Ermeni alfabesi ile Türkçe yazılan, bilinen ilk Osmanlı romanı olarak kabul edilen Hovsep Vartanyan’ın (Vartan Paşa) yazdığı Akabi Hikâyesi, bugüne kadar pek çok araştırmaya konu edilmiş ve eser çeşitli yönleriyle ele alınmıştır. Dönemin yaşayışını yansıtması ve bir mesaj vermeye çalışması nedeniyle Ahmet Midhat Efendi’nin romanlarına benzetilen eser, Katolik papazı tarafından bir “şeytan” olarak algılanan Gregoryen / Ortodosks Akabi’yi, Katolik Hagop Ağa’dan kurtarma seferberliği olmasının yanında, bir teslimiyet hikâyesidir. Romanda iki çeşit teslimiyet söz konusudur. Eserin bir kısmını Allah’a teslim olanlar oluştururken diğer kısmını ise parayı putlaştırıp/ilahlaştırıp ona teslim olanlar meydana getirir. Aslında eser, iki farklı şeye kendilerini teslim etmiş insanların mücadelesinden ibarettir. Bir tarafta, Yaradan’a sımsıkı tutunup hayır ve şerrin ondan geldiğini düşünenler dururken diğer tarafta parayı bir değer olarak görüp toplumda iktidar unsurunu bu şekilde elde etmeye çalışanlar vardır. Roman, Hristiyan bir Katolik tarafından yazılmasına, eserde bahsi geçen tüm kişilerin Hristiyan olmalarına karşın okuyucu, kimi zaman İslam düşüncesiyle paralel cümlelerle karşılaşır. Roman kişilerinin Allah’a, teslimiyet ve tevekkül noktasında kimi zaman bir Müslüman gibi konuşmaları, eserin Müslümanlar içinde yaşayan azınlıktan bir Ermeni tarafından yazılması ve yine Osmanlı Ermenilerine hitaben kaleme alınmış olması ile ilgilidir. Her ne kadar romanda Müslüman unsurlar yok denecek kadar az olsa da kişilerin bakış açıları ilgi çekicidir. Bu noktada, on dokuzuncu asrın ortasında İstanbul’da yaşayan Ermenilerin dünyaya ve ahirete bakış noktasında birlikte yaşamak zorunda oldukları Müslümanlardan etkilendikleri söylenebilir. Romanın olumsuz anlamda sunulan ögesi ise paradır. Paranın ve ekonomik koşulların toplumsal yapıyı belirliyor olması, eserde eleştirilen hususlardandır. Makalede roman, Allah’a ve paraya teslimiyet açısından ele alınmıştır., Akabi Story, written by Hovsep Vartanyan (Vartan Pasha), which is accepted as the first known Ottoman novel written in Turkish with the Armenian alphabet, has been the subject of many researches and the work has been discussed in various aspects. The work, which is likened to the novels of Ahmet Midhat Efendi because it reflects the life of the period and tries to give a message, is a story of surrender as well as a campaign to save the Gregorian / Orthodox Akabi, who was perceived as a “devil” by the Catholic priest, from the Catholic Hagop Ağa. There are two types of surrender in the novel. While a part of the work is created by those who surrender to God, the other part is created by those who idolize/deify money and surrender to him. In fact, the work consists of the struggle of people who have surrendered themselves to two different things. On the one hand, there are those who hold fast to the Creator and think that good and evil come from him, on the other hand, there are those who see money as a value and try to gain the element of power in society in this way. Despite the fact that the novel was written by a Christian Catholic and all the people mentioned in the work are Christians, the reader sometimes encounters sentences parallel to Islamic thought. The fact that the Romani people sometimes talk like a Muslim at the point of surrender and reliance on God is related to the fact that the work was written by an Armenian from the minority living among Muslims and was addressed to Ottoman Armenians. Although there are hardly any Muslim elements in the novel, the perspectives of the people are interesting. At this point, it can be said that Armenians living in Istanbul in the middle of the nineteenth century were influenced by the Muslims they had to live with in terms of their view of the world and the hereafter. The negative aspect of the novel is money. The fact that money and economic conditions determine the social structure is one of the issues criticized in the work. In the article, the novel is discussed in terms of surrender to God and money.