ÖZET Araştırmamızın konusunu, yüzyılımızın UnlU düşünürlerinden Jean Paul Sartre' in dört oyunu (Sinekler, Gizli Oturum, Kirli Eller, Şeytan ve Yüce Tanrı) ve Melih Cevdet Anday tiyatrosundaki varoluşçu temalar oluşturmaktadır. 20. yüzyıla damgasını vurmuş `bir felsefe olan varoluşçuluk, en güçlü ifadesini savaş sonrası edebiyat yapıtlarında bulmuştur. 1943 yılında yayınladığı L'Etre et le Nâant adlı yapıtla Fransa'da varoluşçu düşüncenin kuramsal temelini atmış olan Jean-Paul Sartre, edebiyat yapıtlarında ve bu arada tiyatro oyunlarında bu düşüncenin ana temalarını kullanmıştır. Yazarın çağdaşı olan Melih Cevdet Anday' in tiyatrosunda da, farklı ifade biçimlerine karsın varoluşçu düşüncenin izlerini bulmak olasıdır. Bu çalışmanın hedefi, bu iki yazarın insan varlığının anlamı konusundaki düşüncelerini oyunlarına aktarırken kullandıkları temaları ve ifade biçimlerini ortaya koymaktır. Araştırmamızda yöntem olarak varoluşçu düşüncenin belli bir kavramdan yola ckan ve bir sonuca ulasan çizgiselligi temel alınmıştır. Böylelikle oyunlarda ortaya çıkan bütün temalar dört bölüm altında incelenmiştir. Birinci bölümde, `durum` kavramının Sartre düşüncesindeki anlamı ve bu kavramın her iki tiyatrodaki görünümü ele alınmıştır. ikinci bölümde, varoluşçu düşüncenin en büyük buluşlarından biri olan Başkası ve Başkaları 'yla ilişkiler ele alınmış, bu temalar oyunlarda karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Sartre'da Başkası, öncelikle bir tehditiii unsurudur; bakışlarıyla bireyi belli bir zaman ve uzam içinde dondurur, nesnelestirir, bu yUzden Başkası bir yargıçtır, bireye yabancı bir bakış noktasıdır. Başkası temasına. bağlı olan `topluluk` teması da her iki yazarın da değindiği bir kavramdır. En önemli ortak nokta bu temada ortaya çıkar. CUnkU her iki yazarda da `topluluk`, bireyselliği yokeden bir öğedir. Bu yUzden birey sürekli bir savaşım içindedir. Bir anlamda kalabalık içinde yalnızlığı yasar. UçlincU bölüm basta sözünü ettiğimiz çizgisel 1 iğin odağını oluşturur. Oyun kişisi öncelikle bedenini algılamaya ve bilinciyle uzlaştırmaya, daha sonra bu bedeni ve bilinci belli bir zamansal/uzamsal konum içerisine yerleştirmeye çalışır, ancak dıs dünyada kendini asan öğeleri, Başka' sının tehditkar varlığını görüp yalnızlığa gömülür. Dördüncü ve son bölüm, karsısında özgürlükten kaynaklanan sıkıntıyı bulan oyun kişisinin, bu olumsuz durumdan kurtulmak için başvurabilecekleri çareleri ele almaktadır. Sartre 'da oyun kişileri çoğunlukla eyleme dayalı sorumluluk temasını örneklendirir. Anday'da, oyun kişileri eyleme dışardan bakar, eleştirir, anlamaya çalışır. Sartre ve Anday'ın tezimize konu olan oyunlarındaki en büyük ortak özellik, bu iki tiyatronun da bireyin varlığını anlama çabasını, kendine bir kimlik bulma uğrasını dile getirmesidir. 156