Search

GİRİŞ VE AMAÇ:Kanser günümüzde 2. en sık ölüm sebebi olup son dönem kanser hastalarında ölümle-rin en az %50'si kansere bağlı kaşeksiye sekonderdir. Kaşeksi doğal bir süreç mi yoksa bir komplikasyon mu halen net aydınlatılamamış olup hastalarımızın yaşam kalitesini son derece bozmakta ve yaşam sürelerini ciddi oranda kısaltmaktadır. Klinik pratiği-mizde kanser hastalarında kemoterapi süresince bilinmeyen bir zamanda kilo kaybının başladığı ve birçok hastada da bu kaybın durdurulamaz olduğunu görüyoruz. Bu se-beple bazalde kilo kaybını tahmin edecek belirteçlere kuvvetle ihtiyaç duymaktayız. İnce bağırsaklar bir insanın beslenmesini düzenleyen en önemli organımızdır. Gerek kanserin kendisi gerekse kemoterapiler ince bağırsaklar üzerine olumsuz etkileri ol-maktadır, bu bağlamda kemoterapiye başlıyacağımız hastalara bazalde ince bağırsak fonksiyonlarını ölçerek kilo kaybını öngörmede prediktif bir faktör olup olmadığını araştırmayı amaçladık.GEREÇ VE YÖNTEM: Onkoloji servisine kanser tanısıyla dosya açılıp takip edilen 64 hasta çalışmaya dahil edildi. Kanser kemoterapisine başlamadan önce her hasta-mızdan rutin kan örneklerini alarak -80Cº de sakladık. Çalışılan parametreler arasında serum albumin, protein, TRAF-6 düzeylerine, serüloplazmin, transferrin, serum sitru-lin düzeyine ve yüksek sensitif (hs)-CRP düzeyine baktık.BULGULAR: Çalışmamıza dahil edilme kriterlerimize uyan 64 hastanın 48'i (%75) kadın, 16'sı (%25) erkek hasta iken, 21 kişilik kontrol grubunun ise 7'si (%33) erkek, 14'ü (%67) kadın idi. Hasta grubunun yaş ortalaması 60±17, kontrol grubunun yaş ortalaması 46±16 idi. Çalışma süresince hastalardan 28 kişi (%56) hayatta iken, 36 kişi (%44) exitus oldu. Hastalar kemoterapi sonrası kilolarına göre takip edildiğinde ke-moterapi sonrası kilo kaybı olan hastaların bazal serum sitrüllin düzeyleri ile istatis-tiksel olarak anlamlı ilişki bulundu. Sitrülin düzeyi ile kilo değişimi arasında negatif bir korelasyon saptandı. Cox regresyon analizinde çalışma parametrelerimizden hs-CRP ve serum sitrülin düzeyleri ile genel sağkalım arasındaki ilşki anlamlı olarak bu-lundu (p değeri sırası ile 0.02 ve 0.008).SONUÇ: Çalışmamızın primer sonucunu karşıladığını, literatürde ilk kez bazal intes-tinal fonksiyon ölçümü ile kanser hastalarında kilo kaybı arasında bir ilişkinin oldu-ğunu ortaya koymuş olduk. Her ne kadar bazı eksiklikler olsa da bu sonuçlar sonraki prospektif dizaynlara fikir vererek, kanser hastalarında kaşeksinin hangi dönemde net olarak başladığını prediktive edecek bir marker olarak sitrülinin kullanılabileceği ve belki de tedavi yanıtında sitrülinin bir başarı ölçütü olarak kullanılabileceği fikrini bize vermiştirANAHTAR KELİMELER: Kanser kaşeksisi, ince bağırsak fonksiyonları, sitrulin, serüloplasmin, transferrin. INTRODUCTION AND PURPOSE: Cancer is the second most common cause of death in our present time; and at least 50% of the recent deaths in cancer patients are secondary to cachexia due to cancer. It has not been enlightened yet whether cachexia is a natural process or a complication; and severe decrease the quality of life of our patients and shorten their lifespan at. In clinical practice, we see that weight loss starts at an uncertain time during chemotherapy in cancer patients, and this loss cannot be stopped in many patients. For this reason, we strongly need predictive markers that will predict the basal weight loss. Small intestines are the most important organ that regulated the nutrition of a person. Both the cancer itself and the chemotherapies leave negative effects on small intestines. In this respect, we aimed to investigate whether measuring small intestine functions at basal level might be a predictive factor in fore-seeing weight loss in patients for whom we planned chemotherapy.MATERIAL AND METHOD: Sixty-four patients who were diagnosed with cancer and who were followed up in the oncology service were included in the study. Before we started cancer chemotherapy, we stored the blood samples that were taken in rou-tine examinations of our patients at -80Cº. Among the parameters we investigated, we checked the serum albumin, protein, TRAF-6 levels, ceruloplasmin, transferrin, serum citrulline level and high sensitive hs-CRP level.FINDINGS: Forty-eight of the 64 patients (74%) who met the inclusion criteria for our study were female patients; 16 were male patients (25%); and 7 patients (33%) of the control group consisting of 21 patients were male, and 14 (67%) were female pa-tients. The mean age of the patients was 60.17±17.19, and the mean age of the control group was 46.68±16.96. During the course of the study, 28 patients (56%) survived and, 36 patients (44%) died. When the patients were followed-up according to their weights after the chemotherapy, a statistically significant relation was detected be-tween the basal serum citrulline levels in the patients who had weight loss after chem-otherapy. A negative correlation was detected between the citrulline level and weight change. In Cox regression analysis, we determined that the relation between hs-CRP and serum citrulline levels, which were among our working parameters, and general survival was significant (p value 0.02 and 0.008, respectively).RESULT: When the primary result of the present study of ours was considered, we showed, for the first time in the literature that there is a relation between the basal intestinal function measurement and the weight loss in cancer patients. Although there are several missing points, these results will inspire future prospective designs; and the results have given us the idea that citrulline may be used as a marker to predict the onset of cachexia in cancer patients in a clear manner; and perhaps citrulline may be used as a measurement of success of the response to treatment.KEYWORDS: Cancer cachexia, small intestine functions, citrulline, ceruloplasmin, transferrin. 68

Bu tez çalışmasında, endüstriyel bir tesiste baca gazından çıkan atık ısının büyük bir enerji potansiyeline sahip olduğundan bu ısı enerjisi geri kazanılarak çift etkili absorbsiyonlu soğutma sisteminde kullanılmıştır.Çift etkili absorbsiyonlu soğutma sistemi ile atık ısıdan faydalanarak soğutma işlemi yapılmıştır. Bu işlemde ilk olarak, endüstriyel tesisten atılan ısı enerji potansiyeli hesaplanmıştır. Bu ısı enerjisi absorbsiyonlu sistemin generatöründe kullanılarak tesisin tutkal odaları veya proses işlemlerin soğutulmasında kullanılacaktır.Bu absorbsiyonlu soğutma sisteminde çalışma akışkanı olarak LiBr-su eriyiği kullanılmıştır. LiBr?su eriyiğinin termodinamik özelliklerinin belirlenmesi için literatürde mevcut matematiksel denklemler kullanılmıştır. LiBr- su çözseltisinin sıcaklık ve konsantrasyon aralıklarına göre entalpi ve entropi değerleri matematiksel denklemler ile bulunmuştur. Bulunan veriler ışığında sistemin performans katsayı, elemanların faklı sıcaklıklar da COP karşılaştırması ve ekserji analizi yapılmıştır.Bu analiz sonucunda sistem elemanlarının sıcaklık değerlerinin sistem performansını etkilediği, COP değerinin 1'in üzerine çıktığı, COP'nin yüksek olması için her bir buharlaştırıcı kondenser sıcaklığı için bir generatör sıcaklığı olduğu bulunmuştur. Sistemin ekserji verimi ise faklı sıcaklıklarda hesaplanmış ve karşılaştırması yapılmıştır.Çift etkili absorbsiyonlu sistemin teorik olarak tüm analizlerinin yapıldığı bu çalışma, ülkemizde bu sistemlerin tasarımı ve imalatı konusunda yapılacak araştırmalar için önemli bir kaynak oluşturacaktır. Because the waste heat in the discharged chimney gas of an industrial facility has a great energy potential, in this thesis study, it has been recycled and used in double effect absorbtion cooling system.Cooling was made with double effect cooling system, using the waste heat. In this process, first, the heat energy potential that is discharged from the industrial facility is calculated. This heat energy will be used in the generator of the absorbtion system and will be utilized in the cooling of the processing, or the glue rooms of the facility.In this absorbtion cooling system, LiBr-water solution was used as the working fluid. The thermodynamic properties of the LiBr-water solution was determined with the help of the mathematical equations present in the literature. The entalphy and the entropy values of the LiBr-water soultion in the temperature and density intervals were determined with the help of the mathematical equations. In light of these data, system?s performance coefficient, COP comparison at different element temperatures, and exergy analyses were conducted.As a result of this analysis, it was found that the temperature values of the elements of the system affect system?s performance, that COP value rises above 1, and that there needs to be an generator temperature for every condenser temperature for COP to be maximum. System?s exergy efficiency was calculated in different temperatures and its comparison was made.This study, in which all theoretical analyses of the double effect absorbtion system were made, will be an important resource for future research in our country on the design and production of such systems. 99

Bu çalışmanın amacı bir P-gp ve BCRP substratı olan rodamin 123'ün barsaklardan absorpsiyonu üzerine kurkuminin etkisini incelemektir. Bu amaçla üç farklı barsak segmentinin (jejunum, ileum ve kolon) simultane olarak sirküle edilmeden perfüze edildiği bir perfüzyon tekniği kullanılmıştır. Her barsak segmentinin su dengesine ulaşma zamanı fenol kırmızısı (5 µg/mL) kullanılarak tayin edilmiştir. Fenol kırmızısının kararlı duruma ulaşma zamanı barsaklarda su dengesinin göstergesi olarak alınmıştır. Rodamin 123'ün barsaklardan absorpsiyonu spesifik bir P-gp (GG918) ve BCRP (Fumitremorgin C) inhibitörü kullanılarak incelenmiştir. Rodamin 123'ün barsaklardan absorpsiyonu üzerine kurkuminin etkisi iki farklı doz (100 ve 200 µM) kullanılarak incelenmiştir. Perfüzyon çalışmalarında BCS sisteminde Sınıf 1'de yer alan metoprolol tartarat referans madde olarak kullanılmıştır. Rodamin 123 ve metoprolol tartarat için permeabilite değerleri çıkış ve giriş konsantrasyonları kullanılarak her segment için ayrı ayrı hesaplanmıştır. Barsaklarda su dengesine ulaşma zamanı jejunum için 20 dk, ileum için 15 dk, kolon için ise 30 dk olarak bulunmuştur. Metoprolol tartaratın permeabilite değerlerinin barsak segmentlerinden ve taşıyıcı proteinlerden etkilenmediği bulunmuştur. Rodamin 123 kullanılarak yapılan çalışmalarda GG918'in inhibitör etkinliğinin jejunum > ileum > kolon sırasına göre azaldığı saptanırken Fumitremorgin C'nin inhibitör etkinliğinin tüm segmentlerde benzer olduğu bulunmuştur. Kurkuminin inhibitör etkisinin doza ve barsak segmentlerine bağlı olarak değiştiği gözlenmiştir. Doz arttıkça inhibitör etkinlik artmıştır. Ayrıca kurkuminin inhibitör etkinliğinin spesifik P-gp (GG918) ve BCRP (Fumitremorgin C) inhibitörlerinden daha fazla olduğu bulunmuştur. Bu çalışmadan elde edilen sonuçlar düşük dozlarda bile kurkumin-ilaç etkileşmelerinin önemli olabileceğini göstermiştir. The aim of this study is to investigate the effect of curcumin on the intestinal absorption of rodamin 123 which is a substrate of P-gp and BCRP. For this purpose, a perfusion technique in which three different intestinal segments (jejunum, ileum and colon) perfused simultaneously without recirculation was used. Time to reach water equilibrium in each intestinal segment was determined using phenol red (5 µg/mL). Time to reach steady state for phenol red was taken as an indicator of water equilibrium achieved in the intestinal segments. Intestinal absorption of rhodamine 123 was examined using specific P-gp (GG918) and BCRP (Fumitremorgin C) inhibitors. Effect of curcumin on the intestinal absorption of rhodamine 123 was investigated using two different doses (100 ve 200 µM). Metoprolol tartrate which is a Class 1 compound according to the BCS System, was used as the reference compound in the perfusion studies. The permeability values of rhodamine 123 and metoprolol tartrate were calculated using outlet and inlet concentrations for each intestinal segments. Time to reach water equilibrium in the intestine was 20 min for jejunum, 15 min for ileum and 30 min for colon. It was found that the permeability values of metoprolol tartrate was not influenced by the intestinal segments and transporter proteins. The studies performed using rhodamine 123 revealed that the inhibitor activity of GG918 was decreased in the order of jejunum > ileum > colon whereas the inhibitor activity of Fumitremorgin C was very similar in all segments. It was observed that the inhibitor activity of curcumin was changed with the dose and intestinal segment. Inhibitor activity is increased with an increase in dose. The inhibitory activity of curcumin was found to be higher than that of specific P-gp (GG918) and BCRP (Fumitremorgin C) inhibitors. The results of this study demonstrated that curcumin-drug interactions could be important even at low doses. 183

66 7.ÖZET Çalışmamızın amacı yeni bir menisküs tamir tekniği olan absorbe edilebilir Biofix ® Meniskal Ok yönteminin menisküs lezyonlarmdaki etkinliğinin değerlendirilmesidir. Kullanılan implant vücutta tamamen absorbe edilen ve toksik etkisi olmayan SR-PLLA imal edilmiştir. Klasik anteromedial ve anterolateral artroskopik portallardan uygulanan yöntem posterior nörovasküler yapılar için yaralanma riski taşımaz. Kliniğimizde bu yöntemle Ekim 1995 Ağustos 1996 tarihleri arasında menisküs tamiri yapılan 36 olgudan 26'sı (27 menisküs tamiri) yeniden görüldü. Hastalarımızdan biri ameliyattan altı ay sonra geçirdiği yeni bir travma sonucu tamir edilmiş menisküsünü ve ön çapraz bağını yıttı, bu nedenle de çalışmadan çıkarıldı. Kalan 25 hastada (26 menisküs tamiri) ortalama yaş 31.6 yıl, (13-57 yıl) ortalama izlem süresi 16.7 aydır. (12-22 ay) Üç hastada daha önce ekstraartiküler yöntemle ön çapraz bağ tamiri yapılmıştı. Beş hastada ise allogreft kullanılarak artroskopik ön çapraz bağ rekonstrüksiyonu gerçekleştirildi. Hastalarımız Modifiye Marshall Diz Skoru kullanılarak değerlendirildi. Bu sistemde hastaların sübjektif durumlarının yanı sıra, fonksiyonel diz testleri ve spesifik diz muayenesi ile menisküs tamiri yapılmış diz klinik olarak değerlendirildi. Hastalar bu değerlendirmeden aldıkları puanlara göre sınıflandırıldı. On üç olguda mükkemel, 9 olguda iyi olmak üzere toplam 22 (%88) olguda tatmin edici sonuç elde edildi. Üç olguda,(%12) iyileşmeyen yada tekrarlayan yırtıklar eksize edildi. Kolay ve çabuk uygulanabilir olan bu yöntemin klinik sonuçlan daha evvel tanımlanmış menisküs tamir yöntemi sonuçlan ile karşılaştırılabilecek düzeydedir. Biofix ® Meniskal Ok tekniği, nörovasküler komplikasyon riskinin fazla olduğu posterior boynuz yırtıklarında güvenli bir meniskal fiksasyon yöntemidir. Fakat bu tekniğin etkinliğini orta ve uzun dönem sonuçlarıyla birlikte değerlendirilmelidir. 77