Search

En el recientemente aprobado RD español 3/2023 sobre aguas de consumo humano, adaptación de la primitiva Directiva UE 2020/2184, se incluye en su artículo 19 la denominada Lista de Observación que engloba los denominados «contaminantes de preocupación emergente que se consideren un riesgo para la salud». Así, en el apartado 4 del Anexo IV del reseñado RD, se publica la Lista de Observación nacional con las referencias a 17b-Estradiol, nonilfenol, azitromicina y diclofenaco, indicándose literalmente además que «los microplásticos se incluirán en la lista cuando la Comisión Europea adopte una metodología normalizada para medir los microplásticos en el agua de consumo». Este artículo tiene un doble objetivo: (i) pasar revista a la última posición sobre el tema publicada por la UE en septiembre de 2022 desde el organismo que se ocupa de este tipo de cuestiones, el Centro Común de Investigación de la Comisión Europea (conocido por sus siglas inglesas como JRC); (ii) en segundo lugar, se recogerán los más recientes resultados sobre MP en aguas españolas. En este sentido, los tipos de microplásticos (MP, en adelante) mayoritariamente encontrados fueron poliéster (PES), polipropileno (PP) y polietileno (PE), detectándose, asimismo, poliestireno, ABS y poliamida. Además, los MP reducían su concentración en una ETAP desde agua bruta a (0,96 MP/L) tras filtración por arena, carbón activo granular y ósmosis inversa en más del 93 % respecto al agua cruda de entrada a planta. Finalmente, las concentraciones de MP en aguas de consumo fueron muy bajas, entre 0 y 0,05 MP/L, con un promedio de 0,01 MP/L.

Poliester (PET) lifleri tekstil endüstrisinde dünya genelinde en çok kullanılan sentetik liftir. Dünya genelinde çevresel ve ekolojik kaygıların artmasıyla sentetik liflerin geri dönüştürülmesi, biyobozunurluğunun sağlanması yönünde çalışmalar yapılmaktadır. Bu deneysel çalışmada poliester, geri dönüştürülmüş poliester (r-PET) ve biyobozunur poliester (bio-PET) içerikli kumaşların boyama ve fiziksel performansları karşılaştırılmıştır. Elde edilen sonuçlarda r-PET ve bio-PET içerikli numunelerin en az PET içerikli kumaşlar kadar iyi boyandığı haslık ve mukavemet değerlerinde belirgin farklılıklar olmadığı tespit edilmiştir. Bu kapsamda r-PET ve bio-PET liflerinin PET liflerine alternatif olabileceği düşünülmektedir.

Su hem yaşam için hem de sahip olduğu özellikleri nedeniyle de değerli bir kaynaktır. Bu nedenle, su kıtlığı ve artan çevre bilinci dünya çapında endişeye sebep olmaktadır. Tekstil sektörü genel olarak su tüketiminin yoğun olduğu proseslerden oluşmaktadır. Özellikle boyama işleminde çok fazla su kullanılmaktadır. Bu sebeple su kullanımının azalmasına yönelik boyama çalışmaların her geçen gün öneminin artacağı görülmektedir. Bu çalışmada, süperkritik karbondioksit (scCO2) ortamda susuz ve klasik sulu ortamda bir adet % 100 poliester dokuma kumaş açık ve koyu tonda olmak üzere boyanmış, boyama proseslerinin aşamaları her iki ortam için de yaşam döngüsü analizi (LCA) yöntemi ile değerlendirilmiştir. Analiz için SimaPro 9.3 programı kullanılmış ve yapılan karşılaştırma kümülatif olarak süperkritik ortamda yapılan boyamada çevresel etkinin klasik sulu ortamda boyamayla karşılaştırıldığında göre daha az olduğu dolayısıyla daha avantajlı olduğu sonucuna varılmıştır.

Hastalıklardan korunmada tekstil ürünlerin büyük rolü bulunmaktadır. Tekstil materyaller günlük hayatın birçok yerinde karşımıza çıkmaktadır. Özellikle son iki yıldır yaşanan covid-19 pandemisi tekstilin önemine daha da dikkat çekmiştir. Bununla birlikte “tekstil bizi salgınlardan koruyabilir mi?” sorusunu da gündeme getirmiştir. Bakterilerle dolu bir çevremiz olması, virüslerin bakterilere tutunarak saçılması ve nozokomiyal hastalıkların son yıllarda artış göstermesi, antimikrobiyal tekstil üretimine gereksinim olduğunu düşündürmektedir. Bu çalışmada farklı yapıdaki kumaşlara gümüş ve kuarterner amonyum tuz (QAS) apre uygulanması ve antimikrobiyal etkinliklerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Kumaşlardan birisi %100 pamuk liflerden diğeri ise %100 poliester liflerden dokunmuştur. Uygulanan antimikrobiyal bitim işlemleri sonrası etkinlikleri AATCC 100 test metoduna göre belirlenmiştir. Kontrol olarak apre uygulanmamış kumaşlar aynı teste tabi tutulmuştur; ancak herhangi bir mikrobiyal inhibisyona rastlanmamıştır. Buna göre tüm gümüş apreli pamuk kumaşlarda etkinin diğerlerine oranla daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. En yüksek inhibisyon oranı %99,03 ±0,49 olarak gümüş apreli pamuk kumaşta tespit edilmiştir. En düşük inhibisyon oranı ise QAS apreli poliester kumaşta %59,43 ±1,87 olarak bulunmuştur. Ayrıca kumaşların gram pozitif bakterilere karşı daha etkin olduğu görülmüştür. Aynı zamanda uygulanan apre işleminin kumaşlarda renk değişimi, pilling (boncuklanma) ve hidrofiliteye neden olup olmadığı da test edilmiş ve herhangi bir etki olmadığı görülmüştür. Sonuç olarak bu çalışmada farklı yapıdaki kumaşlara uygulanan antimikrobiyal bitim işlemlerinin yüksek etkinlik gösterdiği görülmüştür. Çeşitli enfeksiyon hastalıklarındaki eradikasyon çalışmalarında, günümüz pandemisi ve hastane enfeksiyonları ile mücadelede antimikrobiyal tekstil sektörünün oldukça büyük bir yere sahip olduğu ve geliştirilmesi gerektiği düşünülmektedir.

Warp knitting technology combines the two properties of dimensional stability and elasticity which are provided from woven and knitted fabrics separately. These fabrics consist of several threads (warp) which are formed as loops via needles and run through the fabric mainly in a vertical direction. These fabrics may be produced on a flat or a circular warp knitting machines. This study aims to investigate the influence of washing cycles (1, 5 and 20) on stretching (%) and air permeability properties of the polyester warp knitted fabrics of different weight. In order to analyze the effect of washing process on stretching ratios (%) and air permeability of the samples; Fyrma fabric extensometer and SDL Atlas M021A model Air Permeability Tester devices were used respectively. Additionally, the changes in fabric weight according to washing cycles of 1, 5 and 20 were also evaluated. According to test results; the stretching properties and air permeability values of the polyester warp knitted fabrics produced in different weights varied according to the laundering cycle which emphasized that caring processes should also be considered during the evaluation of mechanical properties (such as stretching, air permeability properties) of polyester warp knitted fabrics.

Abstrak Penyebaran panas (thermal) dan kelembaban/ uap air melalui pakaian melibatkan proses penguapan, kondensasi, penyerapan, dan desorpsi. Pakaian bertindak sebagai penghalang yang menghambat penguapan sehingga pakaian yang memiliki kemampuan penguapan yang baik akan menguntungkan pada saat melakukan berolahraga. Tujuan dari penelitian ini adalah mengetahui respon fisiologi dan psikologi manusia pada saat berolahraga di lingkungan panas. Penelitian dilakukan pada 4 orang laki-laki dengan memakai dua jenis pakaian dengan bahan berbeda, yakni: katun dan poliester pada kondisi temperatur di lingkungan 30°C. Mereka berolahraga menggunakan treadmill dengan kecepatan 7 km/ jam untuk setiap jenis pakaian selama 30 menit, dimana setiap 10 menit melakukan treadmill kemudian istirahat selama 5 menit. Setelah itu, dilakukan proses recovery selama 30 menit sebanyak dua kali. Hasil penelitian menunjukan bahwa kemampuan absorbsi keringat pada saat exercise pada bahan pakaian katun lebih tinggi dibandingkan bahan poliester, sedangkan kemampuan evaporasi keringat ketika proses recovery, bahan pakaian poliester lebih baik dibandingkan katun, sehingga pada saat ini berolahraga, bahan poliester cenderung lebih kering dibandingkan bahan pakaian katun. Untuk respon psikologi, pada saat responden berolahraga menggunakan bahan pakaian katun, mereka merasakan badan lebih terasa panas, basah dan sangat berkeringat. Abstract Thermal and humidity can be transfered using evaporation, condensation and absorption process. Clothing as a mediator to evaporation process. There are many kinds of clothing which can help to evaporating the thermal, especially while exercise. The purpose of this research is to know the Psychological and Physiological responds of human while exercise in hot environment. This research is conducted to four man who using two different kinds of clothing, which are cotton and polyester. The condition of hot environment is 30°C. They are doing exercise using treadmill with speed 7 km/hour for every kind of cloth during 30 minutes; where every 10 minutes is exercise then 5 minutes is break. After that, recovery process is 30 minutes in two times. The result of this research is shown that the ability of sweat absorbtion when exercise using cotton is higher than polyester, and the ability of sweat evaporation when recovery using polyester is more drying rather than using cotton. Polyester is better than cotton when it was used in exercise, because of polyester is easier to be dried. In Psychologycal respond, the respondences said that when using cotton while exercise, they feel the body is more warm, wet and vigorously sweating. Keywords: Pshycological, Phisiological, Cotton, Polyester, Treadmill

El diseño pop fue durante los años sesenta y principios de los años setenta la expresión de la cultura juvenil, reflejada en una pasión por los materiales sintéticos y los entornos artificiales. En España, este fenómeno transcurrió en el conflictivo periodo del llamado “desarrollismo”, durante el régimen militar del general Franco. El pop tuvo en Cataluña una expresión vivaz pero industrialmente limitada. Los diseñadores André Ricard, Miguel Milá, Jordi Galí y Rafael Carreras, entre otros, se prestaron con profesionalidad a experimentar con el poliéster, el metacrilato y el ABS. Este artículo se propone rescatar un fenómeno de modernización poco estudiado y culturalmente muy significativo.

Bu çalışmanın amacı farklı sterilizasyon metodlarının elektroçekim polyester lifleri üzerindeki etkisini incelemektir. PET lifleri; ağırlıkça %10,15 ve 20 oranında polietilen tereftalat (PET) içeren çözeltilerden elektroçekim yöntemiyle üretilmiş ve etilen oksit (EO), otoklav (AU) ve ultraviyole (UV) ile sterilize edilmiştir. Üretilen yüzeylerin yüzey karakterizasyonu taramalı elektron mikroskobu (SEM), atomik kuvvet mikroskobu (AFM), yüzey gözeneklilik boyutu analizleri ve temas açısı ölçümleriyle gerçekleştirilmiştir. Yüzeylerin termal özellikleri Diferansiyel taramalı kalorimetre (DSC) testleri; mikro yapısal özellikleri Fourier Transform Infrared spektroskopisi (FTIR) ile araştırılmıştır. SEM çalışmaları farklı sterilizasyon yöntemlerinin, polimer konsantrasyonuna bağlı olarak büyük değişikliklere neden olduğunu göstermiştir. Artan polimer konsantrasyonu ile yöntemlerin etkileri azalma gösterse de, lif yapısı -özellikle EO sterilizasyonunda oldukça zarar görmüştür. Temas açısı değerlerinde UV sterilizasyonu sonrası büyük düşüş görülmüştür.

POY yarns are well know and commercialized since 1970s. On the other hand, air-jet textured yarns are very common due to their unique structure which looks like natural spun-staple yarns. In the air-jet texturing process, the yarn is textured by overfeeding into a high-pressure of air to create a looped and more natural yarn appearance and also the bulkiness level of the yarn is controlled by input speed and jet-take out speed. This process reassigns flat, continous synthetic yarns into entangled, convoluted, bulky, spun like structured yarns. They are of higher bulk, exhibits increased covering power, have a more subdued lustre and are warmer in hand. Therefore, air-jet textured yarns possess some unique properties that require investigation. Hence, in this study, first the texturing process is introduced briefly and its principle of manufacturing is illustrated, later four different types of yarns were produced with two different fibre cross-sections at the three different nozzle types and three different core yarn feeding. The produced yarn production details are given and their breaking strength, elongation and work of rupture are studied along with their morphological structures by using light microscope and SEM. The aim of this study is to investigate the effect of POY fibre cross-section on air-jet textured yarn mechanical properties. The overall results showed that coarser air-jet textured yarns with a round shape have higher breaking strength, elongation and work of rupture than the trilobal shaped yarns. On the other hand, half matted yarn which was applied TiO2 has also presented better breaking strength and elongation.

Nesta pesquisa foi analisada a secagem de tecido composto por fibras de poliéster e algodão que apresentam, atualmente, o maior consumo no Brasil. O equipamento para a secagem consistiu de uma placa de cobre aquecida por um banho termostático. As condições operacionais variaram entre 40 e 85ºC, com 0,5 a 2,5 m s-1 no ar de secagem. Em cada temperatura foram realizadas testes com amostras com umidades entre 0,7 e 1,0 (b.s.). Partindo-se da massa das amostras obtidas nas pesagens, realizadas a cada minuto, foram obtidas curvas de secagem e de taxa de secagem. As isotermas de equilíbrio foram determinadas pelo método dinâmico, com o equipamento Novasina, e as amostras foram expostas a sais com umidades relativas que variaram de 11 a 98%, nas temperaturas de 20 a 50ºC. Os resultados foram ajustados a modelos e correlações disponíveis na literatura, avaliados estatisticamente, determinando-se parâmetros que melhor identificam o modelo de secagem desses tecidos.

Nesta pesquisa foi analisada a secagem de tecido composto por fibras de poliéster e algodão que apresentam, atualmente, o maior consumo no Brasil. O equipamento para a secagem consistiu de uma placa de cobre aquecida por um banho termostático. As condições operacionais variaram entre 40 e 85ºC, com 0,5 a 2,5 m s-1 no ar de secagem. Em cada temperatura foram realizadas testes com amostras com umidades entre 0,7 e 1,0 (b.s.). Partindo-se da massa das amostras obtidas nas pesagens, realizadas a cada minuto, foram obtidas curvas de secagem e de taxa de secagem. As isotermas de equilíbrio foram determinadas pelo método dinâmico, com o equipamento Novasina, e as amostrasforam expostas a sais com umidades relativas que variaram de 11 a 98%, nas temperaturas de 20 a 50ºC. Os resultados foram ajustados a modelos e correlações disponíveis na literatura, avaliados estatisticamente, determinando-se parâmetros que melhor identificam o modelo de secagem desses tecidos.This research analyzed the drying of a fabric blend of polyester and cotton. The equipment consisted of a copper plate, heated by a thermostatic bath. The operating conditions varied between 40 and 85ºC, with 0.5 to 2.5 m s-1 drying air velocity. In each temperature, tests were conducted on samples with humidity between 0.7 and 1.0. Using the mass of the samples obtained in every weighting, the drying curves and drying rate curves were obtained. The equilibrium isotherms were evaluated using the dynamic method, by means of Novasina equipment; samples were exposed to salts with relative humidity varying between 11 and 98%, with temperatures between 50 and 20ºC. The results were fitted to mathematical models available in literature, determining parameters that better identify the drying model.

La Ciencia, la Tecnología, la Ingeniería Civil y la Arquitectura lamentan la reciente muerte de Heinz Hossdorf, un genio del siglo XX. Aunque Hossdorf se formó como ingeniero civil en la Politécnica de Zurich, su especial modelo de pensamiento científico le llevó a ser autodidacta. Fue, como Leonardo Da Vinci, un amante observador de las Leyes que rigen el Universo. Fundó su propio laboratorio de investigación en Basilea para seguir libremente el camino de su intuición. De forma permanente estuvo en contacto con el Instituto Técnico de la Construcción fundado por Eduardo Torroja. Sus aportaciones técnicas y científicas pertenecen a campos tan diversos como: ensayos sobre modelos, electrónica, ingeniería civil, arquitectura, fotografía, aplicaciones del ordenador, representación gráfica tridimensional CAD, nuevos materiales, maquinaria pesada, y hasta los más revolucionarios métodos de cálculo, como el FME. La innovadora obra construida de Heinz Hossdorf —como la de Maillart, Torroja y Nervi—, pertenece al más importante legado de la Arquitectura e Ingeniería Moderna.

O desempenho e o custo de compósitos podem ser alterados por hibridização e, neste sentido, é relativamente comum o uso combinado de fibras e reforços minerais no desenvolvimento destes materiais. No presente trabalho o desempenho mecânico de compósitos poliéster insaturado/ tecidos híbridos sisal-vidro foram investigados em função do teor de fibra e direção do teste. Foram confeccionados três tecidos híbridos (com 30, 40 e 50% em peso de vidro) com fios de sisal no urdume e fibras de vidro na trama. Os compósitos foram moldados por compressão à temperatura ambiente com os tecidos alinhados. Os resultados indicam que houve um aumento nas propriedades mecânicas de tração de todos os compósitos com o aumento do teor de fibras. Para os compósitos reforçados por tecidos com baixo teor de fibra de vidro, as propriedades tenderam a ser mais elevadas quando os testes foram conduzidos na direção do sisal, enquanto que para os tecidos com elevado teor de vidro, o oposto foi observado. Estes comportamentos foram associados ao teor de fibra de vidro na direção do teste e ao diâmetro das fibras de sisal. Em baixos teores de fibra o sisal agiria como inclusão ou defeito, prejudicando as propriedades mecânicas; em elevados teores as propriedades do vidro suplantariam os defeitos provocados pelo sisal.Hybridization can alter both mechanical performance and cost of polymer composites, and novel composite materials can be obtained by the combination of both fibrous and mineral reinforcements. In the present work the mechanical performance of unsaturated polyester/hybrid sisal-glass fabrics was determined as a function of fibre content and test direction. Three different hybrid fabrics (30, 40 and 50% w/w glass content) with sisal strings in the warp and glass roving in the weft were hand weaved. Aligned fabric compression moulded composites were obtained at room temperature. The results showed enhanced properties with fibre content for all composites under investigation. Composites reinforced by fabrics with low glass fibre content exhibited lower properties when tested along the glass fibre direction than when tested along the sisal fibre direction and, at high glass fibre content the opposite trend was observed. These behaviours were associated with the low glass fibre content along the test direction and to the high sisal fibre diameter. At low glass fibre content the sisal fibres would act as inclusions or defects, thereby lowering the mechanical performance of the composite; at high glass fibre contents the superior mechanical properties of the glass would surpass the defects caused by sisal fibres.

OBJETIVO: Comparar uma malha comercial de poliéster com o pericárdio bovino preservado em glicerina na reconstituição de defeitos da parede abdominal. MÉTODOS: Foram utilizados 30 ratos, divididos em dois grupos eqüitativos. Efetuou-se uma excisão retangular de 2,5 x 2 cm, incluindo toda a musculatura abdominal e peritônio. No grupo I a parede abdominal foi reparada com malha de poliéster e no grupo II com pericárdio bovino conservado em glicerina. Os animais foram sacrificados aos 15, 60 e 90 dias de pós-operatório, sendo o local cirúrgico avaliado macroscópica e histologicamente. RESULTADOS: Os animais do grupo I apresentaram aderências mais severas e em maior número quando comparados aos do grupo II; porém, sem comprometimento funcional. A análise histológica revelou incorporação dos tecidos aos implantes, com maior resposta fibroblástica nos animais do grupo I. CONCLUSÃO: A malha de poliéster oferece maior resistência estrutural e resposta fibroblástica mais intensa; contudo, promove grande quantidade de aderências às vísceras abdominais, quando comparada ao pericárdio bovino.PURPOSE: The aim of the study was to compare polyester mesh and glycerin preserved bovine pericardium for the repair of abdominal wall defects. METHODS: Thirty rats divided into two equal experimental groups were used. A 2.5 x 2 cm rectangular defect including all abdominal muscles and peritoneum was performed. The defect was reconstructed using polyester mesh in group I and glycerin preserved bovine pericardium in group II. The animals were submitted to euthanasia at 15, 60 and 90 days postoperatively, and the surgical area was evaluated by macroscopic and microscopic examination. RESULTS: The animals of the Group I had more abdominal adhesions and those were more severe than the animals of the Group II. The microscopic examination showed incorporation of the tissues in the implants with accentuated fibroblastic reaction in the animals of the group I. CONCLUSION: The polyester mesh offers more structural resistance and more fibroblastic response; however, leads to greater amount of abdominal viscera adhesions when compared to preserved bovine pericardium.

Se han sometido diversos materiales compuestos a exposiciones prolongadas a temperatura moderadamente alta y a fuertes dosis de radiación solar. Se ha comprobado que todas las características mecánicas a tracción aumentan por efecto continuado de temperaturas moderadas, de acuerdo a un modelo exponencial creciente amortiguado. La exposición prolongada a la radiación solar produce un envejecimiento de todas las características a tracción. Éstas disminuyen según un modelo exponencial amortiguado. Las pérdidas son menores en compuestos con resinas ignífugas que con resinas normales. Los indicadores tenaces experimentan pérdidas más intensas que los indicadores resistentes.

As propriedades tênseis de compósitos de matriz poliéster, reforçados por fibras curtas de sisal foram determinadas em função do comprimento, teor e orientação das fibras. Os resultados mostram que, para os compósitos investigados, a resistência à tração aumentou com o comprimento das fibras (5 – 45 mm), atingiu um plateau (45 – 55 mm) e então decresceu (55 – 75 mm) enquanto os valores de módulo e de alongamento na ruptura não dependiam do comprimento das fibras. A resistência à tração dos compósitos aumentou com o teor de fibras até 50% em peso e, a partir daí, tendeu a decrescer. A resistência à tração de compósitos reforçados por fibras orientadas e testados longitudinalmente ao reforço foi 10 vezes maior do que a sua resistência transversal e 3 vezes maior do que a resistência de compósitos reforçados por fibras dispostas ao acaso.The tensile properties of short sisal fibre reinforced polyester composites as a function of fibre length, content and orientation were evaluated. The tensile strength of the composites increased with fibre lengths (5-45 mm), leveled off (45-55mm) and then decreased (55-75mm). Modulus and elongation at break of the composites were insensitive to fibre length. The tensile strength of the composites increased with fibre contents up to 50% and then showed a decreasing trend. The longitudinal tensile strength of oriented composites was 10 times higher than its transverse strength and 3 times higher than those of randomly oriented composites.