1907 gibi çok erken bir tarihten itibaren film eleştirileri yazmaya başlayan gazeteci, edebiyat eleştirmeni, müzikolog, romancı ve senarist Ricciotto Canudo (2 Ocak 1879 – 10 Kasım 1923), 1900’lerin başında modern sanatın beşiği Paris’e yerleşen İtalyan kökenli bir avangart sanat düşkünü entelektüel olarak sinemaya “yedinci sanat” payesini vermiş seçkin bir sinema estetikçisi olarak kabul edilir. Bu denemecinin özgün düşüncesinde sinema bir sanat biçimi olarak kendinden önceki altı geleneksel sanata (mimari, musiki, resim, heykel, şiir ve dans) eklenir çünkü sinema aynı anda plastik sanatların, ritmik sanatların, bilimin ve sanatın füzyonudur yani birleşimidir. Club des Amis du Septième Art (Tr. Yedinci Sanatın Dostları Kulübü) isimli öncü sinema kulübünü Paris’te kurarak yeni bir sanat olarak kabul ettiği sinemanın misyonerliğine ve propagandacılığına soyunan Canudo’nun ismi bu davası için radikal manifestolar (La naissance d’un sixième Art: Essai sur le cinématographe, Manifeste des sept arts) kaleme alan, bu uğurda uzman dergi çıkaran (La Gazette des Sept Arts) ve sinema estetiğini önemli makalelerinde açıklamaya girişen (L’esthétique du Septième art) büyük sinema düşünürü hatta kuramcısı olarak anılır. Peki, sinemanın özgül estetiğini tutkulu şekilde savunan ve söz konusu yeni ifade aracını saf bir sanat şeklinde yücelten bu Latin milliyetçisi sanatseverin tefekküründe yer bulan yedinci sanat fikrinin oluşumunda Schopenhauer ve Hegel felsefeleri hangi rolleri oynamaktadır? Canudo’nun kültürel bagajında bu felsefi kişilerin etkili yeri nedir? Sinema ya da Canudo’nun özgül deyişiyle “sinegrafi” neden modern zamanların olmazsa olmaz yedinci hatta total (tam, toplam, bütüncül) sanatıdır? Bu makalede; sinema estetikçisi, kuramcısı, denemecisi ve eleştirmeni kimliklerine sahip Canudo’nun sinemaya adadığı yedinci sanat söylemi ile sinema sanatı hakkındaki felsefi düşüncesi, Schopenhauer ve Hegel gibi iki filozofun sanat felsefeleri ile olan yakın ilişkileri bağlamında, tarihsel ve karşılaştırmalı bir okuma yöntemi çerçevesinde hareket edilerek çözümlenecektir., Ricciotto Canudo (January 2, 1879 – November 10, 1923) is a journalist, literary critic, musicologist, novelist and screenwriter who began writing film reviews as early as 1907. He is also an Italian-origin avant-garde art-loving intellectual who settled in Paris, the cradle of modern art, in the early 1900s. Canudo is considered an outstanding cinematic aesthetician who had given cinema the honor of the “seventh art”. In the original thought of this essayist, cinema, as an art form, is added to the six traditional arts (architecture, music, painting, sculpture, poetry and dance) because this new expression is the fusion of plastic arts, rhythmic arts, science and art at the same time. By founding the pioneering cinema club Club des Amis du Septième Art (Club of Friends of the Seventh Art) in Paris, Canudo, as a propagandist of cinema, embarked on the missionary of cinema, which he accepted as a new art. Canudo’s name is also known as a great cinema thinker, even an elite theorist, who wrote radical manifestos (La naissance d’un sixième Art: Essai sur le cinématographe, Manifeste des sept arts) for his cause, published a specialist magazine (La Gazette des Sept Arts) for this cause, and attempted to explain cinema aesthetics with some important essays (L’esthétique du Septième art). Well, what roles do the philosophies of Arthur Schopenhauer and Georg Wilhelm Friedrich Hegel play in the formation of the idea of “seventh art”, which took place in the conception of this Latin nationalist art lover, who passionately defends the specific aesthetics of cinema and glorifies this new expression as pure art? What is the influential place of these philosophical figures in Canudo’s cultural background or cultural baggage? Why is cinema or, in Ricciotto Canudo’s specific words, “cinegraphy” the indispensable seventh or even total (holistic) art of modern times? In this study; the seventh art discourse of Canudo, who is at the same time a cinema esthetician, theorist, essayist and critic, and his philosophical thought about the new art of cinema will be analyzed in the context of his close relations with the art philosophies of two German philosophers such as Schopenhauer and Hegel. In order to do this, it will be acted within the framework of a historical and comparative reading method.