oxidative stress markers which were shown to have increasing levels in cancer patients lead us to suggest that oxidative stress may be partially effective in telomerase activity. 165
- Published
- 2012
26. Evaluation lenght and clinical use of telomere lenght in head and neck squamous cell tumors
- Author
-
Gergin, Özgül, İnanlı, Selçuk, Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı, and Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Carcinoma-squamous cell ,Otorhinolaryngology (Ear-Nose-Throat) ,Telomere ,Kulak Burun ve Boğaz ,Head and neck neoplasms ,Tıp - Abstract
AMAÇBaş ve boyun kanserleri, dünyada en çok görülen beşinci kanser tipidir. Baş boyun kanserli hastalar; son yıllardaki cerrahi tekniklerde, radyoterapide ve kemoterapideki gelişmelerden önemli oranda faydalanmaktadırlar. Ancak tüm bu gelişmelere karşın baş boyun tümörlerinin 5 yıllık sağkalımı son 20 yıldır değişiklik göstermemiştir ve 5 yıllık sağkalım oranları % 45-55 arasında değişmektedir (1). Bu nedenle, baş boyun kanserlerinin teşhisi ve hedefe yönelik tedavileri için yeni metotlara ihtiyaç duyulmaktadır.Telomerler ökaryotik kromozomların sonunda yer alan ve replikasyon sürecinde kromozomların kontrolünü yapan fonksiyonel elementlerdir. Telomerlerin her replikasyonda kısalması telomeraz enziminin bu telomerlerin uzatılmasını sağlaması ile düzeltilir. İnsanlarda telomeraz aktivitesi sadece embriyonik ve kök hücrelerde gözlenir ve normal dokularda izlenmez, ancak tümör hücrelerinde de aktive olmaktadır.Son yıllarda baş boyun kanserlerinde telomer uzunluğu ve telomeraz aktivasyonu birçok yayında gösterilmiştir, ancak çalışmalarda klinik ve prognostik ilişki çelişkilidir. Telomerler, hedefe yönelik tedaviler açısından ümit vaat etmektedir ve telomer spesifik olası tedaviler gelişim aşamasındadır (5).Bu tez çalışmamızda, kliniğimizdeki baş boyun kanserli hasta popülasyonunda klinik belirteçler ile telomer uzunluğu ve telomeraz aktivitesini karşılaştırdık ve klinik kullanımını değerlendirdik.HASTALAR VE YÖNTEMLER2009-2011 yılları arasında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne refere edilen ve daha önce herhangi bir tedavi almamış 33 baş boyun kanseri hastası çalışmaya dahil edildi.Doku örnekleri cerrahi işlem esnasında tümör dokusu çıkarıldıktan sonra alındı. Kontrol dokuları tümör olmadığı bilinen kas dokusundan alındı. Tüm örneklerde şu parametreler değerlendirildi: hasta yaşı, tümör lokalizasyonu, histopatolojik derece, N- ve T- evresi ve telomer uzunluğu.BULGULAROrtalama telomer uzunluğu tümör dokularında normal dokuya göre belirgin şekilde artmış olarak izlenmiştir (p değeri < 0.05).Telomer uzunluğu ile hastanın 60 yaşından küçük olması, tümör derecesinin grade 2 ve 3 olması, T evresi 2 ve 3 olması ve sigara kullanımı arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmıştır (p < 0.05).SONUÇBu çalışmanın sonuçları, baş boyun kanserlerinde telomere uzunluğunun klinik kullanımı dair daha önceki bulguları desteklemektedir.Telomer uzunluğu hastalığın klinik seyrinin öngörülmesinde ve hedefe yönelik tedavilerin geliştirilmesinde yardımcı olabileceği gibi, daha yakın izlem ve ek tedaviler gerektiren hastaların belirlenmesinde de kullanılabilir. OBJECTIVESHead and neck cancer is the fifth most common cancer in the world.The improvements in surgical techniques, radiotherapy modalities and chemotherapy protocols resulted better treatment responses in these patients. Despite to these improvements, the overall 5-year survival for carcinoma of the head and neck has not changed during the past 20 years and the 5-year survival rates of 45?55% remains unchanged. Therefore, new diagnostic modalities and targeted therapies for head and neck cancer are needed.Telomeres are functional elements at the ends of eukaryotic chromosomes and control chromosomes during the replication process. Telomere shortening in each replication activates the specific enzyme telomerase and the telomere lengthening process occurs with this activation. In humans, telomerase activity is present in embryonic and tissue stem cells, but it also becomes activated in tumour tissues.In recent years, telomere lenght and telomerase activation in head and neck cancer are reported in many studies but there are conflicting results of the correlation with prognosis.In this study, we compared clinical markers with telomere lenght and telomerase activity in patients with head and neck cancer and evaluated their clinical application.PATIENTS AND METHODSBetween 2009 and 2011, a total of 33 untreated head and neck cancer patients referred to the Marmara University School of Medicine Pendik Education and Research Hospital were included in the study. The study was approved by the Marmara University School of Medicine Ethical Committee and informed consent was received.Tissue specimens were collected at the time of surgical resection. An adjacent normal muscle tissue specimen without the tumoral involvement was also collected. The following parameters were evaluated: patient age, the localisation of the tumor, histopathological grade, T and N stage and telomere lenght.RESULTSMean telomere lenght was observed to be significantly lower in malignant tissues compared with the adjacent normal tissues (p value < 0.05).The following clinicopathologic characteristics of the patients was observed to be correlated with telomere lenght: patient age < 60 years, tumor grade of II and III, T stage of 2 and 3 and tabacco smoking (p < 0.05)CONCLUSIONSThe data obtained in the present study support the previous findings of the clinical usefulness of telomere length for head and neck cancer patients.Telomere lenght may be helpful for predicting the clinical course and developing targeted therapies of the disease, as well as for identifying the patients in need of a close follow-up and vigorous adjuvant treatment. 47
- Published
- 2012
27. Helikobakter pylori ile enfekte mide mukozasında eradikasyon öncesi ve sonrasında telomer uzunluğu ve telomeraz aktivitesinin incelenmesi
- Author
-
Aslan, Rahmi, Bektaş, Ahmet, and İç Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Gastroenteroloji ,Gastric mucosa ,Helicobacter pylori ,Helicobacter ,Stomach ,Gastroenterology ,Telomere - Abstract
AMAÇHelicobacter pylori (H.pylori) mide kanseri patogenezinde rol alan faktörlerden biri olup mekanizması tam olarak bilinmemektedir. Mide kanserinde telomer uzunluğu vetelomeraz aktivitesi daha önce çalışılmıştır. Bu çalışmada H.pylori saptanan mide mukozasında eradikasyon tedavisi öncesi ve sonrasında telomer uzunluğu ve telomeraz aktivitesinin araştırılması amaçlanmıştır.MATERYAL - METODBu çalışma Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Endoskopi Ünitesine, dispepsi nedeniyle endoskopi istemiyle başvuran yaş vecinsiyet açısından benzer hastalar arasında yapılmıştır. Çalışma grupları H.pylori pozitif saptanan ve eradikasyon sonrası negatif olan 30 hasta (hasta grubu) ve H.pylori negatif saptanan 20 hasta (kontrol grubu) ile oluşturuldu.H.pylori eradikasyonu için hastalara 14 gün PPI +Klaritromisin+Amoksisilin ya da PPI+Metronidazol+Tetrasiklin verildi. Tedaviden bir ay sonra üst gastrointestinalsistem endoskopisi tekrar edildi. Tedavi öncesi ve sonrası H.pylori tanısı, histopatolojisi, telomer uzunluğu ve telomeraz aktivitesi için mide antrumdan biyopsi alındı.Kontrol ve hasta grubunda antrumdan alınan doku örneklerinde telomer uzunluğu RT-PCR (gerçek zamanlı?polimeraz zincir reaksiyonu), telomeraz aktivitesi PCR-ELISA yöntemleri ile çalışıldı. Elde edilen verilerin istatistiksel değerlendirilmesi SPSS 13.0 paket programı ile yapıldı.BULGULARKontrol ve hasta grubu arasında yaş ortalaması (sırasıyla 37,94±10,82 yıl ve 41,76±14,64 yıl, p=0,37) ve cinsiyet açısından (sırasıyla %35,3 erkek ve %42,9 erkek, p=0,31) açısından fark yoktu. Hasta grubundan 21, kontrol grubundan 17hastanın telomer uzunluğu ve telomeraz aktiviteleri çalışılabildi. Tedavi öncesi hasta grubu ve kontrol grubu arasında telomer uzunluğu (sırasıyla 2481,2 ± 1823,0 bp ve2958,9 ± 1345,7 bp, p=0,11) arasında sayısal olarak fark olsa bile istatistiksel olarak fark yoktu. Hasta grubunda eradikasyon öncesi ve sonrasında telomer uzunluğufarklı olup eradikasyon sonrasında (sırasıyla 2481,2 ± 1823,0 bp ve 3766,3 ± 1608,8 bp, p=0,01) daha uzundu. Hasta ve kontrol guruplarında telomeraz aktivitesi saptanmadı.SONUÇH.pylori günümüzde mide kanseri için kesin kanserojen ajan olarak tanımlansa da patogenez net olarak ortaya konulamamıştır. H.pylori'nin tedavisi ile mide kanseririski azalmaktadır. Biz bu çalışmada ilk kez H.pylori ile enfekte mukozada kısalmış olan telomer uzunluğunun tedavi ile uzadığını gösterdik.ANAHTAR KELİMELER: H.pylori, telomer uzunluğu, telomeraz aktivitesi, eradikasyon tedavisi AIMHelicobacter pylori (H. pylori) is one of the factors involved in pathogenesis of gastric cancer. The exact mechanism underlying in this issue is still unknown. Telomerelength and telomerase activity in gastric cancer have been previously studied. In this study, we aimed to investigate telomerase activity and telomere length before andafter eradication therapy in gastric mucosa with H. pylori.METHODThe study was conducted among the patients who referred to Ondokuz Mayıs University, Medical Faculty, Department of Gastroenterology Endoscopy unit for dyspepsia. The patient?s age and gender were similar. Study groups consisted of H.pylori positive group (n=30) (patient group) and H. pylori-negative (n=20) (control group). Presence of H. pylori and eradication control were determined using rapid urease test. The patients received 14-day PPI + Clarithromycin + Amoxicillin or PPI +Metronidazole + Tetracycline for eradication of H. pylori. Upper gastrointestinal endoscopy was repeated one month after treatment. Biopsies were taken from gastric antrum before and after treatment for H. pylori diagnosis, histopathology,telomere length and telomerase activity. Telomere length and telomerase activity was determined via RT-PCR andPCR-ELISA methods respectively in biopsy specimens obtained from antrum.Statistical evaluation of the data was performed by the SPSS 13.0 program.RESULTSThere was no significant difference between control and patient groups in terms of mean age (37.94±10,82 years and 41.76±14,64 years respectively, p= 0.37) and gender (35.3% male and 42.9% male respectively, p= 0.31). Telomere length and telomerase activity were studied in 21 patients in patient group and in 17 patients in control group. Although a difference was observed numerically between patient group prior to treatment and control groups in terms of telomere length (2481,2 ±1823,0 bp and 2958,9 ± 1345,7 bp respectively, p= 0.11), no statistically significant difference was observed. Telomere length differs before and after eradication in patient group and it was longer after eradication (2481,2 ± 1823,0 bp and 3766,3 ± 1608,8 bp respectively, p= 0.01). No telomerase activity was detected in patient and control groups.CONCLUSIONAlthough H. pylori is considered to be a carcinogenic agent for stomach cancer, the pathogenesis has not been clearly established yet. The treatment of H. pylori decreases the risk of stomach cancer. In this study, we have determined thattelomere length that was shortened in the mucosa infected with H. pylori can be elongated with the treatment.KEYWORDS: Helicobacter pylori, telomer length, telomerase activity, eradication treatment 61
- Published
- 2012
28. Nonsendromik mental retardasyonlu hastaların subtelomerik MLPA ile incelenmesi
- Author
-
Başaran Yilmaz, Sarenur, Seven, Mehmet, and Tıbbi Genetik Ana Bilim Dalı
- Subjects
Moleküler Tıp ,Nöroloji ,Neurology ,Genetics ,Molecular Medicine ,Genetic mapping ,Mental retardation ,Genetik ,Telomere - Abstract
Toplumun yaklaşık % 1-3'ünü etkileyen Mental retardasyon (MR), değişik etyolojilerebağlı olarak birçok sendromda ve farklı klinik ekspresyonlarda ortaya çıkabilir. Nöronhücreleri bir akson ile çok sayıda dendritik uzantıdan oluşur ve birbirleriyle yaptıkları sinaptikbileşkeler aracılığıyla nöronal ağı meydana getirirler. Zekanın bu nöron ağındaki plastisite ileyakından ilişkili olduğu düşünülmektedir. Tüm bu yapıların işleyişi ve yapılanmasında gereklifaktörlerin ekspresyonundan sorumlu genlerde meydana gelebilecek genetik hatalar mentalretardasyona neden olabilir.Subtelomerik bölgeler gen içeriği açısından oldukça zengin bölgeler olup,kromozomal eşleşmenin bu bölgelerden başlaması nedeniyle anomali gelişimine daha açıktır.Patolojik kromozomal yeniden düzenlenmeler, diğer kromozom kısımlarına nazaran buralardasıklıkla meydana gelir. Bu sebeple nonsendromik ve sendromik mental retardasyonolgularında subtelomerik bölgelere yönelik ileri inceleme yöntemleri geliştirilmiştir.Subtelomerik bölge değişiklikleri daha önce çoklu konjenital anomali ve/veya mentalretardasyonlu hastalarda çalışılmış ve değişik hasta gruplarında yaklaşık % 4-10 arasındamental retardasyon ile ilişkili olduğu tespit edilmiştir.Gen içeriği zengin subtelomerik bölgeler nöronal morfogenezin ve zekanın normalembriyonik gelişiminden sorumlu genlerin de yoğun olarak yer aldığı bölgeler olarakdüşünülmektedir. Bu çalışmayı düzenlememizin amacı, patolojik değişikliklerin nisbetensıklıkla saptandığı subtelomerik bölgelerin toplum için önemli bir hastalık olan nonsendromikmental retardasyonlu hastalarda değerlendirilmesidir. Bu düşünceyle nonsendromik mentalretardasyon hastalarında olası subtelomerik yeniden düzenlenmelerin saptanmasıhedeflenmiştir. Diğer yandan nonsendromik mental retardasyon hastalarında saptanacaksubtelomerik değişikliklerin olduğu bölgelerin haritalanması yeni aday genlerinbelirlenmesine de önemli katkılar sağlayacabilecektir.Kromozom analizleri yapılmış ve sayısal-yapısal herhangi bir anomali saptanmamış 3-23 yaş aralığındaki nonsendromik mental retardasyonlu 29 hastadan elde edilen DNA'larınsubtelomerik bölgeleri, MLPA insan telomer test kitleri aracılığı ile kopya sayısı değişiklikleriaçısından değerlendirildi. Hastalarımızdan 5'inin MLPA sonuçları uygun olmadığındandeğerlendirme dışında bırakıldı. Hastalarımızın 3 tanesinde kopya sayısı değişikliği belirlendi.Bu değişiklikler 2 hastamızda Fbxo25 prob bölgesinde azalma, 1 hastamızda Ppap2c probbölgesinde artma şeklindeydi. Nonsendromik mental retardasyonlu hastalarımızdasubtelomerik değişiklik oranı % 12.5 (3/24) olarak belirlendi.Sonuç olarak nonsendromik mental retardasyonlu hastalarda Anabilim Dalımızda ilkkez uygulanan MLPA yöntemiyle subtelomerik kopya sayısı değişiklikleri belirlenmesininduyarlı, ucuz, hızlı ve güvenilir olması nedeniyle klinikte daha fazla kullanım alanı bulacağıdüşünülmektedir. Mental retardation, affecting 1-3 % of the population, may be present in manysyndromes and variable clinical expression through different etiological reasons. Neuronalcells are composed of an axonal body and many dendritic branches. The neurons cometogether to constitute the neuronal network. Mentality is thought to be closely associated withneuronal plasticity. The genetic abnormalities of structure and processing of all thesemechanisms may result in mental retardation.Subtelomeric regions are wealthy for gene content. Also chromosomal coupling takesstart on subtelomeric region. Thus these regions are more susceptible to abnormalities givingrise to mental retardation and subtelomeric analyses are being more important day to day inpatients with syndromic or nonsyndromic mental retardation.The copy number changes of subtelomerik regions had been searched in multiplecongenital anomaly and/or mental retardation groups before and the detection ratio ofsubtelomeric anomalies is changing between 4-10 % in different study groups.Subtelomeric regions are wealthy for genes that account for normal neuronalmorphogenesis and normal embryologic development of mentality. We aimed to search anassociation between nonsyndromic mental retardation and subtelomeric rearrangements. Alsomapping the subtelomeric rearrangements in nonsyndromic mental retardation patients maycontribute identifying the candidate genes.29 patients aging from 3-23 year-old with normal karyotype were included to study.MLPA analyses were performed with DNA samples to assay the subtelomeric regions.We found copy number alteration in 3 of our patients, 2 of them were decrease ofFbxo25 probe array region and 1 of them was an increase of Ppap2c probe array region. Theresults of 5 patients were not suitable for assessment. As a result we detected the ratio ofsubtelomeric copy number alteration in nonsyndromic patients as 12.5 % (3/24). Also wesearched the literature for a possible association between copy number alterations of FBXO25and PPAP2C probe array regions and mental retardation.As a result this was the first MLPA method application in NSMR patients of our unitto detect subtelomeric copy number changes. It is thought MLPA is a sensitive and rapidmethod so that it can be used for the other patient groups, too. 93
- Published
- 2011
29. The measurement of telomere length in sprague-dawley rats by quantitative PCR
- Author
-
Okuyucu A., Bedir A., Özmen Z.C., and Ondokuz Mayıs Üniversitesi
- Subjects
Quantitative PCR ,36B4 ,Rat ,Relative quantitation ,Sprague-Dawley ,Telomere - Abstract
Telomere consist of sequential repetitions of guanine-rich short sequences, such as TTAGGG, and some related proteins complexes in the ends of chromosomes. The different organisms and different cells and tissues of same organisms have different telomere lengths. Telomere contributes to the protection of chromosomal stability by shorten ?50-150 base during DNA replication. Telomere length was measured by several different methods as well as Southern blot, which is considered the gold standard in the studies to understand the importance of telomere in aging, cancer and normal cell biology. These methods has specifc superior and limitations to himself. In this study, we aimed to create a quantitative PCR protocol, we can use to measurement of telomere length of rats and can also be applied in subsequent studies, and to obtain information about the telomere lengths in the different tissues of rats by this protocol. Genomic DNA was extracted from liver, small intestine, pancreas tissue and lymphocytes of four male Sprague-Dawley rat. The 36B4 gene was chosen as single copy gene for determine the number of genom in the samples. The number of genome copies were found in a rat tissue by qPCR that is used the 36B4 gene-specifc primers. This sample, that is used as rat genom standarts, was used for fnd the number of genome in all samples. The qPCR was performed for telomere (T) and 36B4 (S) in all samples. The T/S ratio was calculated by the ratio of the products derived from two studies to each other, and then the relative T/S ratio was calculated by using a calibrator sample for each sample. In addition, telomere lengths of the samples were also calculated as kilobase by using 10,2 kb long telomere standard. We reached to 100% of effciency in the studies of telomere and 36B4 PCR, it is necessary to the relative quantitation. We also demonstrated by the value of slope in ?Ct graphics versus logaritmic initial concentration is less than 0,1. In addition, a statistically any signifcant difference found between tissues of rat for telomere length (p
- Published
- 2011
- Full Text
- View/download PDF
30. Research on the effect of rosiglitazon on telomere dynamics with molecular methods in rats
- Author
-
Okuyucu A., Bedir A., Özmen Z.C., and Ondokuz Mayıs Üniversitesi
- Subjects
Rosiglitazone ,Quantitative PCR ,Oxidative stress ,PPAR-gamma ,Thiazolidinedione ,Telomere - Abstract
Rosiglitazone that is a drug for the treatment of type II diabetes mellitus, belong to the class of thiazolidinediones. Drugs of this class act as ligands for the peroxisome proliferator-activated receptor-gamma (PPAR-gamma), which is involved in the regulation of genes controlling carbohydrate and lipid metabolism. Telomeres are composed of specialized DNA and protein complexes. Telomeric DNA consist of guanine-rich sequences, such as TTAGGG in vertebrates. In normal cells, telomeres shorten by ?50-150 bp with each round of DNA replication. In addition to this, unrepaired oxidative DNA damage can also contribute to telomere shortening. There is no study that shows the effect of rosiglitazone on telomere length in literature. Because of this, we aimed to research on the effect of rosiglitazone on the telomere length in our study. We used sixteen male Sprague-Dawley rats that at 7-8 weeks of age and weighing 248-275 g in our study. The rats were divided into four groups, four rats in each group, and dosed once a day for 14 days by oral gavage with doses of 0.0, 0.5, 1.0, and 2.0 mg/kg rosiglitazone. Genomic DNA was extracted from rat liver, small intestine, pancreas tissue and lymphocytes. The 36B4 gene was chosen as single copy gene for determine the number of genom in the samples. The number of genome copies were found in a rat tissue by qPCR that is used the 36B4 gene-specific primers. This sample, that is used as rat genom standarts, was used for find the number of genome in all samples. The qPCR was performed for telomere (T) and 36B4 (S) in all samples. The T/S ratio was calculated by the ratio of the products derived from two studies to each other, and then the relative T/S ratio was calculated by using a calibrator sample for each sample. In addition, telomere lengths of the samples were also calculated as kilobase by using 10,2 kb long telomere standard. We did not found statistically any significant difference between doses of rosiglitazone and control groups for telomere length (p>0.05). This result has showed that rosiglitazone doesn't lead to telomere shortening. © 2011 OMÜ Tüm haklari saklidir.
- Published
- 2011
31. Histon modifikasyonlarının hücre proliferasyonu üzerine etkileri
- Author
-
Tercan Avci, Sanem, Erdal, Esra, and Tıbbi Biyoloji Ana Bilim Dalı
- Subjects
Histones ,Carcinoma-hepatocellular ,Necrosis ,Liver ,Carcinoma ,Telomere ,Medical Biology ,Tıbbi Biyoloji - Abstract
Normal karaciğer hücresinin viral yada kimyasal ajanlarla karşılaşması tekrarlayan nekroz/proliferasyon döngüleri ve buna bağlı telomer kısalmasını tetikler. Buda karaciğerde mikroçevre değişiklikleri, kök hücre ve/veya satellit hücrelerin aktivasyonu, sonrasında kontrolsüz hücre bölünmesine ve apoptoza direnç kazanımına bağlı siroz, displastik nodül ve hepatosellular karsinoma (HCC) gelişmesini sağlar. Hepatokarsinogenez sürecinde birçok genin promotor metilasyonu yoluyla susturulduğu gösterilmiş olsa da histon kodu değişikliklerinin rolü henüz bilinmemektedir.Bu çalışmada temel olarak, HCC hücre hatlarından HuH7'da lityum aracılıklı proliferasyon inhibisyonu sonucunda, transkripsiyonel aktivasyon ve/veya baskılama sağladığı literatürde bilinen başlıca histon metilasyon profillerindeki değişim incelenmektedir. Buna göre, lityuma bağlı olarak hücrelerde G1 arresti gözlemlenmiş ve beraberinde H3K4me3, H3K9me3, H3K27me3 ve H3K36me1 modifikasyonlarında artış bulunmuştur. Ayrıca H3K27me3 modifikasyonundan sorumlu EZH2 metil transferazının transkript ve protein düzeyinde gözlemlenen azalışa rağmen beklenmedik şekilde sorumlu olduğu modifikasyonda tespit edilen artış bize lityumun başka bir mekanizma ile etki ettiğini düşündürmüştür. Lityumun literatürde bilinen kadarı ile GSK3ß ve Akt gibi kinazların inhibitörü olması bize bu kinazların EZH2'yi fosforilleyerek inhibe edebileceği hipotezini kurdurmuştur. Bu hipotezi test etmek için yapılan deneylerde lityum etkisine bağlı olarak 2 ve 6. saatlerde EZH2'nın fosforile formunun miktarca azaldığı gösterilmiştir.Sonuç olarak, HCC hücre hatlarında yapılan analizler bize H3K27me3 modifikasyonu başta olmak üzere histon modifikasyon profillerindeki değişimlerin hücre proliferasyonunda etkili olabileceğini göstermiştir. Bu da HCC tedavisinde histon kodunun potansiyel rolüne bağlı yeni ufukların açılmasına neden olabilmesi açısından önemlidir. Exposure of normal liver cell with a viral or chemical agent triggers telomere shortening associated with repetitive necrosis/proliferation rotation. It causes changes in microenvironment of liver, activation of stem cells and/or satellite cells, after that, activation of cirrhosis, displastic nodule and hepatocellular carcinoma (HCC) depending on the aberrant cell division and resistance to apoptosis. It was demonstrated that during hepatocarcinogenesis most of genes silenced by methylation on their promoter, even though the roles of histone code alterations have not been known yet.In this study, it was basically investigated changes of histone methylation patterns, known as helper on the activation and/or silencing transcription in literature, under the effect of lithium treatment in a HCC cell line, HuH7. Accordingly, it was observed that G1 arrest occured in cells treated with lithium and it was detected upregulation of H3K4me3, H3K9me3, H3K27me3 and H3K36me1 modifications. Furthermore, in contrast to EZH2 methyl transferase that catalyses trimethylation of H3 on Lys27 downregulate on transcriptional and protein level, unexpectedly H3K27me3 the modification of which this enzyme responsible for is increases. This result makes us thinking lithium affects by a different mechanism. It was known that from the literature knowledge lithium is inhibits kinases like GSK3B and Akt, hypotesized us that kinases inhibits EZH2 by phosphorylation. To test this hypothesis, we demonstrated that according to lithium affect phophorylated EZH2 decreases on 2. and 6. hours.As a conclusion, these analyses showed us the alterations of histone modification patterns, especially H3K27me3 modification, might affect cell proliferation on HCC cell line. This is important to offer new opportunities for addressing the potential role of histone code in HCC treatment. 71
- Published
- 2010
32. Memenin invaziv duktal karsinomunda telomeraz aktivitesi ve apoptozisin immunohistokimyasal ve western blot yöntemleri kullanılarak araştırılması
- Author
-
Aydin Türk, Bilge, Çobanoğlu Şimşek, Bengü, and Patoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Neoplasms ,Carcinoma ,Pathology ,Apoptosis ,Breast ,Patoloji ,Breast neoplasms ,Telomere ,Immunohistochemistry - Abstract
Meme kanserleri kadınlarda en sık görülen kanserdir. İnvaziv duktal karsinom meme kanserlerinin en geniş grubunu oluşturur. Bu çalışmada invaziv duktal karsinomlarda telomeraz aktivitesi ve apoptozisin immunohistokimya ve western blot yöntemleri ile araştırılması amaçlanmıştır.2005 ve 2010 yılları arasında Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı'nda invaziv duktal karsinom tanısı alan 75 olgu ve frozen incelemesi yapılan 6 olgu çalışmaya dahil edildi. Elde edilen kesitler Bax, Bcl-2, hTERT ve BNIP3 ile boyandı. Söz konusu antikorların boyanma özellikleri yanı sıra, yaş, tümör boyutu, derecesi, östrojen reseptörü, progesteron reseptörü ve c-erbB2 durumları değerlendirildi.İmmunohistokimyasal çalışmalarda tümör derecesi arttıkça Bcl-2 pozitifliğinde azalma ve Bax pozitifliğinde artış bulundu. Bu durum, istatistiksel olarak anlamlı olmasa da, western blot yöntemiyle elde edilen bulgularda da Bcl-2'nin derece 1 tümörde en yüksek değerde olduğu saptandı. Bcl-2 ile östrojen reseptörü ve progesteron reseptörü pozitifliği arasındaki ilişki, apoptozisde hormonal kontrolü düşündürecek şekilde, istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Ayrıca derece arttıkça, hipoksik hücre ölümünde etkili olan BNIP3'ün azaldığı belirlendi. Benzer şekilde western blot yöntemi ile de BNIP3'ün derece 3 tümörde en düşük değere sahip olduğu saptandı. Tümör derecesi arttıkça, telomeraz aktivitesini düzenleyen ve hücre proliferasyonunun devamını sağlayan hTERT'in de arttığı tesbit edildi. Western blot yönteminde ise hTERT'in derece 1 tümörde, kontrole göre yaklaşık dört kat arttığı bulundu.Tümörde oldukça yüksek olan hTERT, tanıya yardımcı bir kanser belirleyicisi olabilir. hTERT ve BNIP3, prognoz hakkında bilgi verebilecek değerli belirleyicilerdir. Her ikisinde de duktal karsinoma insitu alanlarının pozitif boyanmış olması, tümör gelişiminin ilk basamaklarında, telomeraz ve apoptozisin etkin olduğunu göstermektedir. Telomeraz artışı ve hipoksik hücre ölümünün durdurulmasına yönelik tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi ile birlikte, tümör progresyonunun durdurulması konusunda önemli bir aşama kaydedilecektir.Anahtar kelimeler: Meme, karsinom, apoptozis, telomeraz. Invasive breast cancer is the most common carcinoma in women. Invasive ductal carcinoma comprises the largest group of invasive breast cancers. In this study, it is aimed to investigate telomerase activity and apoptosis by using immunohistochemical and western blot methods.Seventy five cases which diagnosed as invasive ductal carcinoma and six cases which underwent frozen procedure in Pathology Department of Medical School of Firat University are included in our study. The acquired sections are stained with Bax, Bcl-2, hTERT and BNIP3. Age of patient, tumor size and grade, estrogen, progesteron and c-erbB2 status are evaluated as well as the staining characteristics of the antibodies in question.A decrease of Bcl-2 positivity and an increase of Bax positivity were found with increasing tumor grade in immunohistochemical method. Although, these results were not statistically significant, the data obtained by western blot method showed that Bcl-2 was highest in grade 1 tumor. The relationship between the Bcl-2 and estrogen receptor positivity and progesteron receptor positivity was statistically significant, suggesting that there is hormonal control in the apoptosis. Also BNIP3 which effects hypoxic cell death, was found to be decreased with increasing tumor grade. Similarly, BNIP3 was found to have the lowest value in grade 3 tumors by western blot method. hTERT, which regulates telomerase activity and provide continuance of cell proliferation was found to be increased with increasing tumor grade. In western blot method, hTERT increased nearly four-fold compared to control.hTERT, which has very high levels in tumor, may be a helpful cancer marker. Both hTERT and BNIP3 are important markers which can provide information about the prognosis. Positive staining in the DCIS areas with these markers shows that telomerase and apoptosis have an effect on the first stages of tumor development. There will be a big improvement in tumor progression control with the new treatment modalities that stop telomerase activity and hypoxic cell death.Key words: Breast, carcinoma, apoptosis, telomerase. 89
- Published
- 2010
33. Peptik ülser nedeniyle Billroth II tipi distal gastrektomi geçiren hastalarda mide mukozasında ve periferik kan lenfositlerinde telomer uzunluğu
- Author
-
Ustaoğlu, Müge, Bektaş, Ahmet, and İç Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Gastroenteroloji ,Gastric mucosa ,Peptic ulcer ,Gastrectomy ,Stomach ,Gastroenterology ,Surgery-digestive system ,Lymphocytes ,Telomere ,Polymerase chain reaction - Abstract
Amaç: Telomerler kromozomların bütünlüğünün korunmasında rol alırlar. Telomerlerde fonksiyon kaybı, genomik instabiliteye neden olarak kanser gelişme riskini arttırır. Çeşitli prekanseröz lezyonda telomer uzunluk anormallikleri bildirilmiştir. Literatürde mide güdük kanseri gelişmesinde önemli bir risk faktörü kabul edilen Billroth II tipi distal gastrektomide telomer uzunluğunun değerlendirildiği bir çalışma bulunmamaktadır. Bu nedenle çalışmamızda peptik ülser nedeniyle Billroth II tipi distal gastrektomi geçiren hastalarda kalan mide dokusunda ve periferik kan lenfositlerinde telomer uzunluğunun diğer klinikopatolojik parametrelerle ilişkisini değerlendirmek amaçlandı.Gereç-Yöntem: Çalışmaya peptik ülser nedeniyle Billroth II tipi distal gastrektomi geçiren alkalen reflü gastrit tanılı 15 hasta, yaş ve cinsiyet yönünden benzer daha önce mide ameliyatı olmamış 15 kontrol olgusu alındı. Çalışmaya alınan olguların hepsine üst gastrointestinal sistem endoskopisi ve alınan mide biyopsilerinden Sydney sınıflamasına göre histopatolojik değerlendirme yapıldı. Telomer uzunluğu periferik kan lenfositlerinde ve mide mukozasında kantitatif gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu (q-PCR) yöntemi kullanılarak ölçüldü.Bulgular: Çalışmaya alınan hastaların yaş ortalaması hasta grubunda 61.5±6.5 yıl (49-75), kontrol grubunda 61.5±6.4 yıl (49-75) idi (p>0.05). Mide mukoza örneklerinde ortalama telomer uzunluğu hasta grubunda 14972.0±8122.9 baz çifti (bç), kontrol grubunda ise 11266.0±3466.4 bç olup, hasta grubunda kontrol grubuna kıyasla telomerler daha uzundu. Periferik kan lenfositlerinde ortalama telomer uzunluğu ise hasta ve kontrol grubunda sırayla 10728.7±6595.0 bç ve 13238.0±5051.5 bç idi. Hasta grubunda ameliyattan sonra geçen süre arttıkça mide mukoza örneklerinde telomerlerin kısaldığı görüldü (r=-0.126) (p>0.05). Çalışma gruplarında Sydney sınıflamasına göre histopatolojik tanıların varlığı yönünden fark bulunmadı. Mide mukoza örneklerinde ortalama telomer uzunluğu kronik inflamasyon, nötrofil aktivitesi, glandüler atrofi, intestinal metaplazi ve H.pylori olanlarda sırayla 11883.8±5264.8 bç, 12029.4±7795.5 bç, 10351.4±6236.7 bç, 12185.5±6386.1 bç, 11597.7±6784.9 bç idi, olmayanlarda ise sırayla 21147.5±8256.8, 14543.8±3830.6, 14986.0±6392.9, 13961.3±6366.4, 14282.35±6069.7 bç idi. Yaş ile mide mukoza örneklerinde telomer uzunluğu arasında hasta grubunda pozitif ilişki (r=+0.189), kontrol grubunda ise negatif ilişki (r=-0.280) bulundu, ancak bu ilişkiler istatistiksel olarak anlamlı değildi.Sonuç: Telomer uzunluk anormallikleri karsinogenezin çok aşamalı sürecinde en erken ortaya çıkan genetik değişikliklerden biridir. Çalışmamızda peptik ülser nedeniyle Billroth II tipi distal gastrektomi geçiren hastalarda, kalan mide dokusunda telomer uzunluk anormallikleri değerlendirildi ve hasta grubunda kontrol grubuna göre mide mukoza örneklerinde telomerler daha uzun bulundu. Periferik kan lenfositlerinde telomerler hasta grubunda kontrol grubuna göre daha kısaydı. Ameliyat sonrası süre uzadıkça mide mukoza örneklerinde telomer uzunluğu azalmaktaydı. Kronik inflamasyon, nötrofil aktivitesi, intestinal metaplazi, glandüler atrofi ve H.pylori varlığında telomerler daha kısa bulundu. Bu bulgular gastrik güdük karsinogenezisinde telomer uzunluk anormalliklerinin, gastrik güdük kanserlerinin erken tanısında ve tedavisinde yol gösterici olabileceğini düşündürmektedir. Purpose: Telomere have an important role in maintaining chromosomal integrity. Functional loss of telomeres increases the risk of cancer by causing genomic instability. Telomere length abnormalities have been reported in several precancerous lesions. There is no study that evaluates telomere length in Billroth II type distal gastrectomy known as a risk factor for gastric stump carcinogenesis, in the literature. The aim of this study is to asses the relationship between the telomere length of residual gastric mucosal samples, peripheral blood lymphocytes and the other clinicopathologic parameters of the patients undergone Billroth II type distal gastrectomy.Material-method: A total of 30 cases were included in this study; 15 with alkaline reflux gastritis after Billroth II type distal gastrectomy and 15 control cases who were alike in age, gender and have never undergone stomach surgery. In all cases, upper gastrointestinal endoscopy was performed, biopsies were taken during endoscopy and evaluated for histological examination according to Sydney classification. Telomere lengths of peripheric blood lymphocytes and gastric mucosal samples were measured by quantative real time polimerase chain reaction (q-PCR).Results: The mean age was 61.5±6.5 years (49-75) in the patient group and 61.5±6.4 years (49-75) in the control group (p>0.05). The mean telomere length of gastric mucosa samples in the patient group was 14972.0±8122.9 base pair (bp) and 11266.0±3466.4 bp in the control group. The mean telomere length of peripheral blood lymphocytes was 10728.7±6595.0 bp 13238.0±5051.5 bp in patient group and control group respectively. It was observed that the length of telomeres was shortened as the time of postoperative period increases in the patient group (r=-0.126) (p>0.05). There was no difference between the histopathological diagnosis of study groups according to the Sydney classification. The mean telomere lengths of gastric mucosa samples were 11883.8±5264.8 bp in chronic inflammation, 12029.4±7795.5 bp in neutrophil activity, 10351.4±6236.7 bp in glandular atrophy, 12185.5±6386.1 bp in intestinal metaplasia, 11597.7±6784.9 in H.pylori infection and without these diagnosis 21147.5±8256.8 bp, 14543.8±3830.6 bp, 14986.0±6392.9 bp, 13961.3±6366.4 bp, 14282.35±6069.7 bp respectively. It was observed that the lengths of telomeres were shortened in all of these histopathological diagnosis. We also studied the correlation between the age and length of gastric mucosa samples in all of the cases and recognized a positive correlation (r=+0.189) in the patient group and an inverse correlation (r=-0.280) in the control subjects, but these correlations were not statistically significant.Conclusion: Telomere length abnormality is one of the earliest genetic alterations occurs in the multistep process of carcinogenesis. In our study, telomer length abnormalities in patients undergone Billroth II type distal gastrectomy due to peptic ulcer were evaluated and it was found that the telomeres of gastric mucosa samples in the patient group were longer than that of the control group. The telomere lengths of peripheral lymphocytes were shorter in the patient group than that of the control group. The telomere length was shortened as the time of postoperative period increases in the patient group. The telomeres were also shorter in chronic inflammation, neutrophil activity, intestinal metaplasia, glandular atrophy and H.pylori infection in all of the study groups. Telomere length abnormalities in gastric stump carcinogenesis process may be a guide for early diagnosis and treatment. 58
- Published
- 2009
34. Ratlarda Roziglitazon'un telomer dinamiğine etkisinin moleküler yöntemlerle araştırılması
- Author
-
Okuyucu, Ali, Alvur, Muhlise, Bedir, Abdulkerim, and Biyokimya Anabilim Dalı
- Subjects
Oxidative stress ,Biyokimya ,Genetics ,Genetik ,Telomere ,Biochemistry - Abstract
Roziglitazon; Tip II diabet tedavisinde kullanılan tiazolidinedion grubu bir ilaçtır. Bu grup ilaçlar, karbonhidrat ve lipid metabolizmasını kontrol eden genlerin ekspresyonunun düzenlenmesinde görev alan peroksizom proliferatör aktive reseptör-gama (PPAR-gama)'nın ligandı olarak rol oynarlar. Telomer; kromozom uçlarında bulunan özelleşmiş DNA ve protein kompleksinden oluşmaktadır. Omurgalılarda telomerik DNA, TTAGGG gibi, guaninden zengin dizelerden oluşur. Normal hücrelerde, her DNA replikasyon peryodunda, telomer 50-150 baz kısalır. Tamir edilemeyen oksidatif DNA hasarı da bu telomer kısalmasına katkıda bulunabilir. Literatürde, roziglitazonun telomer uzunluğuna etkisini gösteren bir çalışma bulunmamaktadır. Bu nedenle, çalışmamızda roziglitazonun telomer uzunluğuna etkisini araştırmayı amaçladıkÇalışmada 7?8 haftalık, 248-275 g arasında, 16 tane erkek Sprague-Dawley cinsi rat kullanıldı. Ratlar; her grupta dört tane olacak şekilde dört gruba ayrıldı ve 14 gün boyunca 0.0, 0.5, 1.0 ve 2.0 mg/kg dozlarında roziglitazon oral yoldan uygulandı. Rat karaciğer, ince bağırsak, pankreas dokuları ve lenfositlerinden genomik DNA izolasyonu yapıldı. Numunelerde telomer uzunluğu, kalibratör DNA numunesi ile karşılaştırılarak elde edilen telomer kopya sayısının referans gen kopya sayısına relatif oranını belirleyen kantitatif PCR ile ölçüldü.Roziglitazon dozları ve kontrol grubları arasında telomer uzunluğu açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulamadık (p>0.05). Numunelerin kontrol grupları değerlendirildiğinde; rat karaciğer, ince bağırsak, pankreas dokularının ve lenfositlerinin telomer uzunlukları arasında anlamlı bir fark bulundu (p < 0.05). Bu sonuç, roziglitazonun telomer kısalmasına yol açmadığını göstermektedir.Anahtar kelimeler: Roziglitazon, Telomer, Oksidatif stres Rosiglitazone that is a drug for the treatment of type II diabetes mellitus, belong to the class of thiazolidinediones. Drugs of this class act as ligands for the peroxisome proliferator-activated receptor-gamma (PPAR-gamma), which is involved in the regulation of genes controlling carbohydrate and lipid metabolism. Telomeres are composed of specialized DNA and protein complexes. Telomeric DNA consist of guanine-rich sequences, such as TTAGGG in vertebrates. In normal cells, telomeres shorten by ~50?150 bp with each round of DNA replication. In addition to this, unrepaired oxidative DNA damage can also contribute to telomere shortening. There is no study that shows the effect of rosiglitazone on telomere length in literature. Because of this, we aimed to research on the effect of rosiglitazone on the telomere length in our study.We used sixteen male Sprague-Dawley rats that at 7-8 weeks of age and weighing 248?275 g in our study. The rats were divided into four groups, four rats in each group, and dosed once a day for 14 days by oral gavage with doses of 0.0, 0.5, 1.0, and 2.0 mg/kg rosiglitazone. Genomic DNA was extracted from rat liver, small intestine, pancreas tissue and lymphocytes. Telomere length values were measured by a quantitative PCR assay that determines the relative ratio of telomere copy number to single copy gene copy number in samples as compared with a calibrator DNA sample.We did not found statistically any significant difference between doses of rosiglitazone and control groups for telomere length (p>0.05). When control groups of all samples were analyzed, there was a significant difference between rat liver, small intestine, pancreas tissue and lymphocytes telomere length (p
- Published
- 2008
35. Kronik lenfositik lösemili hastalarda telomer uzunluğu ve telomeraz enzim aktivasyonunun sağlıklı insan popülasyonu ile karşılaştırılması
- Author
-
Tozkir, Hilmi, Aydın, Filiz, and Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı
- Subjects
Oncology ,Enzyme-linked immunosorbent assay ,Neoplasms ,Hematoloji ,Leukemia-lymphocytic-chronic-B-Cell ,Hematology ,Telomere ,Onkoloji ,Medical Biology ,Tıbbi Biyoloji ,Polymerase chain reaction - Abstract
nsan kromozomlarının uç kısmında, tekrarlayan TTAGGG dizilerinden ve bununlailiskili proteinlerden olusan, kromozomları uç uca birlesmekten ve hasardan koruyantelomer adı verilen yapılar vardır. Bu telomer yapısının devamlılıgı telomeraz adıverilen enzim sayesinde saglanmaktadır. Somatik insan hücreleri, telomer sayesindebelli sayıda bölünme gerçeklestirir ve telomer belli bir kısalıga ulasınca bölünme durur.Hücreler telomeraz enzimi aracılıgı ile telomer boylarını sabit tutarak bu evreyiatlatırlarsa bölünme hızla devam eder ve hücrelerde ölümsüzlük diger bir deyislekanserlesme baslar. Çesitli lösemi tipleri ile yapılan birçok çalısmada telomerazaktivitesi (TA) yüksek bulunmustur. Özellikle kronik lenfositik lösemi (KLL)hastalarında yapılan çalısmalar da ileri evrelerde olan hastaların TA degerlerini erkenevrede olan hastalara göre yüksek oldugu bildirilmistir. Bu çalısmanın amacı hem KLLhastalarında hem de kontrol grubunda telomer uzunlugu ile TA'ya bakmak vehastalarda TA ile klinik özellikleri karsılastırarak prognoza ısık tutmaktır.Çalısmamızda çesitli zamanlarda hematoloji polikliniginde onay formu dolduran 51 (31E/ 20 K) hasta ve birbirleri ile akrabalıkları bulunmayan 49 (27 K/ 22 E) gönüllüvericinin TA ?telomerik yinelemeler amplifikasyon protokolü ? ELISA? ile (TRAPELISA)incelenmistir. Hastaların TA degerleri kontrol grubuna göre düsük olmaklabirlikte, hastaları RA evrelendirme sistemine göre inceledigimizde ileri evre hastalardaTA anlamlı olarak yüksek bulunmustur. leri evrede görülen semptomlardan olansplenomegali ve yüksek lenfosit degerlerine göre hastalar incelendiginde splenomegalisive/veya yüksek lenfosit degerleri olanlarda TA degerleri artmıs ve istatistiksel olarakanlamlı bulunmustur. Diger semptomları tasıyan hastalarda da TA degerleri yüksekolmakla birlikte istatistiksel anlamlılık saptanmadı. Sonuç olarak KLL hastalıgınınprognozunu belirlemede TA'nın da klinisyenlere yardımcı olabilecegini düsünmekteyiz. Telomeres are situated at the ends of human chromosomes; with repeating TTAGGGsequences(bases)and related proteins; which protect sticking of chromosome ends andthus from chromosomal defects. Intactness of telomeres is maintained by an enzymecalled telomerase. Human somatic cells undergo a certain (limited) amount of celldivision, under a strict control of an intact telomere; and cell division halts when thelength reaches a certain amount of shortness. Whenever cells could stabilize the lengthof telomers via telomerase enzyme and defray this period, cell division boosts; whichresults in immortalization of cells; in other words cancer takes place. Telomeraseactivity (TA) has been reported to be augmented in several leukemia types. Patients atadvanced stages of chronic lymphocytic leukemia (CLL) has been shown to haveincreased TA than those at early stages. The aim of this dissertation was to investigatetelomere length and TA in CLL patients and controls. Comparision of clinicalparameters was suggested to shed light to prognosis of CLL. Fifty-one patients (31M/20 F) who admitted the outpatient clinics of hematology department at IstanbulMedical Faculty, who also signed an informed consent and 49 (22 M/27 F) unrelatedinformed consent signed healthy volunteers were included. Telomere repeatamplification protocol (TRAP- ELISA) method was used to assess TA. TA of patients,though observed to be lower than controls; a closer look at RAI disease staging revealedthat in fact, advanced stage patients have significantly higher TA values. Patients withsplenomegaly and/or high lymphocyte count; which are symptoms of advanced CLLstage showed statistically significant correlation with increased TA. Although othersymptoms were also found to have relation with increased TA, these were notstatistically significant.In conclusion, it is suggested that TA measurement may be of use for clinicians inevaluating CLL prognosis. 85
- Published
- 2006
36. Akut ve kronik lösemilerde telomeraz aktivitesi
- Author
-
Yavuz, Sinan, Paydaş, Semra, and İç Hastalıkları Anabilim Dalı
- Subjects
Leukemia ,Oncology ,Telomere ,Onkoloji ,Enzymes - Abstract
Kromozomların uç kısımlarında bulunan, genomik stabiliteyi sağlayan yapıya telomer adı verilir. Telomerler tekrarlayan TTAGGG dizilerinden oluşur ve replikasyon esnasında gelişebilecek kromozoma! anomalileri engeller. Hücrenin yaşlanmasıyla telomer kısalır ve hücre ölür. Embriyonik yaşamda aktif olarak fonksiyon gören, doğumdan sonra inaktive olan telomeraz enzimi replikasyon sonrası gelişen telomerik erozyonu engeller. Buna bağh olarak hücreler sınırsız bölünme yeteneği kazanır. Karsinogenezde telomeraz reaktivasyonu önemli rol oynar. Lösemilerde telomeraz aktivitesi ile klinik prezentasyon, tedaviye yanıt, prognoz arasında yakın ilişki vardır. Ayrıca sitogenetik anomaliler ile telomeraz aktivitesi arasında korelasyon mevcuttur. Hastaların takiplerinde ve prognozun belirlenmesinde kullanılabilecek önemli bir parametredir. Bu çalışmada 70 lösemi hastasının (35 akut miyeloid lösemi (AML), 7 akut lenfoblastik lösemi (ALL), 18 kronik lenfositik lösemi (KLL), 10 kronik miyeloid lösemi (KML)) periferik kan örneğinde telomeraz aktivitesi, PCR tabanlı bir yöntem ile araştırıldı. Yirmi sağlıklı kişiden alınan kan örnekleri kontrol olarak kullanıldı. Ortalama telomeraz aktivitesi çalışma grubunda 0.729 ± 0.031 (0.305-1.763) iken kontrol grubunda 0.190 ± 0.031 (0.148-0.265) olarak saptandı ve fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p
- Published
- 1999
37. Kronik myeloid lösemili ve lenfomalı hastaların periferik kanlarında telomeraz aktivitesinin araştırılması
- Author
-
Bitişik, Özlem, Yasasever, Fatma Vildan, and Diğer
- Subjects
Leukemia-myelogenous-chronic-BCR-ABL positive ,Oncology ,Lymphoma ,Telomere ,Onkoloji - Abstract
7. ÖZET Telomerler, kromozomların ucunda bulunan ve kromozom sürekliliği için gerekli olan tekrarlanan DNA dizileridir. Telomer uzunluğunun hücrelerin kalan replikasyon sayısını belirleyen bir mitotik saat olduğu düşünülmektedir. Telomerlerin hücrenin her bölünmesinde kısalması, hücre yaşlanması ve ölümüne yol açar. Telomeraz enzimi, memeli hücrelerindeki telomerlere 5TTAGGG3' dizileri ekleyerek telomer kısalmasını önler. Somatik hücrelerde baskılanmasına karşın tüm malignitelerin %85'inde telomeraz aktivitesi gözlenir. Çalışmamızda KML ve lenfoma hastalarında telomeraz aktivitesi düzeyleri araştırılmıştır. 50 KML hastasının 16'sında yüksek düzeyde aktivite saptanırken, lenfoma hastalarında enzim aktivitesi normal düzeylerde bulunmuştur. Ayrıca telomeraz aktivitesi ile ilişkili olarak telomer bantlarının uzunlukları otoradyografik olarak incelenmiş, enzim aktivitesi yüksek bulunan KML 'li hastalarda uzun telomer bantları, diğer hastalarda ise kısa telomer bantları görülmüştür. Lenfoma hastalarında ise düşük telomeraz aktivitesine rağmen uzun telomer bantlarının varlığı dikkat çekmiştir. Bu da lenfoma hastalarında hücrelerin ölümsüz olabilmek amacıyla telomer uzunluğunu sürdürmek için telomeraz dışında farklı bir mekanizma kullandığını düşündürmektedir. 49 8. SUMMARY Telomeres are repeated DNA sequences, positioned at the ends of chromosomes and are essential for the stable maintenance of chromosomes. The telomere length serves as a mitotic clock determining the remaining replicative capacity of the cell. Telomeric sequences are lost during each cell division, leading to a process thought to contribute to senescence and cell death. The enzyme telomerase adds 5'-TTAGGG-3' repeats to the mammalian telomeres and maintains the telomere length. Telomerase is normally inactive in most somatic cells but telomerase activity is observed in malignancies. In this study telomerase activity was analysed in CML and lymphoma patients. High activity levels were detected in 16 CML patients. On the other hand, no activity was observed in lymphoma patients. The length of the telomeric fragments was also investigated by autoradiography. CML patients with a high level of telomerase activity displayed longer telomeres in accordance with the observed activity. In contrast to the low enzyme activity, long telomeric repeats were also observed in lymphoma patients. These results may indicate that lymphoma cells may make use of different pathways for maintaining the length of their telomeres. 50 52
- Published
- 1999
Catalog
Discovery Service for Jio Institute Digital Library
For full access to our library's resources, please sign in.